İnsanlık, sadece ağaç dikmenin bile, yaşadığımız gezegenin geleceği için en devrimci eylemlerden biri olduğunu biraz geç kalmakla beraber henüz yeni yeni fark ediyor. Uzun yıllar boyunca kişisel ve bazı çevreci örgütlerin çabalarıyla çevreyle ilgili yaratılan farkındalık, Dünya’nın sürüklenmeye başladığı felaketin boyutlarının gözle görülür hale gelmesiyle beraber, hükümetleri de harekete geçmeye ve merkezi politikalarını yeniden yapılandırmaya zorluyor.
Çevre bilinci yaratmak ve bunu eylemle ifade etmek konusunda son 30 yıl, bireysel çabalar ve bu çabaları örgütleyerek çoğaltan ‘yeşil kahraman’larla dolu. Muhtemelen insanlığın atalarının ilk adımlarını attığı yerlerden biri olan Kenya kırsalında, bundan 69 yıl önce, çamurlu kubbesiyle bir kulübenin içinde çiftçi bir ailenin üçüncü çocuğu olarak dünyaya gelen Wangari Maathi de onlardan biri.
Çocukluğu temiz suyu bulunan ve yağmur ormanlarıyla kaplı bir alanda geçen Maathai’nin doğa sevgisi küçük yaşlarda başlıyor. Ormanın nasıl bir hayat kaynağı olduğunu fark eden Maathai, özellikle annesinden ve yaşadığı köyden, etrafını çevreleyen yeşil denizin kutsal olduğu inancıyla ve doğaya zarar verilmemesi gerektiğini düşünen bir gelenekle büyüyor.
Maathai, 13 yaşında bir Katolik okulunda eğitim görmek için Kenya’dan ayrıldığı sıralarda ülke İngilizler tarafından işgal ediliyor. İşgal sırasında 100 bin Kenyalı ölürken, Maathai’nin de annesi ve babası yedi yıl boyunca birbirlerini göremiyor. İlerleyen yıllarda yaptığı açıklamalarda işgalle beraber Kenya’da hiçbir şeyin eskisi gibi kalmadığından yakınıyor Maathai ve bunu şu sözlerle ifade ediyor: “Geri döndüğümde hep altında oturduğum kutsal sayılan yaban inciri ağacının yerine kilise denilen taş bir binanın inşa edildiğini gördüm. Artık ağaç kutsal değildi. Kesilmişti çünkü. Ağaç için yas tuttum. Ağaçların yaşaması gerektiğini biliyordum. Onlar yaşamak zorunda ki biz de yaşayabilelim.
KADINLAR VE AĞAÇLAR
ABD Başkanı Barack Obama gibi binlerce Afrikalı kökenli gencin yararlandığı Kennedy Bursuyla ABD’de üniversite eğitimine başlayan Maathai, Kansas’ta biyoloji okuyor. ABD deneyimini kendisine çok şey kattığını her fırsatta dile getiriyor. “Ama bir gün geri döneceğimi hep biliyordum. Orman beni çağırıyordu” diyerek de hayatının geri kalan bölümünde başlayacağı mücadeleyi ve o yıllarda içinde biriktirdiği duyguları ifade ediyor.
Maathai Doğu ve Orta Afrika’da doktor unvanı almış ilk kadın olarak geri dönüyor ülkesine. Döndüğünde karşılaştığı manzara karşısında çok üzülen Maathai, ülke bağımsızlığını ilan etmiş olsa bile, sonraki yöneticilerin de ormanları kendi özel mülkleri gibi kullandıklarını ve işgal sırasındaki tarım politikalarını devam ettirdiklerini fark ediyor.
Ülkede ağaçların yerini giderek kahve ihraç etmek için oluşturulan plantasyonlar almaya başlıyor. Plantasyonlar suyu ağaçlar gibi tutamadığı için yerüstü sularının ve doğal kaynaklar kuruyor. Bir şeyler yapılması gerektiğini düşünen Maathai bir yandan da Afrika’da ikinci sınıf muamelesi gören kadınların sorunlarına kafa yoruyor. Kadınlarla ilgili çalışma yürütmek için Kenyalı Kadınların Ulusal Konseyi isimli bir gruba dahil oluyor.
Kadın hakları için mücadele ederken, doğayla yoksul kadınlara sahip çıkmanın birbiriyle ilintili olduğunun farkına varan Maathai, tohumlarını attığı projeyi şöyle anlatıyor: “Ağaçların durumuna zaten çok üzülüyordum. Ağaç dikmek gerektiğini düşünüyordum. Ağaçlar kadınların daha besleyici yemekler yapmaları için gerekli besini verecekti. Ayrıca kuşları ve küçük hayvanları geri getirerek dünyayı iyileştirmeye de hizmet edecekti. Köylerde kadınların ağaç dikmesi için önce küçük teşvikler verdik. Daha sonra kadınlar kendilerini örgütlemeye başladı. Köy köy bağımsız komiteler kurulmaya başlandı. Ağaç dikmeye ama aslında fikir dikmeye başlamıştık. Kadınların nasıl bağımsız bir güç haline gelebileceklerini göstermiş olduk.”
Yeşil Kuşak Hareketi adı verilen söz konusu proje ülke çapında büyük bir etki yaratıyor. Birleşmiş Milletler’den ve Norveç hükümetinden destek alan hareket, adı gibi Kenya’da kadınların ektiği ağaçlarla örülmüş yeşil bir kuşak oluşturuyor
Maathai çevreci eylemlerinin yanı sıra ülkesinde siyasete de müdahale edilmesi gerektiğini düşünüyor ve Meclis’e girmeyi kafasına koyuyor. Özellikle diktatör Daniel Arap Moi’nin uyguladığı rejime karşı çok partili seçimler, siyasal yozlaşma ve kabile politikalarından vazgeçilmesi amacıyla mücadele ediyor ve birkaç kere hapse girmesine rağmen Moi’ye karşı her seferinde zaferle çıkmayı başarıyor ve sonunda 2002’de meclise giriyor.
Bir diktatörü yerinden eden Maathai, aslında Afrikalılara küçük bir kadının bile neler yapabileceğini gösteriyor. Özellikle Afrikalı kadınların kendilerine bakış açısını değiştiriyor.
ÖNCE YOKSULLAR ÖLECEK”:
Şu sıralar insanları küresel ısınma felaketine karşı uyarmak için dünyayı gezen Maathai, sadece kendi büyüdüğü topraklarda değil, bütün yağmur ormanlarının tehlikede olduğuna dikkat çekmeye çalışıyor. İnsanların kendi yaşam destek sistemlerini tahrip ettiğin vurguluyor ve böyle devam ederek de kendi mezarlarımızı kazdığımızı söylüyor. Maathai küresel ısınmaya karşı yaptığı uyarılarda özellikle yoksul insanlara dikkat çekiyor. Felaketten en çok yoksulların zarar göreceğini vurgulayan Maathai uyarıyor: “Dünyanın çoğu yerinde yoksullar sularını hala nehirlerden sağlıyorlar. Uyum göstermek için paraları ve imkânları yok. İlk onlar ölecek. Aslında yoksulluk çevresel felaketin hem sebebi hem de sonucu. Yoksulsanız hayatta kalabilmek için çevreye zarar veren ne alabilirseniz alırsınız. Bu da sizi daha yoksul kılar.”
Bu çevrimi kırmak gerektiğini düşünen Maathai, Batı’nın karbon emisyonunu düşürmek konusunda acil bir şekilde harekete geçmesi gerektiğini söylüyor ve ekliyor “Afrikalılar da kolonyalizmle beraber yok edilen kültürlerini keşfetmeli. Kolonyalizm Afrikalıların kültürel ve ruhani mirasına zarar verdi. Bugüne kadar bu topraklarda birikmiş kültür hayatı anlamak ve çevreyle uyum içinde yaşamak üzerine kuruluydu. Biz fillere baktığımızda fildişi görmüyorduk. Ağaçlara bakınca kereste görmüyorduk. Ayrıca kim olduğumuz, nereden geldiğimiz gibi inanlığın temel sorularını da unuttuk.”
İnsanın kendi eliyle yarattığı küresel ısınmanın bu seviyede devam etmesi halinde Afrika’da büyük kargaşa çıkacağı uyarısında bulunan Maathai, “Sahra Çölü genişleyecek. Kullanılabilir araziler için vahşi bir rekabet başlayacak. Azalan yağmur nedeniyle tarımsal üretim düşecek ve kitlesel açlık başlayacak. Tabii insanlar öylece durmayacaklar ve göç başlayacak. Avrupa’ya gitmeye çalışacaklar” diyor.
Kenya ve birçok Afrika ülkesinin Batılılar tarafından belirlenmiş bir şekilde ulus devletler halini aldıklarını kaydeden Maathai bu durumu suni buluyor. Afrika’nın kabileler daha doğrusu kendi ifadesiyle mikro uluslardan oluştuğunu ifade ediyor. Siyasi liderlerin kendi geldikleri kabileleri kayırdığına dikkat çeken Maathai Afrika için bir erime potası yerine her parçanın farklı olduğu ama beraber mükemmel bir uyum içerisinde yaşayan salata tabağı önerisinde bulunuyor