Belki fark edeceksiniz, EKOIQ’nun kurumsal yapılara yönelik soruları giderek zorlaşıyor. Artık çok daha temel yol haritalarını ve genel geçer başlıkların önemli ayrıntılarını konuşuyoruz konuklarımızla. Sanayiden tarıma, mühendislik ve inşaata kadar çok değişik sektör ve alanlarda faaliyet gösteren onlarca şirkete sahip bir grup olan Tekfen Holding’in Sürdürülebilirlik Müdürü Semin Ekeke’ye net ve kapsamlı sorular yönelttik ve aynı netlikte yanıtlar aldık.
Tekfen Holding, sanayiden tarıma, mühendislik ve inşaata kadar çok değişik sektör ve alanlarda faaliyet gösteren onlarca şirkete sahip bir grup. Böylesine büyük bir grubun sürdürülebilirlik konusundaki çalışmaları hem zor hem de Türkiye’nin sürdürülebilirlik konusundaki dönüşümü için son derece önemli. Bu kapsamda, dünyanın en önemli platformlarından biri olan Karbon Saydamlık Projesi’nin (CDP) İklim Değişikliği Programı’nda, kısa bir süre önce “A-” bandında değerlendirilmeniz önemli. İlk olarak şunu sorayım; bu değerlendirme tüm Tekfen Holding, yani tüm faaliyet ve çalışmaları kapsıyor değil mi? Peki, böylesi büyük bir yapıyı bu sürece nasıl soktunuz?
Evet, doğru; sürdürülebilirlik çalışmalarında Tekfen Grubu’nu bir bütün olarak değerlendiriyor ve şirketlerimizin gerek yurtiçi gerekse yurtdışı tüm faaliyetlerini kapsama alıyoruz. Sürdürülebilirlik konusunu çevresel, sosyal ve ekonomik boyutlarıyla iş stratejimiz ile iç içe yönetiyoruz. Tekfen Holding bünyesinde, 2017 yılında başlattığımız kapsamlı çalışmalar neticesinde, sürdürülebilirlik vizyonumuzu “Geleceğin Temelinde” mottosuyla kelimelere dökerek uzun soluklu yol haritamızı oluşturduk. Geniş bir temsiliyet ile teşkil ettiğimiz Sürdürülebilirlik Komitesi doğrudan, Yönetim Kurulu’na bağlı çalışan Kurumsal Yönetim Komitesi’ne raporlama yapıyor. Sürdürülebilirlik Komitesi altında ise yol haritasında ilerlememizi sağlayacak uygulamaları hayata geçirmek üzere kurulmuş beş adet Çalışma Grubumuz var.
CDP ile ilgili çalışmalarımıza gelince, SEÇ (Sağlık-Emniyet-Çevre) Çalışma Grubumuz, son yıllarda hedef odaklı yoğun bir emek neticesinde, gerçekten önemli başarılara imza attı. Ancak bu başarı uzun yıllara yayılan bir çabanın sonucu. Tekfen olarak ilk kez 2010 yılında İklim Değişikliği ile ilgili verilerimizi izlemeye, ölçmeye ve analiz etmeye başlamıştık. 2017 yılında CDP İklim Değişikliği Programı’na, ertesi yıl da CDP Su Güvenliği Programı’na resmi raporlama yapmaya başladık. Geldiğimiz noktada, dünya çapında 13 binin üzerinde şirketin raporlama yaptığı süreçte Tekfen Holding, 2020 yılında her iki program kapsamında “A” derecelendirme notunu alan Türkiye’deki tek şirket, dünyada ise 63 şirketten biri olmuştu. Geçtiğimiz 2021 yılında ise dünya çapında 3368 şirketin raporlama yaptığı Su Güvenliği Programı’nda, “A” derecelendirme notu alan Türkiye’deki üç şirketten biri olurken dünyada ise 118 şirket arasında yer aldı.
Bu başarının arkasında yatan temelsebeplerden biri, çevreye duyarlılığın Tekfen kültüründe çok eskiye dayanmasıdır, ne de olsa kurucu ortaklarımızdan “Yaprak Dede” olarak da bilinen Sayın Ali Nihat Gökyiğit, çevre deyince, ülkemizin önde gelen kamuoyu liderlerinden biri. Şirketin tüm fertlerine sirayet eden bu anlayış, çevresel etkimizi izleme, ölçme ve minimize etmede hızlı yol almamızı mümkün kılıyor. Bizim için sürdürülebilirlik yönetimi açısından da en kuvvetli kaslarımızdan biri, çevre konusu.
Bu yıl ayrıca CDP’nin Su Güvenliği programında “A” derecelendirme notu aldığınızı biliyoruz. Bu konuda da bilgi verebilir misiniz biraz? Su sizin için neden bu kadar önemliydi ve ne gibi çalışmalarla yürütüyorsunuz su konusundaki faaliyetlerinizi?
Su, hem doğrudan operasyonlarımız için hayati önem taşıyor hem de çalıştığımız tedarikçiler ve müşterilerimiz için kritik öneme sahip. Örneğin, sanayi faaliyetimiz olan bitki besini (gübre) üretiminde, hem üretim sürecinde suya ihtiyacımız var hem de bitki besininin kullanıcısı olan çiftçilerin ürünlerini yetiştirirlerken suya ihtiyaçları var. Benzer şekilde, müteahhitlik faaliyetlerimizde de özellikle hidrostatik testler için, hem tedarikçilerimiz hem de bizler için su yine kritik bir öge. Dolayısıyla faaliyet gösterdiğimiz tüm üretim tesisleri, ofisler ve şantiyelerimizde çekilen, deşarj edilen, tüketilen, tekrar kullanılan su miktarlarını, suyun kaynağı ve tüm süreçteki su kalitesi parametreleri ile birlikte izliyoruz. Su stresi yüksek ve çok yüksek olan coğrafi bölgeleri ise ayrıca takip edip raporluyoruz. Su krizinin faaliyet gösterdiğimiz sektörler üzerinde oluşturduğu risk ve yarattığı fırsatları da yakından takip ediyor, özellikle Ar-Ge ve inovasyon süreçlerimizde su verimliliğini ve su kirliliğini önemli birer parametre olarak gündemimizin ve bu konularla alakalı işbirliklerimizin de öncelikleri arasında kabul ediyoruz.
İklim krizi konusunda hem ülkeler hem de şirketler çok daha güçlü taahhütler vermeye başladılar. Karbon nötr olacakları tarihleri belirliyorlar ve bunu kamuoyuyla paylaşıyorlar. Hepimizin bildiği gibi Türkiye de 2053 yılına işaret etti. Sizin böyle bir taahhüdünüz var mı? Varsa nasıl bir yol haritanız olacak? Bunu soruyorum, çünkü vadetmek kolay. 30 yıl sonrası için verilmiş bir sözü, bazen “Kim öle, kim kala?” olarak da yorumlayabiliyor insanlar. Sonuçta insanlar gelip geçici ama kurumlar ve sözler baki…
Tekfen Holding olarak, 2020 yılında ilk kez Bilime Dayalı Hedef (SBT) araçlarını kullanarak orta ve uzun vadeli karbon salımı azaltma hedeflerimizi belirlemiştik. Hedefimiz ilk aşamada, 2019 yılına göre toplam Kapsam 1 ve Kapsam 2 salımlarının
2025 yılı sonuna kadar %15 oranında azaltılması, ikinci aşamada ise 2037 yılı sonuna kadar %40 oranında azaltılması oldu. Bu hedeflere ek olarak “Net Sıfır Karbon” olma yolunda da bir yol haritası üzerinde detaylı olarak çalışıyoruz. Bu gerçekten önemli ve çok katmanlı bir mesele; özellikle de faaliyet gösterdiğimiz sanayi, tarım ve uluslararası müteahhitlik gibi reel sektörler için. O nedenle de aceleci davranmayıp gelecek hedeflerimizi tamamen hazır olduğumuzda dış paydaşlarımızla paylaşmayı bilinçli olarak seçiyoruz.
Tekfen 66 senelik, önemli oranda halka açık ve herhangi bir taahhütte bulunmadan ince eleyip sık dokuyan bir grup. “Çevreci bir şirket” olarak, bu konuyu bugünün sorumluluğunu öteleyecek bir söz vermek olarak görmüyoruz. Şirketimizin gelecekte karşılaşacağı iklim değişikliğine bağlı olan risk ve fırsatların yönetiminde daha güçlü olabilmesi için bu çalışmaları yaptığımızın farkındayız.
Şimdi isterseniz biraz daha ayrıntıya girelim. Tekfen Holding, başta da söylediğim gibi çok değişik sektörlerde faaliyet gösteriyor. Emisyonlar veya su konusunda hangi alanlarda en çok zorlanıyorsunuz? Kendi bünyeniz dahilinde sektörel bir analiz yapmanızı istesek, neler söylersiniz?
Faaliyet alanlarının çeşitliliği ve lokasyonların fazla olması verilerin toplanması aşamasında zorlayıcı olabiliyor. CDP raporlarının her biri yaklaşık 100-150 sayfa olsa da arkasında çalışılan doküman ve verilen emekler çok daha fazla. Bazen veriye ulaşacak doğrudan bir kaynak bulunmuyor ve farklı hesaplama yöntemlerine başvurmamız gerekiyor. Burada sektörel araştırmalar ve elbette, yılların tecrübesi imdadımıza yetişiyor. Örneğin, Tekfen Tarım’ın meyve bahçelerinde, bitkilerin bünyelerine çektikleri yağmur suyuna kadar detaylı hesaplamalar yapıyoruz. Bu hesaplamalar için; meteorolojik yağış verilerinden tutun, Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün (FAO) etkili yağış hesaplama metoduna kadar kullanıyoruz ki gerçeğe en yakın verilere ulaşabilelim. Bu da ciddi bir emek ve tecrübe gerektiriyor.
Bir de tabii tedarikçiler konusu var. Sizin de bu kadar büyük bir grup olarak sayısız tedarikçiniz olduğunu tahmin ediyorum. Bu konuda nasıl bir yaklaşımınız var? Tedarik zincirlerinin sürdürülebilir kılınması, özellikle KOBİ’lerin dönüşümünde önemli bir itici güç olabiliyor. Bu konuda neler söylersiniz?
Global ölçekte birçok farklı sektörden yaklaşık 12.500 tedarikçi ile çalışıyoruz. Özellikle hammadde, kimyasal, mal ve sarf malzemeleri temin ettiğimiz tedarikçilerimiz var. Sürdürülebilirlik konusunu şirketimizde olduğu kadar tedarik zincirlerimizde de önemsiyoruz. 2020 yılında, tedarikçilerimizden beklentilerimizi de içeren Tedarik Zinciri Politikamızı oluşturduk ve kamuya açık olarak paylaştık.
Tedarik sözleşmelerimizde ve tedarikçi değerlendirme kriterlerinde de bu beklentimizi paylaşıyoruz. Kritik tedarikçilerimize uygulanan tedarikçi değerlendirme anketi kapsamında; emisyon ve su verilerini de topluyor, tedarikçilerimizin bu konudaki çalışmalarını hem takip ediyor hem de destekliyoruz. Bununla birlikte, birçok hammaddenin üretim sürecinde girdi olarak kullanıldığı için, hammadde te- darikçilerimizin üzerindeki su risklerini de dikkatle izliyor ve şirketlerimizin risk değerlendirme süreçlerine entegre şekilde takip ediyoruz.
Tedarik zinciri, bizim nispeten sınırlı ve dolaylı olarak etki edebildiğimiz bir paydaş grubu. O nedenle burada yol almak daha uzun, meşakkatli ve bizim de yol haritamız içerisinde henüz, daha fazla eğilmemiz gereken bir konu başlığı. Ancak konu açılmışken bu yol- da “yaptırım gücüne” başvurmaktan ziyade, daha çok öğretici, yol gösterici bir rolü, kurum kültürümüze de daha yakın bir şekilde benimsediğimizi vurgulamak isterim.