Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi Denizcilik Fakültesi Dekanı Prof. Dr. Mustafa Sarı müsilajın ortaya çıkma riskini azaltabileceğimizi ancak tamamen önleyemediğimizi söylerken “Madem ki müsilajı önleyemiyoruz, o zaman bu bir afet. Afetleri nasıl yönetmemiz gerekiyorsa müsilajı da o şekilde yönetmeliyiz” dedi.
YAZI: Erhan ARCA
Deniz salyası adıyla da bilinen müsilaj Akdeniz Havzasında ilk kez 1729 yılında gözlemlendi. Günümüze yaklaştıkça oluşma sıklığı ve miktarı ise artış gösterdi. 2021 senesinde ise Marmara Denizi’nde yüksek miktarla ortaya çıkan müsilaj denizin yüzeyi ile 30 metre derinliği arasını kapladı. Müsilajın ortaya çıkmasında onlarca faktör olduğunu belirten Prof. Dr. Sarı bu faktörlerden üçünün bir araya gelmesinin, 2021 yılında yaşadığımız gibi bir müsilaj felaketinde tetikleyici rol oynadığını belirtti. Bu faktörlerden birincisi deniz yüzey sıcaklıklarının yüksek olması. İkincisi denizin azot ve fosfor yükünün, yani kirliliğinin ortalamanın üzerinde seyretmesi. Üçüncü faktör ise denizin, ciddi bir akıntı sistemine sahip olan Marmara Denizi gibi, kararlı bir durumda olması.
Müsilajın, kuraklık ve diğer faktörlerle ilişkisinin bu tetikleyiciler üzerinden incelenmesi gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sarı, kuraklığın deniz yüzeyi sıcaklıklarını ve deniz şartlarındaki durağanlığı artırdığını, buna karşın denizin azot ve fosfor yükünü düşürmediğimizi ve kuraklığın müsilajın ortaya çıkmasında katkısı olacağını söyledi. Kuraklığı kontrol edemediğimizi ve deniz yüzeyi sıcaklıklarını azaltamadığımızı ifade eden bilim insanı, üç tetikleyici faktör arasında kontrol edebileceğimiz tek faktörün denizin kirlilik seviyesi olduğunu belirtti.
Küresel iklim değişikliğinin önceleri bilimsel bir fantezi zannedildiğini söyleyen Prof. Dr. Sarı, iklim değişikliğinin çok boyutlu ve hayal edildiğinden çok daha büyük etkileri olan bir olay olduğunu vurguladı. Bunu dikkate alarak iklim değişikliğine bütüncül bir yaklaşımla uyum politikası uygulamamız gerektiğinin altını çizen bilim insanı “Müsilajı iklim değişikliği bağlamında mutlaka değerlendirmek zorundayız. Çünkü iklim değişikliğine bağlı olarak deniz yüzey sıcaklıkları yükseliyor ve deniz yüzey sıcaklıkları yükseldikçe kirlilik büyüyor. Zaten mevcut deniz şartları da durağan olduğunda üçlü tetikleyici devreye girmiş oluyor. Bu üçlü tetikleyicinin devreye girmesiyle de müsilaj olma ihtimali artmış oluyor” dedi.
Deniz Kirlilik Yükünü Azaltmalıyız
Prof. Dr. Sarı, karbon emisyonlarını azaltmak ve sıfır atık çıkarmaya çalışmak gibi çabalarla bir yandan iklim değişimine olan etkileri azaltmaya bir yandan da iklime uyum sağlamaya çalıştığımızı ifade etti. Deniz şartlarındaki durağanlığın Marmara Denizi’ndeki orijinal ikili akıntı sistemi ve iklim nedeniyle değiştirilemediğinin altına çizen akademisyen; deniz yüzeyi sıcaklarının artışını durduramadığımızı, elimizdeki müdahale edilebilir tek parametrenin denizin kirlilik yükünü azaltmak olduğunu belirtti.
Marmara Denizi çevresinde 25 milyon insanın yaşadığını söyleyen Prof. Dr. Sarı, bu insanların atıklarının doğrudan ya da dolaylı şekilde Marmara Denizi’ne gittiğine dikkat çekti: “Burada Türkiye’nin yarısını besleyen bir endüstri var ve bu endüstrinin bütün atıkları Marmara denizine gidiyor. Bölgede çok yoğun tarımsal faaliyet var. Bu esnada kullanılan gübrelerin ve zehirlerin hepsinin atıkları en sonunda Marmara denizine ulaşıyor. Bunları azaltmamız lazım, denizin yükünü azaltmamız gerekiyor.”
6 Haziran 2021’de Marmara Belediyeler Birliği (MBB) ve o zaman ki adıyla Çevre ve Şehircilik Bakanlığı ortaklığında hazırlanan Marmara Denizi Eylem Planı açıklandı. 22 maddeden oluşan bu planın 14 maddesinin doğrudan denizin atık yükünü azaltmakla ilgili olduğunu belirten Prof. Dr. Sarı, bu planın çok iyi bir plan olduğunu ve amasız, fakatsız hızla bu uygulanması gerektiğini söyledi. Prof. Dr. Sarı aynı zamanda Çevre ve Şehircilik Bakanlığı’nın isminin Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği olarak değiştirilmesini olumlu bulduğunu da ekledi.
Kriz Değil Risk Yönetimi
Modern afet yönetimi bağlamında tanımladığında afetin; gündelik, normal hayatımızda karşımıza çıkmayan ve karşımıza çıktığında birey olarak telafi edemediğimiz hasarlar yaratan olaylar olduğuna değinen Prof. Dr. Sarı, depremin ve kuraklığın bu yüzden afet olduğunu, dolayısıyla müsilajın da bir afet olduğunu öne sürdü: “Müsilajın ortaya çıkma riskini azaltabiliriz ama müsilajı sıfırlayamıyoruz, önleyemiyoruz. Madem ki müsilajı önleyemiyoruz, o zaman bu bir afet. Afetleri nasıl yönetmemiz gerekiyorsa müsilajı da o şekilde yönetmeliyiz.”
Müsilaj halihazırda ortaya çıkmış olduğunda ekonomik, sosyal ve ekolojik kayıpları azaltmak için yapacağımız mücadelenin kriz yönetimi olduğunu söyleyen Prof. Dr. Sarı, 6 Şubat’ta meydana gelen depremlerde de bu durumun ortaya çıktığını söyledi. Akademisyen, depremin yaralarını sarmak için şu an herkesin bir araya geldiğini ve bunun bir kriz yönetimi olduğunu ancak kriz yönetiminden önce binaları güçlendirmek, yerleşim yerlerini özenle seçmek gibi adımlarla risk yönetiminin yapılmış olmasını gerektiğine değindi. Müsilajda da risk yönetimi yaklaşımını benimsememiz gerektiğini söyleyen Prof. Dr. Sarı, 2021 yılında ne yaşandığını gördüğümüzü ve bunun tekrar yaşanacağını düşünmemiz gerektiğini belirtti. Yani, ne zaman yaşanacağını bilmediğimiz müsilaj hakkında risk yönetimi çalışmalarının yapmamız gerekiyor.
Deniz atıklarını azaltmadığımız takdirde oluşacak olan müsilajın çok boyutlu riskleri mevcut. Prof. Dr. Sarı bu risklerin komple deniz ekosistemini etkilediğini söylüyor. Müsilaj, güneş ışıklarının deniz suyunun içine girmesini engelleyerek oksijen üretimini azaltmış oluyor. Diğer taraftan ise müsilaj tabakasıyla kaplanan bölgede balık yavruları ve yumurtaları zarar görüyor. Müsilaj çöktüğünde ise deniz dibindeki; mercan, midye, pina gibi organizmaların yaşam alanına zarar veriyor.
2021’de açığa çıkan müsilaj felaketinde de milyonlarca balığın yaşamını yitirdiğini belirten Prof. Dr. Sarı, felaketin ekonomik kayıplara da neden olduğunu ifade etti. Yaşanan felaketle Marmara Denizi çevresindeki adalarda turizm kaybı ve dolayısıyla deniz kenarındaki işletmelerin müşteri kaybı yaşadığını belirten Prof. Dr. Sarı, bu felakette %40 civarında bir balıkçılık kaybı yaşandığını da ekledi. Hasarın boyutlarının bunlarla da sınırlı kalmadığını vurgulayan akademisyen, üzerinde yoğun bir trafik olan Marmara Denizi’nden geçen gemilerde su alma sistemlerinin de müsilajın etkisiyle zarar gördüğünü belirtti.
Prof. Dr. Sarı son olarak: “Hasar çok boyutlu; ekonomik, sosyal, kültürel hatta psikolojik etkileri oldu. Tekrarında bu etkilerin katlanacağını unutmamalıyız” dedi.