Küresel karbon salınımının %10’undan, küresel atık suyun ise %20’sinden tek başına sorumlu olan tekstil sektöründe, su tüketimi ve seragazı salımı azaltımı konularında sorumluluk, üretici ve markada olduğu kadar “tüketicide” de. Tüketicinin, artık kendini “türetici” olarak düşünmeli ve sürdürülebilir tekstil için yeşil dönüşüme gerekli ivmeyi kazandırmalı.
Yazı: Dilan Karacan
Sürdürülebilirlik kavramının belki de en çok karşımıza çıktığı alanlardan biri olan tekstil ve moda sektörü çevreye belki de en çok zarar veren ve kaynak tüketiminde en üst sıralarda olan geleneksel bir yapıya sahip. Tekstil sektöründe son zamanlarda atılan sürdürülebilir-yeşil adımların da bir “moda” olup olmadığı endişeleri eşliğinde hazır giyim firmalarının yaptığı yeşil kampanyalardan artık hepimiz haberdarız.
Sektörün geleneklerindeki çevreye duyarsızlık, çok yüksek su tüketim seviyeleri, atık sisteminin doğada yarattığı tahribat ve bilinçsiz tüketici kültürü sayesinde tekstil yeşil bir dönüşüme ihtiyacı olan sektörler arasında en üstlerde bulunuyor. Peki tekstil dünyasında bu hususta ne gibi adımlar atılıyor? Sektörün çevreye verdiği tahribat ve kaynak sömürüsü hangi aşamalarda? Sürdürülebilir döngüsel bir sistem için neler yapılmalı?
“Tekstil Sektörü Kaynak ve İş Gücü Sömürüsünden Besleniyor”
Giyim ve tekstil üretiminin çevreye etkisinin geleneksel sistemde ne boyutlarda olduğunu anlatan Yeşil Yama platformundan İrem Yanpar sunduğu çarpıcı veriler ile üretim ve tüketim açısından sektörün geldiği vahim noktaya dikkat çekiyor: “Tekstil sektörü, hızlı-moda sisteminin gerektirdiği aşırı üretim-tüketim döngüsüne yetişebilmek için ne yazık ki kaynak ve iş gücü sömürüsünden besleniyor. Küresel karbon salınımının %10’undan, küresel atık suyun ise %20’sinden tek başına tekstil sektörü sorumlu. Hızlı üretilmiş, düşük kaliteli kıyafetler, birkaç yıkama sonunda giyilemeyecek hale geldikleri için kullanım süreleri oldukça kısa oluyor ve bu da her sene tonlarca tekstil atığı anlamına geliyor. Kullandıktan sonra bir kenara attığımız, aslında sadece kıyafetlerimiz değil, aynı zamanda onların üretiminde kullanılan kaynak ve insan emeği. Bir tişörtün üretiminde 2700 litre su kullanıldığını göz önüne alırsak, en değerli kaynaklarımızı birkaç kez giyip çöpe attığımızı söyleyebiliriz.”
Hızlı üretilmiş, düşük kaliteli kıyafetler, birkaç yıkama sonunda giyilemeyecek hale geldikleri için kullanım süreleri oldukça kısa oluyor ve bu da her sene tonlarca tekstil atığı anlamına geliyor.
“Tekstilde Sürdürülebilirlik Çalışmaları Tasarımdan Başlayarak Tüm Sürece Dağılmalı”
Sektörde sürdürülebilirlik adına atılan adımları değerlendiren Yanpar uygulamaya geçen bazı yeşil adımları örnek gösterirken bu dönüşüm sürecinin daha kapsamlı ve tutarlı olması gerektiğini savunuyor: “Sektörde sürdürülebilirlik çalışmaları genelde kullanılan materyal odağında ilerliyor. Örneğin pamuk yerine çok daha iyi tarım uygulamalarına sahip olan organik pamuk veya polyester yerine sıfırdan kaynak çıkarmaya ihtiyaç duyulmayan geri dönüştürülmüş polyester kullanmak bunlardan birkaçı. Ayrıca, daha az su ve enerji harcayan üretim teknolojileri de bu konuda atılan önemli adımlar arasında. Ancak bu çalışmaları sadece kullanılan materyal veya üretim aşamalarıyla sınırlandırmak oldukça yanlış. Tekstilde sürdürülebilirlik çalışmaları tasarımdan başlayıp, üretim aşamalarından paketlemeye, dağıtımdan kullanım ve kullanım sonrasına kadar her adımı içermeli ve en çok etki yaratılan adımda yoğunlaşmalıdır. Üretim aşamasında atık kimyasallarıyla nehirleri kirleten bir markanın paketlemesinde ‘doğal’ materyaller kullanması sürdürülebilirlik değil sadece reklamdır.”
Moda endüstrisinde döngüsel bir sistem kurulabileceğini söyleyen Yanpar, “Bunun için henüz tasarım aşamasında, ürünün kullanım ve kullanım sonrası planlanmalı, materyal, malzeme ve üretim prosesleri bu doğrultuda seçilmelidir. Döngüselliğin asıl amacı, sınırlı ve değerli kaynaklarımızı mümkün olan en uzun süre kullanımda tutmaktır. Bu da ancak zamansız, sağlam, konforlu yani kolay kolay elden çıkarmak istemeyeceğimiz ürünlerle mümkün olabilir. Ürünün kullanım ömrü bittikten sonra ise kaynakların döngüye tekrar dahil olabilmesi ancak kolay geri dönüştürülebilir malzeme ve tasarımla sağlanabilir” diyor.
Kuraklık ve tekstil sanayii ilişkisini yorumlayan Yanpar sektörün yoğun su tüketimine sebep olduğunu ve hızlı moda anlayışıyla suyun hızlıca çöpe dönüştüğünü vurguluyor: “Tekstil, gizli su tüketiminin çok yüksek olduğu bir sektör. Dünya’da en yaygın kullanılan elyaflardan biri olan pamuk, yetiştirilmesi sırasında büyük miktarda suya ihtiyaç duyuyor. Bu ihtiyaç boyama ve baskı aşamalarında da devam ediyor. Endüstrinin neden olduğu karbon salımı ve iklim krizi de kuraklığa etki ediyor. Giysilerimizin kullanım süresinin kısalığı göz önünde bulundurulduğunda, suyumuzu çok hızlı bir şekilde çöpe dönüştürdüğümüzü söyleyebiliriz. Bunu önlemek için; daha az su kullanan materyaller ve üretim teknolojileri, iyi çalışan arıtma tesisleri sektörün su ayak izini azaltmasına yardımcı olabilir.”
“Bir Beyaz Tişörtün Üretimi için Gerekli Su Miktarı 2 Bin Litre”
Ülkemiz moda sektörünün öncü ve tanınmış isimlerinden Arzu Kaprol ise sektörün çevresel etkilerinin geldiği noktayı vurguluyor: “Tekstil, petrokimya endüstrisinden sonra çevreye en çok zarar veren ikinci sektör. Bir beyaz tişörtün üretimi için gerekli su miktarı 2 bin litre. Bunu düşündüğümüz zaman, aslında hunharca harcadığımız ve özensizce üretilmiş pek çok niteliksiz tekstil ürünü, dünyayı gerçek anlamda çok büyük bir hızla ve düşüncesizlikle kirletiyor.”
Türkiye moda sektörünün önemli isimlerinden Arzu Kaprol, gıda endüstrisinde olduğu gibi, satın alacağımız bir kıyafetin ürün ömrünü, kaç yıkamaya dayanıklı olduğunu, ne kadar süre ile kullanılabileceğini üzerinde belirtmek gerektiğini vurguluyor.
Moda dünyasında sürdürülebilirlik adına atılan yeşil adımlara değinen Kaprol, “Özellikle pandemi süreci sonrası pek çok kurum, kuruluş ve sektör lideri bu alanlarda farkındalık yaratıp, küçük de olsa önemli adımlar atmaya çalışıyor” diyor. Kaprol sürdürülebilirlik adına belki de en önemli görevin “tüketiciye” düştüğünü belirtiyor: “Bu hem markalar özelinde hem de organizasyonlar çerçevesinde ilerleyebiliyor. Henüz alınan sonuçlar çok az olsa da başlangıçların olması çok değerli. Buradaki alanda en çok konuşulan konu; tekrar kullanabilmek, dönüştürebilmek, yeniden değerlendirebilmek. Ancak her birimize düşen görev ise bir ürünle olan ilişkimizi, her şeyle olan ilişkimiz gibi, daha uzun tutarak, ona hayatımızın içerisine daha uzun süre yer ayırmak. Yapılan araştırmalara göre gardırobumuzun %25’ini hiç kullanmıyoruz ve kullanmayacağımız ürünleri satın alıyoruz. Bazı kıyafetleri ise çokça ve standardı düşük olan ürünlerden seçiyor, ortalamada 3-5 defa kullanabiliyoruz. Bu anlamda sektör ve birliklerin atacağı adımların yanı sıra, tüketici dediğimiz ancak kanımca bu sıfatı değişmesi gereken kitlenin, farkındalığının artması ve ürün kalitesini sorgulayarak, alışverişlerine bu doğrultuda yol vermesi önem taşıyor.”
“Recyle veya Upcycle ile Değerlendirilebilir bir Formata Getirmek”
Moda endüstrinde döngüsel bir sistemin kurulabileceğini ve mutlaka kurulması gerektiğini söyleyen Kaprol buradaki en önemli sorumluluğun bunu üreten ve satan markalara ait olduğunu söylüyor. Tüketici kavramına ve tüketicinin bu husustaki farkındalık seviyesine değinen Arzu Kaprol “Ancak önce tüketici kelimesini ve algısını değiştirmekten başlamak gerekiyor. Burada dönüşmesi gereken kullanıcı, paylaşımcı, dönüştürücü gibi yeni bir sıfat kullanımıyla konuyu ele almak. Bunu başlattığımız yerden çok daha katılımcı bir süreç ile katılımcıyı sisteme dahil etmek. Bir başka öneri ise gıda endüstrisinde olduğu gibi, satın alacağımız bir kıyafetin ürün ömrünü, kaç yıkamaya dayanıklı olduğunu, ne kadar süre ile kullanılabileceğini üzerine belirtmek. Ve hatta markalara düşen görev ise bu ürün belirlenen kullanım sürecini tamamladıktan, yani eskidikten ve kullanılamayacak duruma geldikten sonra bu ürünü geri alarak yine markalar tarafından, recyle (geri dönüşüm) veya upcycle (ileri dönüşüm) ile değerlendirilebilir bir formata getirmek” olduğunu ifade ediyor.
Sektörün su ile olan ilişkisini değerlendiren Kaprol yeni üretim sistemlerinin geliştirilmesi gerektiğini söylüyor: “Kuraklık ve sanayi ilişkisi alanında yapılan birçok proje var. Bu alanda örneğin WWF Türkiye, ülkemizin bir tekstil ülkesi olması sebebiyle bu alanda değerli çalışmalar yapıyor. Özellikle bu yeşil havzalara, tekstil sektörünün yeterince arıtılmayan suyunu bırakması ve ekosisteme giren kimyasal atıklar, bütün doğal kaynaklarımızı çok büyük bir hızla tüketiyor. Bu sebeple bu alanda %100 su kullanımının azaltıldığı, yeni üretim sistemlerinin geliştirilmesi gerekiyor.”
Tekstil ve Moda Sektörüne Dair Bazı Veriler
Hammaddelerin tekstil ürünlerine dönüşüm süreci için yaklaşık sekiz bin farklı yapay kimyasal madde kullanılıyor. Öte yandan küresel endüstriyel şu kirliliğinin %20’sinin tekstil boyama ve işleme süreçlerinden kaynaklandığı tahmin ediliyor.
Yapılan araştırmalarda 2000-2015 yılları arasında dünya nüfusu 5 de 1 oranında artarken hızlı moda akımı yüzünden giysi üretimi 2 katına çıkmış ve ucuzlukları nedeniyle bu giysiler 3 de 1 oranında daha az giyilerek atık haline geldiği, dünyanın aynı yıl içinde çöpe attığı giysilerin değeri 450 milyar doları aştığı görülüyor.
Çevre bilincinden yoksun fabrikalarda ise bir kilogram tekstil ürününü kimyasallardan arıtmak için 400 litreye kadar su kullanılıyor.
Tekstil üretiminin her aşamasında çok fazla su kullanılıyor. Örneğin; bir ton tekstil üretimi için gerekli su miktarı 200 ton civarında olup üretim için yılda yaklaşık dokuz trilyon litre suya ihtiyaç duyuluyor.
Tekstil üretimi süreçlerinin birçoğunda önemli çevresel yüklere sahip doğal lifler (pamuk, yün, ipek, keten) ve sentetik lifler (polyester, perlon, akrilik, viskoz) kullanılıyor. Doğal liflerin yetiştirilmesinde başlıca çevresel sorunlar, kullanılan ilaçlar ve su tüketimidir. Sentetik liflerin üretimindeki sorun ise ortaya çıkan seragazı emisyonları.
Giyim ve tekstil ürünlerinin en büyük üreticisi konumundaki Çin ve Hindistan’ın elektrik üretiminin büyük bir kısmı ise kömürden sağlanıyor. Bu ülkelerde özellikle elektrik santrallarında kömür yakılması sonucu havaya karışan zararlı maddeler iklim değişikliğine, çevre ve insan sağlığına zararlı olan seragazı salınımını artırmaya, hava ve toprak kirliliği gibi bitki ve canlı yaşamını tehdit eden pek çok çevresel soruna neden oluyor.
Mikroliflerden üretilmiş tekstil ürünlerinin kullanımı sonucu 50 milyar plastik şişeye denk 500 bin ton mikrolif okyanuslara karışıyor.