Yazı: AlexRAU, Rob TOKER, Joanne HOWARD
Çeviri: Yonca CİNGÖZ
Dünyada temiz teknoloji fikrinin yarattığı heyecanın en büyük sorumluları, enerjiyle ilişkili tüm alanlarda durmadan yeni inovasyonlar yapan girişimciler ve yatırımcılar. Birçok proje, Kopenhag’daki iklim zirvesinde tartışılan sera gazı limitlerine uyabilmek konusunda büyük umutlar vaat ediyor; ancak ortada rahatsız edici bir gerçek var: Enerji inovasyonlan büyük bir potansiyele sahip olsa bile, yaygın kullanıma geçirilmeleri için artık çok geç olabilir. Tarih, teknolojik atılımların büyük çoğunluğunun kitlesel olarak piyasaya sürülebilmesi için on yıllar gerektiğini açık bir şekilde gösteriyor. Önümüzdeki 40 yıl içinde küresel emisyonları yarıya indirmek için, bilim insanlarının da tavsiye ettiği gibi temiz teknolojiler çok geniş bir alana yayılmalı. İngiltere’nin beyin takımı sayılan Chatham House ve patent araştırma şirketi CambridgelP’nin araştırmacıları, geçmişte temiz teknolojilerin yaygın kullanıma ulaşma sürecinin ortalama 19 ile 30 yılı bulduğunu açıklamıştı.
Şifre: Moore Yasası
Yeni ve güçlü serbest piyasa kurallarının iş başında olduğuna şüphe yok: Avrupa dışındaki ülkelerin hükümetleri sera gazı emisyonlarını sınırlandırmakla yükümlü kılındı ve çeşitli sektörlerden şirketler büyük bir gayretle salımlan kontrol altına almanın yollarını arıyor. Öte yandan biliyoruz ki, teknolojinin yayılması mutlaka vakit alacak.
Bu durum özellikle, daha kuluçka halindeyken alelacele pazara girmeye çalışırken çoğu zaman büyük sorunlarla boğuşmak zorunda kalan enerji inovasyonlan için geçerli. Girişimciler pastadan pay almaya çalışırken yatırımcılar ise yeni bulunan teknolojilerin risklerini öngörmeye çabalıyor. Patentler alınıp satılıyor ama her zaman kullanılmıyor ve bugünün enerji devleri sahip oldukları donanımdan vazgeçmekte tereddütlü.
Ne olursa olsun, geri dönüşü olmayan bir iklim değişikliği kapıdayken, oturup yıllar boyunca muhteşem inovasyonlarm günlük kullanımda yerini almasını bekleyecek zamanımız yok.
Bahisler bu kadar büyük ve manzara bu kadar bulanıkken, özellikle uygulama öncesinde geçecek zamanı da hesaba katarsak, iş çevreleri acilen daha iyi temiz-teknoloji yatırımları yapmaya başlamak zorunda. Olası çözümler listesine bakarken, inovatörler gibi yatırımcılar da, ne kadar karbon emisyonunun gerçekten yok edilebileceğini ve sorunu en kısa sürede çözebilmek için hangi inovasyonlarm en verimli sonuç vereceğini çok daha hızlı bir şekilde öğrenmeleri gerekiyor.
Enerji şirketleri hakkında yürüttüğümüz bir dizi çalışma sırasında, bilgisayar endüstrisinin getirdiği devasa yarar bizi gerçekten imrendirdi. Ve bu fayda, 1965 tarihine kadar giden ve aslında oldukça basit bir öngörüye dayanıyordu: Gordon Moore tarafından geliştirilmiş olan bu yasa, enerji konusunda da çözümün şifresini verebilir: Moore, yaptığı hesaplar sonunda, bir cipteki transistörlerin sayısının ve dolayısıyla işleme hızlarının her 18 ay sonunda ikiye katlanmış olacağını tahmin etmişti. Bilinen adıyla Moore Yasası, tekinsiz bir kehanetten çok daha fazlasıydı. Bu yasa, yüksek teknolojili endüstrilerin kılavuzu oldu. Girişimcilerin, yatırımcıların, şirketlerin ve hükümetlerin, programlama gücünün acımasız yükselişine bel bağlamalarına yol açtı. Örneğin bugün Microsoft, daha karmaşık bir yeni yazılım geliştirirken yeni nesil işlemcilerin ortaya çıkmasında da itici güç oluyor. Boeing, Pfizer ve Goldman Sachs gibi birbirinden oldukça farklı sektörlerde çalışan şirketler bile yeni ürün ve stratejilerini geliştirirken sürekli yükselen bilgisayar gücüne sırtını yaslıyor.
Kör Uçuş Yapmamalıyız
İş çevreleri ve hükümetlerin küresel enerji rekabetine yanıt vermek için ihtiyaç duydukları şey tam da böyle bir güven düzeyi. Temiz-teknoloji inovasyonlarmm yaratılma ve yayılma hızlarını, bu ikisi arasındaki sıkıntılı evreyi de hesaba katarak tahmin edebilmelerini sağlayacak bir kavramsal çerçeveye ihtiyaçları var. Bu çerçevenin, hangi teknolojilerin en iyi işi en kısa sürede ortaya çıkarabileceklerini de göstermesi gerek. Moore Yasasının temiz enerjide bir karşılığı çıkarsa, daha yoğun bir inovasyon sürecine, sermayenin daha verimli kullanımına ve daha gerçekçi düzenlemelere kapı açılacak. Bu aynı zamanda, örneğin joint venture girişimlerini, ikili lisans anlaşmalarını ve gümrük vergisi muafiyetlerini teşvik ederek, yatırımcılara ve hükümetlere anahtar teknolojileri pazara daha çabuk eriştirmek konusunda destek sağlayacak.
Böyle bir kılavuzluk olmadan, hem temiz-teknoloji endüstrisi hem de hükümetler kör uçuş yapmış olurlar. Eğer, verimli nanokris-tal güneş pilleri veya termik santrallerin çıkardığı karbon dioksitin mineralizasyonu gibi belirli bir teknolojinin, emisyonların büyük bir kısmını uygun maliyetle yok edebilme kapasitesine sahip olduğu ve diğerlerine göre daha hızlı genişletilip uygulamaya sokulabileceği netleşirse, o zaman şirketler, yatırımcılar ve hükümetler de kaynaklarını nerede yoğunlaştıracaklarını bilebilirler. Eğer inovasyonlarm yeterince kısa bir zaman diliminde ölçeklenebilir nitelikte olmadıkları ortaya çıkarsa, bu durumda da iş çevreleri ve karar alıcılar, kaynaklarını uyum sağlama çalışmalarına veya sera gazlarını atmosfer dışına atmak gibi diğer alternatiflere yöneltebilirler.
Patentlerin Öyküsü
Elbette herhangi bir emisyon durdurma hedefi, Moore Yasasının aksine, çok karmaşık nitelikte olacaktır. Zira temiz-teknoloji, çok çeşitli teknolojiler ve süreçlerin henüz filizlenen bir koleksiyonu ve bunların her biri kendi bilim alanlarına, risklerine ve yatırım döngülerine sahip. Enerji için üretilecek genel çerçeve, inovasyon döngülerini ve bu konudaki kritik sektörlerin hangi oranlarda emisyon durdurabileceklerini ortaya çıkarmak zorunda. Rüzgâr, yoğunlaştırılmış güneş enerjisi, biokütlesel yakıtlar, karbon tutma ve temiz kömür, üzerinde çalışılacak sektörlerden sadece birkaçı.
Her şeye rağmen bu yapılmalı ve inanıyoruz ki yapılabilir de. Birkaç maliyet-fayda analizi, örneğin McKinsey tarafından popü-Ierleştirilen karbon-durdurma maliyet eğrisi, önde gelen teknolojilerin karbon düşürme kapasitelerine bütüncül bir bakış açısı sunuyor. Böyle başlamak mantıklı görünse de, bu eğride iki temel noksan dikkat çekiyor: Teknoloji gelişimini geleceğe yönelik olarak hesaplamıyorlar ve pazara sürüm süresini hesaplamakta büyük ölçüde başarısızlar.
Daha iyi bir başlangıç noktası, patentleme etkinliği ile teknolojinin uygulanması arasındaki ilişkiye yönelik bir inceleme olabilir. Temiz enerjinin pazara sürüm süresinin 30 yılı bulabileceğini fark eden Chatham House ve CambridgelP’nin araştırmacılarının verileri bize gidilmesi gereken yolu da gösteriyor olabilir.57 bin patente ve çeşitli temiz-teknoloji uygulamalarına göz attıklarında, analistler ilginç bir korelasyon bulmuşlar: En azından belirli sektörlerde, patentlemede gerçekleşen hızlı bir artıştan birkaç yıl sonra, yayılmada da müthiş bir hızlanma yaşanıyor. Örneğin, 1999’a kadar konsantre güneş gücü teknolojileri için bir yılda düzenlenen patent sayısının iki katına çıkması 10 yıl almıştı. Oysa takip eden üç yılda, bu rakam yeniden ikiye katlandı. Bu sıçrayışı 2009 ile 2011 arasında donanım gücünde daha da büyük bir zıplamanın takip ekmesi bekleniyor. Patentleme oranlarındaki patlamalar temel alındığında, her bir teknolojide yayılmanın ne zaman başlayacağını kestirmek mümkün olabilir. Böyle bir öngörüyle, iş çevreleri iklim değişikliğinde yeterince hafifletici bir etki yapamayacak teknolojilere daha az para harcamış olacaklar.
Kopenhag Zirvesinde ortaya koyulduğu gibi, enerji üzerine hesaplama yapan tüm uzmanların başa çıkması gereken bir iş var: Moore Yasasının karbon düşürme alanındaki karşılığını geliştirmek ve herkese iklim değişikliğini önlemek için izlenmesi kararlaştırılan teknolojik yöntemlerin çok büyük ihtimalle doğru seçimler olduğuna dair güven sağlamak. İster sözünü ettiğimiz gibi patent verilerine, isterse başka bir kaynağa dayansın, kusursuz olmasa dahi böyle bir çerçeve hem sermayeye hem de inovasyon çabalarına bir odak kazandıracaktır.
Bir o kadar önemlisi de, bu çerçeve en hayati ve umut vaat eden teknolojilerin pazara sürüm süresini kısaltacak ve böylece dünyanın dengeli bir iklime doğru daha hızlı yol almasına yardımcı olacak.
Yeni Enerji Teknolojilerinin Etkisini Ölçmek
Temiz-teknolojilerin icadı ve büyük ölçekte uygulanması arasındaki çevre, karbon emisyonlarını frenleme verimiyle ilgili tüm hesaplamalarda karşılaşılan en karmaşık ve zor sorunlardan biri. Geçmişte, hovasyonların pazara sürümü, yatırımcıların mevzuat değişiklikleri konusundaki kararsızlıkları veya önde gelen enerji firmalarının donanımların yenilemekteki isteksizlikleri gibi pek çok nedenle on yıllar alıyordu Bu evreyi kısaltmak ve süreçler öngörülebilir hale getirmek, iklim değişikliğini hafifletecek karbon azaltımlarına ulaşmak için temel koşul. Bu oldukça güç bir girişim ancak her geçen gün daha yapılabilir ve mümkün görünüyor. Chatham House ve CambridgelP’deki araştırmacılar 2009 yılında altı temiz teknoloji sektörünü analiz etti ve yayılma hızının aslında giderek arttığını fark etti. Aşağıdaki grafiklerde de görülen bu yükselmeler gösteriyor ki, eğer teknolojilerin oazara sürüm oranlarıyla oatentleme etkinliklerin orşılaştırırsak, pazara sürüm süresi bazı teknolojiler için tahmin edilebilir hale geliyor. örneğin, rüzgâr enerjisi teknolojisinin uygulamaya sokulması, İgili patent etkinliklerinin tavana vurmasından yaklaşık beş yıl sonra ani bir yükseliş yaşıyor. Benzer bir görüntü fotovoltaik [güneş enerjisi ile elektrik üretme sistemleri) sektöründe de göze çarpıyor ancak burada aradaki fark yedi yıla yakın. Buna benzer veriler, iş çevreleri ve hükümetlere, çeşitli teknolojilerin sera gazı sorununu çözmekte ne kadar çabuk ve başarıl olabileceklerine dair güçlü öngörüler sağlayacak. Bir sonraki akılcı ve gerekli adım se, elbette, bu tür analizleri teşvik eden bir genel çerçeve geliştirmek.
*Harvard Business Review’den çevrilmiştir.
Alex Rau, Emisyon ticareti şirketi Climate Wedge’in yöneticisi.
Rob Toker, Temiz-teknoloji yatırım şirketi Sindicatum Carbon Capital’de başkan yardımcısı.
Joanne Howard, Houston’daki İngiliz Konsolosluğunda yenilenebilir enerji alanında konsolos yardımcısı.