Thomas Culhane: "Dünya’yı kurtarmak evde başlar"

National Geographic kaşifi Thomas Culhane gerçekten ilham verici bir kişi. Geçtiğimiz yıl da ülkemize gelen Culhane, Bosch Ev Aletleri’nin davetlisi olarak, 15-18 Nisan tarihlerinde İstanbul’da altı üniversitede düzenlenecek eğitimlere katılacak. “Dünyayı kurtarmak evde başlar ve hemen şimdi yapabileceğimiz çok şey var! Ve ben çok umutluyum çünkü elimizde her türlü teknoloji ve teknik bilgi var” diyen Culhane, “Tek yapılması gereken yapbozu bir araya getirmek” sözleriyle umut veriyor hepimize…

Enerji, temiz teknolojiler, çevre kirliliğinin azaltılması ve tasarruf yöntemleri hakkında konferanslar veriyorsunuz. Kahire’deki çalışmalarınız gerçekten etkileyici. Öte yandan, her ülkenin kendine özgü koşulları bulunuyor ve çoğu zaman bir yerde işe yarayan bir şey başka bir yere uygun olmuyor. Bu konudaki görüşlerinizi öğrenebilir miyiz?
Sürdürülebilir kalkınma konusunda bir uzman ve BM Milenyum Hedeflerine ulaşmamıza nasıl yardım edilebileceğine odaklanan bir çevre bilimleri profesörü olarak, sürekli “techne” (değişmez, evrensel ve aktarılabilir bilgi) ve “metis” (her zaman değişen, son derece yerel ve başka yerde tekrarlanamayan bilgi) arasındaki farka odaklanıyorum. Bir National Geographic kaşifi olarak, her yıl sayıları ona varan farklı ülkeye yaptığım seyahatlerde de bu farklılıklara ilk elden şahitlik ediyorum. Örneğin, hepimizin güneş ışığına, rüzgâra, ısıtma veya soğutma kaynaklarına, temiz suya, odun ve kayaya, verimli topraklara erişim düzeyi aynı değil. Ayrıca, hayati kaynakların her zaman dışarıdan ithal edilmesine de güvenemeyiz. Sürdürülebilir bir durum yaratmak için, “metis”imizi kullanarak, mevcut ve güvenilir olan temelinde çözümler bulmamız gerekir. Ancak, aynı zamanda doğanın fiziksel, kimyasal ve biyolojik sabitlerine dair bilgimiz de her yerde belirli malzeme ve ortamları alarak hayatımızı kolaylaştıran yeni teknolojiler yaratmamıza imkân veriyor. Üzerine odaklandığım “techne” ile “metis”, insan olarak hepimizin paylaştığı evrensel alanda birleşiyor. İnsanın iyiliği, merak, şefkat ve dehanın her yerde aynı oranlarda bulunduğu yönündeki gözlemimin yanı sıra, benim açımdan temel olan, hepimizin gıda ve tuvalet atıkları yarattığı ve hepimizde bunları yakıt ve gübreye dönüştürebilen iyi mikropların bulunduğu gerçeğidir. Sorunlarımızı temelinden çözebilecek bu sabitlerin gözardı edilmesi, bugüne kadar başta hastalıklar, kirlilik, ormanların yok olması ve topraktaki verimlilik kaybı gibi korkunç sorunlar yarattı. Ancak artık kendi çalışma ve deneyimlerimiz yoluyla, organik atıkların oldukça kolay bir şekilde temel ihtiyaçlarımızı karşılamaya yetecek miktarlarda yemek pişirme, aydınlatma, ısınma, soğutma ve elektrik üretiminde kullanılabilecek yenilenebilir enerjiye ve toprağa dönüştürülebileceğini bildiğimize göre, eşsiz yerel özellik ve kaynaklara bağlı diğer çözümlerin de, her yerdeki insanlar için yüksek yaşam kalitesini garanti edebileceğine çok daha fazla güveniyorum.

Daha önce de Türkiye’de bulunmuştunuz. Sizin bakış açınızdan, Türkiye’deki başlıca farklılıklar neler? Dolayısıyla, enerji tasarrufu ve çevre kirliliğini azaltmaya yönelik aksiyonlar konusunda hangi konulara odaklanmalıyız?
Türkiye, sağlıklı bir çevre yaratma konusundaki adanmışlığıyla her ziyaretimde beni daha çok etkiliyor. Ülkeyi gezdikçe, güneş panelleri, güneş enerjisiyle çalışan sıcak su sistemleri ve rüzgâr santrallarının sayısının her seferinde daha da arttığını görmekten mutluluk duyuyorum. Türklerin ağaç dikmek ve yetiştirmek konusundaki adanmışlığını görmekten büyük bir keyif almıştım; Kapadokya’da, yerel çevreye özgü malzeme ve biçimlerden yararlanılarak harika bir mimari yaratılmasından etkilenmiştim.

Türkiye, uzun bir sahil şeridi, bol güneş ışığı ve rüzgâr, çok sayıda dağ, yüksek debili dere ve ırmak, toprak ve 21. yüzyılda bizi başarıya ulaştıracak çok sayıdaki çözümü denememizi mümkün kılan çok şanslı bir ülke. Kültürel çeşitliliği de cabası… Yeni adem-i merkeziyetçi enerji, kaynak dağıtımı ve atık arıtma paradigması, Türkiye gibi zengin ve çeşitlilik içeren bir mirasa ve hem Doğu hem de Batı’nın pa zar ve fikirlerine rahat erişime sahip bir ülke için çok uygun. Adem-i merkeziyetçi çözümlere son derece büyük ihtiyacı olan bir dünyada, Türkiye’nin merkezi coğrafi konumu, ülkeye tüm bağlantıları kurmak ve dünyaya yeni bir sistem entegrasyonu modeli sunmak için eşsiz bir fırsat sağlıyor. Benim için en etkileyici olanı ise, merkezinde, çeşitli ölçeklerdeki biyogaz sistemlerinin bulunduğu faaliyetlerin miktarı. Ankara’da ziyaret ettiğimiz üniversitede, bir işlemin çıktısının bir diğerine girdi olarak beslendiği bir kapalı devre endüstriyel ekoloji sistemi yaratan; yenilikçi bir alg reaktörü ile birleştirilen gıda atığından küçük ölçekli anaerobik çürütme üzerine deneyler yapan Kürşad Fendoğlu’nun laboratuvarını görme imkânını bulmuştuk. Aynı zamanda, ekiplerinin büyük ölçekli ticari sistemler inşa ettiğini de öğrendik. Kendisiyle “Solar CITIES Biogas Innoventors and Practitioners” adlı facebook grubumuz üzerinden iletişimimizi sürdürdük. Son ziyaretimizde bir araya geldiğimiz öğrenci ve öğretim üyelerinin birçoğu ile de bağlantı kurduk. Dolayısıyla Türkiye’nin bu alanda kaydettiği ilerlemeyi görmek için sabırsızlanıyoruz.
Ayrıca son dört yıldır bir Google Bilim Fuarı jüri üyesi olarak, henüz 16 yaşındayken muz kabuklarından dayanıklı biyoplastik üretmenin bir yolunu icat eden İstanbullu lise öğrencisi Elif Bilgin ile birlikte çalışma keyfini de yaşadım. Bu tür inovasyonlar, bu kadim ama bir o kadar da postmodern toprakların kültürel DNA’sına işlemiş. Türkiye’nin bu alanlarda bir lider olarak yükselebileceği, çevresel sürdürülebilirliğin, tüm organik atıkların yakıt ve gübreye, hatta plastiğe dönüştürülebilmesi ile ne kadar etkin olabileceğini gözler önüne sermesiyle Avrupa ve Asya arasında bir köprü işlevi görebileceği gayet açık.

İstanbul’daki konferanslarınızın odağında hangi konular olacak?
Çoğu insanın ev, okul ya da işyerinde yapabileceği, hane ve toplum ölçeğinde sürdürülebilir kalkınma teknoloji ve uygulamalarına odaklanıyorum. “Endüstriyel ekoloji”, “Permakültür” ve “Sıfır Atık” konseptleri konferanslarımda merkezi bir role sahip. Çalışmalarımın özünde de “Anaerobik Çürütümün sürdürülebilirlik bulmacasının eksik parçası olduğu” fikri yatıyor. Mutfak ve tuvalet atıklarının temiz yakıt ve besleyici gübre ile inşaat malzemelerine dönüştürülmesi, çevremizi geliştirmenin ve ekonomimizi istikrara kavuşturmanın ilk adımı olarak görülüyor, zira sıklıkla sorun olarak görülen bu atıklar aslında güvenilir kaynaklar sağlayan değerli varlıklar haline geldi ve bunlarla çalışmak da nispeten kolay. Çevrenin “teçhizat” düzeyinde iyileştirilmesinden, yani tüketicilerin artık dünyanın daha iyi bir yer haline getirilmesinde büyük bir rol oynayabileceği fikrinden bahsediyorum. Örneğin, lavabolarımızın altına gıda atığı öğütücüleri koyarak tüm gıda atıklarımızın komposta ve biyogaza dönüştürülmesini sağlayabilir, hem haşerelerden bulaşan hastalıkların ortaya çıkma ihtimalini, hem de çöp sahalarına duyulan ihtiyacı ortadan kaldırabiliriz.
Herkes, tıpkı Bosch tarafından üretilen güneş panelleri, yer kaynaklı ısı pompaları, ısı eşanjörleri, şofbenler, gelişmiş enerji tasarruflu buzdolapları ve su tasarruflu bulaşık makineleri, LED lambaları, sensörler ve otomasyon gibi akıllı ve verimli aletler kullanarak gezegenimizi çocuklar için daha güvenli ve sağlıklı hale getirebilir. Her zaman söylediğim gibi “Dünyayı kurtarmak evde başlar ve hemen şimdi yapabileceğimiz çok şey var!” ihtiyaçlarını karşılama becerisinden taviz vermeksizin bugünkü kuşakların ihtiyaçlarını karşılama”yı becerebilmemiz için, her lokasyonda bunların bir araya getirilerek işlevsel bütünler elde edilmesi oluşturuyor.
Asıl şaşırtıcı olanı ise önümüzdeki zorluğun sadece siyaset, eğitim ve sosyal kaynaklı olması. Elimizde her türlü teknoloji ve teknik bilgi var ve yeni hiçbir şeyin icat edilmesine gerek yok. Bu ise bana büyük bir umut veriyor, zira sosyal varlıklar olarak gerek Türkiye’de gerekse dünyanın her yerinde karşı karşıya olduğumuz tüm sorunlara rağmen, insanların ezici bir çoğunluğu aslında iyi insanlar ve sorunları çözmek için can atıyorlar. Yaşam artık bana bir yapboz gibi görünüyor ve beni endişelendirmiyor; ne kadar karmaşık görünürse görünsün, tüm parçalara sahip olduğumuzu biliyoruz. Yeterli sayıda insan birlikte çalıştığında, bu yapboz da kısa süre içinde bitirilecektir, zira hiçbir eksiğiniz olmadığından emin olduğunuzda, her bir parçayı yerleştirmeniz ile ortaya çıkan resim de bütünü gitgide daha fazla tamamlıyor. Bir sürdürülebilirlik resmi görmek hayal gücümüzü harekete geçirdiği gibi diğer parçaların da yerli yerine oturmasını sağlamanın bizim için ne kadar kolay olduğunu gösteriyor!

Thomas Culhane ile Bosch Çevre Seminerleri’nin gerçekleşeceği üniversiteler ve tarihleri:
• Özyeğin Üniversitesi, 15 Nisan Salı 10:30
• Bahçeşehir Üniversitesi, 16 Nisan Çarşamba 10:30
• İstanbul Teknik Üniversitesi – Ayazağa Kampüsü, 16 Nisan Çarşamba 14:00
• Kadir Has Üniversitesi, 17 Nisan Perşembe 12:00
• Koç Üniversitesi, 17 Nisan Perşembe 18:30
• Bilgi Üniversitesi – Santral İstanbul Kampüsü, 18 Nisan Cuma 13:00

Önerilen makaleler