#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Tolga Öztoprak*: “Tüketici Bilinci Çok Önemli”

Sürdürülebilirliğe sadece çevre odaklı bakmamak lazım. Ekonomi, çevre ve sosyal olarak grupladığımız öncelikli üç temel ayağı da yerine getirmek gerekiyor. Biri eksik olduğunda buna sürdürülebilirlik demek çok anlamlı olmayacaktır.

açık radyo açık kalmalı

Sürdürülebilir kent yerleşimleri ve yeşil binalar anlamında sizce şu anda sınırlar nerede ve “Sınırları Aşmanın” yolları neler?
Sürdürülebilirliğe sadece çevre odaklı bakmamak lazım. Sürdürülebilirliğin öncelikli üç temel ayağı vardır. Ekonomi, çevre ve sosyal olarak grupladığımız bu üç ayağı da yerine getirmek gerekiyor. Biri eksik olduğunda buna sürdürülebilirlik demek çok anlamlı olmayacaktır.
Karbondioksit emisyonlarına baktığımızda, konutların bunun %40’ından sorumlu olduğunu görüyoruz. Dolayısıyla inşaat sektöründe yapılacak iyileştirmelerin tamamı toplam emisyon oranına büyük etki edecek. Yapılan iyileştirmeler aynı zamanda sürdürülebilirlik konusunda da çok önemli fayda sağlayacak.
Sürdürülebilirliği anlamak ve hayata geçirmek konusunda ülke olarak yolun çok başındayız. Keza dünyada da alınacak çok yol var; ancak ülkemizde öncelikli olarak bilincin artırılması ve bu sürece katkı sağlayacak çalışmaların yapılması gerekli. Kentsel dönüşümü bu noktada önemli bir fırsat olarak görüyorum. Bu yenileme sürecinde ideal olanı yapmak, yani tüm binaların sürdürülebilirlik kriterlerine uygun şekilde yenilenmesini sağlamak çok önemli. Bu çalışmaların sadece binalarla sınırlı kalmaması, aynı zamanda kentlerimizin ve mahallelerimizin de sürdürülebilir şekilde planlanması gerekli. Bir bina ne kadar iyi yapılırsa yapılsın, etrafıyla ilişkisinde sürdürülebilirlik sağlamıyorsa, çok başarılı bir sonuç elde edileceğini düşünmüyorum.
Bu süreçte sınırları aşmak için hem yerel yönetimlerin, hem tüketicilerin hem de devletin üzerine düşen görevler olduğunu görüyoruz. Belirttiğim gibi tüketicideki bilincin artması bu konudaki en önemli itici güç olacak ve talep yaratacaktır. Yeşil bir binada yaşamanın ekonomik, sosyal ve sağlık konusundaki faydaları bilinirse insanlar tercihlerinde bunları kriter olarak değerlendireceklerdir.
Öte yandan, Türkiye’deki yeşil bina sertifikalarının çoğu Amerikan LEED ve İngiliz BREAM sertifikalarından oluşuyor. Son verilere göre yaklaşık 60 adet sertifikalı bina mevcut. Buna karşın sertifika almak için başvuran ve süreci devam eden çok sayıda bina olduğunu biliyoruz. Sertifika programlarıyla ilgili ülkemizde başta ÇEDBİK olmak üzere çeşitli kurumların kendi çalışmaları var. İdeal olanın, hepsinin bir çatı altında toplanması ve ülkemize özgü koşulları içeren ulusal bir sertifikanın kullanılması olduğunu düşünüyorum. Bu uygulama hem bilgi kirliliğini ortadan kaldıracak, hem de sertifikalar için yurtdışına ödenen paraların yurt içinde kalmasına katkı sağlayacaktır.

Kurumunuz, var olan sınırları aşmak için neler yapıyor? Önümüzdeki dönem için neler planlıyor? 
YTONG olarak her daim ekolojik düşünen ve çevreyle dost hareket eden bir firmayız. Ürün kalitemizin dışında sürdürülebilir yapılaşma konusunda da oldukça dikkatli davranıyoruz. Bu anlamda, 2011 yılında dünyaca kabul edilen bir çevre etiketi olan Çevresel Ürün Deklarasyonu’na (Enviromental Product Declaration – EPD) Türkiye’de sahip olan ilk firmayız. Ytong’un, kurulduğu günden beri doğası gereği çevreci bir ürün olması, bu çevre etiketine sahip olmamız için fazlasıyla yeterli bir özellikti. Bunun yanı sıra üretim ve uygulama süreçlerimizde de çevreye karşı maksimum düzeyde dikkatli hareket ediyoruz. Bu hassasiyetimizin bağımsız bir kuruluş tarafından belgelendirilmiş olması bizi ayrıca mutlu etti. Aldığımız bu çevre etiketiyle sektörümüzde ve ülkemizde bir ilki gerçekleştirdik. Aynı zamanda bu alanda farkındalık yaratılmasını sağlamış olduğumuzu düşünüyorum.
Aslında çevreci şirketler konusunda tüketicilerin kafasının karışık olduğunu görüyoruz. Her şirket kendisinin en çevreci olduğunu iddia ediyor. Bu durum da ciddi bir bilgi kirliliği doğuruyor. Daha önce de belirttiğim gibi tüm bu sürdürülebilirlik çalışmalarının sağlıklı yürüyebilmesi için tüketici bilinci oldukça büyük önem taşıyor. Bu noktada yaratılan bilgi kirliliği ve yanlış yönlendirmeler de tüketicilerin kafasında soru işaretleri belirmesine sebep oluyor.
Günümüzde şirketler çevreci yanlarını öne çıkartırken, diğer taraflarından hiç söz etmiyorlar. Yeşil ekonominin gitgide büyüyen bir sektör haline gelmesi ve şirketlerin bundan pay almak istemesi bu yaklaşımı tetikliyor. Bu anlamda biz YTONG olarak farklı bir yaklaşım içerisindeyiz. Tamamen çevre dostu bir hammadde ile çevre dostu üretim gerçekleştiriyoruz. Ana hammadde olarak kullandığımız kuvarsit’i, çıkartırken de işlerken de çevreye zarar vermiyoruz. Üretim süreçlerimizi tamamen kapalı şeklinde, hem düşük enerjiyle hem sıfır atıkla yürütüyoruz. Üretim aşamamızı bir bütün olarak ele aldığımız için çevreye duyarlılığımızı her aşamada sürdürüyoruz. Fabrikalarımızı hammadde kaynağının yanına inşa ediyor olmamız sebebiyle nakliye sırasında yaratılan çevre kirliliğinin de önüne geçebiliyoruz. Bahsettiğim gibi ürünümüzün hafif olması da, tek bir araçla, yani bir kamyonla çok daha fazla malzemeyi tüketiciye ulaştırmamızı sağlıyor. Bu da yine nakliyeden kaynaklı çevre kirliğini en aza indirmemizi sağlıyor.
Ytong’un kullanım aşamasında firesi de %1-2 gibi çok düşük seviyededir. Bu düşük fireler sayesinde daha az malzeme kullanarak daha fazla imalat yapılabiliyor. Öte yandan ürünümüzün ambalaj atıklarının toplanmasıyla ilgili ÇEVKO’yla işbirliği içerisindeyiz. Kentsel dönüşüm sırasında bildiğiniz gibi çok sayıda bina yıkılıp yeniden yapılacak. Bu yıkımda malzemeler ayrıştırılabilirse biz de fabrikamızda Ytong ürünlerini tekrar üretime katma imkânı yakalayabileceğiz. Bu süreç de hem çevre hem de ekonomi için ayrı bir kazanım sağlayacak.

*Türk Ytong Sanayi A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı

EkoIQ Editör

açık radyo açık kalmalı
açık radyo açık kalmalı