Deprem bölgesine TTB gözlemcisi olarak giden Dr. Ümit Şahin bazı çadır kentlerin park gibi alanlardaki toprak ya da çim zemin üzerine kurulduğunu söylerken “Bu doğru bir uygulama değil” dedi.
YAZI: Erhan ARCA
Kahramanmaraş ve Hatay merkezli olan depremlerde 11 ilde 15 milyon 181 bin insan etkilendi. Bölgede yaşayan 2 milyondan fazla kişi hayatlarını idame ettirebilmek adına diğer şehirlere göç etti, bu sayı gün geçtikçe artmaya devam ediliyor. Şehirlerini terk etmeyen, terk edemeyen insanların ise önemli bir kısmı çadır kentlere yöneliyor. AFAD geçtiğimiz hafta yaptığı açıklamada bölgede 270 çadır kent kurulduğunu bildirdi.
Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi kıdemli uzmanı Dr. Ümit Şahin, depremin 14. gününden itibaren Türk Tabipleri Birliği (TTB) gözlemcisi olarak bölgedeydi. Gözlemci ekibi; Adıyaman merkez, Gölbaşı, Çelikhan ve Malatya’nın Doğanşehir ilçelerinde gözlemleri üzerine bir Hızlı Değerlendirme Raporu hazırladı. Raporda bölgenin temel gereksinimleri, barınma, sağlık hizmetleri ve altyapı gibi önemli konular bulunuyor. Dr. Şahin, rapora ve gözlemlerine dair EKOIQ’nun sorularını cevapladı.
Çadır kentlerin kurulduğu yerleşim konumları ve bu yerleşim yerlerinin kurulma şekline dair görüşleriniz nelerdir?
Yıkım daha çok şehir içinde olduğu için ve çadır kentler de şehir içine kurulduğu için en azından Adıyaman örneğinde bulunabilen her boş alan değerlendirilmeye çalışılmış. Bunların çoğu parklar, bahçeler, boş arsalar hatta kimi yerlerde tarlalar olmuş. Normalde bu tip alanlar çadır kent kurmaya pek elverişli değildir. Çünkü çadır kentlerde zeminin asfalt, beton, kaldırım gibi sert alanlar olması gerekir. Hiçbiri değilse mutlaka çakıl ya da mıcır dökülmesi lazım. Toprak üzerine çadır kent kurulmaz. Fakat maalesef orada gördüğüm yalnızca eski otogar alanında asfalt üzerine kurulan bir çadır kent haricindeki çoğu çadır kent direkt toprak üzerine kurulmuş, bu yanlış bir uygulama.
Tabii, şehir içerisinde bu tip boş, sert zemin bulmak da o kadar kolay değil ama en azından çadırlar kurulmadan önce çakıl, mıcır ya da taş dökülmesi gerekir. Bu nadiren yapılmıştı ve çadırlar genelde çok uygun kurulmamıştı. Yani, çadır kentler park gibi alanlara doğrudan toprak ya da çim zemin üzerine kurulmuşlar. Net olarak söyleyebilirim ki bu da uygun bir uygulama değil.
Kimi çadırlarda sonradan tahta paletler koyarak çadırı yerden yükseltmeye çalışmışlar. Ancak normalde önce yerden yükseltili bir zemin oluşturup sonra onun üzerine çadırı kurmak gerekli. Çadır kentlerin %70-80’i çok uygun kurulmuş çadır kentler değildi, çok sık yerleşimlerdi. Biraz şöyle olmuş; çadır bulunmuş, bir de boş yer bulunmuş ve hemen çadırlar mümkün olduğu kadar fazla sığacak şekilde kurulmuştu. Acil durum nedeniyle bu bir miktar anlaşılabilir belki ama bunların mutlaka zaman içerisinde düzeltilmesi gerekir.
Kurulan çadır kentlerde verilen sağlık hizmetleri yeterli mi ve sağlık çalışanlarının ne gibi ihtiyaçları bulunuyor?
Çoğu çadır kentte UMKE çadırları vardı. Bazılarında ise tabip odaları gibi gönüllü ekiplerin çadırları bulunuyordu. Bir iki yerde de sahra hastaneleri vardı. Çadır kentlerdeki sağlık hizmetleri ilk günlerde pek iyi değildi ama özellikle 15. günden sonra düzelmeye başladı. Gönüllü hekimler ve geçici görevlendirmeyle Sağlık Bakanlığı tarafından bölgeye gönderilen hekimler tarafından sağlık hizmeti veriliyordu. Eczane ve ilaç çoğu çadır kentte mevcuttu. Dolayısıyla sağlık hizmetleri fena değil.
Halk sağlığı taramaları, aşılama çalışmaları, su klorlama çalışmaları vesaire gibi koruyucu sağlık hizmetleri de yapılıyor. En azından benim orada olduğum dönemde bu hizmetler düzelmeye başlamıştı, oldukça yeterliydi. Su klorlamaları da iyi gidiyordu. Yani, sağlık hizmetleri fena değildi.
Hekimlerin şartlarına gelecek olursak, geçici görevlendirmeyle gelen hekimlerin şartları çok kötü değil ama bölgede yaşayan depremzede hekimlerin şartları kötüydü. Raporumuzda da görebileceğiniz gibi özellikle ailelerinden ayrılmak zorunda olan hekimlerde ciddi bir gelecek kaygısı başlıyor. İki eşin de hekim olduğu aileler çocuklarını ne yapacaklarını bilmiyorlar, çocukların okulları açılacak mı belli değil. Çocuklarını başka illere bıraktıklarında da deprem bölgesinde çalışmaya devam etmeleri gerekecek. Bu durum nasıl çözülecek?
Çok büyük belirsizlikler yaşıyorlar ve hiçbir depremzede hekimin doğru düzgün kalabilecek, yaşanılabilir bir yeri yoktu açıkçası. Bir gün orada bir gün burada kalıyorlardı. Hekimlerin barınma şartları hiçbir şekilde çözülmemiş durumda, bu önemli bir sorun.
Çadır kentlerde hijyene bağlı riskler neler ve hijyenik koşulların sağlanması için bu bölgelerde ne gibi adımların atılması gerekiyor?
Çadır kentlerde gözlemlediğim en önemli hijyen sorunu tuvaletler ve banyolarda. İnsanlar günlerce yıkanamıyorlar. Banyo çok az, olan yerlerde ise hem sayıca çok yetersiz hem de temizlik sorunları var. Çoğu çadır kentte görebildiğim en büyük sorunlardan biri buydu. Tuvaletlerin de sayısı yetersiz. En az 20 kişiye bir tuvalet olması lazım. 500 kişilik bir çadır kentte, ki çoğu çadır kent 500 – 600 kişilikti, 25-30 tane tuvalet olması gerekir. Hiç bu kadar çok sayıda tuvalet olan bir yer yok. Tuvaletlerin sayısı az olduğu için buralar çabuk kirleniyor ve temizliği sorun oluyor. Yani, hijyenik koşullar özellikle tuvalet ve banyo için büyük sorundu.
Bazı yerlerde mobil tuvaletler kullanılması gibi adımlar atılmış. Mobil tuvalet kullanılması son derece yanlıştır çünkü çabuk dolar ve boşaltılamaz, hemen kullanım dışı kalır. Ama en azından çadır kentler şehir içinde olduğu için tuvaletleri bir kanalizasyon gideri bulup oraya bağlayabilmişlerdi. O açıdan büyük bir sorun görmedim.
Şebekeye su henüz tam verilmemişti. Şebekeye su verilen yerlerde temizlik daha kolay ama şebekeye su verilmeyen yerlerde tankerlerle taşınan su yeterli olmayabiliyor. Temizlik biraz da bundan dolayı aksıyor. Bu yüzden bir an önce şebekenin çalışır hale gelmesi gerekir. O çalışır hale geldiğinde hem temizlik ve hijyenin hem de tuvalet ve banyonun durumu düzelecektir diye tahmin ediyorum ama mutlaka bu sayı kuralına uymak lazım. Tercihen 10 kişiye bir tuvalet, 10-20 kişiye bir tuvalet düşecek şekilde bunların sayısını artırmak gerekiyor ve mutlaka yeterli sayıda, en az 50 kişide bir banyo yani, 500 kişilik bir çadır kente en az 10 banyo koymak gerekir. Birkaç tane banyo koyarak bu sorunu çözmek ve bunların temiz olmasını, hijyenik olmasını sağlamak mümkün değil.
Hijyen konusundaki en önemli sorun başta değindiğim gibi toprak ve çim zeminlere çadır kentlerin kurulmuş olması. En ufak bir yağmur durumunda hatta yağmur olmasa bile toprak zeminde olmaktan çeşitli sorunlar yaşanabilir. Havalar ısınınca fare, haşere olabilir ve bunlar çok ciddi sorunlar yaratabilir. Yağmur yağdığında çamur olabilir ki, bunun çözülmesi çok zor olur. Çadırların yerden en az 30 cm yüksek olması gerekir ki, toprakla kirlenme ve benzeri gibi yerden kaynaklı bir sorunu ortaya çıkmasın.
Bir de yemekhane yoktu çoğu çadır kentte, bu da önemli bir sorun. Yemekhane olmadığı zaman insanlar yemeklerini tepsiyle çadırlara götürüyorlar. Çadırların içerisinde gıda olması aynı şekilde farelerin, böceklerin ve benzer canlıların gelmesine neden olur ve ciddi bir atık sorunu ortaya çıkar ki, bunları gördük. Bunun engellenmesi için de yemekhanelerin olması gerekir. Yani, masaların ve sandalyelerin olduğu yemek çadırları olması gerekir ki, biri hariç hiçbir çadır kentte ben yemek çadırı görmedim. Hijyenin daha iyi olması için bunun da çözülmesi gerekiyor.