Küresel ısınma, türlerin neslinin hızla tükenmesi, ekosistemin zarar görmesi gibi sorunların boyutlarına bakıldığında, bireylerin gezegene yönelik tutumları ile sergiledikleri davranışlar arasındaki ilişkinin daha fazla anlaşılmaya ihtiyacı olduğu görülüyor.
YAZI: Doç. Dr. Ahu ERGEN, Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi, [email protected]
Hebrew Üniversitesi’nden psikoloji profesörü Shalom H. Schwartz tarafından “bireyi veya diğer sosyal kimlikleri yaşamlarında yönlendiren ilkeler” olarak tanımlanan değerler; insan davranışlarını açıklamaya yardımcıdır ve davranıştan önce gelen tutumların oluşmasında etkilidir. Kuşkusuz değerlerimiz tüketim davranışlarımızı da etkiler. Bu yazıda, pek çok değer tipi içinden öncelikle tüketimle yakın ilişkisi olan maddi değerlere odaklanacağız.
Maddi Varlıklara Ne Kadar Değer Veriyoruz?
Maddi varlıklara atfedilen değer kişiden kişiye farklılık gösterir ve kişilerin yaşam felsefesine yön verebilir. Bazılarımız maddi varlıkları yaşamımızın merkezine koyarken, bazılarımız ise sadece hayatımızı idame ettirmek için gerekli araçlar olarak görürüz. Missouri Üniversitesi’nden Marsha Richins ve Scott Dawson maddi değerleri bir başarı göstergesi olarak, yaşamın merkezinde ve mutluluğun merkezinde olmak üzere üç boyutta ele alır. Bu boyutlar incelendiğinde;
-Maddi varlıkları başarı göstergesi olarak görenler: Kendilerinin ya da başkalarının başarılarını sahip oldukları mal ve paraya göre değerlendirir, arzuladıkları imajı yansıtan ürünlere sahip oldukça kendilerini başarılı bulurlar.
-Maddi varlıkları yaşamın merkezinde görenler: Sahip oldukları maddi varlıkları yaşamlarının merkezine koyarlar ve materyalizmi bir yaşam tarzı olarak görürler. Yüksek düzeyde maddi tüketim onlar için araçtan öte amaçtır.
-Maddi varlıkları mutluluğun merkezi olarak görenler: Maddi varlıkları yaşam doyumu ve mutluluk nedeni olarak görürler. İnsan ilişkileri veya farklı deneyimler yaşamaktansa maddi varlıklara sahip olarak mutlu olurlar.
Yüksek maddi değerlere sahip olmak, satın alınan ürün çeşidini ve miktarını etkilemekle kalmayıp, paranın ötesinde, zaman gibi bazı kaynakların da ne derece tüketime ayrıldığının bir göstergesidir. Örneğin, maddi değerlere fazlasıyla önem veren bir kişi daha uzun süreler çalışmayı ve daha fazla para kazanmayı serbest zaman etkinliklerine zaman ayırmaya tercih edebilir. Bazı bireyler ise kendilerini güvende hissetmek ve ruhsal durumlarını iyileştirmek için maddi varlıklara yönelebilir. Birçok çalışma yüksek seviyede materyalizmin pozitif duygulanım, mutluluk, kendini gerçekleştirme, öz saygı, subjektif iyi olma hali ve yaşam doyumu ile ters; olumsuz duygulanım, sosyal kaygı, mutsuz geçirilen zaman oranı ve depresyon ile pozitif yönlü ilişkisi olduğunu gösteriyor. Materyalizmin tatmin edilmemiş psikolojik ihtiyaçların (sağlıklı benlik oluşturma, sağlıklı sosyal ilişkiler kurma vb.) bir sonucu olduğuna ve bu ihtiyaçların karşılanmamasından doğan güvensizliğin, maddi varlıklarla giderilmeye çalışıldığına dair görüşler de var. Kimilerine göre ise küresel firmalar işletme hedeflerini, devletler de ekonomik büyümeyi gerçekleştirmek için dünya çapında materyalizm eğilimini destekliyorlar. Bazı araştırmacılar ise materyalist yaşam biçimlerinin şu an küresel olarak yaygın olmasına rağmen, birçok ülkede ekonomik istikrar arttıkça zayıflayacağını öne sürüyor.
Sürdürülebilir Tüketim Hangi Değer Tipleriyle İlişkili?
Tüketim ekonomisi, bazı ülkelerin ekonomilerine canlılık getiren bir lokomotif güç görevi görürken, bir yandan da gezegene geri dönüşü olmayan şekilde zarar veriyor. Sürdürülebilir tüketim ise temel ihtiyaçları karşılayan ürünlerin kullanımını ve daha iyi yaşam kalitesini sağlarken, doğal kaynakların ve sağlığı tehdit eden zararlı malzemelerin kullanımını minimize eden, bir anlamda gelecek nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmayan tüketimdir. Gezegen üzerindeki toplam çevresel etkinin %70’i yiyecek ve içecek tüketimi ile konutlardaki yaşamdan ve ulaşımdan kaynaklıdır. Aslında bu oran, bireylerin sürdürülebilir tüketime geçiş yaptıklarında gezegene sağlayabilecekleri katkının ne denli büyük olacağını ortaya koyuyor. Küresel ısınma, türlerin neslinin hızla tükenmesi, ekosistemin zarar görmesi gibi sorunların boyutlarına bakıldığında, bireylerin gezegene yönelik tutumları ile sergiledikleri davranışlar arasındaki ilişkinin daha fazla anlaşılmaya ihtiyacı olduğu görülüyor. Tutum ile davranış arasındaki bu boşluğun nedenleri ve çözüm yollarına psikoloji, sosyoloji, antropoloji ve tüketici davranışı gibi farklı disiplinlerden bilim insanları; motivasyon, ilgilenim, benlik, yaşam biçimleri ve değerleri araştırarak açıklık getirmeye çalışıyor. Değerlerin, sürdürülebilir davranışlarla ilişkisini konu alan, farklı ülkelerde, farklı hedef gruplarla yürütülmüş bazı araştırma bulguları aşağıda yer alıyor:
-Çevreci ve insani değerler vejetaryen beslenmeyi benimsemede etkili.
-Evrenselcilik, iç ahenk ve iyilikseverlik, çevreye duyarlı tüketimle olumlu ilişki içinde.
-Muhafazakârlık ve dindarlık gibi içsel değerlerin bireylerin sürdürülebilir tüketim davranışına olumlu etkisi var.
-Güç, başarı, yenilikçilik gibi dışsal değerler, sürdürülebilir tüketim davranışını olumsuz yönde etkiliyor.
-Yeni riskler alarak kendini gerçekleştirmeyi deneyen girişimci ruha sahip bireylerin daha yüksek ekolojik davranış gösterdiğine dair bulgular mevcut.
-Öz saygı, kendini gerçekleştirme ve başkalarına saygı değerleri, geridönüşüm davranışının belirleyicisi.
-Evrensel değerler ve sürdürülebilir davranışı benimseme arasında güçlü ilişkiler mevcut.
Değerlerin İçselleştirilmesi
Değerlerin oluşmasında kuşkusuz ailedeki ve okullardaki eğitimin önemli rolü var. Milli Eğitim Bakanlığı Türkiye’de ders programları ekseninde adalet, dostluk, dürüstlük, özdenetim, sabır, saygı, sevgi, sorumluluk, vatanseverlik ve yardımseverlik olmak üzere 10 değer olduğunu açıkladı. Değerler eğitiminin nasıl olması gerektiğine dair verdiği bir röportajda Öğretim Üyesi Dr. Ayşegül Metindoğan şöyle diyor: “Bilişsel, sosyal ve duygusal gelişimleri göz önüne alındığında, çocukların iyi ve doğru insan olmanın unsurlarını, sorgulayarak, empati kurarak ve saygı duyarak kazanmaları, var olan içsel potansiyellerini geliştirmeleri daha muhtemeldir. Ayrıca özellikle kültürel değerlerin içeriğinin oluşturulmasında çoğulcu ve kapsayıcı olmak ve daha evrensel olan değerlere vurgunun artırılması, dünya insanı olmanın da yollarını açabilecektir.”
Sadece teorik olarak değil, örnek olaylar, drama ve eğitsel oyunlarla değerlerin içselleştirilmesini sağlamak bu yolda önemli bir adım. Yeşil markaların yöneticilerinin de pazar paylarını artırmaları ve müşteri deneyimin zenginleştirmeleri için hedefledikleri kitlenin değerlerini ve yaşam tarzlarını farklı boyutlarıyla araştırmaları da öneriliyor.