Araştırma firması Twentify’nin Bounty mobil uygulaması üzerinden yaptığı araştırma, katılımcıların iklim değişikliği konusunda makro düzeyde kaygılı olduklarını gösterdi. İklim değişikliğine dair en fazla endişe yaratan konuların başında ise %38’lik pay ile dünyadaki açlık ve yetersiz beslenme geliyor.
Araştırma firması Twentify, Türkiye temsili 1,250 kişiyle Bounty mobil uygulaması üzerinden bir araştırma gerçekleştirdi. Araştırma, Ocak 2022’de “sürdürülebilirlik” kavramının toplum tarafından nasıl algılandığını göstermeye odaklandı. Katılımcılara iklim değişikliğinin yarattığı kaygılar, sorumlular ve alınabilecek önlemlere dair düşünceleri soruldu.
Sürdürülebilirlik Kavramı Markaların Gündeminde
Sürdürülebilirlik kavramı genel anlamıyla 17 ayrı temayı içinde barındıran, çok boyutlu bir kavram. Bugünün ihtiyaçlarının gelecek kuşaklara taşınabilmesini odak noktasına alan sürdürülebilirlik, özellikle son zamanlarda markalar tarafından da sıklıkla kullanılmaya ve sahiplenilmeye başlandı.
Sürdürülebilirlik genel olarak çevreyle ilgili olarak görülse de aslında ekolojik, ekonomik ve toplumsal boyutları da bir arada bütünsel olarak ele alıyor. Üç ana bileşenden oluşuyor ve bu bileşenlerden en büyüğü “ekolojik dengeyi koruma” olarak adlandırılıyor. “Toplumsal duyarlılık” ise çevrenin korumasını dengede tutan bir diğer faktör.
Ekolojik Kaygılarda İklim Değişikliği Liste Başında
Günümüzde ekolojik açıdan kaygılara bakıldığında ilk akla gelen iklim değişikliği. Katılımcılar bu konuda çoğunlukla makro düzeyde kaygılı olduklarını belirtiyor. İklim değişikliğine dair en fazla endişe yaratan konuların başında, %38’lik bir pay ile dünyadaki açlık ve yetersiz beslenme geliyor. Araştırmaya katılanların %35’i tarafından ormanların yok olması, iklim değişikliğinin hem sonucu hem de nedeni olarak düşünülüyor. İnsanların toprak ve su kullanımından kaynaklanan çevresel zararlarda etkisinin olduğunu düşünenlerin payı %31 oranıyla en fazla endişe yaratan konular arasında yer alıyor. Yanı sıra enerji ve gıda israfı, açlık ve tarım alanlarının azalması, doğal kaynakların, toprak ve suyun aşırı kullanımı da endişe yaratan başlıklardan. Buna karşın taşımacılıkta kullanılan yakıt miktarı veya ürünlerin ambalaj miktarları en son sırada yer alıyor. Bu karşıtlık iklim değişikliğinin çoğunluğun zihninde israfla ilişkili olduğunu, daha dolaylı nedenlerin önem açısından da geride olduğunun düşünüldüğünü gösteriyor.
İklim Değişikliği ile İlgili Veriler
- İklim değişikliğinin Türkiye’ye olan etkileri konusunda farkındalık yüksek.
- En büyük endişe unsuru, tarım ürünlerinde azalma olarak görülüyor.
- Tarım ürünlerinin azalmasından sonra en çok susuzluk ve açlık sorunu iklim değişikliğinin endişe veren sonuçları olarak dile getiriliyor. Araştırma sonuçları kadınların adı geçen üç konuda da daha endişeli olduklarına işaret ediyor.
- İklim değişikliğinde payı olduğunu düşünenlerin oranı %43. Bu her 10 kişiden 4’ünün iklimsel değişikliklerde kişisel payı olduğunu düşündüğünü gösteriyor.
- “Sorumlu” bireyler iklim değişikliğinin etkilerini daha çok hissediyor, alabilecekleri önlemlerin etkinliğine daha çok güveniyor.
- Türkiye’de iklimsel değişikliklere yönelik olarak yeterince önlem alınmadığı düşünülüyor.
- İklim değişikliğinde, bireylerin tüketim alışkanlıklarıyla devlet ve firmalara göre daha fazla sorumlu olduğu fikri ortaya çıkan sonuçlardan biri. Ancak bireylerin alacağı önlemlerden ziyade firmaların alacağı önlemlerin daha etkili olacağına inanılıyor.
Bireylerden Firmalara Kadar Neler Yapılabilir?
- Katılımcılar iklim değişikliğinin sorumlusu olan ve önlemek için ilk aksiyonları alacak kişileri yine bireyler olarak görüyorlar fakat bunu düzeltme konusunda şirketlerin daha güçlü olduğu görüşü yaygın.
- Çevre ve iklimle ilgili sorunların çözülmesi için bireylerin tüketim alışkanlıklarının değişmesi, firmaların üretim yöntemlerini değiştirmesinden daha önemli görülüyor.
- Kişiler sürdürülebilirlik konusunda tüketim davranışlarını değiştirmeye hazır.
- Katılımcılar su, enerji, gıda, alışveriş paketi kullanımında daha tasarruflu davranabileceklerini düşünüyorlar. Ancak sürdürülebilir yöntemlerin getirdiği ek maliyetlerle ürün fiyatlarındaki artışlar tüketicilerin ekonomik şartları açısından pek sürdürülebilir karşılanmıyor.
Temel Beklenti: Doğa Dostu ama Uygun Fiyat
Marka seçimlerinde ürün veya hizmetlerin doğaya saygılı olması sürdürülebilirlik açısından önemli bir unsur ve aynı zamanda bir markayı çevre dostu yapıyor. Ürün seçiminde daha sürdürülebilir seçeneklere yönelme sürecinde ise ürünlerin tasarımından ziyade fiyatları tereddüt oluşturuyor. Bir ürünün çevre dostu olduğu için daha pahalı olması kabul görmüyor. Bu açıdan firmalardan temel beklenti sürdürülebilir ürünleri uygun fiyata sunmaları.
Çevreye en zararlı olduğu düşünülen sektör kozmetik ve kişisel bakım. Ardından ev temizlik ürünleri ve paketli atıştırmalıklar, elektronik ürünler ve ev yapım malzemeleri geliyor. Çevreye en az zararı veren sektörler ise taze gıda, kırmızı/beyaz et ve giyim olarak sıralanıyor. Sektörlerin çevreye zararı açısından teknik analizler ile tüketici değerlendirmeleri arasında önemli farklar olduğu görülüyor. Örneğin, yanlış tüketim ve israf sebebiyle en yüksek zarar veren alanlardan olan gıda sektörü tüketici nezdinde çevreye uyumlu değerlendiriliyor. Fabrikasyon üretim süreci daha çok çevreye zarar algısı ortaya koyuyor.