#ekoIQ Özel Sektör Türkiyeli Şirketlerin Sürdürülebilirlik Stratejileri Var mı?
Özel Sektör

Türkiyeli Şirketlerin Sürdürülebilirlik Stratejileri Var mı?

Yerli şirketlerimizin sürdürülebilirlik stratejileri var mı? Bir solukta yanıtlaması zor bir soru. Bunun için, şirket stratejisinin, sürdürülebilirliğin ve sürdürülebilirlik stratejisinin tam olarak ne olduğunda anlaşmamız lazım. Ve tabii dünyadaki iyi örneklerle karşılaştırmak.

Yazı: Bahar KESKİN ve Özlem ÇEVİK KOPER, CSR Consulting Turkey

Eylül 2011’de yayınlanan “Türk İş Dünyası’nda Sürdürülebilirlik Uygulamaları Değerlendirme Raporu” başlıklı araştırmaya göre; sürdürülebilirlik stratejisi olan Türk şirketlerin oranı %62. Dünyada lider konumundaki şirketlerin bile ancak yeni yeni sürdürülebilirlik stratejilerini hayata geçirdiği bu alanda ülkemizde “sürdürülebilirlik stratejimiz var” diyebilen şirket sayısının böyle yüksek bir oranda çıkması ne kadar gerçekçi olabilir? Bu oran, bahsi geçen rapor kapsamında yürütülen anket çalışmasının sonuçlarından elde edilmiş. Anket, 215 halka açık şirketin, şirket içerisinde temel strateji ve şirket politikalarının uygulanmasından sorumlu icra görevine sahip üst düzey yöneticileri tarafından doldurulmuş. Raporda da değinildiği gibi %62 oranında sürdürülebilirlik stratejisi olduğunu belirten şirketlerin %80’inden fazlası ise halihazırdaki misyon, vizyon, değer ve stratejilerinin sürdürülebilirlik stratejileriyle örtüştüğünü düşünüyor. Bu demek oluyor ki, ankete cevap veren 215 Türk şirketinin neredeyse yarısı sürdürülebilirliği gerçekten içselleştirmiş. Peki, biz bu şirketlerin paydaşları olarak bu saptamayı doğrulayabilir miyiz? Bunun somut yansımalarını görüyor muyuz?
Bizce bu soruların yanıtı maalesef en azından şimdilik ‘hayır’. Zira sürdürülebilirliği bir şirketin stratejisine entegre etmek, tüm değer zincirini sürecin parçası kılmayı, bütün birimlerinin katılımını, şirket kültürüne ve iş süreçlerine stratejinin yerleşmesini ve tabii ki büyük kaynakları gerektirir. bu alanda lider konumundaki pek çok yabancı şirket bu niteliklerde bir sürdürülebilirlik strateji geliştirip hayata geçirmek için uzun soluklu ve yoğun çabalar sarf ediyorlar. Acaba Türkiyeli şirketler de aynı çabayı sarf ediyor mu?
Bu sorulara net yanıt bulmak için önce şu soruyu cevaplamamız gerekiyor: Sürdürülebilirlik Stratejisi nedir?

Sürdürülebilirlik Stratejisi Nedir?
İdeal olan sürdürülebilirliğin kurumsal stratejiye entegre edilmesi, dolayısıyla kurumsal stratejinin ayrılmaz bir parçası olmasıdır. Bu anlamda, sürdürülebilirlik kapsamına giren tüm konuların ana stratejiyle bütünleşmesi çabalarını “sürdürülebilirlik stratejisi” olarak adlandırabiliriz.
Sürdürülebilirlik stratejisi “Sürdürülebilirlikle, yani çevresel, sosyal, etik ve yönetişimle ilgili riskleri belirleyip fırsatları değere dönüştürerek şirketin finansal sürdürülebilirliğini koruması amacıyla uygulanan strateji” anlamına gelir. Başarılı bir strateji, yönetim kurulundan çalışanlara, tedarikçilerden tüketicilere kadar uzanan geniş paydaş yelpazesinin tüm üyelerinin beklentilerini dikkate alır. Sürdürülebilirlik stratejisinde de esas olan; kurumun yarattığı tüm çevresel, sosyal ve ekonomik etkilerin bütüncül bir yaklaşımla ele alınmasıdır. Yani bu unsurlar biri için diğerinden ödün vermeden, bir denge içinde yönetilmelidir. Örneğin üretimde kullanılan s uyu azaltmak için bir önlem alınacaksa, bunun çalışanların sağlığını ve ürün güvenliğini olumsuz etkilememesine dikkat etmek mutlak bir zorunluluktur.
Örnekler gösteriyor ki, sürdürülebilirliği stratejilerine entegre eden şirketler risk ve fırsatları etkin ve proaktif bir yaklaşımla yönetiyorlar. Bu sayede de rekabet güçlerini ve marka değerlerini artırabiliyorlar; bu da sonuç olarak finansal sürdürülebilirliğe önemli bir katkı sağlıyor.

Şirketinizin Sürdürülebilirlik Stratejisi Var mı?
Peki, hangi durumlarda bir şirketin sürdürülebilirlik stratejisi olduğundan bahsedilebilir? Gerçekten böyle bir stratejinin varlığından söz edebilmek için öncelikle şu sorulara yanıt verebilmeniz gerekir.
Sektörünüz ve şirketiniz açısından önemli ve öncelikli (sürdürülebilirlik jargonunda İngilizcesi ‘material’ olarak adlandırılan) olan sürdürülebilirlik konularını belirlediniz mi? Bunları belirlerken paydaşlarınızın kurumunuzdan beklentilerini, kamuoyunda yaygın endişe yaratan çevresel, sosyal ve etik sorunları (örneğin, iklim değişikliği, yolsuzluk ve gıda güvenliği gibi) ve küresel trendleri (örneğin, artan su ihtiyacı) göz önünde bulundurdunuz mu?
Bu önemli ve öncelikli konuları uzun vadeli hedef ve taahhütler koyarak yönetiyor musunuz?
Sürdürülebilirlik tüm iş fonksiyonlarına entegre edildi mi? Pazarlamadan, Satın Almaya, İnsan Kaynaklarından Operasyon Yönetimine kadar her bir birimin DNA’sında sürdürülebilirlik mevcut mu? Örneğin satın alma kriterlerinize tedarikçilerinizin çevresel performansı ile ilgili kriterler eklendi mi? Binalarınızda enerji tüketimini azaltmak için uyguladığınız bir model var mı? Pazarlama faaliyetlerinizden kaynaklanabilecek müşteri mağduruyetlerini önleme amacıyla prosedürlerinizi revize ettiniz mi?
Sürdürülebilirlik hizmet ve ürün değer zincirinize entegre edildi mi? Ürün geliştirmeden, ürün için kullanılan hammaddenin kazanımına, ürünün üretilmesi, taşınması, tüketilmesi ve bertarafı (ya da yeniden kullanılması) aşamalarının tümünde ürün ve hizmetin çevresel ve sosyal etkilerinin analizi yapıldı ve bu etkilerin en aza indirilmesi için çalışmalar yürütülüyor mu?
Bu sorulara cevabınız ‘evet’ ise bir sürdürülebilirlik stratejiniz olduğunu gönül rahatlığıyla savunabilirsiniz.

4 Adımda Başarılı Sürdürülebilirlik Stratejisi Uygulaması
Herhangi bir alanda strateji geliştirerek hayata geçirmek isteyen kurumlara aşağıdaki denenmiş yaklaşım önerilebilir, bu dört adımdan biri atılmadığında stratejinin başarıyla uygulanabilmesi de zorlaşacaktır. Neredeyiz? Kurumun her biriminde varolan sürdürülebilirlikle ilgili uygulamaları, paydaş beklentilerini, yerel ve küresel trendleri içeren bir durum değerlendirmesi ve önceliklendirme analizinin yapılması.
Nerede olmak istiyoruz? Orta ve uzun vadede şirket için öncelikli olan sürdürülebilirlik konularında nerede ve hangi konumda olunmak istendiğine karar verilmesi.
Oraya nasıl varırız? Öncelikli konulardaki risk ve fırsatları değerlendirmek için hedefler (Kilit Performans KriterleriKPI) ve hedefe ulaşmak için aksiyon planları belirleme; kurum içinde kapasite geliştirme ve çalışanların konuyu sahiplenmesini sağlama (kurum kültürüne entegrasyon).
Oraya vardığımızı nasıl anlarız? KPI’ların takibi için yönetim sistemleri kurma; takım, hedef ve süreçleri belirleme ve aksiyon planlarını uygulama; kaydedilen gelişmeyi kurum içinde ve dışında paydaşlarla paylaşma ve geribildirim toplama.
Alice Harikalar Diyarında kitabının yazarı Lewis Carrol’un dediği gibi; “Nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, herhangi bir yol sizi oraya götürür”. Bizce de, “Nereye gittiğinizi bilmiyorsanız, vardığınız noktanın da farkına varamazsınız”.

“Sürdürülebilir Değer Çerçevesi” Modelinin Uygulanması
Yukarıda bahsettiğimiz stratejik analiz modellerinden birine burada kısaca değinmek faydalı olabilir. Değerli akademisyen Stuart L. Hart’ın geliştirdiği “Sürdürülebilir Değer Çerçevesi”, sürdürülebilirliğin dört ana koldan uygulanabileceği bir çerçeve sunuyor. Bu modeli dört kadranda ele almak mümkün: Bugünün ticari faaliyetlerini yöneten ve gelecekteki fırsatları değerlendiren bir yatay eksene karşılık, kurum içi kapasiteyi geliştiren ve kurum dışı paydaşların katılımını sağlayan bir düşey eksenden oluşan bir model. Örneğin kurum içinde geleceğe yönelik sürdürülebilirlik stratejisi “Temiz Teknoloji”ye ağırlık vermek olabilir. Ya da kurum dışında, yani kurumun paydaşlarına ve bugüne yönelik strateji de “Ürün Sorumluluğu” olarak hayata geçebilir.
Şimdi bu modeli bir örnekle somutlamaya çalışalım. Grafik 2’de “Sürdürülebilirlik Değer Çerçevesi” modelinin bir perakende şirketi için ne anlama gelebileceğini görüyoruz. Bu örnekte de hem sosyal (örneğin, alım gücü düşük tüketicilere odaklı), hem de çevresel (örneğin et yerine geçebilecek ürünlerin satışına odaklı) unsurlara yönelik stratejilere yer verdik. Bugün ve yarın, kurum içi ve paydaşlar sabit kalmak üzere, her bir kadranda farklı öncelikli konulara yönelik bir strateji geliştirmek mümkün. Hatırlatmak gerekir ki, bu modeli başarıyla uygulamak için yukarıda bahsettiğimiz “Sürdürülebilirlik Stratejisi Temel Taşları”nı izlemek yine esas.

Ekonomiyi Yeniden Keşfeden Stratejiler
Peki dünyadaki mevcut sürdürülebilirlik stratejileri uygulamaları ne durumda? Bunları iki ana gruba ayırmak mümkün; ilk grupta alışılagelmiş üretim modellerini iyileştirmek amacıyla yapılan uygulamalar var, ki bu nitelikteki stratejileri uygulayan şirketler arasında Unilever, Marks & Spencer, Sainsburry’s, WalMart ve IKEA gibi isimler öne çıkıyor. İkinci grup ise neredeyse varoluş nedeni sürdürülebilirlik olan şirketlerdir ki, bunlar çevresel ve sosyal sorunlara çözüm bulmak amacıyla kurulmuşlardır. Bunlara örnek olarak Patagonia ve The Body Shop gibi şirketleri örnek vermek mümkün.
Sürdürülebilirliğin şirketlerin stratejilerine neden ve nasıl entegre edilmesi gerektiği hakkındaki kitaplarıyla tanınan, ünlü konuşmacı Bob Willard da, günümüz şirketlerini ikiye ayırıyor ve birinci grubu, çıkış noktası sürdürülebilirlik olan şirketler olarak tanımlıyor. Bu şirketler bir yandan “başarılı bir ticari işletme” olurken, “daha iyi bir dünyaya katkıda bulunmak sonucuna ulaşmayı hedefliyorlar. Willard’a göre ikinci gruptaki şirketlerse, sürdürülebilirliği kurumlarına entegre etmiş şirketler. Bunlar ise “daha iyi bir dünyaya katkıda bulunmak” amacayla yola çıkmış ve “başarılı bir işletme” olarak bu amaçlarına ulaşmayı başarmış şirketler. Willard’ın yaklaşımıyla, günümüzde şirketler Grafik 3’teki örneklerde yer alan “ekonomiyi yeniden keşfeden stratejileri” hayata geçirebilirler.

Dünyadan Başarılı Sürdürülebilirlik Stratejisi Örnekleri
Marks & Spencer  Plan A “Çünkü Plan B Yok!”
İngiltere merkezli perakendeci Marks & Spencer 2007 yılında müşterilerinin sesine kulak vererek, Plan A adlı bir strateji geliştirdi. Bu ismin seçilmesinin ardında “Çünkü Plan B Yok!” anlayışı yer aldı. Şirket yaptığı işin gereği olarak kendisi ve paydaşları açısından en acil ve önemli çevresel, sosyal ve etik konular arasından beşini; iklim değişikliğiyle mücadele, atıkların azaltılması, sürdürülebilir hammadde kullanma (organik tarım, GDO’suz ürünler gibi), adil ticaret ve müşteri sağlığını öncelikli olarak belirledi.
Marks & Spencer oldukça iddialı, zira kendi önüne dünyanın en sürdürülebilir perakendecisi olma hedefini koymuş. Şirket Plan A hedeflerini kamuoyuna websitesi ve farklı iletişim kanallarıyla duyuruyor ve öncelikli beş alanda müşterileri ve tedarikçileriyle işbirliği halinde yoğun şekilde çalışıyor. Örneğin müşteri sağlığı konusunda çıkış noktası şöyle: “Sağlıklı bir yaşam için sağlıklı beslenme kaçınılmazdır”. Şirket Plan A çerçevesinde, bu anlayışı desteklemek adına birçok taahhüt içine girmiş durumda. Bu kapsamda, tüm gıda ürünlerinde müşterilerin bilinçli seçimler yapabilmesi için özel bir etiketleme sistemi geliştirilmiş, ürün skalasında daha sağlıklı gıdaların oranı en az %30 olacak şekilde belirlenmiş ve kasa önündeki raflardan çocuklara hitap edecek şekerlemeler kaldırılmış.
Plan A adlı strateji kapsamında dört yıldır süren çalışmalar Marks and Spencer’ın müşterilerine, çalışanlarına, hissedarlarına, tedarikçilerine, faaliyet alanındaki yöre halkına ve doğaya somut ve gözle görülür faydalar sağlamış durumda. Verimlilikte artış ve yeni iş fırsatları yaratmak gibi faydaların yanı sıra Plan A, Şirket’in finansal performansına da katkıda bulunmuş, ki bunun 2011 Faaliyet Raporunda net 70 milyon Pound tutarında bir değer artışı olduğu ifade ediliyor. Ayrıca Şirket olumsuz piyasa koşullarına rağmen satışlarını %4,2 ve vergi öncesi kârını %12 oranında arttırmayı başarabilmiş.
Tüm bu ilerlemelere rağmen Marks& Spencer’ın Plan A’dan sorumlu direktörü Richard Gillies kurum olarak sürdürülebilirlik yolculuğunun daha başında olduklarını ifade ediyor. Sürdürülebilirlik denince, müşterileri çevresel ve sosyal açıdan sorumlu veya sağlıklı ürünleri satın almaya motive edecek yeterli itici gücün eksikliği, çok sık dile getirilen bir karşı tezdir. Zira tüketicilerin çok küçük bir bölümü sürdürülebilir ürünler için daha fazla harcama yapmaya gönüllüdürler. Gillies bu tezi şöyle yanıtlıyor: “İş dünyasının müşterileri eğitme görevi vardır ve bunun yolu onlara sadece sürdürülebilir ürünler sunmaktan geçer. Bir süpermarketteki tüm ürünlerin hepsi bu nitelikte olsa artık seçim yapmak zorunda kalmayız.”
Marks & Spencer örneğinde de gördüğümüz gibi Willard’ın önerdiği “ekonomiyi yeniden keşfeden stratejileri” hayata geçirmek kolay iş değil. Fakat geleceğe bugün yön verenler için Gillies’ın bir tavsiyesi var: “İş dünyası, yapılması gereken işlerin azameti karşısında bu konuda hareketsiz kalamaz. Sürdürülebilirlik tıpkı bir yolculuk gibidir ve tek yapmanız gereken ‘Dünya’mız için en doğru ve iyi olan neyse ona odaklanmaktır”.

Sainsburry’s, “2020’ye kadar 20 Sürdürülebilirlik Planı”
Marks & Spencer Plan A ile iyi bir örnek sergilemiş olmalı ki, İngiltere perakendecilik sektörü liderlerinden Sainsburry’s de dört yıl sonra yani 2011’in sonlarında son derece iddialı bir sürdürülebilirlik stratejisini kamuoyuna duyurdu. Şirket “2020’ye kadar 20 Sürdürülebilirlik Planı” adını verdiği strateji sini, sosyal ve çevresel sorumluluğa olan bağlılığını artırmak için tasarlamış ana stratejisinin yeni temel taşı olarak tanımlıyor.
Sainsburry’s, gıda ve sağlık, çevreye saygı, satınalmada güvenilirlik, topluma katkı ve mükemmel işyeri olmak üzere beş temel konu belirlemiş ve 20 önemli taahhütte bulunmuş. Satınalmada güvenilirlik deyince aslında bahsedilen; müşterilere kaliteli ürünleri en makul fiyata sunarken çiftçiler, üreticiler, işçiler ve hatta etini sattıkları hayvanlar için daha iyi ve adil koşullar sunmak ve şirket değer zincirindeki faaliyetlerin doğa üzerindeki etkisini en aza indirmek.
Satınalmada güvenilirliği sağlamak için hedeflenen koşullardan biri de 2020 yılına kadar Sainsburry’s tedarikçilerinin Şirket’in sosyal ve çevre standartlarını en üst seviyede karşılar duruma gelmeleri. Bu amaçla yapılan çalışmalar arasında, tedarikçi firmaların çevresel ayak izlerini izlemek ve ölçmek için başlattıkları Tedarikçi Çevre Karnesi Sistemi de yer alıyor. Diğer taraftan Şirket değer zincirinde oluşan karbon ayak izini 2020 yılına kadar azaltmak için 20 bin tedarikçi, müteahhit ve çalışanı eğitmek üzere bir
“Karbon Akademisi” de açmış.
Bunlar çok iddialı ve ciddi yatırımlar isteyen hedefler.
Peki, neden Marks & Spencer ve Sainsburry’s bu yatırımları yapıyor? Sebep çok açık. Bu yoğun çabaların özünde finansal performansı sürdürülebilir kılmak yatıyor. Zira doğal kaynakların azaldığı bir dönemde dünya nüfusu öyle hızla artıyor ki, bu durum küresel gıda sistemi üzerinde artan bir baskı oluşturuyor. İklim değişikliği, su kıtlığı ve sürdürülemez tarım uygulamaları dünyadaki gıda üretme kapasitesini tehdit ediyor. Sonuçta tüm gıda üretiminin bağımlı olduğu toprağı daha verimli hale getirmenin ve biyoçeşitliliği korumanın yollarını bulmak zorundayız. Dolayısıyla aslında perakendeciler bu ortamda kendi varlıklarını devam ettirebilmek için, sürdürülebilir gıda üretimini temin edebilecek bir tedarik zincirini oluşturmak zorundalar.

Unilever’in “Sürdürülebilir Yaşam Planı”
Gıda sektöründe iddialı bir strateji örneği ise, Unilever’in Kasım 2010’da açıkladığı “Sürdürülebilir Yaşam Planı”. Sürdürülebilir Yaşam Planı bir yandan içinde bulunduğumuz gezegene saygı gösterirken diğer yandan herkesin keyifli ve iyi bir yaşam sürmesine yardımcı olmayı hedefliyor.
Şirket 2020 yılına kadar kendisine üç büyük hedef koymuş: Ürünlerinin üretimi ve kullanımından kaynaklanan çevresel ayak izini yarı yarıya azaltmak. Dünyada 1 milyardan fazla insanın sağlık ve esenliklerini geliştirmek üzere harekete geçmelerine yardım etmek. Ve son olarak, ürünlerinin neredeyse yarısında kullanılan tarımsal hammaddelerin %100’ünü sürdürülebilir kaynaklardan elde etmek. Bu üç ana hedef 50 somut ara hedeften oluşuyor.
Unilever’in CEO’su Paul Polman’ın deyişiyle “S ü r d ü r ü l e b i l i r Yaşam Planı, sadece Şirket’in iş stratejisinin m e r k e z i n d e yer almakla kalmıyor, yeni bir iş modeli de sunuyor”. Plan bir yandan Şirket’in iş hacmini iki kat büyütmeyi, diğer taraftan, değer zinciri boyunca oluşan çevresel ayak izini azaltmayı, insanların sağlık ve esenliğini geliştirmeyi ve geçim düzeyini iyileştirmeyi hedefliyor.
Perakende sektöründen verdiğimiz örneklerde de bahsettiğimiz gibi Unilever de tüketicileri ‘Sürdürülebilir Yaşam Planı’na dahil etmeye çalışıyor. Şirket yaptığı araştırmalarda şunu saptamış: Tüketiciler satın aldıkları ürünlerin etik ve sürdürülebilir şekilde üretilmesini ve hem kendileri hem başkaları için iyi olan markaları seçmeyi istiyorlar. Fakat çevresel, sosyal ve etik sorunların büyüklüğü karşısında birey olarak tek başlarına fark yaratabilecek güçte olmadıklarını düşünüyorlar. Unilever, insanların, marka seçimleriyle dünya genelinde tüm tüketiciler birleşince büyük bir fark yaratabileceklerini anlamalarına yardım etmeyi önüne hedef olarak koymuş.

Patagonia’nın Varoluş Sebebi
“Varoluş sebebimiz, en iyi ürünleri üretmek, hiçbir şekilde çevremize gereksiz zarar vermemek, çevre krizine çözümler üretmeyi özendirmek ve bunları uygulamak amacıyla ticareti bir araç olarak kullanmaktır” yazıyor Patagonia’nın Misyon tanımlamasında.
Patagonia dağcılık, kayak, sörf gibi doğa sporlarında kullanılmak üzere geliştirilmiş kıyafetler üreten, oldukça özel bir marka. Şirket bir grup sporcu tarafından do ğa sevgisi, kalite tutkusu ve dünyada bir fark yaratma arzusu gibi değerler üzerine kurulmuş. Patagonia’nın doğa sevgisi o kadar güçlü ki, üretim sırasında kullandığı aydınlatmadan tutun da ürünlerin boyanmasına kadar tüm iş süreçlerinin birer yan ürünü olarak çevresel kirlilik yarattığını açıkça kabul ediyor. Şirket, çevreye verdiği zararı azaltmak için devamlı çaba içersinde. İşte bu temel değerler Patagonia’nın otuz yıldan uzun süredir piyasada varlığını sürdürmesine ve başarısını devamlı güçlendirmesine sebep oluyor.
Bizce Patagonia’yı özel kılansa, iş modelini ilk günden beri “çevresel sürdürülebilirlik” felsefesi üzerine kurmuş olması ve bunu finansal değere dönüştürebilmeyi başarması…

Ya Bizim Şirketlerimiz!
Yukarıdaki örnekler de gösteriyor ki, artık ticaret oyununun adı sadece sermayedarın kârını maksimize etmek değil, “müşteri, toplum, doğa, yatırımcı, tedarikçi, kreditör, kısacası değer zincirindeki tüm halkaların beklenti ve ihtiyaçlarına bir denge içerisinde ve sorumluluk anlayışıyla cevap vermek”. Bu yeni paradigmayı kucaklayan şirketler harekete geçtiler. Willard’ın önerdiği “ekonomiyi yeniden keşfeden stratejileri hayata geçiren” bu şirketlerle rekabette olan diğerleri de onları takip etmek durumundalar.
Ülkemizde de özellikle “küresel ticarette ben de varım!” diyen veya “sektör liderliğini korumak isteyen” şirketler, sürdürülebilirlik kavramını artık lugatlarına aldılar. Bu alanda çeşitli projeleri hayata geçiren, performanslarını kamuoyuna raporlayan ve hatta hedefler koyan Türk şirketlerinin sayısı da hızla artıyor.
Türkiye iş dünyasının da bu konuyu stratejik bir öncelik olarak gündemine aldığının en belirgin göstergesi, TÜSİAD’ın sürdürülebilirliği önümüzdeki dönemin temel belirleyicisi ve öncelik alanı olarak tespit etmesi oldu. TÜSİAD 40. yıl faaliyetleri kapsamında hazırladığı ve önümüzdeki 40 yıl için bir yol haritası niteliğindeki “Vizyon 2050 Türkiye” raporunda, ülkemiz için; İnsani Kalkınma, Şehirleşme, Kentsel Ulaştırma, Enerji ve Tüketim Alışkanlıkları ve Üretimde Enerji ve Kaynak Verimliliği konularını öncelikli olarak tespit etti. Bu raporla amaçlanan, sürdürülebilir kalkınma vizyonu için bir yol haritasını tartışmaya açmak ve atılması gereken adımları belirlemek. Hükümetlere, tüketicilere ve şirketlere düşen sorumlulukları iyi anlamak ve bunları hayata geçirmek ise bir sonraki adım.
Sürdürülebilirliği içselleştirme yolunda önemli adımlar atan şirketler arasında Akbank, Arçelik, Bilim İlaç, Eczacıbaşı ve Çimsa gibi yerli şirketlerin yanı sıra Coca Cola İçecek, Vodafone ve Unilever gibi global şirketler bulunuyor. Bu şirketlerin sürdürülebilir olma girişimlerini yayınladıkları sürdürülebilirlik raporlarından da takip edebiliyoruz. Bu olumlu gelişmeleri pek çok paydaş gibi biz de takdir ediyoruz. Diğer taraftan bu dosyanın başında değindiğimiz “Türk İş Dünyası’nda Sürdürülebilirlik Uygulamaları Değerlendirme Raporu” başlıklı araştırma sonucunun önerdiği ve dünyadaki iyi örneklerde gördüğümüz gibi kapsamlı, somut, izlenebilir ve ölçülebilir taahhüt ve hedeflere henüz ülkemizde rastlayamıyoruz. İnovasyon ve vizyonerlikte öncü özel sektörümüzün bu alanda da emin adımlarla ve hızla yol almasını umuyoruz.
Önümüzdeki yıllarda sürdürülebilirlik yönetimini, küresel ve yerel rekabeti, kurumsal itibarı ve finansal performansı etkileyen önemli bir zorunluluk olarak algılayan ve yöneten şirketlerimizin bu işten kazançlı çıkacaklarına hiç kuşku yok. Sürdürülebilirlik, kurumsal stratejilere entegre edilip sadece bir proje konusu olmaktan çıktığında ise sürdürülebilir iş modelinden, toplumdan ve dünyadan bahsetmek mümkün olabilecek. Geç kalmış sayılmayız.

About Post Author