#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Türkiye’nin Korkusu ve İklim Müzakereleri

Taraf olmamak, Türkiye için her geçen gün daha da zorlaşan bir süreç anlamına geliyor. Halihazırda Türkiye taraf olmadığı için CMA toplantılarında gözlemci konumunda bulunuyor. Gözlemci değil, etkin bir aktör olmak için daha ne bekliyor olabiliriz…

YAZI: Barış DOĞRU

Bazen böyle olur. Bir yere ulaşmayan bir yolda o kadar çok ilerlersiniz ki, artık geri dönüş size zül geldiğinden o yola devam etmek zorunda kalırsınız. Türkiye’nin iklim müzakerelerindeki, EK-1’den, yani gelişmiş ülke statüsünden çıkma isteğini biraz bu duruma benziyor. Bu aslında haklı talep neredeyse 20 yıldır, Türkiye’nin neredeyse tek iklim müzakere gündemi. Ve 1992 yılında atılmış bu yanlış adım ve pozisyonu değiştirme ısrarı, bizi iklim mücadelesi ve müzakerelerinde gerçekten felç etmiş durumda.

Aslında bu pozisyonları belirleyen uluslararası iklim rejimi bile artık ortada yok. Biz; geçmiş dönemin hayaletleriyle mücadele ediyoruz. O pozisyonları belirleyen Kyoto anlaşması 2020 itibariyle yok hükmünde ama karbon emisyonlarını düşürme mücadelesinde “bize mali yardım etmezler, bir de üstüne yardım talep ederler” korkusu bir fobiye dönüşmüş durumda. Fobiler ise, insanı ilerleten şeyler değildir. Frank Herbert, efsane bilimkurgu romanı Dune’un bir yerinde şöyle yazmıştı: “Korku, akıl katilidir”. Türkiye’nin uluslararası birçok zeminde ve birçok konuda asıl olarak “korku ve kaygı” ile hareket ettiğini ve bu kurumsal ruhun, bizi akıldan uzaklaştırıp felç ettiğini ne yazık ki tekrar tekrar görüyoruz.

Buna karşılık olaya soğukkanlılıkla ve karşılıklı güven-müzakere zemininde baktığımızda aslında hızla önümüzü açacak yol ve zeminler mevcut. Geçtiğimiz Eylül ayında Fransa, Almanya, Birleşmiş Milletler ve Dünya Bankası tarafından, Türkiye’nin Paris Anlaşması’nı meclisinden geçirmesi adına özel bir finans paketi önerisi gündeme getirilmişti. Bu aslında, kimsenin Türkiye’den özel bir finansal destek istemediğinin göstergesi olarak bile okunabilir. Söz konusu teklif resmi olarak hiç açıklanmadı, dolayısıyla paketin finansal büyüklüğü konusunda bir fikrimiz yok. Madrid’deki COP25’e katılan Çevre ve Şehircilik Bakanı Murat Kurum yaptığı açıklamada, “finans paketi önerisi Türkiye’nin hassasiyetlerine cevap vermiyor” yorumunu yaptı.

Taraf Olmayan…

“Vermeden almak Allah’a mahsustur” diye bir düsturumuz vardır. Birçok alanda olduğu gibi müzmin mağduru oynayarak, belki iç politikada bazı kazanımlar elde edilebilir ancak uluslararası zeminde çok geçerliliği olmayan bir politika olduğunu söylemekte fayda var. Uluslararası politika esneklikler ve değişebilir pozisyonlar gerektirir. İklim müzakereleri için de bu durum sonuna kadar geçerli. “Önce para” diyerek alınan pozisyonlar sizi inandırıcı kılmaz, sevimsiz ve çıkarcı kılar ki, eğer çok güçlü bir koza veya ekonomiye sahip değilseniz, bu iyi bir pozisyon olmaz. Bu pozisyon ancak, hiç fosil yakıt yakmadıkları halde ülkelerinin su basma tehlikesiyle yaşayan Küçük Ada Devletleri için uygun olabilir. Ama son 29 yılda karbon emisyonlarını %135 artıran, 50’ye yakın yeni termik santral planlayan bir ülke için mağdur pozisyonunun pek geçerli olmayacağını artık birilerinin idrak etmesi lazım. Zaten ikili konuşmalardan, konuyu gerçekten iyi bilen kamu görevlilerinin bunun gayet farkında olduğunu biliyoruz. Ancak karar vericilerin bu konudaki, neredeyse saplantılı diyebileceğimiz pozisyonu, uluslararası müzakere zeminlerinde görev üstlenenlerin elini kolunu tamamen bağlıyor.

Bunun yerine, Paris Anlaşması’nın kayıtsız şartsız imzalasak, eskimiş ve verimsiz termik santralları filtresiz 2,5 yıl daha çalışma izin veren tasarıları çöpe atıp, sunulan finans paketini bu kirletici santralları planlı bir şekilde peyderpey kapatma ve enerji dönüşümü için harcamaya kalksak, uluslararası müzakerelerde güçlü bir aktör haline gelmemiz hiç zor olmaz. Yeni termik santrallardan vazgeçme ve yenilenebilir enerjinin önünü açma kararlarıyla, birçok uluslararası finans kuruluşunun musluklarının da hızlıca açılabileceği tahminlerin ötesinde bir bilgi olarak kabul edilebilir. Bu, dünyanın dört bir yanında tartışılan Yeşil Yeni Düzen’e (Green New Deal) de bir kapı aralayacaktır.

Aksi yönü konuşmak bile anlamsız. Taraf olmamak, Türkiye için her geçen gün daha da zorlaşan bir süreç anlamına geliyor. Halihazırda Türkiye taraf olmadığı için CMA toplantılarında gözlemci konumunda bulunuyor. Gözlemci değil, etkin bir aktör olmak için daha ne bekliyor olabiliriz…

Bu yazı İklim Haber’den alınmıştır. 

Dr. Barış Doğru

#ekoIQ ve iklimhaber.org Yayın Yönetmeni, Sürdürülebilirlik Uzmanı