#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Türkiye Çatılarında Güneşin Yolu Açıldı mı?

Geçtiğimiz Ocak ayında Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından yayımlanan yönerge sonrasında Türkiye güneş enerji sektöründe hareketli günler yaşandı. Önce, çatılara kurulacak 10kW altı güneş enerjisi santrallarından gelir vergisi alınmamasına ilişkin düzenleme, plan ve bütçe komisyonundan geçti. Ardından Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın yazın yapılacak Güneş Enerji Santralı (GES) YEKA’sına elektrik depolama ekleneceğini açıklaması güneş enerjisi sektöründe bir heyecan yarattı. Peki bütün bu yönetmelikler, düzenlemeler ve açıklamalar ne anlama geliyor? Solarbaba platformunun kurucusu Ateş Uğurel’e sorduk, o cevapladı…

YAZI: Barış DOĞRU, Bulut BAGATIR
Türkiye’de güneş enerjisi alanında Elektrik Piyasası Düzenleme Kurumu (EPDK) tarafından yayımlanan yönerge sonrasında önemli tartışmalar yaşanıyor. 18 Ocak’ta yayımlanan, “Elektrik Piyasasında Tüketim Tesisi ile Aynı Ölçüm Noktasından Bağlı ve Güneş Enerjisine Dayalı Üretim Tesisleri İçin Lisanssız Üretim Başvurularına ve İhtiyaç Fazlası Enerjinin Değerlendirilmesine İlişkin Usul ve Esaslar” yönetmeliği ile çatıların şebekeye bağlantısı konusunda bazı kolaylaştırıcı adımlar atıldığı konusunda herkes hemfikir ama tüm yolların açıldığını da söylemek zor. Geçtiğimiz Ocak ayında Maliye Bakanı Naci Ağbal’ın binaların çatı ve cephelerine kurulacak güneş panellerinden üretilecek elektriğin satışında vergi kolaylığı sağlanması için harekete geçtiklerini belirtmesi ise yeni gelişmelerin habercisi gibi. Yaşanan son gelişmeler karşısında görüşlerine başvurduğumuz Türkiye’nin güneş enerjisi alanında önemli bir işbirliği ve fikir platformu olan Solarbaba’nın kurucusu Ateş Uğurel’e öncelikle geçtiğimiz ay basın yayın organlarında çıkan 18 Ocak yönetmeliğiyle birlikte çatıda ve cephelerde güneşten elektrik üretmenin önündeki engellerin tamamen kaldırıldığını iddia eden haberleri ve bu konudaki görüşleri sorduk. Uğurel, “Atılması gereken belki 10 adım var. Ancak bu adımlardan sonra gerçekten Almanya’da, ABD’de veya Avusturalya’da olduğu gibi bir hafta içerisinde güneş panel- lerini çatıya koyup elektrik üreteceğiz. EPDK’nın yönergesiyle getirilen, bu adımlardan sadece biri. Evet bürokrasi biraz azaldı belki ama daha atılacak dokuz adım var” diyor.
“Kontör Gibi Elektrik”

Bakan Ağbal’ın çatısında elektrik üreteceklere yönelik vergi muafiyeti ve şirket kurma zorunluluğu olmaması yönündeki açıklamalarına da değinen Uğurel, “Bu büyük bir adım aslında. Bu yaklaşım fazla elektriğe fatura kesme, şirket kurma gibi sorunları ortadan kaldırır. Mahsuplaşma gelir. Bir yazlık örneğinden gidelim ve Ayşe teyzenin Bodrum’daki yazlığından bahsedelim. Kadıncağız iki ay yazlığında, 10 ay İstanbul’daki evinde ikamet ediyor diyelim. İki ay boyunca güneş paneli gayet iyi elektrik üretecek, Ayşe teyze de klimasını, televizyonunu kullanacak ve elektrik tüketecek. Muhtemelen güneş panellerinden gelen elektrik onun ihtiyacının önemli bir bölümünü sağlayacak ama geri kalan ihtiyacını da şebekeden satın alacak. Dolayısıyla iki ay boyunca enerji tasarrufu yapmış olacak; 100 lira öderken 30 lira ödeyecek. Ancak asıl hikaye Ayşe teyze İstanbul’a döndüğünde başlıyor çünkü oradaki güneş panelleri diğer mevsimlerde de elektrik üretmeye devam ediyor. Şu anki mevzuatla Ayşe teyzenin Bodrum’a ayda bir gidip dağıtım şirketine fatura kesmesi gerekiyor. Fatura kesmesi için de şahıs şirketi kurması lazım. Mahsuplaşmada bu olay kalkıyor. Ayşe teyzeye ne oluyor? Elektrik kazanıyor. Aynı kontör gibi. Ortada şirket yok, elektrik satışı yok, para yok. Ayşe teyze bir dahaki sene yazlığına gittiğinde kazandığı kontörleri de kullanıp artık elektriğe hiç para ödememeye başlayacak.” Buradaki asıl amacın çatıya kurulacak sistemle üretilecek elektriğin, tüketilen elektriği dengelemesi olduğunu söyleyen Uğurel, temkinli olmak gerektiğini, Bakan Ağbal’ın açıklamasının şimdilik sadece temenni olduğunu sözlerine ekliyor.

Uğurel, yönetmeliğe bakıldığında çatılarla ilgili en önemli gelişmelerin hep 0-10kW ve hatta 0-3kW için, yani küçük çatılarda geçerli olduğunu söylüyor ve çok önemli bir konunun altını çiziyor. Uğurel’e göre gerçekçi olmamız gerekiyor: “Türkiye’de böyle bir çatıüstü ev pazarı yok. Çünkü evlerde değil, apartmanlarda yaşıyoruz. Böyle bir ev pazarı yazlıklarda var. Toplu hacmine baktığımızda buradan da çok büyük bir kapasite çıkmıyor açıkçası. Bu evlerin hepsinin birden güneş enerjisi sistemlerine saldıracağını düşünmek saflık olur.” Uğurel, “İnsanlar o evi iki ay kullanıyor ve yıllık 250 lira fatura ödüyor diyelim. ‘Faturayı 220 liraya düşüreyim de bir güneş sistemi kurayım’ motivasyonunun ne kadar tetikleyici olabileceği konusunda şüphelerim var” diyor.

“Yerli ürettiğiniz zaman günes paneli %15-20 oranında daha pahalı oluyor. Elektriğin üretim maliyeti artıyor. Ülke için bu maliyetin artması güneş paneli ithalatından çok daha önemli”.

“Türkiye’nin Kısa Vadede Hedefi Endüstriyel Çatı Olmalı” Tam da bu noktada dikkatimizi ev çatılarından endüstri çatılarına çekmemiz gerektiğini söylüyor Uğurel. Çatı pazarındaki büyük hedefin fabrikalar, okullar, camiler, seralar, hastaneler, alışveriş merkezleri, büyük ofis binaları gibi endüstriyel alanlar olduğunu belirterek büyük bir kitleden ve o kitlenin elektrik tüketiminden bahsediyor: “Biraz önce, birisi 30 lira kazanmak için bu sistemi uygular mı diye sorguladık. Öbür tarafta endüstriyel çatıda kurulacak bir sistem yıllık elektrik faturasını 250 bin liradan 220 bin liraya düşürerek sistem sahibine 30 bin lira kazandırabilir. 10 yılda 300 bin liraya denk gelecek rakamdan bahsediyoruz. Bunu da insanlar ciddi ciddi düşünür. Bir de Türkiye’deki sanayicilerin başına Demokles’in kılıcı gibi inebilecek karbon vergisi diye bir konu var. Bu bir şekilde gelecek. Türkiye’deki uluslararası şirketlerin de dahil olduğu son kullanıcıya hitap eden büyük şirketler sadece ekonomik değil, itibar, pazarlama, karbon vergisinden ilerde kurtulma gibi birçok farklı argümanlarla hareket edebilirler. Bir de işin gelir vergisi boyutu var. ‘Gelir vergisi elde etmeyeyim de o vergiyi güneş sistemine harcayayım. Varsın 10 yılda amorti etsin hiç önemli değil. O gelir vergisi en azından mantıklı bir yatırıma dönüşmüş olur’ diyerek bu yatırımı yapabilecek firmalar da çıkacaktır. Türkiye’nin kısa vadede en büyük hedefi endüstriyel çatı olmalı diye düşünüyorum”.

Mahsuplaşma sorunu ev çatılarında olduğu gibi endüstriyel çatılarda da sorun teşkil etmeye devam ediyor. “Çok büyük bir handikap var” diyor Uğurel ve ekliyor: “Bir vaka çalışmasından bahsedeyim. Almanya’ya çalışan fabrikalar varmış. Biliyorsunuz Almanlar, temmuz ve ağustos aylarında tatil yapıyor. Onlara ürün üreten firmalar da temmuz ve ağustos aylarında tatil yapıyorlar. Ancak bu aylar fabrikanın çatıdan en çok elektrik üreteceği zamanlar. Düşünün 5-10 MW’lık tesis boşa gidiyor. Onu öbür aylardan düşemiyor. Biz de endüstriyel çatılarda bunun gerçekleştirilmesini istiyoruz. Bir bulut sistemi düşünün. O sürede elektrik depolanıyor ve satış falan da yok. Eylül ayında işbaşı yaptığında bu fabrika iki ay boyunca depoladığı elektriği hard disk gibi şebekeden geri almalı. Blockchain sistemindeki gibi kayıtların değiştirilemeyeceği bir defter lazım. O defter fabrikanın işbaşı yaptığını, o fabrikaya iki aylık süreçte elektrik satılmayıp temmuz ve ağustos ayında kazandıklarının geri verileceğini belirtecek.” 2018’in ilk ayında yayımlanan yönergenin sonrasında 14 Şubat’ta çatılara kurulacak 10kW altı güneş enerjisi santrallarından gelir vergisi alınmamasına ilişkin düzenleme plan ve bütçe komisyonundan geçti. Uğurel bu gelişmenin değerli olduğunu vurgulasa da diğer mevcut yönetmeliklerin de değişmesi gerektiğini, yönetmeliğin tek başına yayımlanmasının pek bir şey ifade etmediğini söylüyor. 
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak’ın yazın yapılacak Güneş Enerji Santralı (GES) YEKA’sına elektrik depolama ekleneceği açıklaması hakkında ise Uğurel, kendilerinin üç yıldır bu konuda görüşlerini belirttiğini ve konunun sektörden hiç cevap alamadığını belirtiyor. Ancak bakanın açıklaması işleri biraz değiştirmişe benziyor: “Bakan, elektrik depolama dedikten sonra sektörde elektrik depolama dışında hiçbir şey konuşulmuyor. Sanki herkes bakanın açıklamasını bekliyordu. Güzel de oldu. Biz YEKA’lara neden karşı çıkıyorduk? Güneş enerjisini topluca, kocaman bir kütle halinde, bir termik veya nükleer santral gibi dev bir araziye koymak çok mantık işi değil. Dünyada da böyle mega projeler var. Böyle büyük proje yapıldığında güneşin maliyeti gerçekten rekor fiyatlara düşüyor. Ölçek ekonomisini elde ediyorsunuz. Buraların en büyük sorunu şudur: Kocaman bir güneş santralına bir bulut geldiğinde oradaki bütün iletim hatları mahvolur. Dolayısıyla elektrik depolamanın entegre edilmesi son derece önemli. Bu açıdan tebrik etmek lazım. O kocaman güneş santralı gün içerisinde daha dengeli elektrik üretebilir. İletim hatları için de çok büyük bir rahatlık olur”.
Anti-Damping Yararlı mı?
Dünya genelinde güneş alanındaki gelişmeleri de değerlendiren Uğurel, güneş enerjisine karşı küresel bir mücadele olduğunu belirtiyor: “Yaşanan en önemli gelişme

“Atılması gereken belki 10 adım var. Ancak bu adımlardan sonra gerçekten Almanya’da, ABD’de veya Avusturalya’da olduğu gibi bir hafta içerisinde güneş panellerini çatıya koyup elektrik üreteceğiz”.

Trump’ın geçtiğimiz günlerde açıkladığı %30’luk vergi. Bundan üç-dört yıl önce Avrupa Birliği (AB) Çin’den gelen tüm güneş panellerine anti-damping uygulaması başlatmıştı. Ondan sonra ise Türkiye böyle bir karar aldı. Bu uygulama tüm dünyaya yayılmış durumda. Politikacıların söylemleri ucuz panellerin gelmesini engelledikleri ve böylece yerli güneş panel üreticilerini korudukları üzerine. Herkesin argümanı bu. Niye anti-damping yaparsın? Sonuçta yerli bir üretici var ki onu koruyacaksın.” Ancak Uğurel kazın ayağının böyle olmadığını belirtiyor ve Avrupa örneğini veriyor: “Mesela Avrupa’da o sırada çok sayıda yerli üretici vardı ve anti-dampingin başladığı günden bugüne Avrupa’da sayılı üretici firma kaldı. Güneş panelinin fiyatını yükselttiği için pazar küçülüyor. Dolayısıyla çok daha büyük bir kayba uğramış olunuyor”. Uğurel’e göre yapılan hesabın yanlış olduğunu anlamak için ABD’deki güneş enerjisi sektörüne bakmak yeterli: “ABD güneş enerjisi sektöründe 400 bin kişi çalışıyor. Bunun sadece 2.000’i güneş paneli ve hücresi üretiminde çalışıyor. İstihdam oranına bakın: 400 bine 2.000. Gerisi kurulum, sigorta, nakliye, temiz- lik ve bakım gibi alanlarda çalışıyor. 2000 kişinin hakkını koruyacağım bahanesiyle 400 bin kişinin işini engelliyorsun. Anti-damping ve gözetim vergisi gibi uygulamalar şu anda dünya genelinde güneş enerjisinin en büyük engelleyicisi.” Peki neden böyle bir bahane öne sürülüyor? Temiz ve sürdürülebilir bir enerji neden engelleniyor? Uğurel’e göre cevap fosil yakıtta gizli: “Bence bu fosil yakıt lobilerinin ekmeğine yağ sürmek oluyor. Güneşin üretimini azalttığın zaman aynı miktarda elektriği başka bir kaynak üretecek sana. Sonuçta elektriğin toplam üretimini azaltmıyorsun. Başka biri üretecek. O başkası da doğalgazcı, kömürcü olacak. Nükleer enerji santralı veya termik santral kurulsun denecek. Böyle bir global palavra var şu an.”

Bütün dünya anti-damping uygulamalarına geçerken bu kararı ilk alan AB’nin bu uygulamaları 2018’in üçüncü çeyreğinde kaldırma kararı aldığını öğreniyoruz. Uğurel, Avrupa’nın bu konudaki kararının net olduğunu ifade ediyor: “Avrupa, ‘isterse Çin anti-damping yapsın, isterse ucuza versin, bu onların sorunu; benim için ucuz ama kaliteden fedakarlık etmeden aldığım güneş paneli önemli’ diyor. Böylece daha ucuza elektrik üretiyor. Ve bu elektrikle de diğer sanayilerimi desteklerim, ekolojik dönüşümü sağlarım diye plan yapıyor. Şöyle bir hesap yapılıyor: Bir Excel dosyası düşünün. Excel’in bir tarafında elektriğin ne kadar ucuz ve yeşil olduğuna dair maliyeti var. İkinci kolonda ise güneş panelini ithal etmenin maliyeti. Türkiye’de veya herhangi bir ülkede yerli üretim yapmadığın zaman Çin’den ithal ediyor olacaksın. Bu iki tane kolonu Excel’de karşılaştırdığın zaman elektriğin maliyetinin ucuz olmasının ağırlığı ve önemi diğerinden 10-15 kat daha fazla”. Uğurel, insanların güneş paneli ithalinde ödenen paralara karşı çıktığını, bunun yerine bu panellerin yerli üretimini destekledikleri belirtiyor. Ancak atlanılan bir nokta var: “Yerli ürettiğiniz zaman güneş paneli %15-20 oranında daha pahalı oluyor. Elektriğin üretim maliyeti artıyor. Ülke için bu maliyetin artması güneş paneli ithalatından çok daha önemli”.

Dr. Barış Doğru

#ekoIQ ve iklimhaber.org Yayın Yönetmeni, Sürdürülebilirlik Uzmanı