#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü Kutlanıyor: Doğa ile Uyumlu Sürdürülebilir bir Gelecek

Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü tüm dünyada kutlanıyor. Dünyanın doğal yaşam çeşitliliğinin korunmasını ve geliştirilmesini hedefleyen bu özel günde, bu konuda farkındalığı artıracak ve toplumsal bilinci yükseltecek etkinlikler düzenleniyor.

Bugün tüm dünyada Uluslararası Biyoçeşitlilik Günü kutlanıyor. Bu özel gün için düzenlenen etkinlikler, Uluslararası Biyoçeşitlilik Anlaşması’nın yürürlüğe girmesinin 25’inci yıldönümü temasıyla gerçekleştirilecek. 25 yılda bu alanda başarılanlar ve başarılamayanların dökümü yapılırken, geleceğe ilişkin yol haritası değerlendirilecek.

Uluslararası Biyoçeşitlilik Anlaşması, 1992 yılında Brezilya’nın Rio de Janerio kentinde düzenlenen Yeryüzü Zirvesi’nde 150 ülke tarafından imzalandı. 4 Temmuz 1993’e kadar imzaya açık tutulan anlaşmaya katılan ülke sayısı bu tarih itibarıyla 168’e çıktı. 29 Aralık 1993’te ise Birleşmiş Genel Kurulu’nda görüşülerek yürürlüğe girdi.

Anlaşma, özellikle sürdürülebilir kalkınma ve gelişme kavramları üzerine odaklanıyor. Hayvan, bitki, mikroorganizma çeşitliliği ve bunların ekosistemlerinin ötesine geçen anlaşma, insanların gıda, güvenlik, barınma, ilaç, sağlıklı ve temiz bir çevrede yaşama haklarını da dikkate alarak sürdürülebilirliği daha geniş bir perspektiften ele alıyor.

Türkiye, biyolojik çeşitliliğin korunmasını, sürdürülebilir kullanımını ve genetik kaynakların kullanımından doğan faydaların adil bir şekilde paylaşılmasını amaçlayan bu sözleşmeyi, 14 Mayıs 1997’de onaylayarak taraf ülkeler arasına katıldı.

Doğa ile Uyumlu bir Gelecek Mümkün

Uzmanlar anlaşmanın yürürlüğe girmesinden bu yana yeterli ilerlemenin sağlanamadığını, biyoçeşitlilik kaybının devam ettiğini vurguluyor.

WWF-Türkiye Doğa Koruma Direktörü Dr. Sedat Kalem konuyla ilgili olarak şunları söylüyor: “WWF’in iki yılda bir hazırladığı Yaşayan Gezegen Raporu’na göre son 50 yıl içinde karasal türlerin popülasyonlarında %38, deniz türlerinin popülasyonlarında %36 azalma olurken, en fazla kayıp %81 ile sulak alanlarda yaşandı. Ancak bu gidişatı tersine çevirmek için hâlâ fırsat kaçmış değil. Tür koruma programlarıyla birlikte korunan alanların hızla genişletilmesi ve güçlendirilmesi ve doğal kaynak kullanan bütün sektörlerin (enerji, inşaat, üretim vs.) çalışmalarında biyoçeşitliliği dikkate alması gerekiyor”.

Bununla birlikte, başarılı sonuçların alındığı örnekler de olduğunu hatırlatan Kalem, bu konuda kamunun sivil toplumla işbirliğinin önemine dikkat çekerek sözlerini şöyle sürdürüyor: “1970’lerden beri yapılan başarılı doğa koruma çalışmalarıyla Çin’de panda sayısının artış göstererek 1.900 bireye yaklaşması; son 20 yılda yapılan sistemli koruma çalışmaları sayesinde Akdeniz’de iri başlı deniz kaplumbağası (Caretta caretta) popülasyonlarının artması ve türün korunma statüsünün iyileşmesi gibi örnekler, kamu-sivil toplum işbirliği ile yeterli bilgi, motivasyon ve enerji seferber edildiğinde doğayla uyumlu bir geleceğin mümkün olduğunu gösteriyor”.

EkoIQ Editör