Denizler (ve okyanuslar) dünya yüzeyinin %70’ten fazlasını kaplıyor. Yerküremizin toplam su varlığının %97’sine ve dünyada bilinen tüm yaşam formlarının %80’ine ev sahipliği yapıyor. Bu devasa ekosistem, dünyanın en büyük karbon yutakları arasında, soluduğumuz oksijenin %50’sini üretiyor ve dünya ölçeğinde 3 milyardan fazla insan için birincil protein kaynağı.
YAZI: Arif ERGİN, Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Finansmanı Uzmanı ergin@arifergin.com
Dünyada bugün yaşanmakta olan iklim krizinin ve küresel ekonomik problemlerin altında, sürdürülebilirlikten uzak, doğrusal üretim ve tüketim zincirlerini temel alan ekonomi modeli yatıyor. Her ne kadar tabir olarak çok yaygın kullanılmasa da içinde bulunduğumuz ve patinaj yaparak ardımızda bırakmaya çabaladığımız ekonomik sitemin adı bu: “Kahverengi ekonomi”. Bu durumdan çıkışın ise tek bir reçetesi var; döngüsel değer zincirlerine ve yenilenebilir enerjiye geçmek. Buna da bilindiği üzere “yeşil ekonomi” diyoruz.
Hızla Gelişen Yeşil Ekonomi Kavramı
Yeşil ekonomi kavramı, ilk kez 1989 yılında “Blue print for a Green Economy” (Pearce – Markandya – Barbier) kitabında ortaya atılırken bugünkü anlamıyla yaygın olarak kullanımı 2008 yılından itibaren Birleşmiş Milletler Çevre Programı’nın (United Nations Environment Program – UNEP) başlattığı Yeşil Ekonomi Girişimi ile oldu. O günden bugüne geçen yıllar içinde kavram hızla gelişti ve çok sayıda alt başlıkla birlikte literatüre girerek küresel SürdürülebilirKalkınma Hedefleri’nin belkemiğini oluşturan üretim, tüketim ve finansman mimarisini kalıcı olarak dönüştürmeye başladı.
Yeşil ekonominin en önemli alt baş-lıklarından biri sayılabilecek olan “mavi ekonomi” kavramı ise bir tabir olarak ilk kez 2010 yılında kullanıldı ve zamanla yaygınlaşmaya başladı. Mavi ekonomi kavramının içini her kurum farklı olarak doldursa da temelde ekonomide okyanusların, denizlerin ve kıyıların sürdürülebilir bir şekilde üretime ve ekonomiye katılmasını tanımlamak için kullanılıyor.
Denizler (ve okyanuslar) dünya yüzeyinin %70’ten fazlasını kaplıyor. Yerküremizin toplam su varlığının %97’sine ve dünyada bilinen tüm yaşam formlarının %80’ine ev sahipliği yapıyor. Bu devasa ekosistem, dünyanın en büyük karbon yutakları arasında, soluduğumuz oksijenin %50’sini üretiyor ve dünya ölçeğinde 3 milyardan fazla insan için birincil protein kaynağı. Denizler aynı zamanda büyük bir ticari faaliyetler dizisine de ev sahipliği yapıyor. İşte mavi ekonomi; balıkçılık endüstrisi, tersaneler, limanlar, kanallar, deniz taşımacılığı, deniz turizmi gibi ev sahipliğini denizlerin yaptığı tüm ekonomik faaliyetleri kapsayan bir tabir. Dünya Bankası mavi ekonomi kavramını, “Okyanus ekosisteminin sağlığını korurken ekonomik büyüme, daha iyi geçim kaynakları ve istihdam için okyanus kaynaklarının sürdürülebilir kullanımı” olarak tanımlıyor. Avrupa Komisyonu ise mavi ekonomiyi “Okyanuslar, denizler ve kıyılarla ilgili tüm ekonomik faaliyetler” olarak tanımlarken “Birbiriyle bağlantılı çok çeşitli yerleşik ve gelişmekte olan sektörleri kapsadığını” ilave ediyor.
Tüm bu organizasyonlar içinde en geniş şemsiye örgüt olan Birleşmiş Milletler’e göre mavi ekonomi, “Okyanusun veya ‘mavi’ kaynakların daha iyi yönetilmesini teşvik eden, gelişmekte olan bir kavram” olarak değerlendiriliyor. Aslında bu tanım, mavi ekonominin önümüzdeki yıllarda hayatımıza ne kadar yoğun bir şekilde gireceğinin de ipuçlarını veriyor. Mavi ekonominin 2010 yılına kıyasla 2030 yılına kadar ikiye katlanarak 40 milyon kişiyi istihdam eden, 3 trilyon doları aşan bir ekonomik büyüklüğe ulaşması bekleniyor.
Mavi Ekonomide Sürdürülebilir Dönüşüm
Artık küresel bir yeşil dönüşümün denizleri de kapsaması gerektiği ve yeşil dönüşümde başarıya ulaşmanın, mavi ekonomide başarılı olmaktan geçtiği fark edilmiş durumda. Aynı yeşil ekonomide olduğu gibi, mavi ekonomide de sürdürülebilir bir dönüşüm hem iklim krizi ile mücadelede hem de kalkınmada temel şart. Zaten mavi ekonomi kavramının ortaya atıldığı andan itibaren “sürdürülebilirlik” kavramı ile birlikte anılması da bunu gösteriyor.
Öte yandan her dönüşüm gibi mavi ekonomiye geçiş de önemli bir finansman ihtiyacını beraberinde getirmekte. Bu alanda da uluslararası organizasyonlar yeni inisiyatifler oluşturmaya başladı. Örneğin 2018 yılında UNEP-FI tarafından başlatılan Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Finans Girişimi’nin (Sustainable Blue Economy Finance Initiative) bir parçası olarak Avrupa Komisyonu, Dünya Doğal Hayatı Koruma Vakfı(WWF), Dünya Kaynakları Enstitüsü (WRI) ve Avrupa Yatırım Bankası (EIB) tarafından Sürdürülebilir Mavi Ekonomi Finans
İlkeleri belirlendi. Bu ilkeler; “Koruyucu, Uyumlu, Risklere Duyarlı, Sistematik, Kapsayıcı, İşbirliği Odaklı, Şeffaf, Amaca Yönelik, Etkili, İhtiyatlı, Çeşitlendirilmiş, Çözüm Odaklı, Bilimsel ve Ortaklıklara Dayalı” olarak sıralanıyor.
Aynı yeşil ekonomiye geçişte olduğu gibi, mavi ekonominin de bu ilkeler ışığında çok taraflı ortaklıklarla ve geniş bir konsensüsle ele alınması, sürecin başarısı açısından gerçekten kritik öneme sahip. Geçen yıl Mısır’da düzenlenen COP27’nin en dikkat çekici ilerlemelerinden biri kabul edilen girişim de yine mavi ekonomi kavramı üzerine geliştirilen çok taraflı bir ortaklık oldu. Avrupa İmar ve Kalkınma Bankası (EBRD), Avrupa Yatırım Bankası (EIB) ve Akdeniz için Birlik (UfM), zirve kapsamında organize edilen bir lansmanla Mavi Akdeniz Ortaklığı’nın (Blue Mediterranean Partnership) başlatıldığını duyurdu. Mavi Akdeniz Ortaklığı, Akdeniz bölgesinde Avrupa Birliği’nin komşu güney ülkelerinde sürdürülebilir bir mavi ekonominin geliştirilmesini amaçlıyor ve hiç şüphesiz Türkiye için de önemli bir işbirliği potansiyeli barındırıyor.
Fotoğrafın Bütünü
Burada bahsettiğim inisiyatifler önemli birkaç örnek olmakla birlikte fotoğrafın bütünü elbette bundan daha büyük. Artık pek çok uluslararası finans kuruluşu tek başına veya kurmuş olduğu ortaklıklarla bu alanda yeni finansman imkanlarını, mavi kredileri, mavi tahvilleri ve mavi ekonomi odaklı farklı finansal enstrümanları devreye sokuyor.
Türkiye de bu konuya kayıtsız kalmayarak 11. Kalkınma Planı’nda Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı tarafından “Zero Waste Blue” kapsamında dört denizin ve diğer su kütlelerinin temiz tutulması konusunu vurgulayan önemli bir uygulama kılavuzu yayımladı. Bu bağlamda turizm, tarım, lojistik, belediyeler ve sanayi gibi alanlarda denizlerin ve su kaynaklarının sürdürülebilir kullanımına yönelik girişimler başladı bile. Ancak halen önümüzde katetmemiz gereken uzunca bir yol var. Denizlerimizi kirleten tesislerde kurulacak arıtma tesislerinden sürdürülebilir su ürünleri yetiştiriciliğine, kıyı direncinin artırılmasından sürdürülebilir deniz taşımacılığına kadar geniş bir yelpazede hayata geçirilmesi gereken çok çeşitli ve çok sayıda potansiyel mavi ekonomi projesi yatırımcılarını bekliyor. Bu nedenle etrafımızda cereyan eden mavi ekonomi inisiyatiflerine duyarlı olmamız ve bu amaçla geliştirilen uluslararası finansman imkanlarından maksimum şekilde faydalanmamız gerekiyor. Üç tarafı denizlerle çevrili ve bir iç denize sahip ender ülkelerden biri olan Türkiye için bu, kaçırılmaması gereken bir fırsat.