#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Viyana: Dünyanın En Yaşanabilir Kenti

Maria Vasillakou, Kasım 2010’dan Haziran 2019’a kadar Viyana Belediye Başkan Yardımcısı ve Vali Yardımcısı olarak görev yaptı. Bu süre zarfında aynı zamanda kentsel gelişim, ulaşım, iklim krizi, enerji planlaması ve katılımcı yönetişim konularından sorumlu İcra Konseyi Üyesi olarak da çalıştı. Bugün ise Vassilakou Urban Consulting şirketinin CEO’su ve Avrupa Komisyonu’nda iklim krizi konusunda danışman olarak çalışmalarına devam ediyor.

Sibel BÜLAY, [email protected]

Bu başarının kaynaklarını irdeleyip devamının nasıl sağlandığını konuşalım istiyorum. Viyana’nın dünyanın en yaşanabilir şehirlerinden biri olmasını sağlayan faktörler nelerdir?

Dürüst olmak gerekirse başarının merkezinde Viyana’nın sosyal konut programının olduğunu düşünüyorum. Viyana’da sosyal konutun 100 yıllık tarihi ve geleneği var. Aynı zamanda dünyanın en iddialı sosyal konut programı.

Sosyal konut çalışmaları, 20. yüzyılın 20’li yıllarınınbaşında başladı. O zamanlar Viyana ciddi bir konut kriziyle karşı karşıyaydı. Hatta konut değil, “evsizler krizi” demek daha doğru olur. Düşünebiliyor musunuz, kriz öyle ileri gitmişti ki insanlar yataklarını paylaşmak zorunda kalmıştı. Bugünlerde ne yazık ki Londra’da ve Paris’te buna benzer bir konut krizi yaşanıyor.

Viyana’daki ilk sosyal demokrat hükümet, 1920’li yılların başında bu sorunu çözme kararı aldı ve çok büyük bir işe kalkıştı. 16 yıl içinde, 60.000’den fazlabirimi yaratan bir programa başlamaları hayal dahi edilemeyecek, inanılmaz bir girişimdi.

Avusturya Cumhuriyeti ve Viyana şehri ikinci bir projeye başladı. Proje kapsamında, sosyal konut kooperatiflerinin inşa ettiği ve bugüne dek sahibi olduğu konut birimleri Viyana Belediyesi tarafından sübvanse ediliyor. İnanın sayılar gerçekten çok etkileyici. Bugün Viyana nüfusunun %62’sinin belediyeye ait ya da belediye tarafından sübvanse edilen sosyal konut birimlerinde yaşaması Viyana’yı en uygun fiyatlı konutların şehri yapıyor.

Sosyal konut inşaatları her yıl Viyana’daki tüm konut inşaatlarının yaklaşık üçte ikisini oluşturuyor. Avrupa’nın diğer bölgelerinde orta sınıfın kiralara harcayacağı 1.000 euro, Viyanalıların cebinde kalıyor ve Viyanalılar, bunu ihtiyaç ve isteklerine harcayarak yerel ekonomiye katkıda bulunuyorlar. Bu sayede Viyana çok kaliteli konutlara, çok kaliteli günlük yaşama ve çok sağlam yerel ekonomiye sahip bir şehir oluyor ve bence Viyana’yı zirveye taşıyan ana nedenlerden biri de bu.

Çok etkileyici olmakla birlikte belediye bunu nasıl karşılıyor?

Viyana şu anda konut bütçesi için yarım milyar eurodan fazla yatırım yapıyor. Avusturya Federasyonu hükümeti tüm çalışanların geliri üzerinden %1’lik bir vergi topluyor ve eyaletlere dağıtıyor. Viyana’ya bu vergiden yılda 270 milyon euro geliyor, kalanını ise belediye kendi bütçesinden tamamlıyor. Bu sayede 100 yıl boyunca devam edecek uygun fiyatlı konut programımız var.

Çalışanlardan alınan %1’lik vergi ulusal bir vergi. Peki, konut programı da ulusal mı yoksa yalnızca Viyana’da mı?

Ulusal bir program ancak Avusturya’da parayı nasıl harcayacaklarına eyalet yöneticileri kararı veriyor. Viyana bunun her kuruşunu konut için kullanıyor.

Oldukça pahalı bir programdan söz ediyoruz. Viyana bunu nasıl karşılıyor?

Viyana’nın yıllık bütçesi yaklaşık 15 milyar euro. Sonuçta bu bir öncelik meselesi. Uygun fiyatlı konutlar -ki ben yüksek kaliteli, harika, güzel konutlardan bahsediyorum; şehrin tarihi geleneğinin ve siyasi DNA’sının bir parçası. Konut programı gerçekten zengin olanlar dışında Viyana’da yaşayan hemen herkesi kapsıyor. Dolayısıyla kimseyi aşağılamayan bir konut modeli söz konusu.

Sosyal konutlarda “konutları, kişinin ödeyebileceği kiraya göre inşa etmek” gibi yanlış bir yaklaşım uygulanıyor. Yani vatandaş yoksulsa kalitesiz konut inşa ediliyor veya bunun tersi, konut inşa etmek zengin olmanın bir yolu. Viyana Belediyesi konuya farklı yaklaşıyor. Serbest piyasada konut için ödenen fiyatın yarısı inşaat maliyeti, diğer yarısı şirketin kâr payı. Sosyal konut kiralarını sınırlı tutabilmek için inşaatların kârı sınırlı tutuluyor. Bunun için ihaleler kâr amacı gütmeyen veya sınırlı kâr sağlayan şirketlere veriliyor. Kiralar da gerçek inşaat maliyetlerine göre düzenleniyor. Böylelikle vatandaş yüksek kalitede konutlarda oturuyor ve serbest piyasada ödeyeceği fiyatın yarısı, hatta yarısından daha az ödeme yapıyor. Bir vatandaşın maddi gücü yine de kirayı karşılamaya yetmiyorsa belediye bireysel hibeyle destek veriyor.

İstanbul’da konut bir yatırım aracı haline geldi. Hatta diğer ülkelerden gelip burada ev satın alanlar üzerine bir de Türk vatandaşlığı elde ediyor. Açıkçası konut artık büyük bir çoğunluk için alınamayacak düzeye ulaştı. Hatta çoğu kiralar bile ödenemeyecek düzeyde… Bizimle paylaştığınız Viyana modeli çok etkileyici. Merak ediyorum, emlak şirketleri ile belediye arasında gerginlik olmuyor mu? Kâr odaklı şirketler belediyenin programına karşı çıkmıyor mu?

Hayır, bu konuda bir gerginlik yaşamıyoruz. Tam tersine sınırlı kâr sağlayan şirketler ile serbest piyasa şirketleri arasında çok iyi bir işbirliği var. İşleyiş şekli şu: Yeni kentsel kota yarattığımızda inşa edilecek konutların üçte ikisi sınırlı kârla çalışan şirketlere veriliyor. Diğer üçte biri serbest piyasa şirketleri tarafından inşa ediliyor. Ve aralarında çok verimli bir işbirliği gelişiyor. Örneğin serbest piyasa şirketleri sınırlı kârla çalışan bir şube açıyor ve sosyal konut yapımına dahil oluyor. Diğer yandan tarihsel olarak sınırlı kârla çalışan şirketler de serbest piyasa şubeleri açıyor ve yüksek kârlı konut yapımından pay alıyor. Sonuç olarak hangi binaların serbest piyasa, hangilerinin sosyal konut olduğunu asla anlayamıyorsunuz. Çünkü hepsi aynı firmalar tarafından yapılmış aşağı-yukarı aynı kalitede konutlar. Bu 100 yıllık bir geleneğin sonucu. Benim bugünkü mesajım ise şu: Bu model dünyanın diğer bölgelerine de aktarılabilir, yalnızca onların gerçeklerine, geleneklerine uyarlanması gerekiyor.

Arazinin sahibi kim? Arazi kime ait?

Harika sorunuz için teşekkür ederim. Bu soru ancak uygun fiyatlı konutun ne olduğunu bilen biri tarafından sorulabilir. Arazi bazen Viyana şehrinin mülkiyetindedir, bazı araziler rezerv biriktiren sınırlı kârlı şirketlerin mülkiyetinde, bazı araziler de ulusal devlete ait şirket veya kuruluşların mülkiyetindedir. Bu durumda konu belediye ve araziden sorumlu bakanlık arasında müzakere meselesidir. Ve devlet elbette ki büyük kârlar sağlama peşinde olmuyor. Bazı araziler özel mülkiyetin ve bu durumda genellikle konuta dönüştürülecek bir tarım arazisi söz konusudur. Arazi fiyatları son yıllarda yükselişe geçti ve başa çıkabilmek için belediye yeni bir imar kategorisi geliştirdi. Bahsettiğim yaklaşık olarak şu anlama geliyor: 150’den fazla konut inşa etmeyi planladığınızda bunun 3’te 2’sinin sosyal konut olması gerekiyor. Ve sosyal konutun inşa edileceği alanlarda çok sıkı bir arazi fiyat sınırı var. Yani bu, arazi fiyatlarını dolaylı olarak kontrol etmenin bir yolu… İtiraf etmeliyim ki son derece radikal bir çözüm. Bununla birlikte yine de dünyanın diğer bölgelerine daha az radikal bir şekilde aktarılabilecek bir çözüm.

Şimdi de Viyana’yı yaşanabilir bir şehir yapan diğer faktörlere geçebiliriz.

Kısaca üç-dört nedene değineceğim. Bunlardan ilki, 1970’li yıllarda belediyenin toplu taşıma yatırımına öncelik vermesiydi. Böylelikle Viyana bu büyüklükte bir şehrin en yoğun ulaşım sistemlerinden birine sahip oldu. İkinci neden Viyana’nın en yürünebilir şehirlerden biri olması. 1990’ların ortasından 2010’a kadar tüm kaldırımların engelliler için erişilebilir olması sağlandı. Bugün kaldırımların tümü herkes tarafından rahatça kullanılıyor: Tekerlekli sandalyedeki yaşlılar olsun, pusette bebeği olan kadınlar olsun. Yani şehrimiz gerçekten yürünebilir. Üçüncü neden Viyana’nın çok yeşil bir şehir olması, kişi başına en yüksek yeşil alan yüzdesine sahip şehirlerden biri. Dördüncü neden ise Viyana tarihi boyunca bir kültür şehri oldu. Yalnızca yazın sıcak zamanlarında açık hava festivallerinin yapıldığı bir yer değil. Kış için de 204 tiyatromuz var; müzikholler, konser salonları var. Bazen delirmenin eşiğinde sürekli parti yapan bir şehir burası… Ve burada kültür ekonomik olarak herkes için erişilebilir. Bu arada çocukların en az %98’inin anaokuluna gitmesi ve anaokullarının ücretsiz olması da önemli bir gösterge.

Mercer’in yaşanabilir şehir değerlendirmesinde kullandığı göstergeler arasında siyasi istikrar, demokrasi, ifade özgürlüğü, medya özgürlüğü, istikrarlı yatırıma erişim gibi konular da var. Elbette bu göstergeler belediyeden ziyade ulusal politikalarla ilgili ama biz burada şehir üzerine konuşuyoruz. İşte bu nedenle ben de yürünebilirlik, yeşillendirme, yani şehirlerde günlük yaşam kalitesini etkileyen konulara odaklanıyorum.

Yürünebilirlikten bahsettiniz. Viyana’da ulaşım türlerinin dökümü nedir, biliyor musunuz?

2010’dan bu yana toplu taşıma kullanımı hızla %33’ten %39’a yükseldi. Öte yandan özel araç kullanımı %33’ten %27’ye düştü. Pandemi bazı kaymaları da beraberinde getirdi ve sistemin tekrar istikrara kavuşması için hâlâ biraz zamana ihtiyaç olduğunu düşünüyorum. Yürüme oranı %30, bisiklete binme oranı ise %4,5’ten %9’a çıktı. Daha önce de belirtmiştim;

Viyana dünyanın en yoğun toplu taşıma ağlarından birine sahip. 2010 yılında ulaşım ücretlerini ucuzlatmak için yıllık bilet uygulamasına geçtik. 365 euroya yıllık bilet alıp günde 1 euro karşılığında, istediğiniz sıklıkta, istediğiniz toplu taşıma aracını kullanarak istediğiniz her yere gidebiliyorsunuz.

Bu 365 euroluk bilet herkes için geçerli mi?

Hayır. Öğrenciler ve emekliler için daha da ucuz. Bir milyondan fazla insan bu bileti kullanıyor. Uygulama sayesinde iki gelişme oldu: Yıllık bilet sahibi sayısı araç sahibi sayısını geçti. Diğer gelişme de belediyenin “Bir yerden bir yere nasıl gideceğim?” sorusu üzerinde düşünmesi oldu. Bu da ulaşıma yaklaşımda bir değişim yarattı. Toplu taşıma altyapılarına büyük bir yatırım yapılmasına yol açtı. Bugün Viyana’da en yaygın ulaşım türü toplu taşıma çünkü ucuz, rahat, sık ve çok hızlı. Bu sayede günlük yolculuk sayılarında büyük ve hızlı bir artış görüldü. Kendi arabanızı almaktan çok daha hızlı. Belediye bisiklet altyapısına yaklaşık 10 milyon euro yatırım yapmaya devam ediyor. Toplu taşıma ağı ile entegre edilen yoğun bir bisiklet ağı geliştirildi. Buna bir de yüksek kaliteli kamusal alan eklediğinizde insana “Vay be!” dedirten büyük bir başarı kazanıldı.

Şehrin oldukça yeşil olduğunu söylediniz. Bu durum konut politikalarıyla mı bağlantılı yoksa tamamen başka bir konu mu?

Kısmen bağlantılı ama bunun birkaç tarihi nedeni var. Eski Avusturya-Macaristan İmparatorluğu’nun parkları Viyana halkına verildi. Zamanında imparator eski avlanma yerlerini Viyana halkına günlük kullanım için bağışlamıştı. Şehrin merkezindeki bu parklar Viyana halkı tarafından, hatta Viyana’ya gelen herkesin de bildiği, çok sevilen yerler. Belediye, şehri çevreleyen bir yeşil kuşak oluşturma kararı aldı. Şehir içinde Viyana ormanı gibi var olan yeşil alanlarla yeni yeşil alanları yeşil bulvarlarla birbirine bağlayarak yeşil ağ geliştiriliyor. Bugün boşlukların olduğu yerlerde belediye ağaçlandırma yapıyor veya buraları korumalı kentsel tarım alanlarına dönüştürüyor. Hedef ise her Viyanalının 300 metre yürüdüğünde yeşil alana erişebilmesi. Bundan böyle yeni mahalleler tasarlarken merkezinde erişilebilir büyük yeşil alanlar (en az 7 hektarlık bir alan düşünün) olacak. Bu mahalleleri karma kullanım olarak düzenliyoruz. Yoğun toplu taşıma ağı olduğundan özel araç kullanımına da gerek duyulmayacak.

Son bir soru sormak istiyorum. Viyana’nın karşı karşıya olduğu riskler nelerdir?

Şu anda hepimizin karşı karşıya olduğu en büyük risk enerji fiyatları ve bunun önümüzdeki yıllar içinde hangi gelişmelere neden olacağı. Hepimiz yenilenebilir enerjiye geçiş yapmamız gerektiğini biliyoruz ve bunu yapacağız. Elbette, bu arada ekonomimizin ne kadar zorlanacağını bilemeyiz. Viyana hâlâ büyük ölçüde doğalgaza bağımlı. Aslında 2040 yılına kadar bu bağımlılıktan kurtulmayı hedefleyen bir strateji üretilse de eski Amerikan Başkanı Eisenhower’ın bir sözü var: “Planlama elzemdir, vazgeçilmezdir ama aynı zamanda planların hiçbir değeri yoktur. Çünkü sonuçta onları gerçek hayata uyarlamanız gerekecek.”

Viyana’nın kendi planlarını gerçekleştirmesini ve doğalgaz bağımlılığına fiilen veda edebilmesini yürekten ümit ettiğimi söyleyebilirim. Bu ilk risk. İkinci risk ise konut konusu. Elbette ki Viyana’da yaşayan birçok insan şehrin en güzel, tarihi bölgesinde bir daireye, hatta lüks bir daireye sahip olmayı ister. Bugün Viyana’da bir konut krizi söz konusu değil. Ancak konut sektöründe olayların gidişatına çok dikkat etmeliyiz. Viyana’nın karşısındaki üçüncü risk ekonomisinin turizme biraz fazla bağımlı olması. Aynı risk çoğu Avrupa başkenti için de geçerli. Turizm ve hizmet sektörleri çok büyük ve bunlar aynı zamanda ekonomilerin kırılgan sektörleri.

Size çok teşekkür etmek istiyorum. Bize zaman ayırdınız ve gerçekten çok aydınlatıcı oldu. Umarım sizi yakında İstanbul’da görebiliriz.

Bana böylesine keyifli bir sohbet fırsatı verdiğiniz için ben teşekkür ederim. Ve İstanbul’a, İstanbul halkına tüm iyi dileklerimi sunarım.

Sibel Bülay

Akıllı Şehirler Danışmanı | Yaşanabilir Kentler