#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Ya Bozkırların İklimi?

“Türkiye’nin Bozkır Ekosistemlerinin Korunması ve Sürdürülebilir Yönetimi Projesi” hakkında bilgi almak için geldiğimiz Urfa bozkırları, iklim krizinden biyolojik çeşitliliğe ve tarihsel sürekliliğe kadar değişik alanlarda düşüncelere dalmamıza neden oluyor. Uçağın penceresinden kupkuru ve cansız görünen topraklarda ceylanlardan çöl varanlarına, yabani menengiçlerden toy kuşuna capcanlı bir hayat ve 12.000 yıl öncesine uzanan bir tarih var…

Yazı: Barış DOĞRU

Uçağın küçük penceresinden aşağıda uzanıp giden Urfa’nın uçsuz bucaksız düzlüklerine bakarken hiçbir hayat belirtisi görünmüyor. Uzaktan bu kurak topraklarda insanlar ne yer içer, bir tek hayvan dolaşır mı, kuşlar uçar mı, karıncalar toplaşır mı, insan şüpheleniyor. Tek hayat belirtisi Güneydoğu Anadolu Projesi kapsamında yapılmış Atatürk Barajı’nın suladığı büyük tarım alanları. Sarı ve yeşilin değişik tonları, suyun gelmesiyle bu geniş düzlüğün canlandığını gösteriyor. Ama uçaktan aşağı inip bozkırın içine girdiğimizde, uzaktan görünenin çoğu zaman olduğu gibi oldukça yanıltıcı olabileceğini fark edeceğiz.

“Türkiye’nin Bozkır Ekosistemlerinin Korunması ve Sürdürülebilir Yönetimi Projesi” için Urfa’dayız. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü (FAO) ile Tarım ve Orman Bakanlığı (TOB) Doğa Koruma ve Milli Parklar Genel Müdürlüğü (DKMPGM), Bitkisel Üretim Genel Müdürlüğü (BÜGEM) ve Orman Genel Müdürlüğü (OGM) tarafından Küresel Çevre Fonu (GEF) finansal desteği ile yürütülen proje, çoğu zaman pek de dikkate alınmayan bozkır ekosistemlerine yoğunlaşmasıyla başlı başına dikkat çekici. Projenin koordinatörü Dr. Nihan Yenilmez Arpa, bu projeyle, Türkiye’nin neredeyse üçte birini oluşturan bozkırların önemini kamuoyuyla paylaşmayı ve nihayetinde de bozkır ekosistemlerinin korunması konusunda ulusal bir politikanın geliştirilmesine katkı sunmayı hedeflediklerini söylüyor.

Bozkırın Gücü

2017 yılında başlayan Proje’nin üç pilot alanı bunuluyor: Kızılkuyu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası, Tek Tek Dağları Milli Parkı ve Karacadağ Bozkırları. Ve bozkırın içine girdikçe ve uzmanlarla konuştukça, uçağın penceresinden görünenin yanıltıcılığı bir kez daha ortaya çıkıyor. Uygarlığın ortaya çıktığı son derece verimli Ortadoğu coğrafyasının Bereketli Hilal’inin uç noktası bu bölge. Buğday ve daha birçok türün doğal ataları buradan yayılmış dünyaya ve hâlâ da o uzaktan cansız görünen bozkırda yaşamlarını sürdürüyor.

Proje kapsamında çalışmalar yürüten Harran Üniversitesi Ziraat Fakültesi öğretim üyesi Prof. Dr. Ali Rıza Öztürkmen, bozkırın şaşırtıcı bir genetik çeşitliliğinin olduğunun altını çiziyor. Özellikle Tek Tek Dağları Milli Parkı’nda bezelyeden nohut ve buğdaya kadar birçok türün atalarını barındırması son derece önemli. Proje Koordinatörü Dr. Nihan Yenilmez Arpa, bu anlamda bölgenin bir gen havuzu olduğunun altını çiziyor: “Yağışın çok az olduğu bir bölge olduğunu düşündüğümüzde bu türler, kuraklığa son derece dayanıklı genetik özellikler taşıyor. İklim değişikliğini düşündüğümüzde, bu gen bankası insanlık için çok değerli.” Öztürkmen de, iklim krizinin yavaş yavaş bu bölgenin ekosistemini de etkilediğinin altını çiziyor. Bizlerle paylaştığı veriler, yağışların her geçen yıl azaldığını ortaya koyuyor. Ama uzmanların görüşü, bozkırların dayanıklılığının ve değişikliklere göre adaptasyon yeteneğinin üst düzeyde olduğu.

Tek Tek Dağları’nın bir başka özelliği de, yabani Menengiç ağaçları. Yaklaşık 2750 dönümlük bir vadi yabani menengiçlerle dolu. Bunların bir kısmı, daha önceki tarihlerde aşılanarak antepfıstığı ağacına dönüştürülmüş. Urfa ve Antep’in en önemli zirai gelir kaynağı olan antepfıstıklarının hemen hepsi yabani menengiçler aşılanarak elde ediliyor. Tek Tek dağlarındaki vadide ise hem yabani hem de aşılanmış antepfıstıkları bulunuyor. Bunlar da, proje kapsamında sıkı bir korunmaya alınmış çünkü diğer bitkiler gibi, bunlar da gen çeşitliliğinin korunması için önemli.

“Gezme Ceylan Bu Dağlarda Seni Avlarlar”

Tek tek Dağlarından sonra Kızılkuyu Yaban Hayatı Geliştirme Sahası’na geçiyoruz. Burası türü tehlikede olan endemik ceylanlar, bilimsel adıyla Gazella marica için son sığınaklardan biri. Yüzyıllar boyunca acımasızca avlanan ceylanların son temsilcileri, oldukça büyük bir alan olan Kızılkuyu’daki rezervde yaşıyor. Son yıllarda giderek artan ceylanların doğal hayata bırakılması için daha bir hayli vakit var gibi ama bozkır ekosistemi için bu önemli memelinin Urfa bozkırlarında tekrar gezebilmesi belki tekrar mümkün olabilir. Ceylan yavrularının baş düşmanları hırsızlara ve yasadışı avcılara karşı can siperane mücadele veren doğa koruma memurlarının heyecanı gerçekten görmeye değer. Gece gündüz demenden kendi yavruları gibi korumaya çalışıyorlar ceylanları.

Ama bozkırın tek canlısı elbette güzelliğine seyretmeye doyamadığınız ceylanlar değil. O kupkuru gözüken bozkırın her bir köşesinde kekliklerden sadece bu bölgede yaşama şansı kalan çölvaranına, çizgili sırtlandan toy kuşuna, çöl koşarından çizgili ishakkuşu’na çeşit çeşit canlılar dolaşıyor.

2022’de tamamlanacak bu proje için çok şey söylenebilir ama bir hatırlatma yapmakta fayda var. Burası aynı zamanda tarihin sıfır noktası kabul edilen Göbeliktepe’nin hemen yanında; koruma alanı içinde ise Şuayip kentinden Soğmatar harabelerine uzanan onlarca antik yerleşim mevcut. Şu anda hâlâ insanların yaşadığı köylerle iç içe geçmiş bu arkeolojik alanlar, tarihsel sürekliliğin de önemli işaretleri. Yakın zamanda çevrede, Göbeklitepe’ye benzer 11 arkeolojik tepe daha bulunması, alanın insanlık tarihi için önemini artırıyor.

Bozkırlar dün olduğu gibi bugün de hayat dolu. İklim krizine dirençleri derslerle dolu olan bu alanların korunması, iklim kriziyle mücadele açısından da önemli çünkü göründüğünün aksine bozkırlar önemli karbon yutakları. IPCC’nın 2019 yılında yayınladığı Arazi Raporu’na göre, arazi bozulumu, iklim değişikliğinin hem nedeni hem de sonucu. Ve yapılan tahminlere göre, gezegenin toprak yüzeyinin %7-40’ı bozuluma uğramış ve bunun başlıca nedeni insan etkinlikleri.

Bozkırdan dönerken hayatın ne kadar şaşırtıcı; gezegenin her köşesinin ne kadar hayat dolu olduğunu ve biz insanların ne kadar bilgisiz olduğunu düşünüyorum. Uçağın penceresinden görünen gibi değil hiçbir şey; telefonların ve televizyonların gösterdiği gibi de… Bunu, Göbeklitepe’de 12.000 yıl öncesine tarihlenen stellerdeki hayvan kabartmalarına baktığınızda, ya da bozkırın yakıcı sıcağında bir yabani menengiç ağacının gölgesinde soluklanırken daha iyi anlıyorsunuz…

Dr. Barış Doğru

#ekoIQ ve iklimhaber.org Yayın Yönetmeni, Sürdürülebilirlik Uzmanı