Şu bir gerçek ki sürdürülebilirlik veya iklim gibi konular artık ‘çok satan’ bir ‘moda’ haline gelme tuzağına düşmeye başladı. Bugünlerde ne iş yaparsanız yapın, başına-sonuna ya yeşil ya sürdürülebilir yazıyorsunuz ve bu yükselen trende sıkı sıkıya tutunup akışın keyfini(!) çıkarıyorsunuz.
Arif ERGİN, Yeşil Ekonomi ve İklim Finansmanı Uzmanı [email protected]
Son günlerde şöyle bir hayal kurmaya başladım: İklim değişikliği, sürdürülebilirlik, yeşil ekonomi ve çevre gibi konularda uzman olan isimlerden oluşan bir ekip kuruyoruz ve başlığında “sürdürülebilirlik”, “çevre”, “iklim” veya “yeşil” yazan tüm etkinliklere, söyleşilere, seminerlere, toplantılara gizlice sızıp içeride ne konuşulduğunu dinliyoruz. Yanlış bir içeriğe denk geldiğimizde de anında müdahale edip ortamı dağıtıyoruz. Ülkemizin bu konudaki duayen isimleri, akademisyenleri ve hepimize bu konuları öğreten profesörlerden oluşan çılgın bir ekip, ismimiz de mesela: “Yanlış Bilgi Avcıları”. 1980’lerin Hayalet Avcıları filmi gibi bir sahne canlanıyor gözümde.
Beni böylesine tuhaf bir konuda yazmaya iten veya daha doğru bir deyişle uzun zamandır, “Bu konuda bir şeyler yazsam mı?” diye düşünürken nihayet beni tetikleyen şey, Instagram’da önüme düşen bir etkinlik duyurusu oldu: “Sürdürülebilir Şiirler ve Sürdürülebilir Müzik Resitali”.
“Sürdürülebilir Şiirler ve Sürdürülebilir Müzik Resitali”
Etkinliği görünce, “Acaba şiirlerin nesi sürdürülebilir?” diye düşündüm. Belki de şair, aynı duyguyu daha az kelime ile vererek kaynak verimliliği sağlamıştır? Veya dizelerinin sonunu hep aynı yarım kafiye ile bitirip enerji verimliliği elde etmiştir? Şiirler birden fazla aşk için kullanılabildiği için döngüselliğin içindeki “re-use” temasına mı dokunuyordu yoksa?
Ya resital? Aynı melodiyi daha az notayla mı çalıyorlardı? Belki de geri dönüştürülmüş bir gitarla? Salonun elektriği de güneş enerjisinden olsa? Olamaz mı? Olabilir… Şu bir gerçek ki sürdürülebilirlik veya iklim gibi konular artık “çok satan” bir “moda” haline gelme tuzağına düşmeye başladı. Bugünlerde ne iş yaparsanız yapın, başına-sonuna ya yeşil ya sürdürülebilir yazıyorsunuz ve bu yükselen trende sıkı sıkıya tutunup akışın keyfini(!) çıkarıyorsunuz. İklim kriziyle mücadelede daha önce hiç öngörülememiş bir tehdit bu. Belki de en büyük tehdit!
Yanlı Bilgi mi? Yanlış Bilgi mi?
Dünya Ekonomik Forumu’nun (WEF) 2024 zirvesinde yayımladığı Küresel Risk Raporu’na göre, “disinformation” (yanlı bilgi) ve “misinformation” (yanlış bilgi) dünya için en büyük risk olarak değerlendirildi. Öyle ki toplamda “bilgi kirliliği” olarak isimlendirebileceğimiz bu iki alt başlık, insanlık için iklim felaketinden dahi daha büyük bir risk olarak nitelendiriliyor. Detaylarına girdiğimde rapor, bilgi kirliliğinin temel sebebini sosyal medyaya ve yapay zekanın ürettiği sahte bilgilerin yayılmasına bağlıyor. İklim değişikliği özelinde bilgi kirliliği kavramına baktığımda, ben rapordaki bulgulardan daha farklı bir problem olduğu kanaatindeyim. İklim değişikliği konusunda bilgi kirliliğine neden olan iki grup insan gözlemliyorum ve izledikleri yöntem farklı olsa da her iki grup da bu konuya “ilgi çektiği” için yani “moda” olduğu için dahil.
Yanlı Bilgi (Disinformation)
Bunlardan bir grup, benim yanlı veya çarpıtılmış bilgi diye tanımladığım disinformation (dezenformas-yon) grubu. Bu grup, iklim krizi ile ilgili bilgileri tamamen yalanlamaya çalışan, konuyu bilinçli şekilde ve alenen inkar eden, bilimsel dayanaklardan yoksun olduğu için de etrafında bilimsel öğretim formatından (tedrisattan) geçmemiş insanları toplayabilen, temelde sosyal medya gibi mecralarda örgütlenip çarpıtılmış bilgileri buradan yayan bir kesim. Özünde amaçları ilgi çekmek ve takipçi toplayabilmek. Bir tez-antitez geriliminden besleniyorlar. Bir noktadan sonra kitleleriyle birlikte evrim konusuna, aşı karşıtlığına ve düz dünya teorisi gibi alanlara kadar gidiyorlar. WEF 24 raporunda önemli bir risk grubu olarak nitelendirilmelerine karşın bence karikatürize bir grup olduğu için bilimsel verilerle üzerlerine gittiğinizde kolayca çözülüyorlar.
Yanlış Bilgi (Misinformation)
Bir diğer kesim ise yine aynı gerekçelerle yani kişisel bir kazanım, takipçi, para, konum vb. elde etme gibi motivasyonlarla iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik gibi alanlara dahil olan ama konuya tam vâkıf olamamış, sağdan soldan derlediği bilgilerle bu yeni trende tutunmaya çalışan ve bu yüzden gerçek anlamda bilgi kirliliğine sebep olan bir kesim. Astroloğundan yaşam koçuna ve emekli futbolcusuna, dizi oyuncusundan profesyonel iş danışmanına kadar geniş bir yelpazeye yayılıyorlar. Bu kesim, inkarcılara göre daha “temiz” görülüyor çünkü niyetleri iklim krizini yalanlamak veya reddetmek değil. Ama bana kalırsa yaydıkları yanlış bilgilerle iklim krizi ile mücadeleye ilk gruptan çok daha büyük bir zarar veriyorlar. Konuyu bilen/bilmeyen herkesin bir şeyler yaptığı bir ortamda ne yazık ki neyin doğru bilgi, neyin yanlış bilgi olduğu birbirine karışıyor. Yeterli donanıma sahip olmadıkları halde kurumlara, firmalara, bireylere seminer, eğitim gibi içerikler sunmaya başlayan bu gruptan kimileri, kendilerine bir şekilde alıcı da buluyorlar. Çünkü bu kavramlar henüz pek çok kesim için “yeni” olduğundan, bu işi layıkıyla yapanlarla kulaktan dolma yapanlar arasındaki fark yeterince ayırt edilemiyor.
Geçen yıl konuşmacı olarak davetli olduğum önemli bir etkinliğe rahatsızlandığım için katılamamıştım. Katılabilseydim yapacağım konuşmada, Avrupa Birliği Yeşil Mutabakatı ve Türkiye’nin karbonsuzlaşma yolculuğu hakkında öngörülerimi paylaşacaktım. Benim iptal etmemle birlikte o etkinlikte yerime kimi konuşmacı yapmışlar diye birkaç gün sonra baktığımda gözlerime inanamadım. Türkiye’nin karbonsuzlaşma yolculuğunu eski ve ünlü bir futbolcuyla konuşmuşlardı…
Temel Bariyer: Kirli Bilgi
Piyasada özellikle belli konularda o kadar çok yanlış bilgi dolaşıyor ki, insanları işin doğrusuna ikna etmek artık eskisinden çok daha zor hale gelmeye başladı. Çünkü edinilmiş bir yanlış bilgiyi sonradan düzeltmek çok daha zor bir süreç. Vaktiyle bir öğretmenin yanına iki öğrenci gelmiş. Bunlardan biri konuyu biraz biliyormuş diğeri ise hiç bilmiyormuş. Öğretmen özel ders ücreti olarak konuyu hiç bilmeyenden 1 lira istemiş, biraz bilenden ise 10 lira istemiş. Sebebini soran çocuğu, “Bir insana sıfırdan bilgi vermekkolaydır ama yanlış bilen birini doğruya ikna etmek en zorudur,” diye yanıtlamış. İşte son zamanlarda iklim değişikliği konusunda hissetmeye başladığım temel bariyer bu olmaya başladı: Kirli bilgi.
Oysa bundan birkaç yıl öncesine kadar iklim kriziyle mücadelede en büyük tehditlerden birinin “Green Washing/Yeşil Yıkama” olduğunu düşünüyordum. Çevreciymiş gibi yapan, yeşilimsi projelerle göz boyayan firmaların bu mücadelede en büyük bariyerlerden biri olduğu kanaatindeydim. O yüzden kendi kişisel faaliyetlerimde ve konuşmalarımda bu tür kurumları örnek vererek yeşil yıkama sorununu hedef alıyordum. Ama yukarıda bahsettiğim “bilgi kirliliği” durumu öylesine ciddi bir soruna dönüşmeye başladı ki bana kalırsa “Yeşil Yıkama”dan dahi daha büyük tehdit konumuna yükseldi.
Bu yıl “çevreci” projelerde 20. yılımı geride bırakıyorum. Bu 20 yılın ilk 15 yılı, sürdürülebilirlik gibi işlerin henüz kimsecikler tarafından konuşulmadığı, hatta adının bile anılmadığı, ezkaza bir etkinlikte sahnede sunucuya “sürdürülebilirlik” dedirtmemiz gerekse, sunucunun bunu telaffuz dahi edemediği bir tenhalıkla geçti. Sonra uluslararası kuruluşların başını çektiği güçlü bir dalgayla konu bir anda bütün ülkelerle birlikte bizim de gündemimize geldi ve sonrası hepinizin malumu. Senelerce iklim krizinin, küresel ısınmanın, sürdürülebilirliğin ve yeşil ekonominin önemini anlatmaya çalışırken şimdi herkesin bundan konuşuyor olması, herkesin iş modelini bu konuları içerecek şekilde güncellemesi beni rahatsız mı ediyor? Hayır, elbette etmiyor, zaten yıllardır bu konudaki farkındalığı artırmak için mücadele ediyoruz. İtiraz konum, nitelikli bilgi ile yanlış bilginin bir şekilde birbirinden ayrılabildiği bir ortamın sağlanamaması üzerine.
Bazı mesleklerin bir akreditasyonu veya regülasyonu yoktur. Örneğin kendinize “Yeşil Astrolog” diye bir kartvizit bastırırsanız, olursunuz. Size danışan biri olduğu sürece bir sorun yoktur. Dilerseniz bir anda kendinizi Sürdürülebilir Şair, Çevre Mediatörü, Döngüsel Yaşam Mentörü, Sürdürülebilir Kuantum Uzmanı, Yeşil Yaşam Koçu veya herhangi bir başka yeşil meslek sahibi(!) ilan edebilirsiniz. Bir kartvizit, bir Instagram hesabı ve biraz PR gücüyle bu model ülkemizde çalışır. İklim değişikliği gibi multidisipliner bir bilimsel sahada, her gün değişen, gelişen, yeni bileşenler eklenen, son derece dinamik ve ne kadar okuyup araştırırsanız araştırın, güncel bilgiyi yakalamanın zor ve anlık olduğu bir alanda bu nasıl mümkün olabiliyor? Sanırım burada iş yine piyasaya düşüyor. Kurum ve kuruluşlar nitelikli bilgiyi doğru kişilerden talep ederek doğal seçilimi sağlamak durumunda. Bunu başta kendi iyilikleri ve en nihayetinde gezegenin iyiliği için yapmak zorundalar.
Bu yazı, ekoIQ’nun 112. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.