EKOIQ
İstanbul Deklarasyonu’yla ilgili ne düşünüyorsunuz? Deklarasyon’u İklim Değişikliği tartışma ve müzakereleri için bir dönüm noktası olarak tanımlayabilir miyiz?
Bence İstanbul Deklarasyonu birçok açıdan çok önemli: Öncelikle İstanbul’da düzenlenen ilk Küresel İnsani Gelişim Forumu olarak, tüm dünyayı, bu sene Temmuz ayında Rio’da düzenlenecek olan BM Sürdürülebilir Gelişim Konferansı’nda küresel bazda sosyal eşitsizliğe ve çevresel bozulmaya karşı cesurca tavır almaya çağırması. Bu Deklarasyon aynı zamanda kalkınma nın sadece büyüme odaklı değil, aynı zamanda adil de olması için bir çağrı. Bence bu çok önemli bir husus. Çünkü bizce kalkınmanın, eşitlikten uzak bir şekilde, sadece büyüyerek olması mümkün değil. İkisi birarada olabilir. Dünyada bunun örnekleri var. Deklarasyon öncelikle ekonomik kalkınmanın genellikle çevresel bozulma ve büyüyen eşitsizlikle birarada yaşandığı, bunun yaşanmaması için küresel ve ulusal gelişim stratejileri oluşturmak gerektiği gibi önemli bir saptama yapıyor.
Bence Deklarasyon’un bir diğer önemli tarafı, birbirimizi ve gelecek nesilleri önemsemek gibi etik sorumluluklarımıza dokunması. Eşitlik sağlamayan bir ekonomik büyümeyi desteklemeye devam edemeyiz ya da yarın ihtiyaç duyulacak olan kaynakları hızla tüketemeyiz.
Bu şu demek: Sürdürülebilir gelişim olmadan ya da İklim Değişikliği konusunu dikkate almadan insanların gelecekte ihtiyacı olanı üretmek mümkün değil. İnsan gelişimini bütün boyutlarıyla ele almazsak, sürdürülebilir kalkınmadan bahsedemeyiz. En nihayetinde, İklim Değişikliğini adres göstermeden insani kalkınma sözkonusu olamaz. İklim Değişikliği bugün dünyanın karşı karşıya olduğu en ciddi sorunlardan biri ve pek çok konuyu da birebir etkiliyor.
Hastalık ve afetlerin artması ve ekosisteme, altyapıya, yoksul yerleşimlere verdiği zararın ciddi boyutlara ulaşması; birçok ülkede artan işsizlik oranı, gıda fiyatlarının yükselmesi ve açlığın artması gibi… Deklarasyon, bu küresel sorunların çözümü için yeni bir küresel anlaşma çağrısı niteliğinde. Merkeze sürdürülebilir kalkınmayı alarak konuya sosyal, ekonomik ve çevresel boyutların hepsinin değerlendirildiği entegre bir yaklaşım geliştiriyor.
Rio +20 bütün dünyayı biraraya getirecek çok önemli bir fırsat. Hem de yalnızca sürdürülebilir bir dünyaya giden yolu masaya yatırmak için değil, ayrıca bu konuda sağlam hedefler ortaya koyabilmek için de çok önemli. İstanbul Deklarasyonu, eli kulağında olan Rio+20 Konferansı’na hazırlık aşamasındaki müzakere ve tartışmalara da kilit öneme sahip bir katkı niteliğinde. Özellikle Türkiye, Brezilya, Çin, Hindistan ve Güney Afrika gibi ülkelerin giderek daha büyük bir rol oynadığı değişen dünya başta olmak üzere, tüm dünyadaki sürdürülebilir kalkınma planlarına ivme kazandıracağına inanıyorum.
Rapor ve Deklarasyon’da kamu otoriteleri, STK’lar ve özel sektör arasındaki işbirliğinin önemi üzerinde özellikle duruluyor. Bu konuda ne düşünüyorsunuz?
Küresel, bölgesel, ulusal, yerel, kamu-özel sektör ve siviller arasında… Açıkçası ben işbirliğinin her türlüsünün işe yarayacağına inananlardanım ve işbirliğinin sürdürülebilir gelişim için etkili bir çözüm yolu olduğunu düşünüyorum. Sorunlar bir tek aktör tarafından halledilemeyecek kadar çok ve karmaşık. Bugün özel sektör, çevreye verilen zararın nasıl minimize edilebileceğini en iyi bilen taraf. Şu şartlarda Yeşil Büyüme konusundaki yeniliklerin ve bu alana yapılan yatırımın canlanması gerektiği muhakkak. Özel sektör, pazarı dönüştürme ve tüketicinin ihtiyaçlarına çevreye saygılı bir şekilde cevap verme konusunda hayati önem taşıyor. Yine aynı şekilde STK’lar toplumu sürdürülebilir gelişim konusunda gözlemlemek ve bu konuda onları güçlendirerek seslerini yükseltmelerini sağlamak açısından kritik bir role sahip. Kadınların güçlenmesi ise bu mevzuda en çok ihtiyaç duyulan noktalardan biri. Bugün sesini çıkaramayan ya da katkıda bulunmak için fırsat bulamayan çok sayıda kadın var. Sürdürülebilir gelişim içinse hem kadınların hem erkeklerin katkılarına ihtiyaç var.
İstanbul Deklarasyonu bunun yanı sıra sektörlerarası yeni işbirliklerinin de önemini vurguluyor. Rio +20 için yapılan tüm hazırlık çalışmaları aslında bize şunu hatırlatıyor: Kalkınma ve büyüme için vitesi daha eşitlikçi ve sürdürülebilir örnekler yönünde değiştirmeliyiz.
Daha iklim uyumlu toplumlara ve düşük karbon ekonomilerine geçmek, insanlar için daha güzel bir gelecek yaratmak anlamına geliyor. Daha önce de dediğim gibi Rio +20’nin eli kulağında. Konunun aciliyetinin herkes farkında. Bugüne kadar pek çok büyüme modeline şahit olduk. Ancak hiçbiri bize hayalini kurduğumuz ve gerçekleşmesini istediğimiz, kalkınmanın sürdürülebilir olduğu adil bir dünyayı sağlayamadı.
İstanbul Deklarasyonu
22-23 Mart 2012 tarihlerinde İstanbul’da düzenlenen Küresel İnsani Gelişme Forumu katılımcıları olarak bizler; herkes için hakkaniyetle insana odaklanan sürdürülebilir kalkınmanın, küresel ilerlemenin temeli olması gerektiğini kabul ediyoruz. Bizler dünyanın farklı bölgelerinden hükümetler ve uluslararası kuruluşlardan, sivil toplum ve özel sektörden geliyoruz. Sürdürülebilir kalkınmanın üç bileşeni olan sosyal, ekonomik ve çevresel unsurları içeren ve insanı kalkınmanın odağına koyan yeni bir vizyona ihtiyaç duyulduğu fikrinde birleşiyoruz. Bu, tamamen uyumlu ve tamamlayıcı sürdürülebilir kalkınma politikalarının sinerji oluşturacak şekilde bütünleştirilmesini gerektirmektedir. Kalkınma, insanlarla birlikte ve insanlar için hakkaniyetli, kapsayıcı ve insan hakları temelinde olmalıdır. Bunun Haziran 2012’de Rio de Janeiro’da gerçekleştirilecek olan Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Konferansı’nda (“Rio+20”) yürütülecek çalışmaların temelini oluşturması gerektiğine inanıyoruz. Küresel kalkınma gündemini yeniden ele alma zamanı gelmiştir.
Dünya, sürdürülebilir kalkınma konusunda yenilenmiş bir taahhüde ve bu taahhüdün uygulanması için güçlü siyasi liderliğe ihtiyaç duymaktadır. Bu çerçevede aşağıdaki hususlar kritik öneme sahiptir:
Evrensel değerler ve küresel sosyal adalet üzerine temellendirilen, hakkaniyetli büyüme ile çevresel sürdürülebilirliği biraraya getiren küresel bir vizyon gereklidir. Ekonomik kalkınmanın çoğu zaman çevresel bozulma ve artan eşitsizliği beraberinde getirmekte olduğu kabul edilerek, sosyal içerme, sosyal koruma ve hakkaniyet hususlarına daha fazla önem verilmelidir. BM Genel Sekreterinin Yüksek Düzeyli Küresel Sürdürülebilirlik Paneli ve UNDP İnsani Gelişme Raporlarında şekillendirilen bu vizyon, İstanbul’da tarafımızca tartışılmıştır.
Daha sürdürülebilir ve hakkaniyetli kalkınmanın sağlanması amacıyla günümüz zorluklarının aşılmasına yönelik yenilikçi çözümlerin finansmanı için ilave kaynaklara ihtiyaç duyulmaktadır. Resmi kalkınma yardımı önemli bir kaynak olmaya devam etmektedir ve etkili bir şekilde kullanılmalıdır. Küresel çevresel ve sosyal sorunların çözümü için küresel sermaye ve yerel kaynakların harekete geçirilmesinde eşgüdümlü bir yaklaşım gereklidir. Özel sektör ve sivil toplumu dahil eden yeni ortaklıklar, kaynakları artırabilir ve günümüz insanları ile gelecek nesiller için daha iyi bir yaşama katkı sağlayabilir.
Dünya nüfusunun yarısını kadınlar oluşturmaktadır. Kadınların güçlendirilmesiyle eğitim, sağlık ve temel hizmetlere erişimlerinin sağlanması ve işgücüne katılımları yoluyla fırsatlarının geliştirilmesi elzemdir. Kadınların karar alma süreçlerine daha geniş katılımlarının teşvik edilmesi sürdürülebilir kalkınma çabaları için hayatidir.
Küresel, bölgesel, ulusal ve yerel düzeyde sürdürülebilir kalkınma için iyi yönetişim şarttır. Birleşmiş Milletler, kapsamlı sürdürülebilir kalkınma stratejilerininin oluşturulması ve uygulanması konusunda ulusal kapasitelerin desteklenmesi ve tüm toplumsal aktörlerin sürece dahil edilmesinde hayati öneme sahiptir.
Hepimiz birlikte bu yeni anlaşma için çalışırken, ekonomik büyüme ve refah artşının kapsayıcı, insana yaraşır yeni iş alanları yaratıcı ve yoksulluğu azaltıcı olması gerektiğinin farkındayız. Faydalar toplumun herbir bireyine ulaştırılmalıdır. Hak temelli toplumsal anlaşmaların oluşturulması ve sosyal korumanın çevre boyutunu da içerecek şekilde genişletilmesi yoluyla herkesin temiz ve güvenli bir çevreye ve düzgün yaşam standartlarına sahip olma hakkının sağlanması ve savunulması da gerekmektedir.
Gelecek nesillerin şimdiki nesillerle (en azından) aynı kalkınma fırsatlarına sahip olmasını sağlayabilmek için mevcut üretim ve tüketim şekillerinde düzenlemelere ihtiyaç bulunmaktadır. Bu düzenlemeler yapısal dönüşümleri gerektirecektir.
Ölçümlemenin öneminin ve gücünün de farkındayız. Neyi ölçebilirsek onu yönetebiliriz. Buna karşılık, ne ölçtüğümüz ne yaptığımızı etkiler. Bu nedenle, sürdürülebilir kalkınmaya doğru ilerlemenin daha kapsamlı bir şekilde ölçülmesi hayatidir. İnsani gelişmeye dair resmin bütününün yakalanabilmesi için GSYH’nin ötesine geçen, sürdürülebilir ve hakkaniyetli sonuçları vurgulayan ölçüm yöntemlerine ihtiyaç duymaktayız. İlerlemenin ölçülmesi için daha uygun yöntemleri tasarlamak ve kullanmak amacıyla Birleşmiş Milletler’de ve dünyanın başka yerlerinde yürütülen çalışmalara ve uygun bir şekilde verilerin toplamasında ülkeler ile toplumlara daha fazla destek olunmasında ısrarcıyız.
Birleşmiş Milletler Genel Sekreterinin Yüksek Düzeyli Küresel Sürdürülebilirlik Paneli ile Sürdürülebilirlik ve Hakkaniyet üzerine İnsani Gelişme 2011 Raporu’nda sunulan tavsiyeleri memnuniyetle karşılıyoruz. 2015 yılında Binyıl Kalkınma Hedefleri’ni gerçekleştirmeye yönelik ilerlemenin devam ettirilmesine ve 2015 sonrasına dair aşağıdaki niteliklere haiz yeni bir küresel çerçeve konusunda fikir birliği oluşturulmasına ihtiyaç duyulduğunu görüyoruz:
-Tüm milletlerle ilgili olması açısından evrensel bir karaktere sahip olan;
-Özellikle En Az Gelişmiş Ülkeler için yoksulluk ve eşitsizliğin azaltılmasının devam eden önemini de içerecek şekilde sürdürülebilir kalkınma gündeminin bütününü yansıtan;
-Sürdürülebilir kalkınmanın üç bileşenini (sosyal, ekonomik ve çevresel) ve bileşenler arasındaki bağlantıları içeren ve
-İlerlemenin etkili bir şekilde izlenmesini teşvik edebilecek ve zorluklara karşılık verilebilmesini sağlayacak ölçülebilir göstergelere dayanan.
2012 Küresel İnsani Gelişme Forumu’na ev sahipliği yapan Türkiye Hükümeti’ne teşekkür ederiz.
İstanbul, 23 Mart 2012.