Ben olsaydım yanıma, bir bisiklet (gerçi bisiklet yanına alınmayan nadir şeylerden biridir; o sizi üstüne alır daha çok), bir mobil iletişim cihazı (onlara cep telefonu demek artık doğru olmaz herhalde) ve taşınabilir bir güneş enerjisi sistemi alırdım. Bu soruyu bir süre önce, Boğaziçi Üniversitesi bisiklet topluluğunun davet ettiği bir oturum için çalışırken uydurmuş; sonra da kendimce, hiç düşünmeden yanıtlamıştım. Ardından verdiğim yanıtların nedenlerini niçinlerini anlamaya çalıştım. Nihayetinde hem sorularımızın hem de yanıtlarımızın psikanalitik bir arka planı var, değil mi!
Bu üç cihazın bir ortak noktası var aslında: Hepsi, insana bir bağımsızlık veriyor (galiba bağımsızlık benim için önemli). İnsanoğlunun tarihsel olarak en büyük buluşlarından biri sayılan bisiklet, hiçbir başka enerji gücüne ihtiyaç duymadan, sadece bedeninizin enerjisiyle sizleri hızlıca çok uzaklara götürdüğünden böylesine muhteşem değil midir? Ben yaşlardaki birçokları için hayatlarında, kazandıkları bir başarı sonrası elde ettikleri en büyük hediyedir bisiklet. Ve çocuklukla gençlik arasındaki her fani, bu muhteşem araçla, kendi mahallesinden ne kadar uzağa gidebileceğini en az bir kere test etmiştir.
***
Gelelim ikinciye, yani artık onsuz adım atamadığımız mobil cihazlara. Aslında, tarihi 30 yılı bulmayacak bu cihazlar, birçok kişi ve çevre tarafından yeni bir uygarlığın temel kurucusu olarak kabul ediliyor. İşin ilginç tarafı, mobil cihazlarla hem mekanlardan bağımsızlaşıyoruz (evet artık bir ofise veya eve bağlı olmadan iletişimimizi, işlerimizi güçlerimizi sürdürebiliyoruz); hem de istediğimiz anda sonsuz bağlarla diğer insanlara, dünyanın herhangi bir köşesine veya bilgisine bağlanıyor ve tabii aynı şekilde bağlanılıyoruz (demek ki sadece bağımsızlık değil, bir topluluğun parçası olmak da beni ilgilendiriyor). İktisadi sistemden tutun arkadaşlık ilişkilerine, yardım ağlarından eğlenceye, bilgi edinmeden ortak kaynak yaratım platformlarına kadar uzanan mobil cihazlar, yeni uygarlığımızın yeni topluluklarının en iyi örgütleyicisi…Üçüncü ve sonuncusu ise, bizi en büyük bağımlılıktan, o devasa enerji santrallarından, petrol boru hatlarından, enerji nakil şebekelerinden, trafolardan; hatta daha da ileri gidelim, nükleer reaktörlerden, yerin binlerce metre altındaki o insanlık dışı maden dehlizlerinden hem sembolik hem de reel anlamda koparıyor. Giderek yaygınlaşan, ucuzlayan taşınabilir güneş enerjisi sistemleri sayesinde, ister bir permakültür çiftliği kurun, ister iyilikten yana bir topluluk örgütleyin, istersiniz dağ başında, bir çölün kıyısında hastalıktan kırılan çocuklara taze aşı sağlamaya çalışın (İş biraz da sizin tıynetinize, fıtratınıza kalmış)…
***
Teknolojik iyimserlik, yani teknolojik gelişmelerin ve buluşların kendi başına dünyayı daha iyi bir yer yapacağına yönelik düşünce ve yaklaşımlar eskiden beri -haklı olarak- sık sık eleştirilir. Ancak her araç ve ekipman birbirine benzemez, hepsi de bir kefeye konamaz zannımca. Denizaltıların torpido sistemini bulanla, bir yazıcıdan çıkış alabileceğiniz basitlikte güneş filmi veya bir mobil cihaz aracılığıyla rahimağzı kanseri taraması yapmayı mümkün kılan bir aplikasyonu geliştireni aynı şartlarda değerlendirmenin de pek adil olacağını düşünmüyorum…
Sürdürülebilir bir dünya kurup kuramayacağımızı gerçekten bilmiyorum. Ama o yolda, her halükarda, sık sık bir bisikletin üzerinde yol alacağımızdan ve yanımızda bizi diğer insanlara bağlayan bir mobil cihaz ve onun enerjisinin hiç bitmemesini sağlayan taşınabilir bir güneş paneli olacağından en ufak bir kuşkum bile yok…