Kalkınmanın özgürlük, adalet ve eğitim ile ne alakası var diyebilirsiniz. Ancak artık ekonomiler dönüşüyor ve kalkınma için gereken yeni ekonomi sistemi bu üç ayrı maddeden başarılı bir karışıma gereksinim duyuyor. Türkiye’den neden marka çıkmadığını düşünürken “bizde deha yok” diyenlere kulak asmayın. Esasında ne kadar özgürlük, o kadar refah! New York Üniversitesi (NYU)’nde davranışbilim ve istatistik dersleri veren ve NYU-Şirin Araştırma Laboratuvarı’nda çalışmalarını sürdüren Doç. Dr. Selçuk R. Şirin, Türkiye’nin Basın Özgürlüğü, Hukukun Üstünlüğü ve Eğitim endekslerindeki durumunu kalkınma bağlamında EKOIQ için değerlendirdi.
Doğal kaynaklar, jeopolitik konum, tarımsal zenginlikler eski ekonominin dinamolarıydı. Ama artık lokomotifi özgürlük, adalet ve eğitim olan yeni bir ekonomik rekabet var. Peki Türkiye bu yarışta nerede?
Eskiden WhatsApp’ın bizim en büyük beş şirketimize bedel olduğunu vurguluyordum ama artık her geçen gün benzer uygulamalar çoğalıyor. Çocuklar için bir tür madencilik oyunu olan Minecraft, Türkiye’deki bütün taşkömürü madenlerinin değerinden daha yüksek bir meblağa satıldı. Ancak benzer karşılaştırmaları sadece teknolojiyle sınırlandırmamak gerekir. Dünya genelinde fındık üretiminin %85’ini Türkiye karşılıyor. 2014 yılındaki rekor ihracattan gelen ciro 2,32 milyar dolar ama bu fındığı Nutella markasında kullanan Ferrero’nun yıllık cirosu bunun tam 5 katı.
Peki bizden neden bir dünya markası çıkmıyor? Bu soruya yönelik “bizden deha çıkmıyor” gibi bireyci yanıtlar duysanız da inanmayın. Zeka ve yetenek tüm ülkelere eşit dağılan bir faktördür. Ama girişimden anlayan kime sorsanız yukarıdaki sorunun tek bir yanıtı vardır: Ekosistem! Bir ortamda özgürce tahayyül, adil rekabet ve beceri sahibi bireyler olduğu zaman ancak yeni bir marka (inovasyon) ortaya çıkıyor.
Marka Neden Önemli?
Türkiye bu yüzyılın başında dünyadaki makro dengelerin de etkisiyle oldukça iyi bir ekonomik büyüme yakaladı. Ancak son yedi yıldır kişi başı milli gelir 10 bin dolar seviyesine çakılmış durumda. Kabaca “orta gelir tuzağı” denen bu çıkmazdan kurtulmamız yeni ekonomiye dahil olmamıza bağlı. Nitekim bu verilerden yola çıkan, the Economist dergisinin 2025 dünya ekonomisi projeksiyonunda Türkiye önümüzdeki 10 yılda üç basamak kaybederek 20. sıraya düşüyor.
Türkiye eğer önümüzdeki 10 yılda the Economist tarafından öngörülen ekonomik düşüşü değiştirmek istiyorsa yeni bir kalkınma hamlesi yapmak, yeni markalar yaratmak, yani katma değeri yüksek ürünler ortaya koymak zorunda. Dünyada inovasyona dayalı ekonomilere baktığımızda üç ortak özellik görüyoruz. İlk olarak bu ekonomilerde bilgiye ulaşmanın önünde ekonomik ve siyasal engeller yok. İkinci olarak, adil rekabet ve ortaya çıkan değerin kıymeti yasal güvence altında. Üçüncü olarak da yeni ekonomi, bireylerin becerisine eskisinden çok daha fazla oranda bağlı.
Bilgiye Özgürce Ulaşmak Tercih Değil, Zorunluluktur!
Katma değeri yüksek ekonomi aynı zamanda bilgi ekonomisidir. Bilgi ekonomisin esası da bilgiye ulaşmanın önündeki ekonomik ve yasal engelleri kaldırmaya dayalıdır. Bireyler sınırsız hayal kurabildiğinde, kurdukları hayalleri özgürce geliştirdiklerinde ve ortaya çıkarttıkları fikirleri serbestçe paylaştığında inovasyon ortaya çıkıyor. Bu çerçevede Türkiye’nin karnesi zayıf. Sınır Tanımayan Gazeteciler örgütünün Basın Özgürlüğü raporunda 180 ülke arasında 149. sıradayız! Türkiye’de hem bilgiye ulaşmak pahalı hem de bilgiye ulaşmanın ve bilgiyi paylaşmanın önünde ciddi yasal ve ekonomik engeller var. Detaylarını “Bilgisiz inovasyonla NASDAQ hayalleri kurmak” başlıklı yazımda (Hürriyet, 13.05.2014) sunduğum veriler durumu özetliyor. Bir ülkedeki bilgiye ulaşma özgürlüğü, o ülkedeki inovasyon seviyesinin neredeyse yarısını açıklıyor ve inovasyon seviyesi de doğrudan milli geliri belirliyor. Özetle ne kadar özgürlük, o kadar refah!
Yeni Ekonomide Kalkınmanın Temeli Adil Rekabet!
Rekabet ancak adil ve yasalarla garanti alına alındığı ortamlarda yeşeriyor. Yasal güvence altına alınmış adil yarışma koşulları olduğu zaman insanlar ekonomik hayatta daha verimli oluyor. Yabancı sermaye, hukukun işlemediği ülkelere ya gitmiyor ya da gidince uzun vadeli yatırıma girişmiyor. Bu alanda da karnemiz maalesef zayıflarla dolu. 2014 Hukukun Üstünlüğü Endeksi verilerine göre Türkiye 99 ülke arasında 59. sırada! Bir ülkede hukukun üstünlüğü arttıkça, o ülkede kişi başı milli gelir ciddi bir şekilde yükseliyor. Yeni ekonomide hukukun üstünlüğü ihdas edilmeden refah seviyesini artırmak mümkün değil.
Çocuklarımızın Yeni Ekonomide Rekabet Becerileri Yok!
Yeni ekonominin itici gücünün eğitim olduğunun en iyi kanıtı ise OECD’nin en bilinen markasının eğitim performans endeksi PISA olmalıdır. Bu testin amacı her ülkenin 15 yaş grubu gençlerinin yeni ekonomiye ne denli iyi hazırladığını ölçmektir. Üç yılda bir yapılan PISA’ya en son 2012 yılında dünya ekonomisinin %90’ını temsil eden 65 ekonomi katıldı.
Türkiye PISA’ya son 12 yıldır toplam dört defa katıldı. Verdiğimiz tabloda özetlendiği gibi fen bilgisi, matematik ve okuma becerileri alanlarında maalesef ilk 40 ekonomi arasında yer almıyoruz. Son 12 yılda OECD’nin yapmış olduğu bu sıralamalarda bırakın ileri gitmeyi -puan artırmış olmamıza rağmen- geri gittiğimiz bile söylenebilir.
PISA’nın özel bir testi olan yaratıcılık ve problem çözme becerisinde ise durumumuz daha da kötü. Yeni ekonominin dayandığı bu temel analitik beceride ileri seviyede yaratıcılığa sahip gençlerimizin oranı yalnızca %2,2! Oysa bu oran OECD’de ortalama olarak %11,4, yeni ekonominin yıldızı Güney Kore’de %28!
Özetle, Türkiye eski usul tarımla, bildik turizmle ya da inşaat ve duble yollarla geleceği 10 bin dolarlık milli gelir sınırına geldi. Son yedi yıldır orada çakılıp kalmamızın nedeni buradan öteye gitmek için yapmamız gereken yapısal reformlarda geç kalmış olmamız. O nedenle ülkede refahı artırmak için bilgiye ulaşmanın önündeki engelleri kaldırmak, hukukun üstünlüğünü ihdas etmek ve çocuklarımıza yeni ekonominin ihtiyaç duyduğu becerileri kazandırmak dışında bir seçeneğimiz yok.