IPCC’nin yeni raporuna göre seragazı emisyonlarında da acil ve derin kesintiler yapılması gerekiyor.
İnsan kaynaklı iklim krizi, doğada tehlikeli ve yaygın bozulmalara neden oluyor ve riskleri azaltma çabalarına rağmen dünya çapında milyarlarca insanın hayatını etkiliyor. Bilim insanları, bugün yayımlanan en son Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) raporunda, bu krizle en az başa çıkabilen insanlar ve ekosistemlerin en çok etkilenenler olduğunu açıkladılar.
IPCC Başkanı Hoesung Lee, raporun eylemsizliğin sonuçları hakkında ciddi bir uyarı niteliği taşıdığını söylerken, “Çalışma, iklim değişikliğinin refahımız ve sağlıklı bir gezegen için ciddi ve artan bir tehdit olduğunu gösteriyor. Bugünkü eylemlerimiz, insanların nasıl uyum sağladığını ve doğadaki artan iklim risklere nasıl tepki vereceğini şekillendirecek” dedi.
Dünya, önümüzdeki 20 yılda 1,5 derecelik küresel ısınmayla birlikte kaçınılmaz çoklu iklim tehlikeleriyle karşı karşıya kalacak. Bu ısınma seviyesinin geçici olarak aşılması bile, bazıları geri döndürülemez olacak ek ciddi etkilere neden olacak. Altyapı ve alçak kıyı yerleşimleri de dahil olmak üzere toplumların karşı karşıya geleceği riskler artacak.
IPCC Çalışma Grubu II Raporu’nun Politika Yapıcılar için Özeti, “İklim Değişikliği 2022: Etkiler, Uyum ve Kırılganlık”, 27 Şubat 2022 Pazar günü, IPCC’nin 195 üye hükümeti tarafından 14 Şubat’ta başlayan ve iki hafta boyunca gerçekleştirilen sanal bir onay oturumu ile onaylandı.
67 ülkeden 270 yazarın kaleme aldığı rapor hakkında toplamda 62 bin 418 uzman ve hükümet yetkilisi yorumda bulundu. Çalışma Grubu II raporu, IPCC’nin bu yıl tamamlanacak Altıncı Değerlendirme Raporu’nun (AR6) ikinci bölümü.
Artan Risklerle Başa Çıkmak için Acil Eylem Gerekli
Artan sıcak hava dalgaları, kuraklıklar ve seller bitkilerin ve hayvanların tolerans sınırlarını çoktan aşarak ağaçlar ve mercanlar gibi türlerde toplu ölümlere neden oluyor. Bu aşırı hava olayları eşzamanlı olarak meydana geliyor ve yönetilmesi giderek zorlaşan kademeli etkilere neden oluyor. Özellikle Afrika, Asya, Orta ve Güney Amerika’da, Küçük Adalarda ve Kuzey Kutbu’nda milyonlarca insanı akut gıda ve su güvensizliği ile karşı karşıya.
Artan yaşam, biyoçeşitlilik ve altyapı kaybını önlemek ve iklim değişikliğine uyum sağlamak için iddialı, hızlandırılmış eyleme ihtiyaç duyulurken seragazı emisyonlarında da hızlı ve derin kesintiler yapmak gerekiyor. Yeni rapora göre, şimdiye kadar uyum konusunda sağlanan ilerleme eşit değil ve alınan önlemler ile artan risklerle başa çıkmak için gereken eylemler arasında büyüyen bir uçurum var. Bu uçurum, düşük gelirli nüfuslar arasında en derin noktaya ulaşıyor.
Hoesung Lee, “Bu rapor iklim, biyoçeşitlilik ve insanların birbirine olan bağımlılığını kabul ediyor ve doğal, sosyal ve ekonomi bilimlerini önceki IPCC değerlendirmelerinden daha güçlü bir şekilde bütünleştiriyor. İklim risklerini ele almak için acil ve daha iddialı eylemlerin aciliyetini vurguluyor. Yarım önlemler artık bir seçenek değil” dedi.
Doğayı Korumak ve Güçlendirmek, Yaşanabilir bir Geleceği Güvence Altına Almanın Anahtarı
Değişen bir iklime uyum sağlamak için seçenekler var. Çalışma, yalnızca iklim risklerini azaltmak için değil, aynı zamanda insanların yaşamlarını iyileştirmek için de doğanın potansiyeline dair yeni bilgiler sunuyor.
IPCC Çalışma Grubu II Eş Başkanı Hans-Otto Pörtner, sağlıklı ekosistemlerin iklim değişikliğine karşı daha dirençli olduğunu ifade ederken, gıda ve temiz su gibi hayati önem taşıyan hizmetler sağladığını belirtti: “Bozulmuş ekosistemleri restore ederek ve Dünya’nın kara, tatlı su ve okyanus habitatlarının %30 ila 50’sini etkili ve adil bir şekilde koruyarak doğanın karbonu emme ve depolama kapasitesinden yararlanabilir ve sürdürülebilir kalkınmaya doğru ilerlemeyi hızlandırabiliriz, ancak yeterli finansman ve siyasi destek önemli.”
Bilim insanları, iklim değişikliğinin doğal kaynakların sürdürülemez kullanımı, artan kentleşme, sosyal eşitsizlikler, aşırı olaylardan kaynaklanan kayıplar ve zararlar ve pandemi gibi küresel eğilimlerle etkileşime girdiğine ve gelecekteki kalkınmayı tehlikeye attığına dikkat çekiyorlar.
IPCC Çalışma Grubu II Eş Başkanı Debra Roberts, “Değerlendirmemiz, tüm bu farklı zorlukların üstesinden gelmek için, karar verme ve yatırımda risk azaltmanın yanı sıra eşitlik ve adalete öncelik vermek için herkesin – hükümetler, özel sektör, sivil toplum – birlikte çalışmasını gerektirdiğini açıkça gösteriyor. Bu şekilde farklı çıkarlar, değerler ve dünya görüşleri uzlaştırılabilir. Yerli ve yerel bilginin yanı sıra bilimsel ve teknolojik bilgi birikimini bir araya getirerek çözüm üretmek daha etkili bir yol. İklime dirençli bir hale gelinememesi ve bu nedenle sürdürülebilir kalkınmanın sağlanamaması, insanlar ve doğa için hoş olmayan bir gelecekle sonuçlanacak” dedi.
Şehirler: Etki ve Risklerin Yoğun Olduğu Noktalar, Aynı Zamanda Çözümün Önemli bir Parçası
Rapor, dünya nüfusunun yarısından fazlasının yaşadığı şehirlerde iklim değişikliğinin etkileri, riskleri ve adaptasyonu hakkında ayrıntılı bir değerlendirme de sunuyor. İnsanların sağlığı, yaşamları ve geçim kaynaklarının yanı sıra, enerji ve ulaşım sistemleri de dahil olmak üzere mülk ve kritik altyapı; sıcak hava dalgaları, fırtınalar, kuraklık ve selden kaynaklanan tehlikelerin yanı sıra deniz seviyesinin yükselmesi de dahil olmak üzere yavaş başlangıçlı değişikliklerden giderek daha fazla olumsuz etkileniyor.
Debra Roberts, “Büyüyen kentleşme ve iklim değişikliği birlikte, özellikle zaten kötü planlanmış kentsel büyüme, yüksek düzeyde yoksulluk ve işsizlik ve temel hizmetlerin eksikliğini yaşayan şehirler için karmaşık riskler yaratıyor. Ancak şehirler aynı zamanda iklim eylemi için fırsatlar da sağlıyor. Yeşil binalar, güvenilir temiz su ve yenilenebilir enerji kaynakları ve kentsel ve kırsal alanları birbirine bağlayan sürdürülebilir ulaşım sistemlerinin tümü daha kapsayıcı, daha adil bir topluma bizi götürebilir” dedi.
Eylem için Daralan bir Pencere
İklim değişikliği, yerel çözümler gerektiren küresel bir sorun ve bu nedenle IPCC’nin Altıncı Değerlendirme Raporu (AR6) Çalışma Grubu II katkısı, iklime dayanıklı kalkınmayı sağlamak için kapsamlı bölgesel bilgiler sağlıyor.
Rapor, iklime dayanıklı kalkınmanın mevcut ısınma seviyelerinde halihazırda zorlu olduğunu açıkça belirtiyor. Küresel ısınma 1,5 dereceyi aşarsa daha sınırlı hale gelecek. Bazı bölgelerde ise 2 derece sınırı aşıldığı takdirde neredeyse imkansız hale gelecek. Bu önemli bulgu, eşitlik ve adalete odaklanan iklim eyleminin aciliyetinin altını çiziyor. Yeterli finansman, teknoloji transferi, siyasi taahhüt ve ortaklık, iklim değişikliğine daha etkili uyuma ve emisyon azaltımlarına yol açacak.
Hans-Otto Pörtner, “Bilimsel kanıtlar kesin: İklim değişikliği, insan refahı ve gezegenin sağlığı için bir tehdit. Uyumlu bir küresel eylemde daha fazla gecikme, yaşanabilir bir geleceği güvence altına almak için hızla kapanan bir pencereyi kaçıracak” dedi.