#ekoIQ İklim Yeni Tehlikeler: İklim Değişikliğinin Arkasına Saklanmak veya Üstüne Yatmak
İklim

Yeni Tehlikeler: İklim Değişikliğinin Arkasına Saklanmak veya Üstüne Yatmak

Açık çağrımdır: Alanın küçük büyük tüm özneleri, bu yeni süreci beraberce, açık ve şeffaf bir şekilde değerlendirmek, yeni bir iklim iletişimi ve farkındalığı yaratmak için çeşitli platformlar, birliktelikler, zeminler kurmaya ne dersiniz?

YAZI: Barış DOĞRU

Hayat böyle garip işte. Özellikle de “yönetici”ler. Her şeyi kontrolü altında tutup, hiçbir şeyin sorumluluğunu almamak üzere bir yaşam planlayanlar… Tüm hayatın akışını işlerine geldiği gibi şekillendirmek isteyen garip bir zümre gerçekten yöneticiler… Uzun zamandır iklim değişikliği ile kalkınma anlayışımız arasında ilişki kurulmaması için uğraşan yöneticilerimizin, İstanbul ve çevresinde 18-27 Temmuz tarihlerinde yaşanan sel ve dolu “yapay felaketi” sonrasında, durumu iklim değişikliğine ve anormalliğine bağlama konusundaki istek ve kararlılıkları, yeni bir tehlikenin işareti gibi geldi bana. Kısaca, “Ne yapabiliriz ki, iklim değişti ve ekstrem hava koşulları geldi; bir yılda yağacak yağış bir saatte yağdı” şeklinde özetleyebileceğimiz bu sinsi yaklaşımın, başta bahsettiğim tipik yönetici davranışını gösterdiğini rahatça söyleyebiliriz. Buna şimdilik, “arkasına saklanmak” diyelim isterseniz…

Aslında bir söz de kendimize, “felaket tellalı” suçlamalarına ve bakışlarına maruz kalmaya kulak asmadan, uzun zamandır konuyu anlatmak için dil döken, emek harcayan bizlere olmalı. “Biz söy lediydik” rahatlığının ötesine hızla geçmenin önemini tekrar tekrar vurgulamanın tam zamanıdır. Bunu da “üstüne yatmak” metaforuyla kodlayabiliriz belki. Evet söyledik ve çok da dinlenmedik ama bu bizim tüm görevleri yerine getirdiğimizin değil, biraz da yetersiz kaldığımızın göstergesi değil mi? Gücümüz, sayımız, konjonktür, zamanın ruhu, “halkımızın duyarsızlığı”, yöneticilerin “yöneticiliği” gibi onlarca mazerete odaklanmak, takılıp kalmak bana pek de doğru gelmiyor. Gerçek maharet, tüm bunlarla birlikte, bunlara rağmen söz söyleyebilmek, duyurabilmek, sözü büyütmek, başka sözlerle buluşmak değil mi?

Dolayısıyla önümüzde iki tehlike duruyor gibi: Arkasına saklanmak ve üstüne yatmak. İkisini de alt edecek tek bir özne var çünkü ne yöneticiler yöneticiliklerinden vazgeçer, ne de diğer verili şartlar büyülü bir değnek değmiş gibi değişir. Bağımlı değişkenlerin varlığı üzerinden hareket etmek, bağımsız değişkenin kendisini inkar etmesi anlamına gelmez mi? O halde nasıl bir özneden bahsedebiliriz ki! Asıl olan o öznenin hareketi, dönüşümü, kendi kalıplarını kırışı ve ilerleyişi değil mi? Son yaşanan “yapay felaketler” bize yeni yollar açtı. Dinleyecek kulakların sayısını ve duyma kapasitesini artırdı. Ama bu yollarda eski alışkanlıklarımızla yürüyüp, “çokbilmiş öncüler” olarak mı dolaşacağız, yoksa bu yeni yolun, kendini ve diğerlerini dönüştüren gerçek yolcuları olarak mı ilerleyeceğiz, buna acilen karar vermekte fayda var. Açık çağrımdır: Alanın küçük büyük tüm özneleri, bu yeni süreci beraberce, açık ve şeffaf bir şekilde değerlendirmek, yeni bir iklim iletişimi ve farkındalığı yaratmak için çeşitli platformlar, birliktelikler, zeminler kurmaya ne dersiniz?

About Post Author