#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Yenilenebilir Enerji ve “Kazan Kazan” Senaryosu Neler Vaat Ediyor?

Bilkent Üniversitesi İktisat Bölümü’nde görevli Prof. Dr. Erinç Yeldan kömür sübvansiyonlarının kaldırılması ve karbon vergisi uygulamasının karbondioksit emisyonlarını azaltıp, mali gelirleri artırmakla birlikte “yeşil” enerji ve “yeşil” iş kolları için fırsatlar yaratabileceğini ifade ediyor.

YAZI: Bulut BAGATIR

Türkiye toplumunun düşük karbon­lu, verimliliğe dayalı bir sürdürüle­bilir ekonomi politikasını satın ala­bilirliği mümkün mü sizce?

Bence kamuoyunda çevre duyarlığı artmış durumda ve insanlarımız çok daha kesin bir dille “daha temiz bir çevre ve yaşanabilir bir Türkiye” özlemlerini talep etmekteler. Yerel olarak gözlemlediğimiz Bergama, Cerrattepe, Soma gibi sosyal tepki­ler artık daha kapsamlı karşı çıkışla­ra doğru evriliyor. Ben bu tür sosyal tepkilerin giderek güçleneceğini, örgütlülüğe kavuşacağını ve seçim gündeminin çok daha ötesine taşına­cağını düşünüyorum.

Böyle bir alternatif politikanın ana unsurları konusunda neler söyler­siniz? Hem azaltım hem de uyum süreçleri, siyasi karar almada nasıl bir yapılandırmaya ve sürece gerek duyuyor?

Mevcut iktisat politikaları demeti al­tında dahi bazı düzeltmelerin olası olduğunu düşünüyorum. Örneğin Altınbaş Üniversitesi’nden Doç. Dr. Sevil Acar ile yürüttüğümüz çalış­malar Türkiye’de kömür sektörüne ilişkin gizli ya da açık mevcut teş­viklerin kaldırılması durumunda top­lam karbon emisyonlarında %5’lik bir azaltım sağlanabileceği yönünde bulgular içeriyor.

Hatta bunun da ötesinde kömür süb­vansiyonlarının kaldırılması ve teş­viklerin yenilenebilir enerji, “yeşil” iş kolları veya karbondioksit emis­yonlarının düşürülmesi için kullanıl­ması verimliliği ve toplumsal refahı artıracaktır. Kömür sübvansiyonları kademeli olarak kaldırıldığında olu­şacak mali tasarruflar ile karbon vergilerinden elde edilen gelirler, ye­nilenebilir enerjinin kalkınmasına ve enerji verimliliğine harcanabilir. Bu sayede çevre tahribatının azaltılması gerçekleştirilebilir. Kömür sübvan­siyonlarının kaldırılması ve karbon vergisi uygulaması karbondioksit emisyonlarını azaltıp, mali gelirleri artırmakla birlikte “yeşil” enerji ve “yeşil” iş kolları için fırsatlar yara­tabilir. Kömür ve diğer fosil yakıtlar yerine yenilenebilir enerjinin destek­lenmesinin, daha temiz bir çevreye imkan sağlaması, fosil yakıt ithalatı­na bağımlılığı azaltması ve elektrik üretiminde yenilenebilir enerjinin yaygınlaştırılmasına önayak olması açısından bir “kazan-kazan” senar­yosu olacağı muhtemeldir. Bununla birlikte, teknoloji transferi ve ener­ji verimliliğinin artırılması ve daha fazla istihdam, enerji güvenliği ve sürdürülebilir büyüme patikalarının sağlanabilmesi için alternatif kamu politikaları geliştirilebilir.

Türkiye’deki çevre politikası ens­trümanları genellikle karbon ver­gisi ve sübvansiyonları ile enerji piyasalarında hem tüketici hem de üreticilere uygulanan yüksek ver­gilerden oluşuyor. Ancak, yapılan araştırmalar sonucu, yalnızca piya­sa dinamikleriyle idare edilen fiyat mekanizmalarının, global seragazı emisyonlarını düşürmek veya sür­dürülebilir ve çevre dostu bir büyü­me trendi yaratabilmek için yeterli olmadığı kanıtlanmış. Bu bakımdan mevcut politikaların ek bir karbon vergisi ile tamamlanması ve bu vergi gelirlerinin daha temiz ve çevre dos­tu bir sanayileşme stratejisinin, ye­nilenebilir enerji yatırımlarının ana fon kaynağını oluşturabilir. Böyle bir çerçeve, hem kalkınma ve istih­dam hem de çevre dostu bir büyüme stratejisinin ana unsuru olarak de­ğerlendirilebilir.

Kalkınma politikaları çerçevesinde ele alınacak çevre korunması konu­sunda, piyasa ve ekonomik aktörler sosyal maliyetlerini ölçebiliyorlar mı?

“Piyasa” her zaman kısa dönemci ve “bireycidir”. Toplumsal faydayı gö­zetme konusunda piyasa kararları­nın yetersiz ve hatta doğrudan yanlış ve tahripkâr olduğu; piyasa tökezle­melerinin çevre sorunlarına kayıtsız kaldığı bilinen gerçeklerdir. Dolayı­sıyla, piyasa ve piyasa aktörlerinin sosyal maliyetleri ölçmede yetersiz kalacağı durumlara karşın sosyal faydayı çoklulaştıracak düzenleyici müdahalelere gereksinim her zaman var olacaktır

EkoIQ Editör