YAZI: Konca Çalkıvik, İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği Genel Sekreteri
Covid-19 pandemisinin öncesinde değişim yönetimi tüm dünyanın gündemindeydi. Dijital ve sürdürülebilir dönüşüm başta olmak üzere hızla gelişen yeniliklere adaptasyonu sağlayacak yetkinlikler ve iş planlarına epey kafa yoruluyordu. Ancak değişim hiç çalışmadığımız yerden geldi. Öngörülerin neredeyse sıfırlandığı, tamamen belirsizliğin hakim olduğu bir dönem geçirdik. Ekonomik, teknolojik ve sosyolojik kutuplaşmaların krizleri derinleştirdiği bu dönem; kanun yapıcılar, iş dünyası ve toplum için oldukça zorlayıcı şartlarda devam ediyor. Uzmanlar ilk kez önümüzdeki 10 yıla dair öngörüde bulunamıyorlar.
Pandeminin Ardından Başlayan Savaş
Halihazırda var olan krizlerin yanı sıra Rusya-Ukrayna Savaşı ile birlikte dünyanın karşı karşıya olduğu sorunlara bir yenisi daha eklendi. Savaş ortamı, dünyanın Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları doğrultusunda 2030 hedeflerine ulaşmasının önüne set çeken en önemli konulardan biri olarak karşımıza çıkıyor. Öte yandan savaş, pandemi süreci ile gündeme gelen tedarik zinciri sıkıntılarını da artırdı. Dünya, pandemi döneminde tedarik zincirinin büyük bir kısmını Çin’e, yani büyük oranda tek bir ülkeye bağlamanın ciddi sıkıntısını yaşadı. Hemen ardından Rusya’nın Ukrayna’yı işgali ile gıda ve enerji sektörlerinde küresel bir kriz ile karşı karşıya kalındı. Üstelik etkilenen sektörler bununla da sınırlı kalmadı. Lojistikte yaşanan güçlükler nedeniyle gıda ve ilaç tedariki sorunu tüm Avrupa’yı ve yakın coğrafyaları etkiledi.
İklim krizi, sosyal ve ekonomik krizler, pandemi, savaş gibi tüm sorunlar insanlığa, var olan sistem ile devam edilemeyeceğini, bundan böyle çevreyi ve toplumu da odağına alan büyüme stratejilerine odaklanılması gerektiğini hatırlattı. Gündemin bu denli hızlı değiştiği ve gelişmelerin belki de ilk kez bu ölçüde öngörülemez olduğu bir dönemde net olan tek şey artık sürdürülebilir bir yaşam inşa etmenin gerekliliği. Yeşil dönüşüm odağında sürdürülebilir kalkınma planlaması bir tercih olmaktan çıkarak zorunluluk haline geldi.
Peki, daha iyi bir gelecek için umut var mı? Hükümetlerarası İklim Değişikliği Paneli (IPCC) tarafından nisan ayında yayınlanan son rapor mevcut taahhütlerin ve eylem planlarının iklim krizi ile mücadelede yetersiz olduğunu bir kez daha ortaya koydu. Rapora göre, mevcut politikalar dünyayı 2,7 derecelik ısınma rotasına sürüklüyor. Dünya hızla karbondan arındırılsa dahi halihazırda atmosferde bulunan seragazları ve mevcut emisyon eğilimleri, 2040 yılına dek bazı çok önemli iklim etkilerini kaçınılmaz hale getirecek. 2030 yılına dek her yıl fosil yakıt üretimini %6 azaltmazsak kriz daha da büyüyecek. Bu doğrultuda dünya genelinde 32 milyon insanın iklim krizinden olumsuz etkilenmesi bekleniyor.
Hayati Fırsatlar
Tüm bunlarla birlikte önümüzde kaçırmamamız gereken hayati fırsatlar var. Öncelikle 2050 karbon nötr hedefine ulaşmak için küresel anlamda ortak hedefler doğrultusunda işbirliği yapılması kritik önem taşıyor. Bu bağlamda COP26 dünya liderlerinin ortak akıl ile yol haritaları oluşturmaları için kritik bir iklim konferansı olarak tarihe geçmişti. Ortaya konan umut verici işbirliğinin ve taahhütlerin vakit kaybetmeden hayata geçirilmesine, ayrıca bu hedeflerin çeşitlendirilmesine ihtiyaç duyuluyor.
Önümüzdeki dönemde, dünya liderlerini bir araya getirecek üç önemli etkinlik daha yer alıyor: Haziran ayında gerçekleşecek olan Stockholm 50+, G20 Zirvesi ve kasım ayında Mısır’da gerçekleşmesi planlanan COP27. Bir mihenk taşı olarak alabileceğimiz COP26 taahhütlerinin çok daha ileriye taşındığını görmeyi umuyoruz. Birleşmiş Milletler Genel Sekreteri Guterres’e kulak verdiğimizde, “Bazı şirketlerin ve hükümetlerin taahhütleri ve eylemleri arasında farklar var. Bunun sonuçları korkunç olacak!’’ dediğini görüyoruz.
Siyasi liderler, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşları belirlenen eylemleri zaman kaybetmeden uyguladıkları noktada daha iyi bir gelecek mümkün. Karbon nötr olma yolunda taahhütlerin gerçek anlamda hedeflere ulaşması için devlet politikalarının hayata geçirilmesi, söylem ve eylem birlikteliğinin sağlanması gerekiyor. Tüm bunlarla birlikte gittikçe derinleşen sosyal eşitsizlikler çözülmeden daha sürdürülebilir bir yola girmek yine mümkün olmayacak. Belirsizlik döneminin getirdiği zorlukların üstesinden gelmek ve daha iyi bir gelecek inşa etmek için hükümetler, iş dünyası ve sivil toplum kuruluşlarının işbirliği hayati önem taşıyor.
İddialı Stratejilerin ve Eylemlerin Zamanı
İş dünyasının dünyaya etkisi ve dönüştürme gücü bugün, geçmişte olduğundan çok daha fazla. Artık tüm şirketler net sıfır, doğa pozitif olmak, eşit ve adil bir topluma katkıda bulunmak için iddialı stratejiler ve eylemler uygulamalı. Dönüşümü yönlendirecek şirketlerin değer zincirlerini dahil edecek kolektif bir eyleme geçmesine ihtiyaç duyuluyor. Şirketler ile sermaye piyasaları arasındaki etkileşimi yeniden tasarlayarak dönüşümü hızlandırmak için kritik olan finansmanın sağlanması gerekiyor.
SKD Türkiye olarak iş dünyasının dönüştürücü gücünü harekete geçirmek adına şirketlere sürdürülebilirlik alanında bilgi ve proje üreterek rehberlik ediyoruz. Sürdürülebilirliği ekonomik, çevresel ve sosyal boyutları ile entegre bir şekilde ele alan yaklaşımımızla ülkemizin sürdürülebilir kalkınma yolculuğuna katkı sağlamak için kurulduğumuz yıl olan 2004’ten bu yana çalışıyoruz.
Bu kapsamda Türkiye’nin “2053 net sıfır emisyon ve yeşil kalkınma” hedefine katkı sağlamak amacıyla “Hedef Net Sıfır Karbon Hareketi”ni başlattık. Çatı örgütümüz WBCSD tarafından şirketlere net sıfır karbon hedefini hayata geçirme aşamasında rehberlik etmesi için hazırlanan “SOS 1,5 Net Sıfır Karbon için Yol Haritası” raporunu bu harekette yol göstericimiz olarak belirledik. Başta üyelerimiz olmak üzere tüm şirketleri iklim liderliğinde cesur adımlar atmaya teşvik etmeyi amaçlıyoruz.
Toplumsal cinsiyet eşitliği alanında ülkemize katkı sağlayacak “İşin Geleceği ve Kadın İstihdamı” projesini başlattık. Kadınların dijital alanda güçlendirilmesi gerektiği fikrinden yola çıkarak hayata geçirdiğimiz projenin birinci fazında KPMG ile işbirliği yaparak üyelerimizin bu konuda bulunduğu durumu belirlemek üzere analiz çalışmamızı tamamladık. Araştırmaya katılan üyelerimizin beyaz yaka kadın çalışan oranının pandemiye karşın son üç yılda artış gösterdiğini görmek sevindirici bir gelişme oldu.
Döngüsel Ekonominin Önemi
SKD Türkiye’nin ana odak alanlarından biri de döngüsel ekonomi. Döngüsel ekonomi, iklim değişikliğinin yarattığı risklerle mücadelede en önemli araçlardan birini oluşturuyor. 2016 yılından bu yana şirketlerin dayanıklılığını artırmak hedefiyle araştırmalar yapıyoruz. Raporlar yayınlıyor, eğitim ve malzeme dönüşümü sağlayan platformlar oluşturuyoruz. Ayrıca, ulusal ve uluslararası destekli projeler gerçekleştiriyoruz.
Mart ayında, Hedefler için İş Dünyası Platformu (B4G), DCube Döngüsel Ekonomi Kooperatifi (DCube) işbirliğinde stratejik partnerliğini Finlandiya Büyükelçiliği ve Business Finland’ın üstlendiği Türkiye Döngüsel Ekonomi Haftası’nın ikincisini düzenledik. Türkiye’nin yeşil kalkınma hedeflerine vizyon çizen; iş dünyası, kamu kurumları, sivil toplum örgütleri, akademisyenler ve aktivistlerden oluşan 100’e yakın konuşmacı ile bir araya geldik, görüş alışverişinde bulunduk.
Haftanın kapanışında Fransız Kalkınma Ajansı (AFD) tarafından sağlanan fon desteği ile KPMG Türkiye ve KPMG Fransa işbirliği ile hazırladığımız “Türkiye’de Beş Sektörde Döngüsellik Potansiyelinin Ön Araştırma Raporu”nun sonuçlarını kamuoyu ile paylaştık. Sektörel olarak ülkemiz için önemli olan ve döngüsel ekonomide iyi uygulamalara sahip, plastik paketleme, tekstil, beyaz eşya, otomotiv ve inşaat sektörlerinin döngüsellik potansiyelinin araştırma sonuçlarını ortaya koyduk. İncelenen beş sektörde döngüsel ekonomi uygulamalarının erken bir aşamada olduğunu ortaya koyan rapora SKD Türkiye web sitesinden ulaşılması mümkün. Biz SKD Türkiye olarak yeşil dönüşüm ile dünyanın sürdürülebilirliğini sağlamak için var gücümüzle çalışıyoruz.
Türkiye iş dünyasına, uzun ve zorlu sürdürülebilirlik yolculuğunda en önemli paydaşlardan biri olarak rehberlik yapıyoruz. Artık yepyeni bir dünya şekilleniyor. Bu ciddi değişim dinamiği sosyal, ekonomik ve organizasyonel hayatta on yıllarca devam edecek gibi görünüyor. Hayal ettiğimiz dönüşüm sonrası gelecek güzel günlere o kadar hızlı kavuşamayacağız. Ve fakat iyi bir gelecek elbette mümkün ve bunu hep birlikte eyleme geçerek sağlayabileceğiz.