#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Yerel Seçimlerin Gölgesinde Dirençli Şehirler Yaratmak

Dayanıklılık ya da dirençlilik aslına bakılırsa özünde hazırlıklı olma, uyum sağlama ve kapsayıcılıkla ilgili bir kavram. Dayanıklı şehirler, riskleri azaltmak ve krizlere etkili bir şekilde yanıt vermek için sağlam altyapıya, etkili yönetime ve sosyal uyuma yatırım yapmak zorunda.

Aynur KOLBAY HÜLYA, MarjinalSosyal Direktörü ve Strateji Departmanı Koordinatörü

Hızlı kentleşmenin ve artan çevresel zorlukların damgasını vurduğu çağımızda, dirençli şehirler kavramı, kentsel toplulukların sürdürülebilirliğini ve refahını sağlamak için önemli bir gereklilik olarak ortaya çıkmış durumda. Dirençli şehir, anlam olarak sınırları içinde yaşayanlar için temel işlevleri ve hizmetleri sürdürürken doğal afetler, ekonomik sıkıntılar ve sosyal çalkantılar da dahil olmak üzere çeşitli şoklara ve zorluklara dayanabilen ve bunları atlatabilen bir şehri ifade ediyor. Uzun süredir devam eden yerel seçim gündeminin arasında dirençli ve sürdürülebilir şehir kavramları da sıklıkla konuşulur oldu. Peki, bir şehri tam olarak dirençli kılan şey nedir?

Dayanıklılık ya da dirençlilik aslına bakılırsa özünde hazırlıklı olma, uyum sağlama ve kapsayıcılıkla ilgili bir kavram. Dayanıklı şehirler, riskleri azaltmak ve krizlere etkili bir şekilde yanıt vermek için sağlam altyapıya, etkili yönetime ve sosyal uyuma yatırım yapmak zorunda. Sürdürülebilir kalkınma uygulamalarına öncelik vermeli, teknolojik yenilikleri benimsemeli ve her düzeyde dayanıklılık oluşturmak için güçlü topluluk katılımını teşvik etmeli.

Çözüm Yolları ve İlham Veren Örnekler

Dünyanın birçok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de şehirler doğal afetlerden hızlı kentleşmeye ya da iklim değişikliğine kadar pek çok farklı riskle karşı karşıya. Bu kapsamda hem Türkiye’deki hem de dünyadaki diğer benzer riskler taşıyan şehirleri daha dayanıklı hale getirmek için uygulanabilecek belli başlı adımları şu şekilde sıralamamız mümkün:

Altyapıya Yatırım Yapılmalı: Binalar, ulaşım ağları ve kamu hizmetleri gibi risk taşıma olasılığı yüksek altyapıların güçlendirilmesi, doğal afetlere karşı hassasiyetin azaltılması için önemli bir adım olabilir.

Sürdürülebilir Kentsel Planlama Teşvik Edilmeli: Yeşil alanlara öncelik verilmesi, kentleşmenin ve iklim değişikliğinin etkilerinin azaltılmasına yardımcı olabilir. Bu kapsamda Barselona’nın blok yapıları veya Kopenhag’ın bisiklet dostu tasarımı gibi şehir planlamasındaki uluslararası en iyi uygulamalar ilham verici olabilir.

Teknolojiden Yararlanılmalı: Akıllı sensörler, veri analitiği ve dijital platformlar gibi teknolojideki gelişmelerden yararlanmak, afete hazırlığı, erken uyarı sistemlerini ve acil müdahale yeteneklerini geliştirebilir. Teknolojinin kentsel yönetime entegre edilmesi, krizlerin yönetilmesinde verimliliği ve etkinliği artırabilir.

Toplum Dayanıklılığı Oluşturulmalı: Yerel toplulukların eğitim, öğretim ve katılımcı karar alma süreçleri yoluyla güçlendirilmesi, toplumda dayanıklılık oluşturmak için esastır. Bu doğrultuda da Japonya’daki toplum temelli afet risk yönetimi programları veya Brezilya’daki katılımcı bütçeleme programları ilham verici örnekler olarak incelenebilir.

İşbirliği Teşvik Edilmeli: Devlet kurumları, sivil toplum kuruluşları, akademi ve özel sektör arasında sağlanacak işbirlikleri, karmaşık kentsel zorlukların üstesinden gelmek için bir gereklilik olarak kabul edilebilir. Bilgi alışverişi için çok paydaşlı ortaklıklar ve platformlar oluşturmak, koordineli eylemi ve kaynak seferberliğini kolaylaştırabilir.

Yerel Yönetimler Bu İşin Neresinde?

Yerel yönetimlerin, dayanıklı/dirençli şehirler yaratma çabalarına öncülük etmede çok önemli bir rol oynadığını söylemek mümkün. Politikaların belirlenmesi, gerekli kaynakların tahsis edilmesi, kentsel dayanıklılığı artıran girişimlerin uygulanması ve yukarıdaki adımların hayata geçirilmesinde yerel ve etkili başrol oyuncularından biri olarak kabul edilebilir.

Yerel yönetimler, şehirlerin özel ihtiyaçlarına göre oluşturulmuş kapsamlı dayanıklılık stratejileri ve eylem planları geliştirmenin yanı sıra arazi kullanım planlaması, bina yönetmelikleri, acil durum yönetimi protokolleri ve iklim uyum önlemleri gibi alanlarda politika oluşturabiliyor. Ulaşım, su temini, sanitasyon ve enerji ağları dahil olmak üzere pek çok altyapı sistemlerinin planlanmasını, inşasını ve bakımını da kontrol ederek kent sakinlerinin refahını ve geçim kaynaklarını korumak için hayati rol üstleniyor.

Aynı zamanda yerel halkla etkileşime geçerek farkındalığı artırıyor, kapsayıcı kararlar almayı sağlıyor, topluluk yararına eğitimler, kampanyalar düzenleyerek katılımcı bir yol benimseyebiliyor. Türkiye’de son zamanlarda hepimizin gündeminde yer alan arama-kurtarma operasyonlarını koordine etmede, insani yardım sağlamada da çok büyük bir sorumluluğa sahip.

Dünyanın her yerinde, güçlükleri başarıyla aşabilen ve zorluklar karşısında daha güçlü bir şekilde ortaya çıkan dirençli şehirlerin çok sayıda örneği var. Rotterdam’ın yenilikçi su yönetimi stratejilerinden Medellín’in kapsayıcı kentsel yenileme girişimlerine kadar bu şehirler, dayanıklılığın dönüştürücü gücünü gösteriyor. Türkiye, bu deneyimlerden ders alarak ve kentsel gelişmede bütünsel bir yaklaşım benimseyerek gelecek nesiller için daha dayanıklı ve sürdürülebilir şehirler inşa etme yolunda bir rota çizebilir.

Çok Paydaşlı İşbirlikleri Sağlanmalı

Dirençli kentlerin oluşturulmasında çok paydaşlı işbirlikleri sağlanarak sivil toplum kuruluşları, özel sektör, akademisyenler ve yerel halkın bir araya gelerek ortak çözümler üretmesi mümkün. Örneğin; WWF-Türkiye (Doğal Hayatı Koruma Vakfı) 31 Mart yerel seçimleri öncesinde doğayla uyumlu bir yaşama kavuşmak için tüm belediye başkan adaylarına yönelik taleplerini açıkladı. Belediyeleri “iklim dostu kent” kavramını tam anlamıyla hayata geçirmeye davet ettikleri çağrı bülteninde belirtilen talepler, yol gösterici adımlar olarak belediyelere sağlam bir kaynak oluşturabilir. Ya da bu alanda yapılan akademik çalışmalar belediyelerin oluşturacakları eylem planları için iyi bir zemin yaratabilir. Aynı şekilde özel sektörün de bu çalışmalara dahil edilmesi ve herkesin elindeki kaynağı en verimli şekilde kullanmasının sağlanması, şehirlerin dirençli hale getirilmesinde ortak bir güç oluşturabilir.

Sonuç olarak, dayanıklı şehirler inşa etmek, kolektif eylem, vizyoner liderlik ve tüm paydaşların sürekli bağlılığını gerektiren, karmaşık olmakla birlikte zorunlu bir görev olarak kabul edilebilir. Seçimlerle birlikte yeniden çıkılacak bu yolculukta Türkiye, örnek uygulamaları iyi bir planlamayla hayata geçirerek bir çıkış yolu bulabilir. Aksi takdirde iklim değişikliği, afetler ve çarpık kentleşmenin getirdiği sorunları geri dönüşü ve telafisi mümkün olmayan biçimlerde yaşamak durumunda kalabiliriz.

Bu yazı, ekoIQ’nun 111. sayısında yayımlanmıştır. Dergiye buradan ulaşabilirsiniz.

Marjinal Sosyal

Kolektif Amaç Sorumluluk Projelerinin Geliştirilmesi ve Uygulanması | Marjinal Sosyal