#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
yesil bahara kac kaldi yesil is 2012

Yeşil Bahar’a Kaç Kaldı? Yeşil İş 2012

Sürdürülebilirlik Akademisi tarafından düzenlenen “Yeşil İş – Green Business Konferansı, dördüncü senesini doldurdu. Aralarında sürdürülebilirliğin dünya çapında en önemli isimlerinin de yer aldığı 100’den fazla konuk, 18-19 Ekim’de, İstanbul Swissotel’de, dünyanın geleceği için iş dünyasının ve tüketicilerin neler yapması gerektiği üzerine fikirlerini paylaştılar. Farklı uzmanlık alanlarından gelen konuşmacıların ortak vurgusu ise açıktı: Sürdürülebilir bir dünyaya doğru değişim yeterince hızlı gerçekleşmese bile önemli olan, bu amaç için hiç vazgeçmeden bugünden itibaren değişimin somut adımlarını atmak…

Türkiye’de sürdürülebilirlik hakkındaki farkındalık artık gözle görülür bir biçimde ar­tıyor. Kavram, şirketlerin, STK’ların, resmi kurumların ve hatta tüketici­lerin gündelik hayatlarında giderek daha fazla yer kaplıyor. Tabii bütün bu insanların bir araya gelmeleri ve yeni gelişmeleri paylaşmaları ancak belli başlı organizasyonlarla oluyor.

18-19 Ekim tarihlerinde İstanbul Swissotel’de Sürdürülebilirlik Aka­demisi tarafından bu yıl dördüncü­sü düzenlenen Yeşil İş – Green Bu­siness ise bu anlamda ülkemizdeki en büyük organizasyon. Sürdürüle­bilirlik ve yeşil işin dünya çapındaki önemli isimleri, akademisyenler, fi­kir önderleri STK temsilcileri, şirket yöneticileri ve gazetecilerden olu­şan 100’e yakın konuşmacı, iki gün boyunca sürdürülebilirliğin hemen her alanı hakkında 40’ın üzerinde oturumda bir araya gelerek bilgileri­ni paylaştı. Oturumların ana odağın­da ise gezegenin geldiği bu aşamada sürdürülebilir dünyaya dair kişisel ve kurumsal sorumluluklar, iş dün­yasının inşası için ihtiyaç duyulan sonuç odaklı yaklaşımlar ve yeni iş fırsatları vardı. Paralel oturumlarda ise karbon yönetimi, temiz enerji ve yönetimi, sürdürülebilir belediyeler ve yeşil binalar ile yeşil tesisler kul­varları bulunuyordu.

Konferansın açılış konuşmasını Enerji ve Tabii Kaynaklar Baka­nı Taner Yıldız yaptı. Ardından geçilen oturumların ilk gününde, sürdürülebilirlik alanında yaptıkla­rı çalışmalarla dünya çapında tanı­nan isimler vardı. Sürdürülebilirlik raporlamasına standart oluşturan ve alanında tartışmasız bir biçimde en etkili uluslararası organizasyon olan Global Reporting Initiative-GRI’ın İletişim Direktörü Marjole­in Baghuis bu isimlerden biriydi. Baghuis dünya çapındaki tüketimi ve büyümeyi hatırlatarak, şu an­daki hızla devam edilmesi halinde 40 yıl içinde ikiden fazla gezegene daha ihtiyaç duyacağımıza dikkat çekti. “Sürdürülebilirlik raporları amaç değil, araçtır. Ayrıca rapor­lamayı sürdürülebilirlik stratejisi­nin bir parçası olarak görmeliyiz” diyen Baghuis, veritabanlarında Türkiye’den 30 şirketin yer aldığını, dünyada da 5 bin şirketin gönüllü olarak raporlama yaptığını söyledi. Baghuis, misyonlarının sürdürüle­bilirlik raporunu standart haline getirmek olduğuna da sözlerine ekledi ve sürdürülebilirlik raporları­nın, finansal raporlarla entegre hale gelebileceğini savundu.

Değişimin Önemi

Yeşil İş Konferansı’nın en renkli siması ise, İngiltere’nin en saygın gazetelerinden the Guardian’ın Sürdürülebilir İş Başeditörü Jo Confino oldu. Confino gazetecilik kimliğinin yanı sıra dünya çapında bir tür “sürdürülebilirlik lideri” ola­rak da tanınıyor neredeyse. Kendi­siyle sürdürülebilirliğin geleceği ve bu konuda değişimin nasıl yaşana­bileceğine dair yaptığımız röpor­taja, EKOIQ’nun Aralık sayısında yer vereceğiz. İlk gün planlanan oturumlar dışında kısa bir süreliği­ne de olsa kürsüye çıkan Confino, ABD’de geçtiğimiz yaz yaşanan kuraklığı hatırlattı. “Önümüzdeki yıllarda da pişman olmamak için şu sıralar yapılacak şeyler çok önemli” diyen Confino, sürdürülebilirliğin henüz ne şirketler ne de tüketiciler tarafından henüz yeterince içselleş­tirilmediğini söyledi.

Confino bu konuşmanın dışın­da konferansın ikinci gününde UNILEVER Türkiye’nin Gıdadan Sorumlu Başkan Yardımcısı Mus­tafa Seçkin’le Lipton’un Doğu Ka­radeniz bölgesinde hayata geçirdiği Sürdürülebilir Çay Tarımı projesi üzerine röportaj yaptı. Çay bitki­sinin ömrünün 100 yıl olduğunu, Türkiye’deki ekili çaylar 75 yaşına geldiği için önlem alınması gerek­tiğini kaydeden Seçkin, bölgede yaptıkları toprak analizleri ve çay yetiştiricilerine verdikleri eğitimle tarımsal sürdürülebilirliği sağlama­ya çalıştıklarını söyledi.
Confino’nun ikinci röportajı ise BASF’ın Türkiye, Ortadoğu ve Ku­zey Afrika Bölgesi Başkanı Volker Hammes’le oldu. Röportajda son yıllara kadar ekoloji adına pek de iyi bir sicile sahip olmayan kimya sek­töründe yeni yeni başlayan sürdü­rülebilirlik çalışmaları ve BASF’ın uygulamaları üzerine konuşuldu.

Yeşil İş Konferansı söz konusu olunca yenilenebilir enerjinin tar­tışılmaması da düşünülemezdi. Bu konudaki oturumların en dikkat çekici olanı ise, CNN’de yaptığı programlarla ismini duyuran ve güneş enerji çalışmalarına katkısı nedeniyle ABD İklim Enstitüsü Ödülü’nü alan Jeremy Leggett’in de katıldığı Güneş Devrimi Yakla­şıyor adlı oturum oldu. Kadir Has Üniversitesi’nden Prof. Volkan Ediger’in sorularını yanıtlayan Leg­gett, aynı zamanda İngiltere’nin önemli fotovoltaik şirketlerinden Solarcentury ve iklim değişiklikle­rine çözüm yolları arayan SolarAid adlı derneğin de kurucusu ve başka­nı. 2020’ye gelindiğinde dünya ça­pında 1000 GW’lık bir güneş paneli potansiyeli oluşacağını kaydeden Leggett, güneş enerjisinin sürdürü­lebilir bir dünya için fark yaratma­nın önemli bir eşiğinde olduğunu söyledi. Değişimin yavaş gerçekleş­tiğini, nükleer ve fosil yakıt lobileri­nin hâlâ çok güçlü olduğunu hatır­latan Leggett, yenilenebilir enerjiye doğru yaşanan dönüşümü yönete­bilmek gerektiğine de dikkat çekti. Güneş enerjisi pazarında da bir tür savaşın devam ettiğini belirten Leg­gett, Çin’in, devlet politikalarının da yardımıyla artık güneş enerjisi paza­rının lideri olduğunu söyledi.

“Meğer Oralar Sulak Alanlarmış”

Konferansın en önemli gündem maddelerinden biri Rio+20’nin Tür­kiye yansımalarıydı. Zira hatırlarsa­nız Türkiye, 25 en iyi uygulamayla (Best Practice) Rio+20 konferansı­na katılmıştı. Bu yüzden “Yeşil İş Konferansı”nda bu sürecin nasıl analiz edileceği büyük önem taşı­yordu. Bugün Çevre Bilim Küresel Denge Derneği’nde görev yapan Nuran Talu, kendisinin de Çevre Bakanlığı’nda görev yaptığı dönem­de katıldığı 1992 Konferansı’ndan bugünlere nasıl geldiğimizi (aslın­da gelemediğimizi) anlattı. Talu, Sürdürülebilir Kalkınma tanımının aslında 1992 yılında yapıldığını ama gene de 20 senelik bir rötar söz ko­nusu olduğunu vurguladı. Tabii bu noktada, Talu’nun hatırlattığı, döne­min başbakanı Süleyman Demirel’in “Bataklıkları kurutacağız dedik, kuruttuk. Meğer oralar sulak alan­larmış” sözü salonda gülüşmelere neden oldu. Muhtemelen bu yüz­den Ramsar Sözleşmesi’ne ancak 1993 yılında imza atabildik. Nuran Talu’nun da vurguladığı üzere Tür­kiye’deki sürdürülebilirlik taahhüt­leri daha önce Çevre Bakanlığı ta­rafından veriliyordu ama çok uzun yıllar bu taahhütlerin fikri takibi ya­pılmadı. Bu noktada sürdürebilirlik kavramının sadece çevre konusunu kapsamadığını hatırlamakta tekrar yarar var. Nitekim konferansta da Kalkınma Bakanlığı’nın bütün sek­törlere yönelik kapsayıcı rol oynadı­ğının altı çizildi. Daha sonra kahve arasında sohbet ettiğimiz Sabancı Üniversitesi öğretim üyesi Melsa Ararat da devlet katında en iyi ha­zırlanmış olan kurumlardan birinin Kalkınma Bakanlığı olduğunu vur­guladı.

“Bırakınız Yapsınlar Dönemi Bitti”

Hazır kendisini anmışken Rio+20 ve Türkiye süreciyle ilgili en önemli tespitlerden biri de Melsa Ararat’dan geldi. Ararat, “Yeşil iş Konferansı” sırasında “bırakınız yapsınlar, bıra­kınız geçsinler” döneminin bittiğini vurgulayan belki de ilk konuşmacı oldu. Ararat, dünyada da Türkiye’de de sürdürülebilirliğin nihayet anla­şıldığını söyleyerek, Rio’da ortaya çıkan sonuç bildirgesinde, şirketleri sürdürülebilirlik verilerini genel ra­porlama sistemi içine dahil etmeleri­ni teşvik eden 47. Maddenin önemi­ne değindi.
Rio+20’de ortaya çıkan en önemli sonuçlardan biri de, iş dünyasının daha proaktif bir rol üstlenmesi gerektiğiydi. Hem Nuran Talu, hem de Sürdürülebilir Kalkınma Derne­ği Türkiye Kafkaslar ve Orta Asya Direktöre ve Coca-Cola Türkiye Başkanı Galya Frayman Molinas, ısrarla bu konunun altını çizdiler. Özellikle Molinas, sürdürülebilirlik adımları konusunda özel sektörün daha çevik adımlar atabileceğini açık bir şekilde vurguladı.
1986 yılında Yeşil Tüketici Rehberi’ni yazan Julia Hailes de konferansın önemli katılımcıların­dan biriydi. Her gün 112 Empire State binası büyüklüğünde atık ürettiğimizi, yılda 7 milyon ton gı­dayı da çöp haline getirdiğimizi hatırlatan Hailes, konuşmasında, kendi memleketi olan İngiltere’de tamircilik sektörünün nasıl yok edil­diğini ayrıntılarıyla anlattı. Bu ara­da İngiltere’nin namlı kendin yap mağazalarından birinin, radikal iade politikalarından ötürü iade edilen malları sorgusuz sualsiz parçalarına ayrılıp çöpe attığını anlatan Hailes, elektronik eşyaların ömrünün ise lüzumsuz bir şekilde beş yıldan iki yıla düştüğünü vurguladı.
Gencecik yaşında kurduğu Ter­racycle şirketiyle atıkları ürüne dönüştürerek insanların çöpe bakış açısını değiştirmesiyle ünlenen Tom Szaky de, konferansın en parlak ve ilgi çekici konuklarından biriy­di. Terracycle deneyimini ve çöpün gerçek mahiyetini çok ilginç örnek­lerle aktaran Szaky, özellikle İspan­ya ve Türkiye’de atıkların doğrudan dejarjının fazlasıyla ucuz olduğunu vurguladı.
İş dünyasının yeşil rotası ise 19 Ekim günü gerçekleştirilen final oturumunda çizildi. Guardian Sür­dürülebilirlik editörü Jo Confi­no, yazar Julia Hailes, Terracycle CEO’su Tom Szaky, Solarcentury ve Solaraid’in kurucu başkanı Je­remy Leggett, yeşil işe yönelik küre­sel bir bakış ortaya koymaya çalıştı. Oturumun moderatörü Yar. Doç. Dr. Fatoş Karahasan’ın ilk sorusu, “İnsanlar durumun vahametinin far­kında mı?” oldu. Julia Hailes yakla­şık on senedir farkındalığın arttığını ama yöneticilerin ne yapacaklarını tam da çözemedikleri için kaçmaya çalıştıklarını söyledi. Kaçmayan ve pozitif örnek sergilen örneklerden birinin de zemin kaplaması üreticisi Interface olduğunu vurguladı.
Interface’in Avrupa Ortadoğu ve Afrika bölgesi Sürdürülebilirlik Direktörü Ramon Arratia ile yap­tığımız röportajı Aralık sayımızda okuyacaksınız. Şimdilik şu kadarı­nı söyleyelim: Anahtar kelimemiz iplik. Interface halılarının naylon iplikleri, Brezilya ve Hindistan böl­gesinde, keneotu yetiştiren küçük çiftçiler desteklenerek üretiliyor. Filipinlerde küçük balıkçıların kul­landığı ağlar geri dönüştürülüyor. Jeremy Leggett ise bazılarımıza klişe gelen bir realiteyi hatırlattı. Leggett hâlâ petrol lobilerinin ye­nilenebilir enerji hakkında anti pro­paganda malzemesi ürettiğini ancak 2020 yılında bizleri büyük bir petrol krizinin beklediğini söyledi. Büyük ihtimalle Jeremy Rifkin’den ilhamla, bir “Üçüncü Endüstri Devrimi”nin gerekliliğini vurgulayan Leggett’a göre, bu devrim, özellikle sosyal medya aracılığıyla spontan bir şekil­de gerçekleşecek.

Yeşil Dijital Bahar mı?

İşte tam da bu noktada Julia Ha­iles, Jo Confino ve Tom Szaky ara­sında hummalı bir tartışma başladı. Bu tüketimcilik döngüsü nasıl kı­rılabilirdi? Julia Hailes daha akıllı ve bilinçli bir tüketici tipinin teşvik edilmesi gerektiğini vurgularken, Tom Szaky ise, insanların özünde tembel olduğu vurgusunu yaptıktan sonra, belki de ilk etapta, insanların daha pahalı ama dayanıklı ürünlere yönlendirilmesinin iyi olabileceğini söyledi. Szaky ile beraber Confino da, modüler, güncellenebilir ürün­lerin artması gerektiğini vurguladı. Hatta Szaky buna yanaşmayan Apple markasına açık eleştiriler de yöneltti. Julia Hailes ampul örneğinden yola çıkarak konvansiyonel yerine LED aydınlatma sistemi kurmanın ilk etap­ta 500 punda mal olduğunu ama iki senelik süreç içinde 700 pound’un insanların cebinde kalabileceğini be­lirterek insanların bu bilgiye sahip olması gerektiğini vurguladı.
Burada görev genel olarak medyaya düşüyor. Confino’nun da belirttiği üzere sosyal medya yavaş yavaş güç dengelerini kırmaya başlıyor. Belki artık Arap Baharı’ndan sonra hakili Yeşil Bahar’ın da zamanı gelmiştir. Ne dersiniz?
EKOIQ Dergisi Kasım 2012 Sayı: 23

EkoIQ Editör