Diğer bütün sektörler gibi elektronikler de yavaş yavaş yeşilleniyor. Enerji tasarrufu bu konuda başrolde; ama dikkat! İş bununla sınırlı değil. Artık her etiketin ve reklamın üzerinde görmeye alıştığımız A+++, ne demek? Tüketicinin zihin haritasında, yeşil ürünler nasıl bir yer tutuyor?
Yazı: Balkan TALU
Son birkaç yıldır çevreye duyarlı, sürdürülebilirliğe önem veren bireyler olmaya başladık, en azından bazılarımız. Ancak diğer bütün duyarlılıklarımızda olduğu gibi bu hassasiyetimizin de geçici bir trend olmaması gündelik yaşamımızı nasıl kurguladığımıza bağlı. “Musluğu, elektrik düğmesini kapadık mı? Tasarruflu ampul kullanıyor muyuz?” (eski usul akkor, tungsten ampuller zaten piyasadan silindi. Dayanıklı flüoresanları da aştık, LED aydınlatmayı konuşuyoruz artık) fasıllarını geçtik. İşin yavaş yavaş detayına giriyoruz. Diğer bütün sektörler gibi elektronik sektörü ve teknolojik ürünler için de aynı şey geçerli. Tabii şimdi bu noktada temel hedeflerden biri elektrik ve su sarfiyatını azaltmakken “bulaşığınızı makinede yıkayın” gibi kampanyalar veya elektrikli aletlerle sürdürülebilirlik kavramını yan yana getirmek insanların zihninde bir tezat yaratabiliyor. Gelin görün ki diğer bütün ürün kategorileri gibi elektronik aletler de yeşilleniyor. Tedarik zincirinden üretime, yedek parçadan, ömrünü tamamlamış eşyaların geri toplanmasına ve elektronik atık yönetimine kadar bir ürünün Yaşam Çevrimi Değerlendirmesi’nin (YÇD) her aşaması uzmanlar tarafından tek tek sorgulanıyor.
Yeşilleniyor Ama Tam da Değil
Yeşillenen elektroniklerle ilgili en güncel sorgulamalardan biri Greenpeace örgütü tarafından yapılıyor. Yeşil Elektronikler Bölümü’nü 2005 yılında açan Greenpeace’in bu konuyla ilgili en güncel araştırmalarından biri 2011 yılının Ocak ayında yayınlanan “Yeşil Elektroniğe Doğru” başlıklı araştırması. 2011 yılında üçüncüsü yayınlanmış olan raporun altbaşlığı da manidar: “Her geçen gün daha da yeşilleniyor ama tam yeşil değil”. Aynı Daniel Goleman’ın çığır açıcı eseri “Ekolojik Zekâ” isimli kitabında dediği gibi: “Yeşil bir sıfat değil, bir fiildir”. Dolayısıyla bir ürüne yeşil demekten öte, adım adım gelen bir “yeşillenmeden” söz etmemiz gerekiyor.
Aynı yolu izleyen “Yeşil Elektroniğe Doğru” araştırması, hemen tüm bilgisayar, cep telefonu, akıllı telefon ve televizyon markalarını tek tek sorgulayıp verilen cevaplara göre bir çeşit karne dağıtıyor. Soruşturmanın genel kıstaslarının ilki tehlikeli kimyasallar üzerine. Özellikle PVC (Polivnil Klorür) ve BFR (Brom içerikli alev geciktirici) kullanımına yönelik sınırlama kıstaslarına uyulup uyulmadığı en önemli ölçüler arasında yer alıyor. Söz konusu tehlikeli kimyasalların sınırlandırılması ile ilgili kıstaslar esas olarak AB tarafından belirleniyor. AB tarafından hazırlanmış olan Tehlikeli Maddelerin Sınırlandırılması Direktifi (RoHS) kıstas olarak alınıyor.
Yeşil atılım yapan birçok elektronik firması ürettikleri mallardaki konvansiyonel plastik miktarını azaltmak için de çeşitli yöntemler geliştiriyorlar. Biyoçözünür plastikten cep telefonu üreten markalar da var; bambudan dizüstü bilgisayar üreten de. Greenpeace’in diğer önemli bir kıstası da enerji tasarrufu. ABD merkezli Yeşil Elektronikler Konseyi (GEC) tarafından hazırlanan “Elektronikler ve Sürdürülebilirlik Arasındaki İlişki” başlıklı araştırma raporuna göre buzdolabı, çamaşır makinesi ve buzdolabı gibi eşyaların üretiminde harcanan enerji, tüm Yaşam Döngüsünün sadece yüzde 20’lik bir dilimini oluşturuyor. Öte yandan bilgisayarlar ve diğer bilişim materyallerinde bu oran yüzde 80’lere kadar çıkıyor.
Greenpeace bu konuda ABD Çevre Koruma Ajansı’nın (EPA) düzenlemelerini baz alıyor ama son dönemlerde reklamlarda bol bol gördüğümüz, kırmızıdan yeşile uzanan “Enerji Sınıfı” değerlendirme skalasının patenti Avrupa Birliği’ne ait.
Nedir Bu “A+++”?
AB tarafından hazırlanmış olan Enerji Etiketi’nin ilk versiyonu 1992 yılında oluşturuldu. Amaç, enerji tüketen malların sarf ettiği enerji miktarını standardize edebilmekti. Enerji bakımından en verimli ürünler A notunu hak ederken en verimsiz ürünler ise G alıyorlar. Günümüzde bu derecelendirme A+++’ya kadar çıkıyor. AB’nin enerji sınıflarını derecelendiren Enerji Etiketleri’yle ilgili direktif 2010 ve 2011 yıllarında yenilendi. Bu düzenlemeye göre beyaz eşyalar, ampuller ve arabalar artık birer Enerji Etiketi taşımak zorundalar.
Enerji sınıfı etiketlendirmelerinin değerlendirme ölçüleri, eşya tipine göre değişim gösteriyor. Örneğin soğutucu tipi (buzdolabı, dondurucu) eşyalarda sadece ürünün yıllık harcadığı kilovat/saat güç miktarı değil, hacim (hem dolap hem de buzluk kapasiteleri dikkate alınıyor) ve gürültü gibi yan faktörler de dikkate alınıyor. Bu yüzden bu ürün kategorisinde verilen rakamlar kilovat/saat cinsinden hesaplanmıyor.
Çamaşır makineleri ve kurutma makinelerinde bu ürünlerin en üst kapasiteleri baz alınarak hesap yapılıyor. 6 kiloluk kapasitenin tamamen dolduğu, yıkanan çamaşırın da 60 derecede yıkandığı varsayılarak makinelerin kilo başına harcadığı kilovat/saat hesaplanıyor. Çamaşır makinelerine karne dağıtılırken tamburanın dönüş hızı, toplam pamuklu yıkama kapasitesi (yıkama ve kurutma aşamaları ayrı ayrı hesaplanıyor), su tüketimi ve gürültü gibi kriterler de dikkate alınıyor.
Bulaşık makinelerinde ise bir makinenin tek seferde 12 kişilik bir servis takımını yıkabildiği varsayılıyor. Son olarak fırınlar için yapılan değerlendirmede litre bazında hacmi ve fırının büyüklüğü de baz alınıyor
“Yeşil”den Ne Anlıyoruz?
Elektronik aletlerle ilgili teknolojik standartlar yeşilleniyor, peki tüketicinin yeşil algısı ne durumda? Türkiye’yi odak alan böylesi kapsamlı çalışmalar yok ama İngiltere merkezli WRAP (Waste & Resources Action Programme – Atıklar ve Kaynaklar Eylem Programı) isimli STK’nın 2010 yılında yayınlanan araştırması, bu konuda ilginç veriler ortaya koyuyor. Araştırmaya göre, üreticinin teknolojik cihaz alırken birinci önceliği ürünün fonksiyonel olması. İkinci önemli madde ise satış sonrası destek hizmeti. 14 maddelik bir liste içinde ürünün doğa dostu oluşu şartı ne yazık ki 10. sırada yer alıyor (bu arada bahsedilen ülke İngiltere).
WRAP, bu araştırmada esas olarak doğa dostu ürünleri seçen kitlenin zihin haritasını ortaya koymaya çalışmış. Araştırmaya katılan tüketicilere hem açık hem de kapalı uçlu sorular sorulmuş. Açık uçlu sorular yoluyla ortaya çıkan zihin haritalarında, geri dönüşüm, elektrik ve su tasarrufu ile daha az ambalajlama talebi ortaya konmuş. Daha az zararlı kimyasal kullanımı, dayanıklılık, yenilenebilir enerji kaynaklarının kullanımı, tamirat kolaylığı ve kolay söküm gibi maddeler ise ancak kapalı uçlu sorular yoluyla, yani bir seçenek olarak tüketicinin önüne sunulduğunda ortaya çıkıyor.
Diğer birçok sektörde olduğu gibi elektronikler de sürdürülebilirlik kıstaslarına göre üretilmeye başlandı. Birçok marka artık zararlı kimyasalları ya kullanmıyor ya da bu kimyasalların üretimdeki oranlarını minimum seviyeye çekmeyi başardı. Biyoçözünür plastik başta olmak üzere birçok yeşil tasarım seçeneği literatüre girmeye başladı. Bu arada elektronik atıklar da artık ciddi bir gündem maddesi. Enerji ve su tasarrufuna artık tüketiciler de özen gösterdiği için bu kıstaslar büyük markalar tarafından giderek daha fazla ciddiye alınmaya başlandı. Bu noktada sorunlardan biri dayanıklılık. Dedelerimizin zamanında üretilen beyaz eşyaların kırk sene dayanabildiğini hatırladıkça, aşağı yukarı on senede bir yeni eşya satın almak can sıkıcı olabilir ama burada iç rahatlatan haberlerden biri yavaş yavaş elektronik kiralama sistemine geçiliyor oluşu. Bu şekilde markalar yedek parça da toplamak isteyeceği için ömrü dolduğunda kolay sökülebilir elektronikler de üretmek zorunda kalacak. Böylece giderek ciddileşen atık sorunu da bir ölçüde bertaraf edilmiş olacak.
İkinci büyük sorunsa, yurtdışında çeşitli sürdürülebilirlik ödülleri kazanmış birçok yeşil ürünü (Samsung Blue Earth, Ericsson Naite, HP’nin yeşil seride bulunan dizüstü bilgisayarları gibi) Türkiye piyasalarında hâlâ göremiyor oluşumuz ya da bu ürünlerin fiyatlarının hayat standartlarına göre bir hayli yüksek olması. Gene de enseyi karartmamak lazım. Tünelin sonunda, eğer serap değilse, yeşil bir ışık görünüyor.