Sağlık

“Yeşil ve Sağlıklı Bir Hastane Halk Sağlığını Destekleyen Hastanedir”

Hacettepe Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi, Sağlık Yönetimi Bölümü öğretim üyesi Prof. Dr. Oğuz Işık; tedavi sürecine yardımcı olan, doğal kaynakları verimli ve çevre dostu bir şekilde kullanan, etkin atık yönetiminin uygulandığı, hasta refahını artıran, sürdürülebilir ve çevreye duyarlılığı sürekli devam eden hastaneleri “Yeşil Hastane” olarak tanımlıyor. Orta büyüklükteki bir hastanenin günlük enerji tüketimiyle küçük bir yerleşim yerinin enerji tüketiminin eşit oranlarda olduğunu belirten Işık, hastanelerde çevre dostu uygulamaların önemine dikkat çekiyor.

Röportaj: Elif YAŞAR

Hem çevre hem de insan sağlığına etki eden yapılar olarak hastanelerin yoğun enerji ve kaynak kullanımını nasıl değerlendirirsiniz?

Sağlık hizmetlerini; koruyucu, tedavi edici, iyileştirici ve sağlığın geliştirilmesine yönelik “özellikli” hizmetler olarak tanımlayabiliriz. Hizmetin kapsamının ve süresinin hekim tarafından belirlenmesi, ertelenemez oluşu, hataların tolere edilememesi gibi özellikleri sağlık hizmetlerine kendine özgü bir tanım kazandırıyor. Hastaneler, sağlık hizmetlerinin en önemli sunucusu. 7/24 kesintisiz hizmet sunan hastaneler, teknolojiyle donanmış ve emek-yoğun çalışılan yapılar. Özellikle ısıtma, havalandırma ve iklimlendirmenin yanı sıra tıbbi-tıbbi olmayan ekipmanların kullanılması nedeniyle yüksek enerji tüketiyor; su ve diğer kaynakları en yoğun şekilde harcıyor. Öyle ki orta büyüklükteki bir hastanenin günlük enerji tüketimiyle küçük bir yerleşim yerinin enerji tüketimini eşit oranlarda düşünebiliriz. Yapılan çalışmalar, benzer büyüklükteki ticari işletmelere göre hastanelerin iki buçuk kat daha fazla enerji tükettiklerini ortaya koyuyor.

Tüm dünyada etkileri görülen ve Türkiye’de de hissedilen enerji krizi, sağlık sektörünü ve sağlık sektörünün en önemli ayağı hastaneleri nasıl etkileyecek? Ve elbette, dolayısıyla halk sağlığının payına neler düşecek?

Enerji, canlıların yaşamı, daha da ötesi evrendeki tüm süreçlerin işleyişi için son derece gerekli. Olası bir enerji krizinin tüm sektörleri olumsuz etkileyecek olması kaçınılmaz. Ancak sağlık hizmetlerinin kesintisiz ve ertelenemez oluşu, diğer sektörlerden belirgin şekilde ayrılmasına neden oluyor. Hastanelerin enerji sorunları düşük ve yüksek gelirli ülkelerde farklılıklar gösteriyor. Düşük gelirli ülkelerde karşılaşılan en temel zorluk, temel hayati ihtiyaçlar için güvenilir ve uygun fiyatlı enerjiye erişim. Bu ülkelerdeki birçok hastane; aydınlatma, ısıtma ve tıbbi ekipmanın çalıştırılması gibi temel hizmetler için dahi enerjiye erişimden yoksun. Ne yazık ki bu durum, teşhis yeteneklerini ve tedavi hizmetlerini sınırlandırıyor. Yüksek gelirli ülkelerde ise enerji sorunları verimliliği ve yenilenebilir enerjilerin kullanımını artırmaya odaklı.

Hastaneler işlevsel bağımlılığı yüksek organizasyonlar ve herhangi bir aksama tüm süreci olumsuz etkiliyor. İki temel enerji gereksinimleri var: İlki sağlık hizmeti sunumu ve tıbbi ekipman için elektrik, diğeri ise sterilizasyon, mekan ve suların ısıtılmasına yönelik termal gereksinimler. Elektrikte yaşanacak bir aksaklık, tanı ve tedavi amaçlı kullanılan birçok cihazın kullanılamamasına veya arızalanmasına neden olabilir. Bu durum ise tedavi için gerekli tanı koymada gecikmelere, ameliyatların
ertelenmesine, kalıcı sakatlıklara ve hatta ölümlere neden olabilir. Güvenilir elektriğe erişimi olmayan hastanelerde, belirli derecede saklanması gereken aşı ve ilaçlar saklanamaz, tıbbi ekipman ve cihazlar sterilize edilemez veya kullanılamaz.

İnsanı sağlığına kavuşturmak için var olan yapıların aslında “sağlıksız yapılar” olması çelişkisini yorumlar mısınız?

Geçmişten günümüze yaşanan süreçte hastanelerin genellikle “sağlık odaklı” olmaktan çok hastalığın ileri evrelerini iyileştirmeye odaklı, hızla uzmanlaşan “hasta bakım sistemleri” üzerinde yoğunlaştığını izliyoruz. Hastaneler bir yandan tedavi ederken diğer yandan çevre ve insan sağlığını olumsuz etkileyen sonuçlar da doğurabiliyor. Sağlık sektörünün küresel sera gazı emisyonlarının %4-5’ine katkıda bulunduğu düşünülüyor. Hastaneler karmaşık altyapıları olan, yüksek teknoloji kullanan ve belirli standartlara göre inşa edilmiş, en maliyetli organizasyonlar arasında.

Bu yapılardaki eksiklikler veya yanlışlıklar yalnızca estetik veya rahatsızlık verici olumsuzluklara değil, aynı zamanda insan ve çevre sağlığı üzerinde olumsuzluklara da yol açabiliyor. Hastane kaynaklı enfeksiyonların özellikle yoğun bakım hastaları
üzerinde ölümle sonuçlanan etkilere neden olabildiğini biliyoruz. Hasta odalarının niteliği, hava yoluyla bulaşan enfeksiyonlar ve kontamine yüzeylere dokunarak bulaşma riski üzerinde etkili. Yine hastane personeli ve çok sayıda enfekte hasta istemeden de olsa hastalığa katkıda bulunabiliyor. Hastanede yaşanan düşme olaylarını da azımsamamalıyız. Düşmeler, ciddi yaralanmalara, hastanede kalış süresinin uzamasına ve dolayısıyla maliyetlerin artışına neden olabiliyor. Yetersiz aydınlatılmış alanlar, kaygan zeminler, çok yüksek veya çok alçak lavabolar bu tür olayların yaşanmasında etkili faktörler. Hastanelerdeki gürültü seviyesinin yüksek olması hastaların uyku kalitesini olumsuz etkilerken odalarda ve muayene ortamında
hasta mahremiyetinin gözetilmesi de önemli bir konu.

Araştırmalar, hastaların iyileşmesi üzerinde doğanın rolünün ne kadar önemli olduğunu gösteriyor. Sabah güneş ışığı alan, daha aydınlık, doğuya bakan odalara rastgele atanan manik depresif hastaların batıya bakan odalara sahip olanlara göre yaklaşık dört gün daha kısa hastanede kaldıklarını ortaya koyuyor. Çevre sağlığı açısından bir diğer önemli nokta; evsel, patolojik, radyoaktif, tıbbi, ilaç ve kesici-delici özelliğe sahip birçok hasta atığının oluşması.

Atıkların genel olarak %85’i tehlikesiz olarak sınıflandırılırken %15’i bulaşıcı, toksik veya radyoaktif, yani “tehlikeli” olabiliyor. Tıbbi ekipmanların büyük çoğunluğunun tek kullanımlık malzemeler haline gelmesi de hastanelerde daha fazla atık oluşmasının nedenlerinden. Sevindirici olan, bu konuda farkındalığın her geçen gün artması ve hem etkili hem de güvenli atık yönetimi uygulamalarının organizasyonlar tarafından gündeme alınması.

Sözünü ettiğiniz koşullarda, mevcut hastanelerin “yeşil hastanelere” dönüşümü için bir harita çizebilir miyiz? Yeşil hastane derken tam olarak neyi kastediyoruz?

Kaynakların sınırlı oluşu, sınırlı kaynakların kullanımının insana ve çevreye etkileri, ortaya çıkan atıkların toplanmasından imhasına kadar geçen süreçteki yetersizlik veya eksiklikler, organizasyonların yoğun rekabet ortamında hayatta kalabilmek için maliyetleri aşağıya çekme çabalarını ve farklı strateji ve uygulamaların gerekliliğini ortaya koydu. “Yeşil” veya “yeşil bina” kavramı bu stratejilerden biri olarak gündeme geldi. “Yeşil hastane” kavramını en genel tanımıyla, tedavi sürecine yardımcı olan, doğal kaynakları verimli ve çevre dostu bir şekilde kullanan, etkin atık yönetiminin uygulandığı, hasta refahını artıran, sürdürülebilir ve çevreye duyarlılığı sürekli devam eden hastaneler için kullanabiliriz. Yeşil hastanelerin öncelikle binanın yaşam döngüsü boyunca yerleşiminden tasarımına, inşaatından işletmesine, bakımından yenilenmesine kadar tüm süreçleri çevreye duyarlı ve kaynakları verimli kullanmaya yönelik olmalı. Hiç şüphesiz yeni kurulacak hastaneler için süreçlerin fizibilite aşamasında planlanması ve hayata geçirilmesi daha kolay, ancak mevcut hastanelerin 7/24 kesintisiz hizmet sunma zorunluluğunu düşünürsek dönüşüm biraz daha karmaşık olacak.

Yeşil hastanelere dönüşüm uygulamalarını hangi bileşenler üzerinden
açıklayabilirsiniz?

Yeşil hastane oluşumunun veya nüşümünün teşvik edilmesinde her düzeyde liderlik esas. Çevre sağlığı, güvenliği ve sürdürülebilirliğin temel kurumsal öncelik haline getirilmesi şart; bu da kurum kültüründe büyük bir değişiklik anlamına geliyor. Etkili bir liderlik sürecinin yanı sıra yeşil hastane politikalarının geliştirilmesi ve uygulanması, hastanedeki çeşitli lümlerin üst kademe çalışanlarından bir ekip oluşturulması, yeşil hastane yükümlülüklerinin yerine getirilmesini sağlayacak stratejik, operasyonel ve bütçe planlarının hazırlanması, çevresel sürdürülebilirlik ve sağlık hizmet standartları konularında akreditasyon kuruluşları ile işbirliği yapma gibi bir dizi faaliyetin yerine getirilmesi gerekiyor. Diğer bir önemli uygulama ise enerji verimliliği. Şayet hastaneler yeşil hastane olma yolunda bir adım atmayı istiyor ise en iyi adım etkili bir enerji yönetimi ile başlamaları. Hastaneler; ameliyathane, eczane ve iç koridorlarında yapay aydınlatmanın ağırlıklı kullanıldığı organizasyonlar. Ancak iyi bir hastane tasarımı, gün ışığı kullanımını en üst düzeye çıkarmalı ve yapay aydınlatma gereksinimini optimize etmeli. Yanı sıra sağlık hizmeti sunumunda kritik öneme sahip olmayan alanların aydınlatılmasında güneş panelleri kullanılabilir. Düşük enerjili LED ampullere geçiş, enerji tasarruflu ürünlerin kullanılması, hizmet içi eğitimlerle personelin bilinçlendirilmesi gibi çalışmalarla da hastanelerde tasarruf sağlanabilir. Yeşil hastane için iç mekan ve hava kalitesi kritik öneme sahip. Hastane alanı çok sayıda patojen ve bakteriye maruz kaldığından sürekli olarak taze ve filtrelenmiş hava sağlamak için iyi tasarlanmış havalandırma sistemi ve temiz odalara sahip olması hayati önem taşıyor. Bunu sağlamak için ise iç mekanda kullanılan bitkiler, iç mekan boyaları, uygun temizlik ürünleri, bakteri ve mantar oluşumuna dirençli uygun iç mekan döşeme ve malzemeleri etkili oluyor.

Bir diğer önemli bileşen etkin bir atık yönetiminin devreye sokulması. Tıbbi atıkların kaynağında ayrıştırılması ve toplanmasından nihai olarak bertaraf edilmesine kadarki her sürecin güvenli ve uygun bir şekilde yapılması hem çalışan hem de çevre sağlığı açısından oldukça önemli. Bir diğer bileşen su yönetimi. Su, hastanelerin yoğun kullanmak zorunda olduğu önemli bir kaynak. Su tüketiminin azaltılmasında kullanılabilecek en temel yaklaşım eski ekipmanların, uygun ve verimli yeni ekipmanlarla değiştirilmesi. Özellikle içme suyu dışındaki kullanımlarda suyu geri dönüştürmek için oluşturulan kanalizasyon arıtma sistemi ve yağmur toplama sistemlerinden elde edilen geri dönüştürülmüş sular kullanılabilir. Yeşil hastane konsepti içerisinde yer alan bileşenlerden bir diğeri de çevre dostu satın alma. Güvenli
ve çevresel zararı en az olan ürünlerin tercih edilmesi yoluyla daha az zehirli, daha az kirletici, daha fazla enerji verimliliği sağlayan, geri dönüşümü yüksek; hastalar, çalışanlar ve çevre için daha sağlıklı ve güvenli malzemelerin alınması ve kullanılması sağlanabilir.

Hastanelerin yeşil hastane olması veya dönüşmesi konusundaki zorluklara da değinmenin faydalı olacağını düşünüyorum. Öncelikle hastanelerde kesintisiz enerji gerekliliği, sistemlerde ikincil, hatta üçüncül yedekleme sistemlerini gerekli kılabiliyor. Sağlık sektörüne özgü sağlık ve güvenlik yönetmeliklerinin yanı sıra sağlık hizmeti sunulan binalara ilişkin oluşturulan yönetmelikler, bazı sürdürülebilir uygulamaları sınırlandırabiliyor. Diğer bir zorlaştırıcı nokta ise hastanelerin katı enfeksiyon protokollerine ilişkin uygulamalar. Ayrıca hastane akredite standartları kapsamında yerine getirilmesi gereken uygulamalar çevreye duyarlı seçimleri zorlaştırabiliyor. Aynı şekilde teşhis ve tedavide kullanılan teknoloji ve cihazların gerek kullanımına bağlı gerekse temizlik, dezenfekte edilmesi veya sterilizasyonunda toksik ve tehlikeli malzeme ve kimyasalların kullanılması zorunlu olabiliyor.

Dünya genelinde en sık kullanılan yeşil hastane sertifika sistemleri hakkında bizleri bilgilendirebilir misiniz?

Dünya genelinde çevre dostu uygulamaların öneminin anlaşılmasına bağlı olarak yapı sektöründe de yeşil bina, çevre dostu bina gibi kavramlar önem kazanmaya başladı. Yeşilleşmenin faydaları hakkında artan farkındalıkla birlikte yeşil bina derecelendirme sistemleri geliştirildi. Bu sistemlerden uluslararası alanda yoğunlukla kullanılanları BREEAM (Building Research Establishment Environmental Assessment Methodology) for Healthcare, LEED for Healthcare ve Australian Green Star sertifika sistemleri. Bunların dışında Yeşil Sağlık Uygulamaları (Practice Greenhealth/ PG), Sağlık Hizmetleri için Yeşil Kılavuz (Green Guide for Health Care/GGHC), Sağlık Mühendisliği için Amerikan Derneği (American Society for Healthcare Engineering /ASHE) ve Zarar Vermeden Sağlık (Health Care Without Harm /HCWH) gibi daha az kullanılan yeşil hastane sertifika sistemleri de bulunuyor.

BREEAM sistemi 1990 yılında İngiltere’de geliştirilen ve dünyada en yaygın kullanılan yeşil bina sertifika sistemlerinden biri. İngiltere merkezli olmakla birlikte 89 ülkede yaygın olarak kullanılıyor. 2008 yılından itibaren hastanelere özgü standartların eklenmesiyle yeşil hastane sertifika sistemi olarak da hizmet vermeye başladı. Değerlendirme 10 başlıkta (yönetim, sağlık ve mutluluk, enerji kullanımı, taşıma, su, materyal, atık, arazi kullanımı ve ekolojisi, kirlilik ve inovasyon) toplam 110 puan üzerinden yapılıyor. Değerlendirme sonucunda 85 ve üzeri puan alan hastaneler “seçkin”, 70-84 arası puan alan hastaneler “mükemmel”, 55-69 arası puan alan hastaneler “çok iyi”, 45-54 arası puan alan hastaneler “iyi” ve 30-44 arası puan alan hastaneler “geçer” seviyesinde belge alıyor.

LEED, 1998 yılında geliştirilen ve en çok kabul gören yapı-çevre değerlendirme sistemlerinden biri. Hastaneler açısından yetersiz kalan sistem, 2011 yılında hasta sonuçları ve sağlığı üzerinde olumlu etkiler oluşturan, çalışan verimliliği ve enerji verimliliğini artıran standartların yer aldığı ve yalnızca hastanelerin değerlendirilmesi amacıyla LEED for Healthcare sertifika sistemini geliştirerek kullanmaya başladı. Değerlendirme 9 başlıkta (sürdürülebilirlik, su verimliliği, enerji ve atmosfer, materyaller ve kaynaklar, iç alan çevre kalitesi, inovasyon ve bölgesel etmenler) toplam 110 puan üzerinden yapılıyor. Değerlendirme sonucunda 40 üzerinde puan alan hastanelere sertifika veriliyor. Bu sertifikalardan 80 ve üstü puan alan hastaneler “platinyum”, 60-79 arası puan alan hastaneler “altın” ve 50-59 arası puan alan hastaneler “gümüş” sertifika ile belgelendiriliyor. 2050 yılına kadar atmosferdeki karbon kirliliğinin %60’a kadar azaltılması düşünülen Avustralya’da, bu amacı gerçekleştirmek için 2003 yılında Green Building Council of Australia (GBCA) tarafından Green Star sertifikalandırma sistemi hayata geçirildi. Değerlendirme dokuz başlıkta (yönetim, iç çevre kalitesi, enerji, taşıma, su, materyaller çevre kullanımı ve ekoloji, emisyon ve inovasyon) toplamda 172 puan üzerinden yapılıyor. Puanlama sonucunda altı seviyede yıldız verilerek sertifikalandırma işlemi gerçekleştiriliyor. Puanı 45’in altında olanlar resmi olarak sertifika alamazken puanı 45 -59 arası olanlar en iyi uygulama (4 yıldız), 60-74 arası olanlar Avusturalya için mükemmel uygulama (5 yıldız) ve 75 ve üzeri olanlar da dünyada lider uygulama (6 yıldız) olarak sertifikalandırılıyor.

Dünyada yeşil hastanelere yönelik dönüşüm konusunda neler söylemek istersiniz?

Başlangıçta sağlık hizmeti sunan kurumlar dışında uygulanan yeşil yapı hareketlerine zaman içerisinde hastaneler de dahil oldu. Sosyal ve ekolojik bütünlüğe sahip olmayan bir organizasyonun operasyonel maliyetlerinin yüksek, buna karşın müşteri bağlılığı
ve memnuniyetinin düşük olması nedeniyle rekabet edebilmesi ve ayakta kalabilmesi zorlaşacak. Hastanelerin yeşil hastaneye dönüşmeleri bir yandan ihtiyaç duydukları enerji ve malzemelerin kullanımında tasarrufa gitmelerini sağlarken diğer yandan çalışanlar, eğitim görenler ve tedavi gören hastaların daha sağlıklı, mutlu ve üretken olmalarını sağlayacak. Yeşil hastaneye dönüşümde etki eden bir diğer faktör ise sürdürülebilirlik konusunda Birleşmiş Milletler, Dünya Sağlık Örgütü gibi uluslararası kuruluşlar tarafından hazırlanan raporlar. Uluslararası çok taraflı çevre anlaşmalarının da etkisiyle ülkelerin farkındalık ve sorumluluklarının artması da dönüşümü olumlu etkiliyor. Ayrıca ülkeden ülkeye değişmekle birlikte maliyetlerine bakılmaksızın hastanelerin enerji tüketimi ve çevreye olan etkilerinin azaltılmasına yönelik bazı uygulamalar yapmasını şart koşan birçok yasal düzenleme de sürece katkı sağlıyor.

Yeşil hastaneler konusunda model alabileceğimiz bir ülke var mı? Varsa dönüşümde izledikleri yolu anlatır mısınız?

Öncelikle şunu belirtmeliyiz ki yeşil hastane sertifikası veren sistemler olmakla birlikte yeşil ve sağlıklı bir hastanenin nasıl olduğunu veya olması gerektiğini tanımlayan küresel bir standart henüz yok. Ancak “yeşil ve sağlıklı bir hastane” halk sağlığını destekleyen hastanedir, diyebiliriz. Amerika Birleşik Devletleri, İngiltere, Avustralya, Almanya, İsveç, Endonezya, Arjantin, Çin, Hindistan, Filipinler, Tayland gibi birçok ülkede sağlık sektörünü yeşillendirmeye yönelik farklı program ve standartların devreye sokulduğunu söyleyebiliriz. Ancak bunlar içerisinde İngiltere Ulusal Sağlık Hizmeti (National Health Service-NHS) tarafından hastanelerini yeşillendirmek için oluşturulan yol haritasının ülkelere örnek olabileceğini düşünüyorum.

İngiltere’nin, sağlık sistemini bir bütün olarak ele aldığı ve sistemin doğrudan ve dolaylı olarak ilişki içerisinde olduğu, tüm faktörlerden kaynaklı zararlı etkileri göz önünde bulundurduğu görülüyor. Ve bu amaçla “Delvering a Net Zero National Health Service” başlıklı bir rapor yayımlandı. Çalışma kapsamında bakımın sağlanması, kişisel seyahat, tedarik zinciri ve özel sağlık hizmeti sunucularından alınan klinik hizmetler şeklinde dört kategoriye ayrılan sağlık sisteminin emisyonlarına Sera Gazı Protokolü kapsamındaki (1, 2 ve 3) ve kişisel seyahat emisyonları dahil edildi. Genel olarak Kapsam 1, sağlık sisteminden kaynaklanan doğrudan emisyonları (kullanılan fosil yakıtlar, anestetik gazlar vb), Kapsam 2 elektrik ve buhar gibi satın alınan enerjiden kaynaklanan emisyonları, Kapsam 3 diğer tüm emisyonları ve Kapsam 4 kişisel seyahat emisyonlarını (NHS hizmetlerine ve evde kullanılan ilaçlara gidiş-gelişlerinden kaynaklanan) kapsıyor.

İngiltere dünyada net sıfır emisyon elde etme taahhüdünde bulunan ilk sağlık sistemi oldu. Bu kapsamda NHS tarafından oluşturulan, Sürdürülebilirlik Kalkınma Birimi’nce ilk olarak 2008 yılında başlayan NHS’nin karbon ayakizi değerlendirmesi düzenli olarak yapılıyor. İngiltere net sıfır emisyon taahhüdüne ilişkin modellemede dört ana unsur ortaya koydu: Bunlardan ilki 1990 yılından itibaren NHS karbon ayakizi temel emisyonlarının tahmin edilmesi. Çünkü düşük veya sıfır karbon stratejisi belirlemenin ilk adımı karbon ayak izinin belirlenmesi. İkinci adım karbon ayakizi emisyonlarının 2050 yılına kadar projeksiyonunun yapılması. Daha sonra sırayla önerilen ve üzerinde anlaşmaya varılan politik engellemelerin NHS karbon ayakizi üzerindeki etkisinin modellenmesi ve politik engellemeler içindeki belirli
müdahalelerin NHS karbon ayakizi üzerindeki etkisinin modellenmesinin yapılması.

Ülkemizde yeşil hastaneler konusunda, hem Sağlık Bakanlığı nezdinde hem akademik çerçevede hem de sağlık sektöründe hangi çalışmalar yürütülüyor?

Türkiye’de bu anlamda değerlendirebileceğimiz ilk adım 1993 yılında hastanelerin de içinde olduğu yapıların çevreye olan olumsuz etkilerini azaltmak için yayımlanan Çevresel Etki Değerlendirme Yönetmeliği. Ayrıca, 2007 yılında, Dünya Yeşil Binalar Konseyi’ne bağlı olarak Çevre Dostu Yeşil Binalar Derneği (ÇEDBİK) kuruldu. Yeşil hastane ile ilgili olarak ise Sağlık Bakanlığı’nın 2012 tarihli Mevcut ve Yeni Yapılacak Sağlık Tesislerinde Uyulması Gereken Asgari Teknik Standartlar Genelgesi ile 200 yatak ve üzeri kapasitedeki tüm hastanelerin uluslararası yeşil bina sertifika sistemi olan LEED’i zorunlu hale getirmesi ile Türkiye’de yeşil hastane döneminin başladığı söylenebilir. Türk Standartları Enstitüsü (TSE) tarafından 2014 yılında “güvenli yeşil bina” sertifikasına ilişkin çalışmalar tamamlansa da özel ve kamu kuruluşlarından beklenen ilgiyi göremedi. Ancak İstanbul Kalkınma Ajansı’nın mali desteği ile Mimar Sinan Güzel Sanatlar Üniversitesi 2012-2014 yılları arasında Sürdürülebilir Enerji Etkin Binalar (SEEB-TR) projesini yürüttü ve Türkiye şartlarına uygun, aralarında hastanelerin de olduğu beş farklı bina çeşidine (konut, okul, ofis, otel ve hastane) uygun sertifika versiyonu oluşturdu. Nisan 2016’da Türkiye’nin de yer aldığı Paris Anlaşması imzalandı ve anlaşma Ekim 2021 tarihinde Cumhurbaşkanlığı kararı ile de onaylanarak iç hukuk onay süreci tamamlandı. Henüz evsel atıkların dahi yerinde ayrıştırılarak toplanmasını sağlayamadığımızı düşünürsek 2053 yılına dek karbon nötr bir ülke olabilmemiz yolunda, stratejilerimizi iyi belirleyerek etkili uygulamaları hayata geçirmemiz gerekiyor. Şu an için ülkemizde 20 civarında hastane “yeşil hastane” sertifikasına sahip. Bu sertifikalar ise LEED, TUV Hessen ve EDGE (Excellence in Design for Greater Efficiencies) sistemleri.

Peki, tüm bu gidişat içerisinde Covid-19 Pandemisi’ne ayrıca bir parantez açarsak virüsün yapısı, yayılım hızı ve karamsar senaryolar hastanelerin yapılanmasını yeniden şekillendirebilir mi?

Covid-19 Pandemisi tüm sektörlerde olduğu gibi rutin hastane hizmetlerini de kesintiye uğrattı. Planlanan cerrahi işlemler ertelenmek zorunda kaldı; kanser ve kardiyovasküler hastalıklar gibi enfeksiyon riskine karşı yüksek riskli olan hastalığa sahip kişilerin tedavi ve kontrollerinin zamanında yapılamamasına yol açtı. Daha önce benzeri görülmemiş bir bulaşıcı hastalık krizi ile ilgili deneyim, hastanelerin işleyişini nasıl değiştireceğini veya değiştirmesi gerektiğini ortaya koydu. Örneğin, teletıp uygulamalarına ağırlık verilerek hastaları mümkün olduğunca evinde, güvende tutmanın önemi anlaşıldı. Diğer yandan hastane tasarımlarında bulaşıcı hastalıklar için daha fazla uygun oda (veya bu amaç için hızla dönüştürülebilecek odalar) ve çok sayıda hastanın triyajı için daha büyük acil servisler planlanmasına dikkat edilebi-
lir. Sonraki süreçte hastane mimarisin
de esnekliğin ön plana çıkması gerektiğinin önemli olduğunu düşünüyorum. Gün ışığından maksimum düzeyde faydalanan ve şifalı bitkilerle donatılan bir tesis yalnızca hastaların iyileşme sürecini değil, tüm sağlık çalışanlarını da olumlu şekilde etkileyecektir.

About Post Author