#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

“Yeşili Görmeyen Gözler Renk Zevkinden Mahrumdur”

Yıl 1920, henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş. Dahası, ülkenin geleceği belirsiz durumda ve ordu halen büyük imkansızlıklar içinde bir bağımsızlık savaşı veriyor. Atatürk böyle bir ortamda, savaşın tam olarak en şiddetlendiği günlerde bizzat kendi eliyle Kooperatif Şirketler Kanun Tasarısı’nı hazırlıyor.

Arif ERGİN

Önce sözlerin şiirselliği etkiledi: “Yeşili görmeyen gözler, renk zevkinden mahrumdur. Burasını öyle bir ağaçlandırınız ki gözleri görmeyenler bile yeşillikler arasında olduğunu anlasın.” Sonra içerdiği akıl: “Çevreyi korumak, aklın gereğidir. Biz doğayı korudukça o da bizi korur. Yarının doğası, bugünden yaratılır.”

Bu satırları okurken bu sözlerin sahibi çevrenin önemini hem kalben hem de aklen kavramış biri olmalı, diye düşündüm. Sayfanın altlarına doğru indikçe sözlerin sahibi karşıma çıktı ve bir kez daha hem çok şaşırttı hem de hiç şaşırtmadı; Mustafa Kemal Atatürk.

Kooperatifçilik üzerine okuduğum bir yazıydı bu. Yıl 1920, henüz Cumhuriyet ilan edilmemiş. Dahası, ülkenin geleceği belirsiz durumda ve ordu halen büyük imkansızlıklar içinde bir bağımsızlık savaşı veriyor. Atatürk böyle bir ortamda, savaşın tam olarak en şiddetlendiği günlerde bizzat kendi eliyle Kooperatif Şirketler Kanun Tasarısı’nı hazırlıyor. 1923 yılında “Kooperatif Şirketler” isminde bir kitap yazıyor. Yine aynı yıl, “İstihsal, Alım ve Satım Ortaklık Kooperatifleri” tüzüğünü hazırlıyor. 1924’te Zirai Birlikleri Kanunu’nu hazırlıyor, yayımlıyor ve “Ortak Makine Kullanma Kooperatifçiliğini” teşvik ediyor. 1925 yılında Kastamonu’da halka hitaben yaptığı bir konuşmada aynen şu sözleri söylüyor: “Ben de çiftçi olduğumdan biliyorum, makinesiz ziraat yapılmaz, el emeği güçtür. Birleşiniz. Birlikte makine alınız.”

1925 yılında Ankara Memurlar Tüketim Kooperatifi’ni bizzat kuruyor ve kendi de üyelerinden biri oluyor. 1929’da Zirai Kredi Kooperatifleri Kanunu’nu çıkarıyor. 1931 yılında Türk Kooperatifçilik Kurumu’nu kurduruyor. Atatürk kooperatifçiliği toplumcu, kalkınmacı ve halkçı ekonomi anlayışının temel unsurlarından biri olarak görüyor ve insanların güçlerini birleştirerek ortak bir amaç için çalışmasını sağlayan sistemi, bizzat kendisi de kooperatifler kurarak teşvik ediyor.

Kronolojik açıdan dikkat edildiğinde, başlarda odağı çiftçileri bir araya getirip kooperatifler kurdurarak bir güç birliği sağlamalarını teşvik etmek. Sonrasında yaptığı düzenlemelerdeyse temel amacının, kooperatifleri modern teknikler konusunda eğitmek ve ortak makine, ekipman kullanımını teşvik etmek olduğu görülüyor. Attığı her adım bir sonrakinin hazırlığı gibi… Hayatının son dönemlerinde ise kooperatiflerin finansmanı üzerine yasalar çıkarıp buna uygun finansal kurumları kurduruyor. Sonra kendisi de sahaya inerek Anadolu’nun çeşitli bölgelerinde kooperatifler kuruyor, bu kooperatiflerin ilk üyesi ve ortağı oluyor. Bunlardan biri de Silifke’nin Tekir Köyü’nde kurulan çiftlik ve bugün de hayatımızda olan Tarım Kredi Kooperatifi. 1938 yılındaki vefatına kadar geçen 15 senede Türkiye, kooperatifçilik modeliyle yılda ortalama %7,83’lük rekor bir büyümeye imza atıyor. Üstelik o dönem kurulan pek çok kurum bugün hâlâ ayakta ve hâlâ ülkenin önde gelen kurumları olarak borsada işlem görüyor; ISO 500 ve ISO 1000 şirket sıralamalarında üst sıralarda yer alıyor.

Bir kalkınma modeli olarak incelendiğinde, kooperatiflerin kanıtlanmış başarısının tesadüf olmadığı da görülüyor. Kooperatifler, ortakların ortak bir amaç için bir araya gelerek kurdukları; gönüllülük, eşitlik, demokrasi, sosyal sorumluluk gibi temel ilkelere dayanan yapılarıyla çevresel, sosyal ve ekonomik açıdan sürdürülebilirliği sağlama konusunda büyük potansiyele sahip işletmeler. Gönüllülük esaslı, çünkü üyeler ortak bir amaç için bir araya gelip işbirliği yapmak zorunda. Eşitlik temelli, çünkü kooperatifi oluşturan her ortağın kooperatifle ilgili kararlarda eşit oy hakkı var. Demokratikler, çünkü yönetim, ortaklar tarafından oylama ile seçiliyor.

2016 yılında yürürlüğe giren Sürdürülebilir Kalkınma Hedefleri, tüm dünyada sürdürülebilir ve kapsayıcı bir kalkınma hamlesini hayata geçirmek ve bunu yaparken de iklim krizinin neden olduğu çevresel, ekonomik ve sosyal problemlerle mücadele etmek gibi temel bir motivasyonla oluşturuldu. Belirlenen küresel hedeflere ulaşmak için tarımdan sanayiye, ulaşımdan şehirlere kadar geniş bir yelpazede, kısacası hayatın her alanında etkin bir dönüşümü gerçekleştirmek gerekiyor. Üstelik bunu topyekûn yapmak gerekiyor, çünkü dönüşümün temel dayanağı olarak yayımlanan Avrupa Birliği Yeşil Anlaşması ve Birleşmiş Milletler Küresel Hedefler açısından olmazsa olmaz ilke olarak kabul edilen bir kavram daha var: “Kapsayıcılık.”

İki metni birlikte değerlendirdiğimizde sürdürülebilir kalkınmanın bileşenleri ile kooperatiflerin yapıtaşlarının birebir aynı olduğunu görüyoruz. Uluslararası Kooperatifler Birliği’nin (ICA), Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’na ulaşmada kooperatiflerin öncü bir rol oynayacağını belirttiği “Kooperatif On Yılı” (2020-2030) çalışmasında belirlediği vizyon da burada sayılan ilkelerle birebir uyumlu. 

Kapsayıcılık: Üyelerin ortak bir amaçla bir araya geldikleri, aynı zamanda müşteri, tedarikçi, üretici ve çalışan oldukları kooperatifler, yönetimin üyeler/ortaklar tarafından demokratik olarak kontrol edildiği işletmelerdir. Benzersiz yapıları, kooperatiflerin başarısı doğrudan üyelerinin ve hizmet ettikleri toplulukların refahına bağlı olduğundan, uzun vadeli sürdürülebilirliğe odaklanma konusunda güçlü bir teşvik yaratıyor. Yani kooperatifler, hem kentsel ve kırsal alanlara ulaşmada hem de kendi üyelerinin yönetime katılımını sağlamada kapsayıcı bir rol oynuyor.

Çevresel sürdürülebilirlik: Tarım, hayvancılık, gıda gibi alanlarda yoğunlaşan kooperatifler için toprakla, ekosistemle olan ilişki hayati bir öneme sahip. Doğal kaynakları sürdürülebilir bir şekilde yönetmek bir kooperatifin sağlığı ve devamlılığı için yaşamsal derecede gerekli olduğundan, çevreyi korumak kooperatif üyelerinin bir tercihi değil, ortak çıkarı haline geliyor. Uzun vadeli çıkar birliği çevresel sürdürülebilirlik açısından mükemmel bir garanti sağlıyor. Ayrıca bu motivasyon sayesinde kooperatifler, sürdürülebilir tarım uygulamalarının benimsenmesi, atıkların azaltılması ve hatta yenilenebilir enerji kullanımı gibi çevresel girişimlerin ön saflarında yer alıyor.

Ekonomik sürdürülebilirlik: Kooperatifler, kârlarını dışarıdaki hissedarlara aktarmak yerine kendi toplulukları içinde istihdam ederek zenginlik yaratıyor. Ayrıca yatırımcıların taleplerine bağlı olmadığından, öncelikle hayatta kalma motivasyonu ile hareket eden, rasyonel kararların alındığı, ekonomik risklerin minimize edildiği, ekonomik krizlere karşı daha dirençli bir yapıya sahip. Bu model sayesinde orta-uzun vadede üyelerin ekonomik refahını artırırken üretim ve operasyonel maliyetleri azaltarak piyasada adil bir fiyat oluşumuna da katkı sağlıyor.

Sosyal sürdürülebilirlik: Kooperatifler demokrasiyi ve katılımı teşvik ederek üyelerine işletmelerinin nasıl yönetileceği konusunda söz hakkı veriyor. Ayrıca geleneksel işletmelere göre daha kapsayıcı olma eğilimindeler. Dezavantajlı grupları da bünyelerinde barındırabiliyor, onların da ekonomik ve sosyal katılımlarını sağlayarak her kesimden insana, her zaman, yeni sosyal fırsatlar sunabiliyor. Böylelikle yerel toplulukların gelişmesi için mükemmel bir ortam oluşturuyor.

Elbette, kooperatifçiliği birkaç sektörle veya iştigal alanıyla sınırlamak da doğru değil. Zira hayatın her alanında kooperatifçiliğe rastlanabilmekle birlikte her birinin oynadığı rol özünde sürdürülebilirlik temelli. Örneğin, tarım kooperatifleri sürdürülebilir tarım uygulamalarını teşvik ederek yerel gıda üretimini destekleyebiliyor, su ve gıda güvenliğini sağlayabiliyor. Enerji kooperatifleri yenilenebilir enerji kaynaklarını kullanmayı teşvik edebiliyor, enerji maliyetlerini düşürebiliyor ve çevresel etkileri azaltabiliyor. Konut kooperatifleri uygun fiyatlı konut sağlamak için birlikte çalışabiliyor ve topluluk gelişimine katkıda bulunabiliyor. Sosyal kooperatifler, engelli bireyler, kadınlar ve dezavantajlı grupların istihdam ve ekonomik katılımını sağlayabiliyor.

Kooperatifçilik yapısı itibarıyla tam bir sürdürülebilir kalkınma modeli. Ancak günümüzün küresel kapitalizm dünyasında kooperatiflerin daha fazla rol oynayabilmesi için kamu ve diğer paydaşlar tarafından desteklenmesi gerekli. Kooperatiflerin, çevresel, sosyal ve ekonomik sürdürülebilirliği sağlamaya yönelik çabalarını teşvik etmek için yeni politikalar geliştirilmeli, daha yaratıcı finansman olanakları teşvik edilmeli ve erişilebilir eğitim imkanları sağlanmalı. Atatürk, Cumhuriyet’in ilanından önce yaptığı bir konuşmada kooperatifçiliğin, “ekonomik kalkınma ve sosyal refah için en önemli araçlardan biri” olduğunu söyler. Doğayı koruyarak yapılacak olan bir kalkınmanın, o ekosistem üzerinde yaşayan insanlar için hem ekonomik hem sosyolojik kalkınmayı da teşvik edeceğinin altını çizer. Sanki 1916’dan bugünlere bakıp 2016’da hayatımıza giren sürdürülebilirlik ilkelerini sıralar…

Arif Ergin

Sürdürülebilir Ekonomi ve İklim Değişikliği Uzmanı | Küre