Yoksullukla mücadelede mevcut hız devam ederse 2030’a kadar yalnızca ülkelerin üçte biri ulusal yoksulluk seviyelerini yarıya kadar indirebilecek. Yoksulluk kavramı da yoksunluklarla birleşerek sürekli anlam değiştiriyor. İklim hassasiyeti, temiz enerjiye erişim ve dijital olanaklar gibi konularda ortaya çıkan yeni yoksunluklar, insanların yaşam kalitesini belirlemede giderek daha fazla önem kazanıyor.
Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’nın (SKA) ilk maddesi “Yoksulluğa Son: Yoksulluğun tüm biçimlerini her yerde sona erdirmek”. Bu SKA, 2030’a kadar ulusal tanımlara göre bütün boyutlarıyla yoksulluk içinde yaşayan her yaştan erkek, kadın ve çocuk oranının en az yarıya indirilmesini önüne koyuyor. Ancak onlarca yıldır küresel ölçekteki tüm çabalara karşın yoksulluk, dünyanın en önemli sorunlarından biri olmaya devam ediyor.
Birleşmiş Milletler (BM), 1992’de, 17 Ekim tarihini “Uluslararası Yoksulluğu Ortadan Kaldırma Günü” olarak kabul etti. Herkesin yoksulluğu ve ayrımcılığı sona erdirmek için bir araya gelmesi gerektiğinden yola çıkılan günle, yoksulluk içinde yaşayan insanların çaba ve mücadelesini kabul etmek ve endişelerini duyurmak amaçlanıyor. Tüm insanların mevcut ihtiyaçlarını karşılarken bunu gelecekteki nesillerin ihtiyaçlarını tehlikeye atmadan gerçekleştirebilmenin önemi hatırlatılıyor. Yanı sıra sürdürülebilir bir geleceği inşa etmek için yoksulluğu ve ayrımcılığı sona erdirmek üzere dayanışmanın gerekliği de vurgulanıyor.
Yoksullukla mücadelede mevcut hız devam ederse 2030’a kadar yalnızca ülkelerin üçte biri ulusal yoksulluk seviyelerini yarıya kadar indirebilecek. Öte yandan yoksulluk ve yoksul olmak kavramları da sürekli anlam değiştiriyor. İklim hassasiyeti, temiz enerjiye erişim ve dijital olanaklar gibi konularda ortaya çıkan yeni yoksunluklar, insanların yaşam kalitesini belirlemede giderek daha fazla önem kazanıyor.
2024’te Olumlu Bir İlerleme Beklenmiyor
Yoksulluğun sona erdirilmesi, kapsamlı sosyal koruma sistemlerinin ve kapsayıcı ekonomik politikaların hayata geçmesi, insana yapılacak yatırımlar, eşitsizlikle mücadele etmek ve iklim direncini artırıcı önlemlerin alınması uluslararası işbirliğini ve ortaklığı zorunlu kılıyor.
BM verilerine göre, dünyanın en savunmasız 75 ülkesinde, Dünya Bankası’na bağlı Uluslararası Kalkınma Derneği’nden (IDA) uygun koşullu kredi alabilen bu ülkelerde her dört kişiden biri günde 2,15 dolardan daha az bir gelirle yaşıyor. Bu, dünya genelindeki aşırı yoksulluk oranının ortalamasından sekiz kat daha fazla.
Yoksulluk oranı, 2019’daki %6,9’dan 2020’de %7,7’ye hafif bir artış gösterdikten sonra 2023’te tekrar %6,9’a düştü. İlerlemeye rağmen 2023’te dünyada hâlâ yaklaşık 241 milyon işçi aşırı yoksulluk içinde yaşarken, 2024 için de olumlu bir değişiklik beklenmiyor.
Çoklu Krizler Yoksul Sayısını Artırdı
BM Kalkınma Programı’nın (UNDP) 2024 Trendler Raporu’na göre, 2020-2023 yılları arasında yaşanan pandemi ve Ukrayna ve Filistin’deki savaşlar gibi çoklu krizler nedeniyle 165 milyon insan daha yoksullukla yüz yüze geldi.
Küresel riskler ve fırsatlar tablosundaki değişim, yoksul olmanın anlamını değiştirmeye devam ederken yaklaşık 4,5 milyar insan, aşırı hava olaylarına karşı yüksek risk altında ve bu insanların yarısı yoksul durumda. Bu da onları aşırı hava koşullarının etkilerine karşı son derece savunmasız kılıyor.
Trendler raporunda, gelir yoksulluğunun 2023’te düşük ve orta gelirli ülkelerin üçte ikisinde azaldığını belirtirken borç sıkıntısı, sosyal harcamalar için kamu bütçelerini azaltıyor ve bu durum en yoksul kesimleri en çok etkiliyor.
Raporda ayrıca yoksulluk anlayışının artık günde harcanan doların ötesine geçerek sağlık, eğitim ve yaşam standartlarındaki yoksunlukları, dijital erişim, ruhsal ve zihinsel sağlık gibi başlıkları da kapsamaya başladığına vurgu yapılıyor. Kalkınma için kritik öneme sahip olan dijital teknoloji de yeni bir yoksulluk tarifi olarak önümüzde duruyor. Dünyanın üçte biri internet erişimine sahip değil. Bu oran Asya’da %39, Afrika’da ise %60 civarında.
Ayrıca hızlı kentleşmenin etkisiyle 2050’de dünya nüfusunun %70’inin kentlerde yaşayacağı da hatırlatılarak, önümüzdeki 30 yılda 3 milyar insanın kentlerde gecekondu veya gecekondu benzeri koşullarda yaşayacağı uyarısında da bulunuluyor.