Uluslararası Göç Örgütü (IOM), 2050 yılına dek en az 44 milyon, en fazla 216 milyon kişinin iklim göçmeni olabileceği tahmininde bulunuyor. İklim göçlerinde insanların öncelikle kendi ülkeleri içindeki uygun bölgeleri tercih ettiklerini belirten Doç. Dr. Dedeoğlu, iklim krizinin küresel etkilerinin artmasıyla ülkeler arasındaki göçlerin daha sık yaşanabileceğini ifade etti. Dedeoğlu, iklim göçmenlerinin uluslararası alanda mülteci olarak kabul edilmemesinin haklar konusunda belirsiz süreçler yaratabildiğini de söyledi.
IOM, 2050 yılına dek en az 44 milyon, en fazla 216 milyon kişinin iklim göçmeni olabileceği tahmininde bulunuyor. Öte yandan uzmanlar, iklim krizinin etkilerinin artmasıyla birlikte ülkeler arası iklim göçlerinin daha sık yaşanabileceği uyarısını yapıyor. İklim değişikliği ve artan küresel sıcaklıklar dünyanın pek çok bölgesinde yıkıcı doğal afetlerin yaşanmasına yol açarken bölge insanları ise daha güvenli yerlere göç etmek zorunda kalıyor.
“İklim ve Çevre Olayları Yaşam Koşullarını Olumsuz Etkiliyor”
Erciyes Üniversitesi İktisadi ve İdari Bilimler Fakültesi İktisat Bölümü Öğretim Üyesi Doç. Dr. Melike Dedeoğlu, iklim göçmeninin tanımını yaptı. AA’nın haberine göre, Doç. Dr. Dedeoğlu “Yaşamlarını veya yaşam koşullarını olumsuz etkileyen iklim ve çevre olaylarından dolayı yaşadıkları bölgeleri geçici veya kalıcı şekilde terk etmek zorunda kalan, bu sebeple ülkesi içinde veya ülke dışına göç eden insanlar, Uluslararası Göç Örgütü tarafından iklim göçmeni olarak tanımlanıyor” dedi.
İklim krizi ile mücadele eden kişilerin göç nedenlerinin değişebildiğini belirten Dedeoğlu; iklim değişikliği kaynaklı sel, su baskınları gibi yıkıcı felaketler sonrası insanların göç edebildiğini, tarımdaki üretkenliğin azalması, temiz suya erişimin kalmaması, kuraklık ve sıcaklık gibi sebeplerle de iklim göçleri yaşanabildiğini söyledi.
“Bazı Çatışmalar da İklim Göçlerine Sebep Olabiliyor”
Küresel ısınmanın etkisiyle deniz sularındaki artışın toprak kayıplarına yol açtığını, bunun da zorunlu göçleri beraberinde getirdiğini aktaran Dedeoğlu, “Doğal kaynakların kullanımı konusunda artan rekabet neticesinde ortaya çıkan bazı çatışmalar da iklim göçlerine sebep olabiliyor” dedi.
İklim krizi kaynaklı göçlerin en çok Güney Doğu Asya ve Pasifik bölgesinde görüldüğünü hatırlatan Dedeoğlu, “Bununla birlikte bu gibi göçler iklim krizi kaynaklı felaketler sonucu dünyanın pek çok yerinde görülebiliyor. Bu duruma, 2005 yılında Amerika Birleşik Devletleri’nde meydana gelen Katrina kasırgasını örnek verebiliriz. Bu kasırganın ABD tarihinin en büyük göç olaylarından birine neden olduğu belirtiliyor. 1,5 milyon insanın geçici, 300 bin kişinin daimi, 107 bin kişinin de yasa dışı göçmen olarak yer değiştirdiğini gördük” şeklinde konuştu.
“İlerleyen Zamanlarda Ülkeler Arasındaki Göçler Artabilir”
Dedeoğlu, iklim göçlerinde insanların öncelikle kendi ülkeleri içindeki uygun bölgeleri tercih ettiğini, öte yandan iklim krizinin küresel etkilerinin artmasıyla, ilerleyen zamanlarda ülkeler arasındaki göçlerin daha sık yaşanabileceği değerlendirmesinde bulundu.
İklim göçmenlerinin uluslararası alanda mülteci olarak kabul edilmemesinin haklar konusunda belirsiz süreçler yaratabildiğine değinen Dedeoğlu, yaşanmış örnekler üzerinde değerlendirmede bulundu: “2013 yılında Kiribati’den Yeni Zelanda’ya iklim krizi kaynaklı bir mültecilik başvurusu oluyor. Ama Yeni Zelanda hükümeti bu başvuruyu reddediyor. Cenevre Sözleşmesi’yle belirlenen bir mülteci tanımı var. İklim krizi sebebiyle yapılan göç ise bu mülteci olma kriterlerine dahil değil. Henüz bu konuda bir düzenleme yapılmadığı için bu sorunla yüzleşen milyonlarca insan bu tanımın dışında kalıyor.”
BM İklim Değişikliği Paneli’nin, Akdeniz Havzası’nda daha fazla ısınma gerçekleşeceği yönünde uyarılar yaptığını belirten Dedeoğlu, bu havzada yer alan Türkiye’nin de iklim göçü hareketliğinin dışında kalmasının söz konusu olamayacağı yorumunu paylaştı.