Bahçeşehir Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Ahu Ergen, pandeminin sürmesinin sağlık ve iklimle ilgili risklerle mücadeleyi hem ekonomik hem de yönetsel olarak zorlaştırdığını söyledi. Ergen, “İklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı, insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük tehditler olarak Küresel Riskler Raporu’ndaki yerini koruyor” dedi.
Yazı: Doç. Dr. Ahu ERGEN
Sağlıklı olmamızda çevre, ekonomi, kültür, genetik, sağlık hizmetlerine erişim, yaşam biçimi gibi birçok faktör etkili. Dünya Sağlık Örgütü sağlığı, “Sadece hastalık ya da sakatlığın olmayışı değil; fiziksel, ruhsal ve sosyal yönden tam bir iyilik hali” olarak tanımlıyor. Kuşkusuz sürdürülebilir kalkınmanın temel unsuru olan “insana” yapılacak en önemli yatırım ise sağlık durumunu iyi tutma ve yaşam kalitesini artırma olacaktır.
Bilindiği üzere, “Sağlık ve Kaliteli Yaşam” Birleşmiş Milletler Sürdürülebilir Kalkınma Amaçları’ndan (SKA) üçüncüsü. Sözünü ettiğim kalkınma amacıyla herkesin genel sağlık hizmetine, güvenli ve erişilebilir ilaca ve aşıya erişimi hedefleniyor. Aşı araştırma ve geliştirmelerinin desteklenmesi de aynı amacın bir parçası. Ne var ki Covid-19 Pandemisi, Birleşmiş Milletler 2030 gündeminde yer alan 17 SKA’ya büyük darbe vurmuş durumda. Bazı başlıklarda ilerlemeler olsa da SKA’ya erişebilme yolunda artık çok daha fazla çaba sarf edilmesi gerekecek. 1990 yılından bu yana önlenebilir çocuk ölümlerinde dünya genelinde %50’yi aşan azalma olmuş, yine anne ölümleri dünya genelinde %45 azalmıştı. 2000 ila 2013 yılları arasında, HIV/AIDS bulaşma oranı %30 azalmış, 6,2 milyonu aşkın insan sıtmadan kurtarılmıştı. Çocuk ölüm oranlarının azaltılması, anne sağlığının iyileştirilmesi, HIV/ AIDS, sıtma ve diğer hastalıklar ile mücadelede yıllar içinde küresel çapta büyük aşama kaydedilmiş oldu. Ancak pandemi ile birlikte artan hasta sayısı nedeniyle pek çok ülkede temel sağlık hizmetlerine erişimde, anne-bebek sağlığında ve diğer pek çok sağlık hizmetinde aksamalar ve gerilemeler görülmeye başlandı.
Pandeminin sürmesi, sağlık ve iklimle ilgili risklerle mücadeleyi hem ekonomik hem de yönetsel olarak zorlaştırıyor. Sağlık sorunları ve ekonomik zorluklar toplumsal bölünmeleri de artırıyor. Öte yandan iklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı, insanlığın karşı karşıya kaldığı en büyük tehditler olarak Küresel Riskler Raporu’ndaki yerini koruyor. İklim krizi ve biyoçeşitlilik kaybı da aslında birer sağlık sorunu olarak görülmeli. Sağlıklı yaşam, ancak gezegendeki tüm unsurların sağlığıyla mümkün olabilir. Toprağın, suyun, havanın, hayvanın ve insanın sağlığı birbiriyle doğrudan ilişkili. Bu ilişkiyi yıllar içinde unutmamızın bedelini bugün çok ağır şekilde ödüyoruz. Örneğin, sudaki yaşama bakıldığında durum hiç parlak değil. Dünyadaki balık stoklarının %30’u aşırı kullanıldığı için sürdürülebilir ürün vereceği düzeyin altına indi. İnsanların ürettikleri karbondioksitin yaklaşık %30’unu emen okyanusların asitlenmesi Sanayi Devrimi’nden bu yana %26 artmış durumda. Karadan gelen deniz kirliliği ise çöp adalarına neden olmaya başladı. Okyanusun her kilometrekaresinde ortalama 13 bin parça plastik atık bulunuyor.
Kuraklık ve Çölleşme Yoksulluğu Artırıyor
UNDP (Birleşmiş Milletler Kalkınma Programı) verilerine göre, bugün eşine benzerine rastlanmamış düzeyde toprak bozulması yaşanıyor. Ekilebilir araziler hızla kaybolurken kuraklık ve çölleşme yoksulluğu artırıyor. Bilinen 8300 hayvan ırkının %8’inin soyu tükenmiş, %22’si ise soyunun tükenmesi tehlikesiyle karşı karşıya.
Biyoçeşitlilik kaybı, iklim krizi, fosil yakıt kullanımı, sorumsuz üretim ve tüketimle doğrudan ilişkili bir diğer sağlık riski ise hava kirliliği. Hava kirliliği her yıl yaklaşık 7 milyon insanın hayatını kaybetmesine neden oluyor. Ruh sağlığı sorunlarında da pandemi ile birlikte bir artış görülmekte. Dünya çapında yaklaşık 1 milyar insan ruhsal sorunlarla mücadele ederken düşük gelirli ülkelerde yaşayanların %75’ten fazlası herhangi bir tedavi göremiyor. Ruh sağlığı küreselde, sağlığın en ihmal edilen alanı. Bu durum Covid-19 öncesinde de böyleyken şimdi durum daha da kötüye gitmiş. Sürdürülebilir kalkınma için ruh sağlığı çözümlerinin geliştirilmesi, yaygınlaştırılması ve ölçeklendirilmesi aciliyet kazandı.
Farklı Zoonotik Hastalıklarla Karşılaşma İhtimali
Çevre sağlığı, insan sağlığı ve hayvan sağlığının birlikte ele alındığı bir yaklaşım olan “Tek Sağlık” anlayışı popülerliğini 2000’li yıllarda kazandı; pandemiyle ise dünya gündemine oturdu. Covid-19; Tek Sağlık anlayışının önemini, doğal yaşama müdahalenin sonuçlarını acı şekilde gösterdi. Hayvanlardan insanlara geçen zoonotik hastalıklar başta olmak üzere pek çok bulaşıcı hastalığı önlemede ve mücadelede ekoloji, çevre sağlığı, veterinerlik, tıp, sağlık bilimleri, genetik gibi pek çok farklı disiplinden bilim insanının ortak çalışmasına, bireylerin bilinçlenmesine, konunun medyada yer bulmasına ve devlet yoluyla yeni düzenlemelere ve yatırımlara ihtiyaç var. Gelecekte farklı zoonotik hastalıklarla karşılaşma ihtimalinin yüksek ol- duğu uzmanlarca sıkça dile getiriliyor. Öte yandan aşılama, bazı ülkelerin Covid-19 Pandemisi’nden daha çabuk sıyrılmasını sağlasa da pek çok ülke kötü günlerden geçmeyi sürdürüyor. Bugün halen dünya nüfusunun nere- deyse yarısı aşılanmamış durumda. Pandeminin sağlık üzerindeki etkileri tüm dünyada sağlık sistemlerine baskı oluşturmaya devam ediyor. Bu da ülkeler içindeki ve arasındaki eşitsizliklerin artmasına, toplumsal ihtilaflara yol açıyor. Tüm bunlar sürdürülebilir kalkınmanın önünde engel teşkil ediyor.
Elbette, uzayan yaşam süresi nedeniyle artan sağlık harcamaları uzun süredir devletleri zorlarken bir de pandeminin gelişi sağlık ekonomisini daha da önemli bir alan haline getirdi. Sağlığa bakış, giderek daha fazla ekonomik boyut kazanmaya başladı. Ekonomi bilimi altında bir alt disiplin olan ve geçmişi 1960’lara dayanan sağlık ekonomisi, gelişen bilgi teknolojilerinin de yardımıyla artan maliyetler ve kaynak kullanımı, değişen nüfus yapısı ve artan hasta ihtiyaçlarını yönetmede öne çıkıyor.
BM Covid-19, Eşitsizlikler ve Toparlanma Raporu’nda (Covid-19, Inequa- lities and Building Back Better), bun-dan sonrası için acilen sağlık hizmetini güçlendirme ve altyapıya yatırım yapma konusunda devletlere tavsiyelerde bulunuluyor. Özellikle dezavantajlı gruplara kesintisiz hizmet sunma, sağlık hizmetlerini ücretsiz yapma, sağlıktaki finansal engelleri kaldırma, bir insan hakkı olan sağlığa erişime yatırım yapma ve nitelikli sağlık elemanı yetiştirme raporun öncelik verdiği tavsiyeler arasında yer alıyor.