Atık

Burgazada’da İnşaat Atıklarından Bir Sanat Bahçesi

Çöp “modern” yaşantılarımızda oldukça belirleyici bir unsur diyebiliriz. Ne kadar tükettiğin ne kadar çöp ürettiğine bağlı ve neyi, ne kadar tükettiğin sosyal bir statünün belirleyici özelliklerinden biri. Peki çöpü çöp yapan gerçekten nedir? Kimisi için ömrünü tamamlamış bir “şey”, başkasının yiyeceği, giyeceği ve/veya ilham kaynağı olabiliyor. Hollandalı sanatçı Koenraad van Lier, “kirliliğin tam tersini” yaratmak amacıyla İstanbul Burgazada’da “inşaat atıklarını” sanata dönüştürerek sembolik bir çözüm yaratıyor.

Yazı: Gülce DEMİRER ve Barış DOĞRU 

Hollanda doğumlu Koenra­ad van Lier, Gerrit Rietveld Sanat Akademisi’nde sanat eğitimi almış. Tıpkı bütün Hollanda gibi ülkenin do­ğusunda, ağaçların ve yeşilliğin bolca olduğu bir çevrede çocukluğunu geçi­ren Van Lier ormanda oynadığını ve ilk olarak gördüğü ağaçları böcekleri, çiçekleri çizdiğini söylüyor. Sanat eği­timinin ardından mimari tasarımlara ve dijital sanatlara merak salıyor. 2008 yılında ise, Amsterdam merkezli Born Dijital adı altında, dijital sanat dalında faaliyet gösteren bir vakıf kuruyor. Bu noktada resimden uzaklaştığını, aslında daha çok sanat etkinlikleri yöneticiliği yapmaya başladığını söylüyor. Van Lier 2010 İstanbul, Avrupa Kültür Başken­ti sırasında, Born Digital ve Amber işbirliğinde workshoplar düzenlemek üzere İstanbul’a geliyor ve sonrasın­da İstanbul’a taşınmaya karar veriyor. Aynı süreçte resim yapmaya ve sanata dönmek istediğini fark ediyor ve 2013 yılında ilk evi olan Elmadağ’a taşınıyor. Buradan Erenköy’e ve son olarak da sanat yönetmeni olan eşiyle tanıştıktan sonra, doğayla ve yeşil ile daha iç içe olmak istediğini fark etmesinin üzerine Burgazada’da yaşamaya başlıyorlar.

Burgazada’ya geldiğinde çevresel me­selelere daha fazla kafa yormaya baş­ladığını söylüyor Van Lier. “Şehirde çöpümüzü çöp kutularına atıyoruz ve sonraki süreci pek fazla düşünmüyo­ruz. Adaya geldiğimde ise her yerin çöple, özellikle de plastikle ve inşa­at atıklarıyla dolup taştığını görmeye başladım” diyor. Burgazada turistlerin özellikle yaz aylarında yoğunluklu gel­diği bir yer. Madam Marta Koyu’na gelen turistlerin çöplerini bile alma­dığını, bunun dışında denizden de bir sürü plastik atığın sahile vurduğunu görüyor.

“Ada’nın Aya Nikola kısmında yaşıyo­ruz. Madam Marta Koyu’na oldukça yakınız, burası adanın en kirli koyuy­du. Doğa ise çok güzel, üzücü kısmı da bu. Asfalt (petrokimyasallar), plas­tikler, beton, asbest, fayans gibi inşaat atıklarını büyük yangına kadar denize attılar… Nüfusun daha yoğun olduğu ve daha çok zengin insanların yaşadığı adanın ön bölgesinde çöplerini kim­se görmek istemiyor ve çöpler adanın arka kısmına bırakılıyordu. Tıpkı geliş­miş, zengin ülkelerin çöplerini üçün­cü dünya ülkelerine ihraç etmesi gibi.

Ama çöp küresel bir sorun, kendi ülke­nizden uzaklaştırsanız da sizi etkiliyor; doğayı, denizleri, toprağı kirletiyor. Sadece çöpünüzü gözden uzağa gön­dermiş oluyorsunuz. Üstelik çöp ihraç ettiğinizde bunun doğaya olan etkisini de iki katı kötüleştirmiş oluyorsunuz. Burgazada sahili de inşaat atıkları ve plastik çöplerle dolu. Ben de pozitif bir şey yapmaya karar verdim ve sahili te­mizleyip, düzenlemeye çalıştım.”

Canlı Bir Sanat Eseri

Van Lier, inşaat atıkları ile doğal taş, çamur ve toprağı bir araya getirip bir sahil bahçesi yaratmaya başlıyor. Lo­garitmik spiralden esinlendiğini ve özellikle bu şekli seçtiğini söylüyor Van Lier. Spirali galakside, salyangozlarda, kasırgada, ayçiçeklerinde, deniz kabuk­larında görmek mümkün. İnsanların tepkilerinin de oldukça olumlu yönde olduğunu ve merakla karşıladıklarını söylüyor. Şaşırıyorlar tabii ki. Bense kirliliğin tam tersini yaratmak istiyorum. Küçük küçük ağaçlar dikmeye başladım, büyük bir bitki çeşitliliği hakim. Aynısefa, kantaron, agave, ay­çiçeği, türlü yeşillikler, yabani hardal, kaktüs, papatya, erik ağacı, ayva ağacı, yeni zakkum, nar, lavanta, devedikeni, vişne ağacı, ballıbaba… Oldukça fazla arı geliyor.”

Aslında Van Lier’in burada yaptığı bir sanat eseri olma özelliğini korurken aynı zamanda doğanın döngüselliğinin de bir temsili. Kumun üzerinde bir kat kiremit parçaları var. Kiremitler, yağ­mur yağdığında suyun toprağa yavaş yavaş akmasını sağlıyor, asfalt parçaları da spiral bahçenin önemli bir parçası. Küçük bir permakültür bahçesi bile demek mümkün bu esere. Hiçbir şey atık olmuyor; aksine atık olarak görü­len, konvansiyonel anlamda ikinci bir ömrü olmayacak malzemelerden kü­çük bir bahçe yaratıyor Van Lier. Hat­ta bazı insanların kompost, gıda atığı ve tohum getirdiğini de söylüyor. Van Lier, “Yaptığım, çevresel sorunlara bir cevap değil, sembolik bir şey ve farkındalıkla ilgili. İnsanların küçük şeyler bile yapmasının önemli olduğunu gös­termek istedim” diyor.

Doğaya Bakmak Yeterli Olabilir

Van Lier spiral dışında deniz kenarın­daki mutfak, banyo gibi yerlerde kulla­nılan seramik karo parçalarını da (yine inşaat atıkları) Madam Marta koyun­dan toplayarak başka bir projeye daha başlamış bir süre sonra. Bu seramik ka­rolar 1950-1980 yıllarının ada evlerine ait. Gerçekleştirdiği eserlerde de yine doğadan ilham alıyor.

“Fayans parçalarını silikon ile birbirine yapıştırıyorum. Mozaik sanatı gibi ama ondan farkı mozaik sanatçıları ilk önce betondan bir yapı oluşturup bunun üzerine dekorasyon olarak yapıştırı­yorlar. Bense bu dekorasyon parçaları ile yapının kendisini oluşturuyorum, silikon dışında ek bir malzeme kullan­madan. Sembolik olarak parçalanmış bir şeyi, yeniden kümbet şeklinde bir bütün haline getiriyorum. Bu doğada bulunan en güçlü form aslında. Arı kovanlarını, karınca yuvalarını düşünün. Sadece doğaya bakmamız gerekiyor ve doğadaki bu bağlantıları birleştirdi­ğinizde oldukça güçlü bir form ortaya çıkıyor. Bu form öte yandan olduk­ça esnek de. Esnek olması özellikle deprem bölgelerinde güvenlik sağlı­yor. İstanbul’un en eski yapılarından Ayasofya’yı düşünün; kubbenin bir sürü kemeri var, dolayısıyla çok sağlam bir yapı.”

İşte böyle… Bazıları kirletir, bazıla­rı ise kirliliğin tam tersini yaratmaya koyulur. Hem de bazılarının atıkla­rından. Bunun için sadece doğaya bakmak yeterli. Doğada bildiğiniz gibi atık yoktur. Bir canlının atığı bir başka canlının besinidir. Koenraad van Lier’in sanatsal besini ise, doğa­nın ilhamı. Sonunda ortaya atıklardan yeniden doğan bir bahçe çıkıverir. Arılar tekrar gelir, yabani bitkiler se­ramik kırıklarına tutunuverir, denizin dalgaları onları izler ve belki bir gün bir çocuk bir tohum getirir…

Koenraad Marinus van Lier’e ait daha fazla çalışmaya ulaşmak için www.ko­enraadvanlier.com websitesini ziyaret edebilir ya da @koenraadmarinus ins­tagram hesabını takip edebilirsiniz

About Post Author