Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1990 yılında nüfusla ilişkili ve nüfus konusunun çevre ve kalkınma ile ilişkisine dair farkındalık oluşturmak amacıyla 11 Temmuz’u Dünya Nüfus Günü ilan etti. Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), nüfus değil, insan odaklı olmamız gerektiğini belirtiyor ve “İnsanları sayılara indirgemek, onları insanlıktan uzaklaştırılıyor. Sayıların sistemler için çalışmasını sağlamak yerine insanların sağlığını ve refahını geliştiren sistemlerin sayılar için çalışmasını sağlamalıyız” diyor.
Dünya nüfusunun 1 milyara çıkması yüz binlerce yıl almışken yalnızca 200 yıl içinde yedi kat artarak 2011’de 7 milyara ulaştı. 2021’de neredeyse 7,9 milyar olan nüfusun 2030’da 8,5 milyara, 2050’de 9,7 milyara ve 2100’de 10,9 milyara çıkması bekleniyor.
Birleşmiş Milletler Genel Kurulu, 1990 yılında nüfusla ilişkili ve nüfus konusunun çevre ve kalkınma ile ilişkisine dair farkındalık oluşturmak amacıyla 11 Temmuz’u Dünya Nüfus Günü ilan etti.
Ortalama Yaşam Süresi Uzadı
Yakın geçmişte doğurganlık oranlarında ve yaşam beklentisinde büyük değişiklikler görüldü. 1970’lerin başında kadınların her birinin ortalama 4,5 çocuğu vardı. 2015’de ortalama doğurganlık kadın başına 2,5 çocuğun altına düştü.Diğer yandan 1990’ların başında ortalama yaşam süresi 64,6 yılken 2019’da 72,6 yıla yükseldi.
Göç Hareketleri Hızlandı
Aynı zamanda dünya genelinde kentleşme artarken göç hareketleri de hızlanıyor. 2007 yılında ilk kez kentsel nüfus kırsal nüfusu aştı. 2050 yılında dünya nüfusunun yaklaşık %66’sının şehirlerde yaşaması bekleniyor. Bu büyük trendlerin ekonomik kalkınma, istihdam, gelir dağılımı, yoksulluk ve sosyal koruma üzerine geniş kapsamlı sonuçları da var. Yanı sıra sağlık, eğitim, barınma, sanitasyon, su, gıda ve enerjiye erişim de bu trendlerden etkileniyor.
“Nüfus Mühendisliğinin Başarılı Olabileceğine Dair Kanıt Bulunmuyor”
Birleşmiş Milletler Nüfus Fonu (UNFPA), nüfus artışına dair verilen alarmlara yönelik şu yanıtı veriyor: “Dünyanın aşırı nüfus artışının veya nüfus çöküşünün eşiğinde olduğunu iddia edenler olacak. Her iki taraf da nüfus artışını azaltmak veya teşvik etmek için önlemler alabilir. Ancak bugüne kadar nüfus mühendisliğinin başarılı olabileceğine dair bir kanıt bulunmuyor. Aksine, kadınların kendi istekleri dışında daha fazla veya az çocuk sahibi olmaya zorlanması veya bu kararı vermelerine yardımcı olacak bilgi ve hizmetlere erişimleri olmaması, üreme hakları da dahil olmak üzere insan haklarını baltalamaya hizmet ediyor.”
UNFPA, nüfus değil, insan odaklı olmamız gerektiğini belirtiyor ve “İnsanları sayılara indirgemek, onları insanlıktan uzaklaştırılıyor. Sayıların sistemler için çalışmasını sağlamak yerine insanların sağlığını ve refahını geliştiren sistemlerin sayılar için çalışmasını sağlamalıyız” diyor.
En Yoksul Kesim Emisyonların %10’undan Sorumlu!
İnsanlığın çevreye verdiği zararlardan ve emisyonlardan bahsedilirken nüfus konusundan sıkça söz ediliyor. Nüfus artışını emisyonlardan ve çevresel zararlardan sorumlu tutmak yoksul kesimi suçlayarak ırkçı ifadeleri meşrulaştırmak için kullanılabiliyor. Ancak düşük gelirli insanların kişi başına düşen emisyon miktarı da oldukça düşük. Dünyanın en zengin %10’luk kesimi, tüm karbon emisyonlarının %50’ye yakınını üretirken en yoksul %50’lik kesim, emisyonların %10’undan sorumlu. Bu nedenle nüfusun niteliğini iyileştirmeye yönelik çabalar, sayılara odaklanmaktan daha etkili bir çözüm olabilir. Bu doğrultuda UNFPA, yalnızca insan sayısını değil, ilerleme fırsatlarını ve önümüzdeki engelleri aşma çabaları ile demografik dayanıklılığa ulaşmanın önemine dikkat çekerek gelecek nesillerin ihtiyaçlarını karşılayabilmek için kaynakların adil kullanılması gerektiğini vurguluyor.