Bazı insanlar kafalarında teori olarak yer eden fikirleri ustalıkla pratiğe dökme yetisine sahiptir. Kritik Eşik kitabıyla işin teorisini ortaya koyan; ardından atık yağla çalışan bir araba ve yenilenebilir enerjiyle ısıtıp soğuttuğu bir evle teorisini hayata geçiren Taner Aksel de bu şanslı azınlıktan biri…
Yazı: Barış DOĞRU
Fotoğraflar: Özgür GÜVENÇ
Bu hayatta en çok kıskandığım insanlar, kafasına koyduğu işleri gerçekleştiren insanlardır. Bazı insanlar gerçekten böyledir: Kafalarına koyarlar ve yaparlar. İkinci en çok özendiğim insanlarsa teorileri ile pratiklerini buluşturmayı beceren insanlardır. Ortak bir tanıdığımız vasıtasıyla tanışma şansına eriştiğim Taner Aksel, benim bu iki dileğimi de gerçekleştiren biri.
Taner Bey’in asıl uzmanlık alanı “Yapıların Deprem Davranışı”. İTÜ İnşaat Fakültesi’nden mezun olduktan sonra ABD’de Cincinnati Üniversitesi’nde bu konuda yüksek lisans çalışması yapmış. 1994 yılında ülkeye döndükten sonra bu alanda faaliyet gösteren bir firma kurmuş. Yapıların deprem davranışı ile 2008’deki küresel krize yol açan insan davranışı arasındaki ilginç benzerlikler görmesi bu konuda araştırmalarını derinleştirmesine neden olmuş. Bu iki kritik davranış modelinin, küresel iklim değişikliğiyle de ilişkilendirilebileceğini fark etmiş ve bahsettiğim “teorik” çabanın meyvesi bir kitap olarak ortaya çıkmış. Cinius Yayınları’ndan 2011 Mayıs’ında yayınlanan “Kritik Eşik, İklim Değişikliğinde ve İnsanlık Medeniyetinde Dönülmez Noktaya Doğru” isimli kitap, gerçekten çok ilginç bağlantılar ortaya koyuyor.
Ama iklim değişikliği ve medeniyetimizin açmazları üzerine ortaya koyduğu bu teorik çalışmadan önce, Taner Bey’in ciddi bir “pratiği” de mevcut. İstanbul Kuzey’indeki Akbaba köyündeki evinin kapısından girerken bunun farkına varmaya başlıyorsunuz. Sizi bilmiyorum ama ben ısı pompasıyla ısınan bir evde ilk defa buluyorum. Binanın çatısında güneş panelleri kurulu. İşin ilgi çekici tarafı bütün bu tertibatları Serdar Bey tarafından bizzat yapılmış olması.
Aslında tüm ev kapalı bir devre çalışabilecek şekilde düzenlenmiş. Bahçedeki, yine Taner Bey’in kendi imalatı seradaki tavukların gübresi ve ısısı, döngünün bir parçası olarak işliyor. Evdeki tüm gri su arıtılarak bahçede kullanılıyor. Bahçedeki, içinde çok sayıda kültür balığının dolandığı küçücük doğal gölet de bu sistemin parçası. Balıklar, bahçede yetişen bitkilerle besleniyor. Gübreleri ise aynı döngünün içinde bitkilerin doğal besini. Zaten tüm bitkiler bu sistemin önemli bir parçası olarak özenle seçilmiş. Çok su isteyenler, göletin yanında ve açık hava arklarının kenarında gönlünce büyüyor. Toprağın kurumasını ve kurak yaz günlerine dayanmasına sağlayacak doğal malç da yine bahçedeki ağaçların ve bitkilerin atıklarından elde ediliyor. “Permakültür” dediğinizi duyar gibi oluyorum. Kendi kendine yeterli, sürdürülebilir insan yerleşimlerinin tasarımını hedef alan Permakültür’ün sözünü etmemiz bile Taner Aksel’in gözlerinin parlamasına yetiyor. “Daha önce hem bu evin bahçesinde, hem de Uludağ eteklerindeki bağlık arazimde kendi başıma yapmaya çalıştığım doğal tarım denemelerimdeki tüm sorunların, Permakültürle yanıtlanabileceğini fark etmem herşeyi değiştirdi” diyor Taner Bey. 1999’dan biri bu konuda uğraş veren Aksel’in biraz da tesadüflerin yardımıyla, Permakültür’ün babası sayılan Bill Mollison’un İstanbul’daki 2010 seminerlerine katılması ve “Permakültür Tasarım Sertifikası’nı alması gerçek bir dönüm noktası olmuş. Özellikle Uludağ’daki bağların kuruması nedeniyle yaşadığı hayalkırıklığını giderecek tüm bilgiye, Permakültür aracılığıyla ulaştığını anlatan Aksel, herşeyi bütünsel olarak tasarlamadığı takdirde sürdürülebilir projelerin kurulmasının mümkün olmadığını kavrıyor. Ve herşeyi sil baştan tasarlamaya başlıyor.
Bunun da meyvelerini yavaş yavaş almaya başladığı açık. Bütün bu bilgeleri kendine saklamak gibi de bir niyeti yok. Çalışmaları olgunlaştıkça, çıktıları, tecrübe ve birikimlerini internet üzerinde yayın yapan Sürdürülebilir Yaşam Portalı’nda (www.suyapo.com) herkesle paylaşıyor.
Taner Bey’le bahçede dolaşıp çeşitli işlevlere sahip bitkilere bakıyoruz. Bazı bitkilerin hiç tanımadığım türlerini tadıyorum. Mesela bir tür yeşil domates yiyorum ki, tadı gerçekten benzersiz. “Yanlış mevsimde geldiniz” diyor Aksel, “Yoksa çok daha değişik bitkiler” görebilirdiniz. Evin tam girişindeki ağaç kütüklerinin sırrı da böylece çözülüyor. Kütüklerde açılmış yarıklardan, mevsimi gelince özel olarak aşılanmış doğal mantarların fışkırdığını öğrenince bir kere daha şaşırıyoruz.
Ama herhalde asıl büyük şaşkınlığı Taner Bey’in arabasını görünce yaşıyoruz. İkinci evi saydığı ve permakültür çalışmalarını ana merkezi haline gelen Uludağ’daki araziye gidiş gelişlerde ve malzemelerin taşınmasında kullandığı van tipi araç, atık yağlarla çalışıyor. Dönüşümünü nasıl yaptınız diye sorunca, “Kendim yaptım” diyor Aksel, internetten dönüşüm manuellerini buldum ve uyguladım. Artık sadece bir düğmeye basarak atık yağla çalışma moduna geçebiliyor araba. Ama asıl zorluk trafik muayenesinde ve yakıt bulmada yaşanıyor”. Evet insanların, acımasızca lavabolara döküp milyonlarca litre denizsuyunu kirlettikleri kızartma yağlarını bulmakta zorlanıyormuş Taner Bey. “Arkadaşımın bir lokantası var. Büyük bidonlarda topluyorlar atık yağları. Bidonlar dolunca da haber veriyorlar, gidip alıyoruz ama aslında bildiğiniz gibi mevzuat buna müsait değil. Herhangi bir yerden atık yağ almanız aslında yasak.” Peki, bir işlemden geçmesi gerekmiyor mu bu yağın? “Hayır, sadece büyük bir varilde süzüyoruz. Ondan sonra kullanıma hazır oluyor”. Herşey bu kadar basit mi gerçekten?
Dönüş yolunda fotoğrafçı arkadaşımız Özgür’le, İstanbul’un kuzeyini saran sessiz ve dingin ormanların arasında şehre geri dönerken ve arabamızdan karbondioksitleri atmosfere savururken, düşünüyorum da; gerçekten de bu hayatta en mutlu insanlar, düşündüklerini hayatlarında uygulayabilen insanlar. Tabii ne düşündüğünüz de önemli. Daha çok para kazanmayı, birilerine hava atmaktan başka ne işe yarayabileceğini bilmediğim bir cip almayı da düşünebilirsiniz; Taner Bey gibi, kişisel etkinizi ve karbonayakizinizi düşürecek çözümleri de. Taner Aksel teoride doğru şeyler düşünüyor ve işin güzeli hayatında bunları uygulayabiliyor. Bazıları “Ne var bunda, kaynağı var, yapabiliyor” diyebilir ama ne büyük kaynakları olup da, bunları dünyanın ciğerini sökmek için kullanan milyonlarca insanı düşününce, Aksel’in yaptığının değeri daha iyi anlaşılıyor. Taner Bey, acaba beni yanına parttime çırak olarak alır mı?