Bir insanı, en iyi yolculukta tanırsınız derler. Aynı şey “doğa ve çevre dostu bireyler” için de geçerli. Sırtçantalılar Grubu’nun kurucularından ve EKOIQ’nun gedikli yazarlarından Engin Kaban da mealen şöyle diyor: “Nasıl geziyorsanız, osunuz!”
Yazı: Engin KABAN, www.enginkaban.com
Gezmek güzel şey. Yeni yerler görmek, apayrı kültürleri yerinde keşfetmek, maceraya atılmak. Peki, tüm bunları yaparken bir de parçası olduğumuz doğanın gözünden bakalım olaylara. Acaba bu hareketlilik dünyaya yarıyor mu, yoksa zarar mı veriyor?
Gezmenin temelinde yer değiştirme var. Öyleyse ilk ele almamız gereken konu bu yer değiştirmeyi ne şartlarla yapacağımız. Toplu taşıma kullanımının herkesin bildiği faydalarına farklı bir açıdan yaklaşalım. Olay sadece egzozlardan çıkan ve küresel ısınmayı daha da artıran zararlı gazlar değil. Aynı zamanda kullandığımız kişisel arabaların üretim aşamasında tedarikçilerin ve araba fabrikalarının çevreye verdiği zarardan tutun da, her aracın tek başına tükettiği fosil yakıtların yeraltından çıkarılmasına; kısıtlı olan bu kaynakların tüketimi sebebiyle dünyada oluşan güç dengesizliklerine kadar daha birçok konu var. Toplu taşıma araçları yerine kendi arabamızla seyahat edeceğimiz her seferde bunları düşünerek ve kullanımımızı tamamen sıfırlamasak bile azaltabilirsek, bu çok büyük bir kazanç olacaktır.
Diğer tarafta çok daha uç seviyelerde yakıt tüketimi olan uçaklar var. Bir uçak şu kadar mesafe giderken bu kadar yakıt yakar gibi detaylara boğmak istemiyorum okuru; isteyen araştıracaktır. Ancak gerçek şu ki, her ne kadar havayolu firmaları çevreci olduklarını, uçtukları her binlerce kilometreye karşılık çevrenin korunması için bağışlar yaptıklarını ve hatta bazen bu miktarları uçak biletlerine gönüllü veya zorunlu olarak yansıtıklarını belirtmelerine rağmen, havayolu taşımacılığının ne yazık ki çevreci açıdan elle tutulur bir yanı yoktur. Bu noktada, konuyu gerçek anlamda benimseyen ve sahip çıkarak asla ve asla uçağa binmeyen kişiler var ama siz ne bunlardan biri olmak zorundasınız, ne de tamamen vurdumduymaz ve bilinçsiz. İkisinin ortası her zaman var. Mümkün olduğunca uçak yerine tren, gemi ya da en azından otobüs gibi seçenekleri tercih etmek, hem doğaya biraz daha rahat nefes aldıracak hem de size.
Bunun yanında, EKOIQ’nun Ocak sayısında yayınlanan “Ekolojik ve Ekonomik: Otostop” yazımda da belirttiğim gibi, otostop, araç paylaşımı gibi uygulamalar ekonomik olduğu kadar çevre dostudur. Böylelikle seyahatlerimiz için gerekli yer değiştirmeyi halihazırda hareket etmekte olan araçları kullanarak yapmak mümkün. Bunun yanında yürümek ve bisiklet kullanımı gibi çok belirgin ve hakkında sayfalarca güzel şeyler yazılabilecek konulara hiç girmiyorum şu aşamada.
Evde Nasılsan Öyle Ol!
Peki “Nasıl ekolojik gezgin/turist olunur?” O da ne demek; domates mi bu ekolojik olsun? Gezginin ekolojiği mi olur diyebilirsiniz. Bu kavramlar her ne kadar yeni ve az biliniyor olsalar da, pekâlâ olur. Esasında ekolojik gezgin kavramıyla kastettiğimiz, normal yaşamında çevreye duyarlılığı, doğaya saygıyı benimsemiş insanın gezilerinde de bunu uyguluyor olmasından başka bir şey değil. Yoksa günlük yaşamında aşırı tüketim alışkanlıkları olan, ‘yeşil’ kavramının sadece bir renkten ibaret olduğunu düşünen bir kişinin, seyahate çıktığında duyarlı olmasını çok da bekleyemeyiz. Ancak diğer taraftan, çevreci yaklaşımlarını evinde bırakıp, tatile çıktığında bambaşka bir kişiliğe bürünmekte de bir problem var.
Seyahati bambaşka bir olgu gibi algılamamak lazım. Bir anlamda normal yaşamına farklı bir coğrafyada devam etmek var işin içinde. Evinde mahallenin pazarına giden kişi gittiği yerde yine pazarları bulup yerel halkı da maddi anlamda destekleyebilir. Alışverişlerde mümkün olduğunca o yöreye ait yiyecekler seçilerek hem tazeliğin tadını çıkarıp hem de aksi takdirde yüzlerce kilometre öteden gelecek ürünlerin çevreye vereceği zarar minimum indirilmiş olur.
Kitlesel turizm olarak tanımlanabilecek çok yıldızlı otellerde her şey dahil konaklamalar, büyük tur firmaları tarafından çok sayıda insanın dahil edildiği paket turlar gibi uygulamalar; bazı istisnalar hariç kesinlikle çevreci yaklaşımdan çok uzaklar. Açık büfe sistemlerdeki yiyecek israfından tutun da dev işletmelerin harcadığı enerji miktarlarına kadar aşırı ve gereksiz bir tüketim söz konusu. Üstelik büyük firmaların veya kişilerin tekelindeki bu sistemler yerel ekonomilere çok az fayda sağladığı gibi, birçok anlamda onları baltalıyor da. Böylelikle rekabet şansı kalmayan küçük esnaf veya işletmeciler birer birer ortadan kaybolmaya mahkûm ediliyor. Bunların alternatifi olarak konaklama anlamında bütçenize ve tercihinize göre butik oteller veya pansiyonlar tercih edilebilir. Bu tarz işletmelerde samimi bir hava yaşayacağınız gibi aynı zamanda yerel lezzetleri tatma şansı da elde edersiniz. Harcadığınız para da dolaylı yollara girmeden direkt o küçük işletmenin sahibine ulaşacaktır. Bu da yöresel yatırımların önünün açılmasına yardım eder. Yine aynı şekilde her türlü alışverişte zincir büyük alışveriş merkezleri yerine mümkün olduğunca köşebaşındaki bakkalı, köyde kendi ürettiği el işi ürünleri satan teyzeleri, amcaları tercih etmek yine yerel kültürlerin kaybolmaması ve bundan direkt fayda sağlayabildiği sürece orada yaşayan insanların desteklenmesi anlamına gelecektir.
Yerel Rehberler Bulun!
Doğayla iç içe olmayı daha çok sevenler için alternatifler arasında tabii ki kampçılık, doğa yürüyüşleri, ağaç ev, bungalovlarda konaklama, eko-köyler gibi türlü seçenekler var. Bu tarz bir yere gittiğinizde hem halihazırda şehir yaşamında yüklendiğiniz negatif enerjiden arınacak, hem de sevdiklerinizle huzur içinde vakit geçirmiş olacaksınız. Örneğin küçük bir çocuğunuz varsa doğaya alışması, bu ilgi ve farkındalığın erken yaşta oluşması için bundan güzel seçenek olamaz. Yine konuyla bağlantılı olarak gittiğiniz, özellikle zorlu bölgelerde yerel rehberlerden destek almanız hem bölgeyi daha iyi anlamanızı sağlar, hem de halkı bölgesini koruma ve tanıtma anlamında teşvik eder.
Klasik anlamda alışkın olduğumuz deniz-kum-güneş tatil ekseninden farklılaşan alışkanlıklar dünyada ve ülkemizde yavaş yavaş yaygınlaşıyor. Ekoturizm genel başlığı altında insanlar ve turizmciler farklı alanlara yavaş yavaş yöneliyor. Çevreye daha duyarlı, doğal güzellikleri ve yerel halkı tanımayı ön planda tutan, gidilen yere olumsuz etkileri en düşük seviyede tutmayı hedefleyen bu girişimler her geçen gün artıyor. Burada önemli olan çevresel farkındalığı taşımak ve bunu diğer insanlarla da paylaşabilmek. Organik tarım yapılan bölgeleri ziyaret ve hatta bu tarlalarda birebir çalışmayı hedefleyen programlar da var. Örneğin WWOF kapsamında dünyanın çeşitli yerlerinde organik tarlalarda çalışarak hem yaşayıp hem gezen birçok gezgin mevcut. Böylelikle hem seyahatlerinde arkalarında bıraktıkları karbon ayakizlerini minimuma indiriyor hem de etkili bir şekilde kültürü tanıyıp gittikleri yerlere fayda sağlayabiliyorlar.
Sadece İnsanlara Değil, Tüm Canlılara Saygı
Bağımsız, sorumlu ve sırt çantalı seyahat olarak tanımlayabileceğimiz seyahat yapan kişilerin birçoğu, öyle veya böyle, ekolojik gezgin olarak tanımlanabilir esasen. Çünkü bu gezginler öncelikle içine sığmak zorunda oldukları bir sırt çantası ile ister istemez gereksiz tüketimden uzak duruyorlar. Daha ekonomik de olduğu için toplu taşıma yöntemlerini tercih ediyor ve böylelikle yerel halkla daha da çok etkileşimde bulunmuş oluyorlar. İçinde bulunulan ve tanışılan insanlardan etkilenmeyle de birlikte bu algı her geçen gün daha da gelişiyor. Ülkemizde bu gezgin kültürünü sahiplenen ve gelişimine önemli faydalar sağlayan Sırtçantalılar Grubu üyeleri arasında da benzer paylaşımlar görülüyor.
Coğrafyalar canlılarıyla bir bütün. Bunun içine, insanlar olduğu kadar, nedense sık sık unutulan her türlü hayvan ve bitkiler de dahil. Kitlesel ve bilinçsiz turizmin biyoçeşitliliğin zarar görmesi, toprak kayıpları, doğal kaynakların hızla ve aşırı tüketilmesi, tükenmekte olan canlıların tehlike yaşaması, yabancı yaşam şeklinin yerel kültürleri etkilemesi ve değiştirmesi gibi çok sayıda olumsuz etkisinden bahsedilebilir. Yeşil/ekolojik bir gezginden beklenen davranış ise tam da bunların tersi oluyor. Doğal yaşama sevgili, bulunduğu coğrafyanın koşullarına ve gerekliliklerine duyarlı, yerel halkın gelenek ve göreneklerine saygılı ve onların korunmasını destekleyici olmak ilk akla gelenler.
En başta unutulmaması gereken konu şu ki, biz gittiğimiz yerde misafiriz ve hiçbir canlının yaşam alanına zarar vermeye hakkımız yok. Seyahatlerimizde bu düşünceleri sık sık hatırladığımız sürece hem kendimiz hem de bize ev sahipliği yapan gezegenimiz rahat bir nefes alacak.