Fişini Prizine Sokamayan Medeniyet!

Bağlanamayan emniyet kemerleri, takılamayan fişler, karalıkta aranan düğmeler… Sevgili ekoloji dostumuz, enerji mimarı Çelik Erengezgin, tasarım dünyasının dehlizlerine sokuyor bizleri ve vay canına dedirtiyor bir kere daha…

Vah yazık! Hem medeni geçin hem de nerede ise tüm elektrikli cihazların yani çağdaş medeniyetin olmazsa olmazlarının en ilkel parçası sayılabilecek bir ürünü doğru dürüst tasarlamaktan aciz ol. Buna da mühendislik de, endüstriyel tasarım de, dilediğini de! Bence bu da bir insanlık ayıbıdır.
Lütfen kendi başınıza gelenleri de, izlediğiniz öfkeli manzaraları da hatırlayınız. “Hay ben senin!” ile başlayan mücadeleyi, göremediğiniz delikleri, yan mı, dik mi açılı mı olup olmadığını anlayamadığınız, hele göz hizasında olmadığında, ya da yerdeki uzatma kablosunun, işinizi zorlaştırmak için kara plastikten yapılıp iyice karanlıklaşan deliklerine saydırdığınız güzellemeleri hatırlayınız. Buna da medeniyet deyiniz hâlâ cesaretiniz varsa!
Nasıl mı olur? 2009’da yazdığım “Acep Ne İştir” başlıklı makalemde, bilgisayar sektörünün olmazsa olmazı hafıza birimlerinin, bilgisayara takılırken yaşanan “ters mi düz mü” mücadelesini, bu yüzden bozulan bilgisayarları ve o küçük bellekleri, 30 küsur yıllık bilgisayar kullanıcısı olarak anlatmış, bu çözümsüzlüğün nasıl bir rezalet olduğunu sormuştum ilgililere. Hiç ses çıkmamıştı…
Meğerse ne kolaymış çözüm. İşte artık bir tarafı tamamen kör, aktif tarafı da tamamen çıplak bırakılıp, hemen anlaşılır hale getirilmiş bellekler var. Vay canına ne kadar kolaymış! Yani insaf!
Mühendislik tarihine geçecek zorluklar yaratıp, yıllarca insanlara eziyet çektirmek, sonra da bu kadar basitçe ve kolaylıkla sorunu çözebilmek ne iştir?
Ha, ben de bunu demiştim hanımlar beyler dört yıl önce. Ünlü endüstriyel tasarımcılar bile kulak arkası etmişti teklifimi. İlkin benim aklıma geldiğini sanıp gurur mu yaptılar nedir bizim aslan parçaları?
Loş asansör kabinlerinin rakamı okunmayan kat düğmelerini de anlatmıştım o yazımda. Hatta en ünlü asansör markalarının bile kulağını çekmiştim. Hâlâ tık yok maşallah. Hâlâ kaçıncı kata çıkacağını, ancak düğmeye basıp da ışığı yanınca görebiliyor insanlar. Önceden ışıklı bir düğme hâlâ akla gelemiyor. Yüzde doksan dokuzu böyle. İnsanlar, yanlış katlara inip çıkıp vakit kaybediyor ve elbette böyle buton yapan tasarımcılara ve firmalara dualar gönderiyor hâlâ! “Hâlâ!” demekten usandım!
Yine o asansör kabinlerinin havalandırmasını bir türlü beceremeyenlere ne demeli? Artık kabine iyice sinmiş olan kokulara bizi mecbur edenlere! Koymuş tepeye bir fan. Havayı attığı yer asansör kuyusu. Ama zavallı fan, hele yukarı doğru giderken hiç beceremiyor havayı tahliye etmeyi.
A be kardeşim madem tek çaren asansör kuyusudur, alsana kabin tabanından ya da tabana yakın bir yerden havayı içeriye. Kendiliğinden oluşsun vantilasyon. İnerken alttan yukarıya, çıkarken yukarıdan aşağıya hava akımı oluşsun içerde kendiliğinden. Debelenmesin o zavallı tepe fanı! Hatta çift taraflı çalışanı koy bir zahmet. Anlasın nereye doğru gidiyor asansör, ona göre üflesin havayı. Al sana çözüm! Yok hayır! Vatandaş azapta gerek…
Haa bir de o asansör kuyusunun tepeden ya da çok uzunsa yanlardan bir yerlerden temiz hava ile buluşmasını da ihmal etme artık!
Ve hâlâ, klavyelerin solunda enter tuşu yok. Hâlâ sağ elindeki fareyi bırakmadan basılamıyor o tuşa, eğer üzerinde marifetli bir ilave tuş yoksa. Solak mısın salak mı onu bile düşünen yok ayrıca!
Yıllar önce mimarlık bölümünde “temel tasarım” hocalığı yapan sevgili eşimin, on üç yıl önce yazdığı “Kullanma Özürlü Tasarım” başlıklı makalesinde, o tasarımları yapanlara, o bizzat biçimlendirdikleri cihazları bir ay kadar kullanma tavsiyesinde bulunmuştu. Yani Hanya’yı Konya’yı anlayabilmeleri için. “Meğerse ben ne halt etmişim!” diyebilmeleri için.
Geçenlerde ünlü bir beyaz eşya firmasına şöyle yalvardım: “Allah aşkına birkaç tane ‘aklı başında’ denek aile bulun ve yeni ürünlerinizi onların onayını almadan piyasaya sürmeyin!” Yine diğer kulaktan derhal çıktı sanırım bu tavsiyem.

Bu Kez Sorun Daha Büyük

İşte bu yazımda, yine benzer bir konuya dikkat çekiyorum. Başlıktaki “fiş piriz” meselesine. Yine çözülecektir pek yakında bu sorun da eminim. “Bir iki asır eziyet çekildi” ama bence kurtuluş yakındır! Yani umarım.
Aklıma pratik çözümler gelmiyor değil. Doğru bir sistemin yaygınlaştırılması, uluslararası norm haline getirilmesi çok mu zor? Bir ucundan başlarsın, her ülkenin bir geçiş dönemi olur kendine göre. Ve fişin o deliklere kolayca ulaşabilmesi sağlanır.
Bu sorun bilgisayar sorununa benzemez. Milyar kere milyar tasarruf sağlar, dualara vesile olur. Yatırımını ve geçiş dönemi zahmetini bin kere karşılar. Hayat kolaylaşır arkadaş hayat!
“Şeytan azapta gerek” der gibi, ölçüsü bile her zaman birbirine denk gelmeyen prizler ve fişlerle insanları uğraştırmak mıdır tasarımcılık, elbette aynı zamanda mühendislik? Biri yanıt vermeli. Elbette o birisi ve yanıtı varsa!

Bu da; Hayat Memat Meselesi Olanı

Evet, bir konu daha var. Üstelik ölümcül sonuçlar doğuran bir başka insanlık ayıbı, kolunu hayli zorlasan da, hatta belli bir yaştan sonra ağrısına katlansan da bir bedensel burgu hareketinden sonra hâlâ yakalanamayan emniyet kemerinin ucu ve bir defada ele gelip kolayca takılamayan karşılığı.
Şişmansan yandın, kolun zaten ağrıyorsa yandın, kucağında çantan varsa, kalın bir palton varsa, vazgeç gitsin. Ve tabii bu eziyet yüzünden yani takılması ihmal edilen kemerler yüzünden yaşanan ölümler.
Ölüm dediğin nedir? Vız gelir benim mühendislerime ve endüstriyel tasarımcılarıma böyle şeyler!
Galiba yakında bu konu için de kolları sıvayacağız, ilaveten fişine prizine de bulaşacağız. Anlaşılan, iş başa düşecek. Yani mecburiyetten. Çünkü bıktım şikâyetten. Aklıma bir sürü pratik çözüm gelmiyor değil. Bu yaştaki mimar halimle utandıracağım galiba otomotiv sektörünün tasarımcı tosunlarını.
Bence daha fazla utanmamak için ellerini çabuk tutsunlar. Bu konu en acil ve en önemli olanı… Meşhur markalara da açık duyuru. Kim önce keşfederse bu kolaylığı, o yıl satışları patlar ona göre. Hani sadece paradan anlayanlara teşvik niyetine bu sözüm!
Ezcümle…
Enerji tasarrufu, sürdürülebilir yaşam deyip duruyoruz. Şu anlattıklarım yüzünden uzayan çözüm süreçlerinin, yitirilen malzeme ve zamanın, ucu ölüme kadar giden hasarların yaşattığı kayıpların “enerji değeri ve ekolojik hasarı” hesaplanabilse, çıkan bedeller herkesi ürkütecektir.
Ve işte o zaman; yeni makineler peşinde koşmaktan önce; günde “milyon kere, milyar kere” mağdur olduğumuz, hayatı zorlaştıran tasarımlardan başlamak daha akıllıca gelecektir insanlara.
Yine benden söylemesi!

Çelik Erengezgin

Önerilen makaleler