#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
abnin cevre hedefleri gume mi gidiyor

AB’nin Çevre Hedefleri Güme mi Gidiyor?

Geçtiğimiz ay Avrupa Parlamentosu seçimlerinde aşırı sağın yükselişi, AB’nin İklim Politikalarında bir gerilemeye veya çöküşe neden olup olmayacağı konusunda önemli şüpheler yarattı. Brüksel’dekiler, artan şüpheciliğe rağmen AB’nin hâlâ iddialı 2030 karbon hedeflerini gerçekleştirebileceği konusunda iyimserliğini koruyor. BusinessGreen’de yayınlanan yazısında Jessica Shankleman, yine de iklim şüphecilerinin güçlerini artırdığına dikkat çekiyor.
AB karşıtı politikacıların yük­selişiyle ilerici çevre politi­kaları geliştirme çabalarının baltalanacağı yönündeki endişelerle birlikte diplomatlar, politikacılar ve kampanya grupları geçtiğimiz yıl boyunca Brüksel’in üzerine Avrupa şüpheciliği dalgasının çökmesine karşı hazırlandı.
Artık seçim sonuçları belli oldu ve AB karşıtı partilere verilen desteğin artmasıyla ilgili tahmin­ler doğru çıktı. UKIP (Birleşik Krallık Bağımsızlık Partisi) ve üyelerinin, belgelerle desteklenen Avrupa şüpheciliğini geniş ölçüde iklim şüpheciliğiyle birleştireceği yönündeki endişeler artıyor.
Brüksel’de, Sir Graham Watson, Chris Davies ve Rebecca Taylor dahil olmak üzere son beş yıldır yeşil gündemi desteklediklerini dile getiren Liberal Demokrat­lar çantalarını toplarken, UKIP 24 politikacısını, yani son seçim­de kazandıklarından 11 kişi daha fazlasını, Avrupa Parlamentosu’na göndermeye hazırlanıyor.
Biri hariç Liberal Demokrat Av­rupa Parlamentosu üyelerinin hepsinin kaybedilmiş olmasının etkisi, Strasburg koridorlarında ve Parlamento’nun çevre odaklı ko­mite odalarında ciddi şekilde his­sedilecek. Özellikle Davies, karbon yakalama ve depolama teknolojisi­ni ve araç emisyonlarında azaltımı desteklemeye yönelik güçlü po­litikalar için çağrılarda bulundu. Ancak, demokrasinin doğası, poli­tikacılar için Liberal Demokratlar çıkışa doğru yönelirken üçüncü bir Yeşiller Partisi Avrupa Parla­mentosu Üyesi olarak Molly Scott Cato’yu içeri alan, sağlıklı bir dev­ridaim sistemi yaratıyor.
Brüksel’de temsil edilen her parti şimdi nihai sonuçları incelerken, yeşil şirketler ve yatırımcılar için de yeni üyelerin geniş yelpazeli çevre gündemini nasıl şekillendireceği sorusu ortaya çıkıyor. AB, 2015’te Paris’te imzalanması beklenen Kü­resel İklim Değişikliği Anlaşması öncesindeki politikalarını aydınlığa kavuşturmaya hazırlanırken, aşırı sağın yükselişinin etkisi neler ola­cak? UKIP’in başarısı, savunduğu iklim şüpheciliği ve yenilenebilir enerji karşıtlığı yaklaşımıyla birlik­te, 2030 için iddialı ve yeni yeşil hedefler üzerine anlaşma sağlama çabalarını baltalayacak mı? Ve Ma­rine le Pen’in Ulusal Cephesi, %40 emisyon azaltımı hedefinin aleyhin­de bir eğilimin başını çekecek mi?

Baş Destek Hâlâ Sosyalistler, Liberaller ve Yeşiller
Brüksel’dekiler, kimin hangi poli­tikaya oy vereceğini, hangi Avru­pa Parlamentosu üyesinin hangi komiteye katılacağını veya UKIP Avrupa Parlamentosu üyelerinin herhangi bir tartışmada yer alıp al­mayacaklarını söylemek için henüz çok erken olduğunu ifade ediyor.
Ancak Ulusal Cephe ve UKIP gibi partilerin, İngiltere ve Fransa’nın ana akım politik partilerini zayıf­lattığı ve belli konularda net ço­ğunluk elde etmek için uğraşması gerekebilecek, daha bölünmüş bir Parlamento yarattığı şimdiden açıkça görünüyor. Brüksel’den, isminin açıklanmasını istemeyen bir kaynağın BusinessGreen’e söy­lediği gibi, “Bir sonraki Komisyon için ana unsur koalisyon kurmak olacak.”
Önceki oy durumları da neyin gelmekte olduğuna dair iyi bir gösterge. Thomson Reuters Po­int Carbon tarafından yapılan bir analiz, Şubat ayında Avrupa Komisyonu’nun 2030 enerji ve İklim Paketi’ne başlıca desteğin Sosyalistler, Liberaller ve Yeşil­ler tarafından verildiğini ortaya koyuyor. Avrupa Birliği yanlısı merkez-sağ Avrupa Halk Partisi (European People’s Party – EPP) ise konuyla ilgili ikiye bölündü ve sağda bulunanlar büyük ölçüde karşı çıktı.
Seçim sonuçları, EPP’nin 208 kol­tukla AB’deki en büyük politik par­ti olmaya devam ettiğini gösteriyor. Onu, Parlamento’da hepsi birlikte toplam 190 koltukla Sosyalistler, Liberaller ve Yeşiller takip ediyor. Muhalif partiler tarafından atılan manşetlere rağmen sonuçlar, mer­kez sağ ve merkez sol grupların, herhangi bir yasayla ilgili gereken 376 oyu elde etmek üzere rahatça bir koalisyonda birleşebilecekleri anlamına geliyor.
Parlamento içi kaynaklar, enerji ve iklim konularındaki pek çok önemli kararın artık, EPP’ye ve iddialı politikaları gerçekleştir­mek için merkez soldaki rakip­leriyle birlikte çalışmaya istekli olup olmayacaklarına kalacağı­nı tahmin ediyor. Ancak, parti­nin geçmişinde çevre konuları üzerine yaşanan ciddi ayrılıklar var; bazı Avrupa Parlamentosu üyeleri, hem karbon yoğunluk­lu endüstrileri koruyup, hem de Almanya’nın iddialı iklim değişik­liği politikalarına yönelik strateji­sini desteklerken; diğerleri daha hafif dokunuşlu çevresel düzen­lemeler istiyor. Geçen yıl EPP Avrupa Parlamentosu üyelerinin çoğunluğu, karbon piyasasına geçici bir düzeltme yapılması aleyhinde oy verdiğinde bu ayrı­lık daha belirgin hale geldi. Özel­likle de daha fazla sağcı muhalif tarafından, her zamankinden daha ağır eleştirilere maruz kalır­ken, bu kilit gruplaşmadaki güç dengesinin değişip değişmeyece­ğini hep beraber göreceğiz.

İlk Büyük Sınav: Emisyon Ticaret Sistemi
Çevre konularında EPP’nin merke­zindeki bölünme daha da derinleşe­cek gibi görünüyor, çünkü iddialı iklim politikalarına geleneksel ola­rak karşı çıkan Polonya, 23 parla­mento üyesi ile grupta Almanya’dan sonra ikinci en büyük delegasyona sahip oldu. Bunun tersine, Ulusal Cephe’nin yükselişinin bir sonucu olarak Fransa’nın EPP’deki kalesi çöktü.
Komisyon, EPP’nin yeni görüntü­sünün gerçekte nasıl bir rol oyna­yacağını ve iddialı Enerji ve İklim Paketi’ni gerçekleştirmek üzere çoğunluğun sağlanıp sağlanamaya­cağını görmek için nefesini tutmuş bekliyor olacak.
Yeni Parlamento ilk büyük sına­vını, yeni çevre komitesindeki parlamento üyeleri Emisyon Tica­reti Sistemindeki (ETS) uzun va­deli değişiklikleri tartışmak üzere Eylül’de toplandığında verecek. Bu görüşmede, “verilen ödenekle­rin sayısında bir düşüş görülen bu hassas piyasadaki karbon fiyatlarını artırmak ve geçici düzeltmeyi geliş­tirmek” yönünde verilen bir öneri ele alınacak.

STK Değişim Ortaklığı’nın (NGO Change Partnership) kurucusu Sanjeev Kumar, piyasadaki faz­ lalığı ele almak için yeni bir ETS (Emisyon Ticaret Sistemi) Piyasa İs­tikrar Rezervi (MSR) yaratma teklif­lerinin geçeceği konusunda iyimser olduğunu ifade ediyor: “İlk bakışta, iklim değişikliği, temiz enerji ve kapsayıcı büyümeye yönelik önlem­leri destekleyenler, karşı olanlara kıyasla güçlü bir çoğunluğu oluş­turuyor.”
Ancak, Thomson Reuters Point Carbon’da kıdemli politika analisti olan Hæge Fjellheim, çevre politi­kalarının görünümünden o kadar emin değil. Yeni Parlamento’daki oluşumun, bu 10 yılın geri kalanın­da Avrupa politikalarının geliştiril­mesi üzerinde etkileri olacağını tah­min ediyor. BusinessGreen’e “Yeni çevre komitesinde tartışmanın artık nasıl ilerleyeceğini görmek gerçek­ten çok zor” açıklamasını yapan Fjellheim, “Parlamenterlerin yakla­şık yarısı yeni; bu yüzden bu konu hakkında kafalarını toplamaları biraz zaman alacak. Karmaşık bir konu ve içine girmesi o kadar kolay değil. Elbette uzun seçim süreci, bu konu hakkındaki tartışmaların ge­cikmesine neden oldu.”
Parlamentonun ötesinde, AB Ko­misyonu da Kasım’da görev deği­şikliklerine gidecek ve bu durum İklim Eylemi bölümünde Connie Hedegaard devrinin sona ermesiyle sonuçlanabilir. Bu da, herhangi bir değişikliğin, 2015’teki bir anlaşma­ya doğru yapılan ilerlemeleri zayıf­latabileceği endişelerine yol açıyor.
2015’e kadar işine devam etmesi için Hedegaard’ın görevinde kalma olasılığı da var ancak Parlamento içi kaynaklar bir değişiklik olup ol­mayacağını söylemek için daha çok erken olduğunu belirtiyor; özel­likle de üye devletler henüz yeni Komisyon başkanını seçmemişken. Hedegaard’ın Muhafazakâr konu­munun, ülkesi Danimarka’daki yeni Sosyalist hükümetle ne kadar iyi örtüştüğü de akla takılan sorular arasında.
Ama seçimlerden sonra toz bulutu dağılırken Brüksel’dekiler, AB’nin hâlâ iddialı bir İklim ve Enerji Paketi’ni gerçekleştirebileceği ve diğer önemli çevre konularında da ilerleme kaydedebileceği konusun­da iyimserliğini korumaya devam ediyor.

Ana akım partilerin hâlâ oyların yaklaşık %70’ini elinde tuttuğunu ve kalan %30’un diğer partiler ara­sında bölündüğünü belirtmekte fay­da var. İtalya’da Beppe Grillo’nun Beş Yıldız Hareketi (Five Star Movement) gibi, çevre hareketini destekleyen aşırı sol grupların da başarı göstermesi, Avrupa şüphe­ciliğinin etkilerinin, sert gazete manşetlerinde ifade edildiği kadar güçlü olmadığını gösteriyor.
Parlamento içindeki adını vermek istemeyen kaynaklarımız şöyle be­lirtiyor: “Parlamento’da önemli bir iklim şüpheciliği etkisi görmüyo­rum, çünkü sözde halkçı partiler herhangi bir çoğunluğa sahip değil ve pek çok konuda fikir birliği sağ­layamıyorlar.”
İklim şüpheciliğini benimseyen po­litikacıların, AB çevre politikalarını ne ölçüde zayıflatacağı önümüzde­ki aylar ve yıllar içinde netleşecek. Ama AB’nin iddialı iklim politikala­rına devam edeceğinden emin olan­lar bile, özellikle UKIP gibi, hem Avrupa Birliği şüpheciliğini, hem de iklim şüpheciliğini benimseyen partilerin, merkezci rakiplerini ken­di görüşlerini benimsemeleri için kışkırtırsa, çevre hareketini gerçek­leştirmenin her zamankinden daha zor olacağını itiraf ediyorlar.
Ama bir şey çok net görünüyor: UKIP ve müttefikleri Avrupa Parlamentosu’nun çevre mevzua­tını yumuşatmak veya engellemek istiyorsa, geçen parlamentoda oldu­ğundan çok daha fazla katılım gös­termek ve daha sık oy kullanmak zorunda kalacaklar.

EkoIQ Editör