#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
kuyucakli ziyanin izinde lavanta hasadi

Kuyucaklı Ziya’nın İzinde Lavanta Hasadı

Yer, Isparta Keçiborlu’ya bağlı Kuyucak köyü… Tarih, Ağustos 2014; hasat zamanı… Emekli olduktan sonra Kuyucak’a yerleşen ve lavanta yetiştiriciliğinin öncülüğünü yapan Ziya Doğan’ın izini takip eden EKOIQ dostlarımızdan Tümay Tuncer, duyulara ve ötesine hitap eden lavanta hasadına katıldı ve izlenimlerini bizlerle paylaştı…

2012  yılında çocukluk arkadaşımla beraber Isparta Senirkent kasabasın­da gül hasadına katılmamla birlikte, artık hayallerim de yön değiştirmeye başla­dı. Hani vardır ya, emekli olursun, kasaba-köy hayatını tercih edersin, sebze meyve yetiştirirsin veya bir kafeterya, bar açarsın, doğaya yaklaşırsın, balıkçılık yaparsın… Şe­hir insanının bitmek tükenmek bilmeyen hayalleri ve planları; onlar işte. Toroslar da tüm çiçekleriyle adeta beni çağırıyordu. Dü­zenli bir şekilde, senede iki kez yollar beni Isparta’ya götürür olmuştu. İstanbul’da 30-40 yıl yaşayıp da böyle düşünmeyen yoktur sanırım. Metropol hayatında insan, zaman­la yeşilden yoksunlaştıkça bir o kadar da yeşile sarılıyor. Son dört yıldır, bahçecilik eğitimi almama ve gönüllü olarak TEMA (Türkiye Erozyonla Mücadele, Ağaçlandır­ma ve Doğal Varlıkları Koruma Vakfı) ve NGBB’de (Nezahat Gökyiğit Botanik Bah­çesi) çalışmama rağmen İstanbul’dan sık sık kaçarak kendimi bahçelerde, bağlarda, dağlarda bulmaya çalışıyorum.

“Tanrı’nın Bize Armağanı”
Çevreci yazar Yusuf Yavuz’un yazıları, adeta benim yol gösterenim oldu geçen yıl ve Kuyucaklı Ziya Doğan ile irtibat ku­rarak hayalimin çiçeğiyle karşılaştım. Be­nim anlatacaklarım, usta yazar Sabahattin Ali’nin Kuyucaklı Yusuf’u (ki bahse konu olan yer Aydın ili Kuyucak’tır) gibi acıklı değil; çok keyifli.
Kuyucaklı Ziya Doğan ile tanıştığımdan beri yatıyorum kalkıyorum “Lavanta”yı düşünüyorum. Ne olur? Nasıl olur? Ne­ler yapılır bu lavanta ile? Niçin Fransa’da yıllardır büyük bir tarım ve turizm po­tansiyeli yaratan bu şifalı çiçek, bizde bu kadar tanınmıyor ve yetiştirilmiyor? Oysa bakım istemiyor, su istemiyor; tek istediği bol bol güneş; o da ülkemizin en büyük zenginliği, öyle değil mi? Sağladığı estetik ve görsel harmoni ise parayla pulla kolay kolay satın alınamaz. Bu yaz hasat zamanı benim için gelmek bilmedi. Ne zaman? Ne zaman? Arıyorum soruyorum: Ne zaman? “Ramazan Bayramı’nın ertesi hemen baş­lıyoruz” denince hemen biletler alındı; eşe dosta haber edildi ve Ağustos ayında yol­culuk başladı.
Isparta’nın Keçiborlu ilçesine bağlı Kuyu­cak köyünde hasat zamanıydı. Köy, bizi
yoğun lavanta kokusu ve avlulara serilmiş kuru lavanta çiçekleriyle karşıladı. Kuyu­caklı Ziya Doğan da hem yıllardır tanıdı­ğım bir dost edasıyla, hem de yoğun iş temposuna rağmen şehir insanının unut­tuğu misafirperverliğiyle en güzel şekilde ağırladı bizi.
Köyün lavantayla tanışması, 1970’lerin başında Fransa’dan getirilen fidelerle ol­muş. Susuz arazide Ziya Bey; emeklilik hayallerini, kendi köyünde adeta kalkın­ma ve umut şeklinde yeşertmiş. Kuyucak, Kuşçular, Çukurören, Ardıçlı, Senir, Gü­neykent ve Aydoğmuş köylerinde üretim, 900-1200 metre rakımlı yerlerde yapı­lıyor. Göçle boşalan Kuyucak köyünde lavanta için “Tanrı’nın bize armağanı” deniyor.
Kuyucak köyüne 1999 yılında emekli olup dönen Ziya Bey, hem öncülük yapıyor hem de çok şifalı olan lavantanın balını eşiyle birlikte üretiyor. Burdur Gölü kıyı­sı, tepelere doğru tamamen lavanta bahçe­leriyle dolu. En üstte ise kovanlar… Muh­teşem manzara insanı, lavanta kokusuyla birlikte sarhoş ediyor. Mayıs ve Ağustos arasında lavantalar çiçekleniyor ve hoş kokuları bal arılarını çekiyor.
Lavanta balı, şeker oranı oldukça yüksek bir bal. Doğallığı, kokusu ve lezzetine bir de karaciğere, Hepatit B ve sinir sistemi hastalıklarına faydası ilave olunca, büyük talep görüyor ve zor bulunuyor. Bal üre­timinin iki yıl öncesine kadar 1 ton kadar olduğunu belirten Ziya Bey, artan kont­rolsüz gezgin arıcılar sebebiyle üretimin bu yıl %50 kadar düşerek, 500-600 kg’a indiğini söylüyor. Kontrollü ve kontrolsüz arıcılığın durumunu, bilinçli tüketiciler ta­kip ediyorlar zaten.
Ballıbabagiller familyasından olan la­vantanın (Lavandula spp.) anavatanı Ak­deniz Havzası, Kanarya Adaları, Kuzey Afrika, Hindistan ve Güneydoğu Asya. Lavanta çok yıllık, yaprak dökmeyen, yarı çalımsı bir bitki. Gruplar halinde, bordür ve alçak çit şeklinde, eğimli arazide ve pencere önü saksıda yetişebiliyor. Çiçek açmadan kesiliyor. Çiçeklendiğinde ise farklı renkleri oluyor; mavi, mor, leylak, beyaz… Tam güneş alan yerlerden hoşla­nan lavanta, orta, hafif bünyeli, geçirgen, nötr, hatta fakir topraklarda dahi yetişi­yor. İlkbaharda, hatta Şubat ayında bile ekilebiliyor. Budama ise kaçınılmaz, zira o güzel yuvarlak formunu korumak için çiçeklenmeden sonra budamak şart. Bitki­nin alt dalları düzenli olarak budanmazsa yaşlandıkça odunlaşıyor; odunlaşınca taze filiz veremiyor; böyle bir durumda yerine yeni bir bitki dikmek daha uygun oluyor. 15 yıl, hatta kimi zaman 25 yıl boyunca aynı kökten ürün alınabiliyor.

“Çelikten Üretim” Yapılıyor
Bu mis kokulu çiçeğin bakımı çok kolay, üstelik hem kurusu hem de yağı para getiriyor köylüye. Bu yılki hasat sonrası oluşan piyasa koşulları ise “çok olumlu” şeklinde değerlendiriliyor. Yaş lavantayı kilogram fiyatı 1 TL/kg’dan satan olma­mış; zira kuru lavanta tohumu 12 TL/ kg’dan alıcı bulmuş; sonuçta köylünün yüzü gülmüş. Kuyucak köyü tarım arazile­rinde 2012’de %70’e varan lavanta ekimi, bugün %90’a ulaşmış vaziyette. İnanın bu olumlu gelişmeler, köylü kadar benim de yüzümü güldürüyor. Özgürlüklerine düş­kün bu göçer, misafirperver, yardımsever köylüler; kimseye muhtaç kalmadan kal­kınsın ve tersine göçü yaşasın isterim.
Lavanta köylüsü genellikle “çelikten üre­tim” yapıyor. Biliyorsunuz, bir bitkiden köklendirmek üzere alınan parçaya “çe­lik” diyoruz. İngilizce’de “cutting” (kes­me) denen bu işlem, genellikle dallardan alınarak gerçekleştirilebiliyor, sonra tek yapraktan veya kökten yapılabiliyor. Çe­liğe “kesik parça” da denebiliyor. Çelik kökleniyor, filizleniyor ve yeni bir bitki oluyor. Çeliğin en önemli avantajı ise bit­kinin birebir kopyasının elde edilebilmesi. Çok çabuk büyüyebilmesi ise bir diğer avantajı. 1 dekara aşağı yukarı 90 ila 100 çelik fidesi dikiliyormuş. Köylü lavantayı çift yönlü sürüyormuş. Ziya Bey, aynı za­manda iyi bakılırsa 1500 metrekare ara­ziden, 700 kg ile 1 ton arası yaş lavanta toplanabileceğini belirtiyor. Bu arada 5 kilogram yaş lavantadan 1 kilogram kuru lavanta tohumu elde edilebileceği bilgisini de verelim.
Hasat ve saklama koşulları tüm tıbbi bit­kiler gibi çok önem kazanıyor. Çiçekli dal­lar, kokunun en güçlü olduğu çiçeklenme başında veya çiçeklenme sırasında topla­nıyor. İlkbahar ve yaz mevsiminde aslın­da her an toplanabiliyor. Büyük demetler halinde tarladan kerpiç, taş veya ahşap evlerin avlularına getiriliyor ki, bu man­zara görülmeye değer. Daha sonra çiçekli dallar, yerlere avlulara serilerek kurutu­luyor. Hasat zamanı caminin etrafından başlayarak tüm bahçeler, avlular büyük lavanta demetleriyle dolup taşıyor. Kuru­tulan lavantalar önce geniş, daha sonra daha dar elekten geçiriliyor ve tohumlar satışa hazırlanıyor.

Morun Büyüsüne Kapılmak…
Eski Romalılardan ve Eski Yunan’dan bu yana lavantanın parfümünün yapıldığını, banyolara karıştırıldığını biliyoruz. Adının ise büyük olasılıkla “livere” (mavileştir­mek) ile “lavare” (yıkamak) sözcüklerinin birleşmesinden oluşan Ortaçağ Latince­si’ndeki “livendula” kelimesinden türediği belirtiliyor.
Yatıştırıcı bir etkiye sahip olan la­vantayı kesecikler halinde çama­şırlarınızın, yastığınızın altına koyduğunuzda, güzel ve saf kokusunun yanı sıra sizleri rahatlatacak­tır da.
Ben sürekli kullanıyorum. Araştır­malara göre lavantanın yağı da uykusuz­luğa karşı kullanılıyor. Aroma tedavisinde ise üşütme, bronşit, nezle, ateş, akne, sivil­ce, ağrı, baş ağrısı, saç diplerindeki kaşıntı için önerilebiliyor. Fonksiyonel kan dola­şımı rahatsızlıklarında ise haricen lavanta banyosu yapılabileceği belirtiliyor. Gü­nümüzde ise lavanta gözlükleri, lavanta yastıkları ile sabunu, oda spreyi, peeling tuzları bayanlar arasında çok fazla kulla­nılıyor. Lavanta kolonyası da halen vazge­çilmez bir ürün… Kurutularak dolaplara konan lavanta çiçekleri giysileri böcek­lerden koruduğu gibi, Batı Anadolu’nun makilerinde yetişen karabaşotu olarak adlandırılan lavanta çiçeklerinden, yıl­lardır tıbbi fayda sağlanıyor. Lavantanın, esansiyel yağ olarak kullanımının yanı sıra süs bitkisi olarak peyzajda ve Avru­pa mutfağında yemeklerde kullanımı çok fazla. Etken madde kalitesi en yüksek cins yağ, “Lavadula officinalis”ten elde edilirken; estetik ve renk kalitesi olarak “Lavandula super blue” tercih ediliyor. Tohumlarından çıkan lavanta suyu da iyi bir cilt bakım toniği. Antik çağlarda anti­septik olarak kullanıldığı bilinen lavanta­nın suyu da Birinci Dünya Savaşı’nda ya­ralanan askerlerin yaralarının dezenfekte edilmesinde kullanılmış.
Kuyucak’ta hasat zamanını resimleriy­le birlikte sizlerle paylaştım. Seneye ise mora boyanmış lavanta bahçelerini gör­mek istiyorum; yani hasat öncesi gitmeyi hayal ediyorum. Hasat zamanı, hafif griye dönmüş çiçekler harikulade, ancak koku da bir o kadar müthiş. Sizi sarıyor ve içine çekiyor. Son yıllarda 5 ton kadar lavanta yağı üretiliyorken, yıllar içinde bunun kat­lanarak artmasını ve bu üretken lavanta yetiştiricilerinin, Fransa’daki çiftçiler gibi aynı bolluk ve berekete kavuşmasını bekli­yorum. Bunun için benim, sizin hepimizin yapabilecekleri var. Isparta’ya, Keçiborlu ilçesine gelin; bu güzel köyde ruhunuzu, gözünüzü doyurun. Kalbinizi siz de benim gibi lavanta bahçelerinde -İstanbul emekliliğine kadar-bırakın. Gelin görün; yöresel kalkınmaya gerek üretim, gerek turizm ölçüsünde destek verin.

EkoIQ Editör