5. yılımızda bir durum değerlendirmesi yapmanın zamanı gelmişti doğrusu. Hem Türkiye’deki sürdürülebilirlik çalışmalarının genel durumu hem de bu süreçle paralel doğan, büyüyen, gelişen EKOIQ hakkındaki fikirleri, alanın uzmanlarından, ilgililerinden almaya çalıştık (atladıklarımızın ulaşamadıklarımızın, yetiştiremeyenlerin görüşlerini iletmeye devam etmesini diliyoruz). Aktarılan bilgi ve kanaatlerden ortaya çıkan bilgi yumağı, bundan sonraki dönem için iyi bir yol haritası çıkarıyor aslında.
Tüm okurlarımızın çıkaracağı farklı bilgi, yorum ve deneyimler olacaktır ama bizim çıkardığımız en önemli sonuç, farklı alanlar arası iletişimin önemi hakkında. Türkiye iklim hareketinin bizce en önemli isimlerinden biri olan, Sabancı Üniversitesi İstanbul Politikalar Merkezi Kıdemli Uzmanı Dr. Ümit Şahin’in geçtiğimiz ay tamamladığı ve kamuoyuyla paylaştığı “Türkiye’nin İklim Politikalarında Aktör Haritası” raporunda da üstüne basa basa belirtilen bu karşılıklı müzakere ve diyalog ihtiyacı, bizim hazırladığımız dosya da öne çıktı aslında.
2015 yılının, iklim değişikliği ve sürdürülebilirlik bağlamında gezegenin geleceğinin belirleneceği son derece önemli bir dönem olacağını hatırlatmakta fayda var. Uluslararası iklim müzakerelerinin önümüzdeki on yıllar boyunca geleceğini belirleyecek.
Paris Zirvesi (COP 21) ve oradan çıkması arzulanan adil bir uluslararası iklim anlaşması için, çok farklı aktörlerin diyalogları, tartışmaları, müzakereleri ve uzlaşımları gerekiyor. Türkiye hükümetinin ve genel olarak kamu yönetiminin iklim politikaları konusunda artık daha fazla “sessizlik yemini”ni sürdüremeyeceği, sürdürmesinin mümkün olmadığı bu bir yıllık dönemde gerçek ve ayakları yere basan bir iklim politikası oluşturulması için hepimizin ama gerçekten hepimizin bilgi, emek ve deneyimlerini bir araya getirmesi gerekiyor…
Bu vesileyle EKOIQ olarak, her türlü işbirliği ve diyalog için her türlü olanağımızı seferber edeceğimizi duyuruyor; 2015 Paris COP 21 İklim Zirvesi için herkesi harekete geçmeye davet ediyoruz…
AYŞE BİLGE DİCLELİ:
“EKOIQ, Sürekli Olumsuzlukları Gösterme Tuzağına Düşmedi”
EKOIQ, Türkiye’de bir ilktir. O güne kadar sürdürülebilirlik, daha çok sivil toplumun, kişilerin inisiyatifinde görülüyor, iş dünyası ya gözetilmiyor ya da sadece eleştiriliyordu. Barış’ın ilk sayıdaki editör yazısının başlığı “Ekoloji ve Ekonomi”ydi ve EKOIQ, yayın hayatı boyunca “yeşil yaşam” kadar “yeşil iş”in de sürdürülebilirlik temelinde organize olması gerektiğini vurguladı. Derginin yayın faaliyetiyle, röportajlarıyla, dosyalarıyla Türkiye’de beş yıl önce sürdürülebilirliği sadece bir KSS projesi gibi görme eğilimindeki çok sayıda firmanın sürdürülebilirlik raporları yapmasına, iş süreçlerinde doğa dostu yöntemlere yönelmesine katkıda bulunduğunu düşünüyorum.
EKOIQ’nun bir başka özelliği, hem dünyada hem de Türkiye’de o günlerde yeşil harekette egemen olan “sürekli ve sadece olumsuzlukları gösterme” tuzağına düşmemesidir. Yayın hayatına başladığı beş yıldan bu yana EKOIQ elinden geldiğince olumlu örneklere odaklanarak yapıcı eleştirellik ilkesini benimsedi. EKOIQ’nun bir başka misyonu, birbirinden bağımsız olarak yürüyen ve mücadele eden çevre hareketlerinin işbirliğini, ortak mücadelesini savunmasıydı. Herkesle canlı, yapıcı ilişkiler kuruldu. Bu sayede dergi çok geniş bir destekçi ve gönüllü yazar kitlesi kazandı.
EKOIQ, Bana ve Tabii Çevreme Çok Şey Kattı
Bir şey çaba gerektiriyor: Henüz ülkemizde KOBİ’ler, sürdürülebilirliği faaliyetlerinin gündemine almış sayılamaz. Bu yüzden havzalar heba oluyor, nehirler kirleniyor; üstelik dünya ekonomisi yeşil ekonomik temeller üzerinde şekillenmek durumunda. Bu da KOBİ’lerimizin ciddi dönüşümler geçirmesini gerektiriyor. Burada öncelikle endüstrimizin ve enerji politikalarımızın yeşil dönüşümünün büyük maliyetler gerektirdiği ve ekonomik olmadığı yolundaki efsanenin yıkılması lazım. Stern Raporu’ndan başlayarak birçok araştırma iklim değişiminin iktisadını açığa çıkarmış bulunuyor. EKOIQ, iş dünyamızın bu gerçeklerle tanışmasına daha çok yardımcı olabilir.
EKOIQ, kişi olarak bana ve tabii çevreme çok şey kattı. Sürdürülebilirlikle ilgili bilgilerimi artırmak için çok okudum, eğitimlere, toplantılara katıldım. Birçok dernek ve gruba üye oldum, çok değerli insanlarla tanıştım. Barış ile birlikte “Ekolojik Anayasa Girişimi” çağrıcıları arasında yer aldık; Habitat için Yönetişim Derneği Uluslararası Genç Liderler Akademisi’nde (UGLA) gençlere yönelik sürdürülebilirlik çalışması gerçekleştirdik. Buradan “İklim Takımları” çıktı. Ve üyesi bulunduğum KAGİDER’de Yeşil İş Çalışma Grubu’nun oluşturulmasını sağladım. KADER’de yerel yönetimlere aday kadınlara “Yerel Yeşil Siyaset”i anlattım.
EKOIQ’nun beşinci yaş gününü içtenlikle kutluyorum. Nice yıllara…
BZD Yayıncılık Kurucu Ortağı ve Kurumsal İletişim Direktörü
KONCA ÇALKIVİK:
“Olumlu Adımlar
Atılıyor”
Sürdürülebilir kalkınma kavramı, son beş yılda Türkiye’de giderek artan oranda gündeme geldi. Yalnızca ekonomik boyutuyla değil, sosyal ve çevresel boyutuyla birlikte ele alınmaya başlandı. “İklim değişikliği ve sürdürülebilirlik” konusunun sürekli gündemde olması giderek artan sayıda şirketin son yıllarda “Sürdürülebilirlik Raporlaması” yapmasını sağladı. Geçtiğimiz birkaç yılda İş Sağlığı ve Güvenliği Yasası’nın yürürlüğe girmesi, kadın istihdamını artırmaya yönelik projeler, enerji verimliliği, karbon envanteri, su, biyoçeşitlilik, yenilenebilir enerji kaynakları ile ilgili yasalar, Rio +20 öncesinde ve sonrasındaki çalışmalar bu yönde atılan olumlu adımları oluşturdu.
2004 yılında kurulan ve Türkiye’nin önde gelen şirketlerinin dahil olduğu SKD’nin üye sayısı 2014 sonunda 49’a ulaştı. Türkiye’de sürdürülebilir kalkınmanın gündeme gelmesi, iş dünyasının sürdürülebilirliği kavraması ve bunu rekabet avantajına çevirmesi için çalışıyoruz. Kamu, akademik dünya, STK’lar ve ilgili her kesimle ortak çalışmalar yürütüyoruz. Kurulduğu günden bu yana sürdürülebilir kalkınma konusunda çok önemli projelere ve etkinliklere imza atan SKD, önümüzdeki yıllarda da Su, Tarım, Enerji, İş Sağlığı ve Güvenliği, Yetenek Yönetimi ve İstihdam, Sürdürülebilir Finans, İnovasyon, Eko-Etiket, Sürdürülebilir Tüketim çalışma gruplarının yürüteceği yeni çalışmalarda sürdürülebilir kalkınma hedeflerine ilerlemeyi sürdürecek.
“EKOIQ: Tarafsız, Objektif, Cesur ve Güvenilir”
EKOIQ, sektörünün ilk ve tek yayını olarak çok önemli bir misyonu yerine getiriyor. Hem sürdürülebilirlik konusunda, Türkiye’den ve dünyadan en güncel haberleri, araştırmaları, makaleleri yayınlıyor hem de ülkemizde sürdürülebilirlik kültürünün gelişmesine ve yerleşmesine katkı sağlıyor. Tarafsız, objektif, cesur, güvenilir yayın çizgisi ve sade, anlaşılır dili ile yalnızca belli kesimlere değil, herkese hitap ediyor. EKOIQ, sahip çıkılması, desteklenmesi, bilgi, araştırma, makale ve görüşlerle katkı sunulması, faydalanılması gereken çok önemli bir yayın. Bundan sonraki süreçte ülkemizde ve dünyada sürdürülebilirlik ve sürdürülebilir kalkınma ile ilgili konular daha fazla gündemde olacak. Bu nedenle EKOIQ’nun misyonu ve yarattığı katma değer artarak devam edecek. Bu benzersiz yayının yayın hayatına sürdürülebilir şekilde devam etmesini diliyoruz.
İş Dünyası ve Sürdürülebilir Kalkınma Derneği (SKD)
Genel Sekreteri
PROF. DR. MELSA ARARAT:
“Özgün Fikirlerin
Oluşması Süreci
Yeni Başlıyor”
Sürdürülebilirlik konusu, son beş yılda iş dünyasının anlamaya çalıştığı ve gündemini şekillendirmek istediği bir kavram haline geldi. Bu kavramın hayata nasıl geçirileceği konusunda özgün fikirlerin oluşması ve yeni bilgi üretilmesi süreci henüz yeni başlıyor. Türkiye’nin sürdürülebilirlikle ilgili ana meselelerinin öne çıkması ve bu konuda gelişen retoriğe eleştirel bir perspektiften bakacak kapasitenin gelişmesine de biraz daha zaman var gibi.
“EKOIQ’nun Özgün Haberlerinden Çok Şey Öğrendim”
Bilimsel dergiler dışında dergi okumaya çok az zamanım kalıyor. Mecburen seçici bir okuyucu olmama rağmen her sayfasına göz attığım, önemli bir bölümünü okuduğum ve okuduktan sonra atmaya kıyamadığım tek dergi EKOIQ idi. Barış bey ve ekip arkadaşları kısıtlı olanaklarla tüm dünyanın ve Türkiye’nin ekolojik, çevresel gündemini günü gününe sağlam bir perspektifle izlediler ve yansıttılar. Türkiye’de haberciliğin ve yayıncılığın dünya standartlarına uygun nadir örneklerinden biri EKOIQ. Ben EKOIQ’nun özgün haberlerinden çok şey öğrendim. Başka yayınlarda adına rastlamadığım uzmanları ve fikir adamlarını tanıdım. Bundan sonra aynı sağlam perspektif, aynı titiz yayıncılık ve heyecanla yayına devam etmesi yeterli. Daha iyi dağıtılmasını, özel sayılar çıkarmasını isterim.
Sabancı Üniversitesi,
CDP Türkiye Direktörü
ATA SELÇUK:
“Farkındalığın Eyleme
Dönüşmesi Gerekiyor”
Tüm dünyada ve Türkiye’de artık şunu çok açık biliyoruz; mevcut iş yapma modelleri ile devam etmemiz halinde, 2050 yılında bu dünyanın 2-3 katı büyüklükte bir dünyaya ihtiyacımız olacak. Bunun anlaşılmasıyla sadece kısa vadede ekonomik büyümeyi hedefleyen iş modelleri geçerliliğini yitirmeye başladı. Albert Einstein’ın da belirttiği gibi “sorunlar, onları yaratanların mantığı ile çözümlenemez.” Bugün artık gezegenimizin sınırlarını ve toplumların refahını gözardı edebilen geleneksel üretim ve tüketim alışkanlıklarımızı değiştirmeye, sürdürülebilir olmayan ekonomik büyüme modelinden, doğal kaynakların dengeli kullanım prensibini temel alan sürdürülebilir bir büyüme modeline geçmeye odaklanıyoruz.
Sürdürülebilirliğin toplumun gündeminde ön sıralarda yer almasıyla tüketicilerin farkındalığının arttığını, giderek doğa dostu ve sürdürülebilir ürün ve hizmetleri tercih ettikleri gözlemliyoruz. Dünyada tüketicilerin % 96’sı, Türkiye’de %74’ü çevreyi korumanın onlar için önemli olduğunu belirtiyor. Ancak en büyük eksik, gerek iş dünyasının gerekse tüketicilerin söz konusu yüksek farkındalıklarını yeteri kadar eyleme dönüştürememiş olmaları. Dünyada henüz her beş tüketiciden biri, Türkiye’de ise 10 tüketiciden biri sürdürülebilir ürün ve hizmetler satın alma yönünde tercih kullanıyor.
“EKOIQ, Sürdürülebilirliği Özümsediğini Okuruna Hissettiriyor”
EKOIQ da Türkiye’de sürdürülebilirlik denince akla gelen ilk platform. Yayın politikasını sürdürülebilirliğin her boyutunu kapsayacak şekilde kurgulayarak farklılaşan dergi, içeriğinden kullandığı kağıda kadar sürdürülebilirliği özümsediğini okuruna hissettiriyor, farkındalığı artırıyor. Eczacıbaşı Topluluğu’nun Kopenhag İklim Değişikliği Bildirgesi’ni imzaladığı, ilk defa CEO’ya doğrudan bağlı bir Sürdürülebilirlik Koordinatörlüğü oluşturduğu 2010 yılında yayın yaşamına başlayan EKOIQ, beş yıllık yayın yaşamı boyunca Eczacıbaşı Topluluğu’ndaki okurları için özel yerini korudu.
Topluluğumuzda yürütülen sürdürülebilirlik çalışmalarına da yer veren EKOIQ, bu alanda sesimizi doğrudan hedeflediğimiz kişi ve kurumlara duyurabildiğimiz önemli bir mecra sunuyor. Aynı zamanda kurumsal sürdürülebilirlik stratejisi kurarken ve bu stratejileri yönetirken danışabileceğimiz sayısız görüş ve bilgiye bizi doğrudan ulaştıran başlıca kaynaklar arasında yer alıyor. EKOIQ dergisinin yayın çizgisinin devam etmesini ve online içeriğinin zenginleşerek daha fazla okura seslenebilmesini diliyorum.
Eczacıbaşı Holding İnovasyon ve Sürdürülebilirlik Koordinatörü
SALİM KADIBEŞEGİL:
“Umutsuzluklar İçinde Umut Bayrağı: EKOIQ”
İnsanoğlunun adaletsiz kalkınma ve büyüme hırsının bedelini ödüyoruz. Özellikle sanayi devriminden bu yana “para”nın bir değer olarak toplumsal yaşamın omurgası haline dönüştürülmesi sonucu, erozyonun en büyük bedelini “doğa” ödemeye başladı. Yok olan tarım alanları, ormanlar, hayvan ve bitki türleri, tohumlar, bitkiler, insanoğlunun neslinin sürdürülebilirliğini sorgular hale getirdi. İnsan eliyle yok edilen yaşama dikkat çekmek, zararından bir yerlerinden geç de olsa geri dönebilmek paranın hâlâ değer olarak algılandığı kolay bir iş değil. Bir yanda doğa kanunları, diğer yanda insanlar arasındaki eşitsizliği ve adaletsizliği tetikleyen ve doğaya kafa tutan/diklenen ama adına “çağdaşlaşma” denilen 20. yüzyıl masalları… Tam “Bu işlerin sonu nereye varacak?” dediğimiz noktada EKOIQ çıktı karşımıza. Bizi birbirimizle tanıştırdı. Birbirimize kenetledi. Birlikte çözüm üretebilmenin mümkün olabileceğini gösterdi. İnsanoğlunun doğa karşısındaki adaletsiz tutumuna karşı doğanın -Japonya tsunami örneğinde olduğu gibi- adalet arayışının bedelini ödemek istemiyorsak “doğaya ses vermemiz” gerekiyor. EKOIQ, işte bu noktada bir pusula işlevi ile yanı başımızda duruyor.
ORSA Stratejik İletişim Danışmanlığı İcra Kurulu Başkanı
ARZU AKSOY:
“Sürdürülebilirlik
Bir Mit Olmaktan
Çıktı”
Sürdürülebilirlik anlayışı, küresel ölçekte olduğu gibi Türkiye’de de giderek daha fazla önem kazanıyor. Artık iş dünyası, gelecek adına elini taşın altına koymak konusunda daha istekli. BASF olarak, sürdürülebilirlik konusuna her zaman öncülük eden küresel şirketlerden biriyiz ve elbette bundan dolayı son derece mutluyuz. Son beş yılda Türkiye, dünyanın gelişen ekonomilerinden biri olarak, sürdürülebilirlik konusunda rekabetin gerektirdiği şartlarda bir atılım gerçekleştirdi. Sürdürülebilirlik bir mit olmaktan çıktı ve günlük yaşama entegre olmaya başladı. Elbette Türkiye’de henüz yolun çok başındayız, ancak doğru yoldayız. Bu konuda gözlemlediğim bir eksiklik, konunun tüm taraflarıyla birlikte yol alma eğiliminin olmaması. Çünkü sürdürülebilirlik, sadece şirketlerin inisiyatifinde olacak bir konu değil; şirketin başta çalışanları olmak üzere tüm paydaşlar da bu sürece dahil edilmeli.
“EKOIQ’nun Katkılarını Önemsiyoruz”
Sürdürülebilirlik, bugün iş dünyasının adapte olduğu uzun ve zorlu bir yolculuktur. Bizim için sürdürülebilir büyüme, uzun soluklu olması öngörülen ekonomik başarının, çevrenin korunması ve sosyal sorumlulukla aynı potada buluşturulması anlamına geliyor.
Bu zorlayıcı koşulların her birinin aynı potada eritilmesi ciddi anlamda emek, paydaş ve çalışan katkısını gerekli kılıyor. Bunun ancak toplu bir bilinçlenme sayesinde oluşacağından yola çıkarak EKOIQ dergisinin verdiği katkıları önemsiyoruz. Sürdürülebilirlik konusunda sahip olduğunuz yayın anlayışının bugüne kadar olduğu gibi, bundan sonra da aynı hassasiyetle devam etmesini arzuladığımı belirtmek isterim.
BASF Türkiye, Ortadoğu ve Kuzey Afrika Bölgesi İletişim ve Kamu İlişkileri Direktörü
ATEŞ UĞUREL:
“Bireylerin Konuya
İlgisinin Artması
Ümit Verici”
Sürdürülebilirlik faaliyetleri kapsamında bence çok büyük bir değişiklik olmadı, zira beş sene önce bu işe önem veren hangi firmalar ön planda ise yine aynı kişi ve şirketleri görüyoruz farklı mecralarda. Belki bu konuda asıl ümit veren gelişme, bireylerin konuya olan ilgisinin artmış olması ve sosyal medyada bu konuda daha fazla paylaşım yapılması. Herhalde en büyük eksik, sürdürülebilir bir devlet politikasının olmaması.
EKOIQ, bu konuda tarafsız duruşunu başarıyla sürdürdü. Sürdürülebilirlik ile ucundan da alakası olan herkesin dergiyi okuduğunu gözlemliyorum. Bundan sonra en büyük hedefi, en azından derginin bir bölümünde, içerik ve dili daha halk diline çevirerek daha geniş kitlelere hitap etmesi olabilir. Bu bağlamda sosyal medyayı da mutlaka aktif bir şekilde kullanması gerekiyor.
Solarbaba Platformu Kurucusu
ATİLLA YERLİKAYA:
“Şirketlerin Değerini
Entegre Raporlama Belirleyecek”
Sürdürülebilirlik, başlarda kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle limitli bir halkla ilişkiler aracı olarak algılansa da son beş yılda şirketlerin iş yapış biçiminin merkezine yerleşerek her birimin özen gösterdiği bir konu haline geldi. Bizim gibi sürdürülebilirliği iş yapış biçiminin merkezine alan şirketlerin pek çoğu da sadece ekonomik etkilerini değil, faaliyetlerinden doğan çevresel ve sosyal etkilerini de yayınladıkları sürdürülebilirlik raporlarıyla paydaşlarıyla paylaşmaya başladı. Dünyada bu tür raporlamada en çok kabul gören “Global Reporting Initiative” standartlarının kullanımı Türkiye’de da gitgide artıyor. Bu yıl halka açık şirketlerin çevresel, sosyal ve kurumsal yönetim konularındaki performanslarını baz alan BIST 30 Sürdürülebilirlik Endeksi’nin yayınlanmasıyla sürdürülebilirlik raporu sayısının artmasını bekliyoruz. İlerleyen yıllarda ise finansal raporlama ile sürdürülebilirlik raporlamasının entegre edildiği raporların şirketlerin gelecekteki değerlerini en çok belirleyecek unsurlardan biri olduğuna inanıyoruz.
“EKOIQ, Referans Yayın Olmayı Başardı”
EKOIQ, Türkiye’de sürdürülebilirlik alanına odaklanan nadide yayınlardan biri ve bu konuda referans yayın olmayı başardı. Bu anlamda üzerine de önemli bir sorumluluk düşüyor. Keza EKOIQ, şirketlerin sürdürülebilirlik alanında yaptığı iyi uygulamaların paylaşılması yoluyla şirketlerin bu konuya olan ilgisinin artmasında önemli bir rol oynuyor. Aslında hem geçmişe yönelik Türkiye’nin sürdürülebilirlik alanındaki arşivini yapıyor hem de şirketler için bir “benchmark” yapma olanağı sunuyor. Bundan sonra da EKOIQ sürdürülebilirlik konusuyla ilgilenen yöneticileri de aşarak “C-Suitelerin” de ilgi alanına girebilirse daha başarılı olacaktır.
Coca-Cola İçecek Grup Kurumsal İlişkiler Direktörü
AYSUN SAYIN:
“Çalışan Haklarının
Ötesine Geçen
Politikalara İhtiyaç Var”
Son yıllarda yaşanan en önemli gelişme, sürdürülebilirlik alanındaki konuların şirketlerin, kamunun ajandasına girmesi diye düşünüyorum. Son beş yılda sizin de derginizde dosya konusu olarak ele aldığınız pek çok sürdürülebilirlik ajandası, sivil toplum kuruluşlarının liderliğinde özel sektör ve kamunun ajandalarında yer buldu. Politika ve uygulama düzeyinde eksikliklerine rağmen tedarik zincirinde izlenebilirlik, iklim değişiklikleri, iş sağlığı ve güvenliği, enerji verimliliği, temiz üretim, kimyasal güvenliği gibi pek çok konu gündeme alındı. Şirketlerin sosyal ve çevresel performanslarını izleyerek raporladıklarını, sayısı giderek artan raporlara bakarak görebiliyoruz. Sivil toplum kuruluşlarının düzenlediği toplantılara katılım ve oluşturulan çalışma gruplarında özel sektörün aktif rol alması da olumlu gelişmelerin göstergeleri içinde sayılabilir.
Çalışan haklarının ötesine geçen, enerji verimliliğini sağlamaya yönelik alınan pratik tedbirlerin ötesine geçen, iklim değişiklikleri ile mücadeleyi kapsamlı ele alan politika ve uygulamalara ihtiyacımız olan bir dönemdeyiz.
Kendi alanında biz şirketlerin ajandalarını oluşturan profesyoneller için geniş bir bilgi ve uygulama pratikleri sunan EKOIQ da aynı zamanda paylaşım ağı işlevi görüyor. Ajanda oluşturmak kadar, yapılan uygulamaların da paylaşıldığı sayfaların devam ediyor olması, bizlerin birbirimizden öğrenme pratiğini desteklemeye devam edecek.
Boyner Holding Kurumsal Sosyal Sorumluluk ve Sürdürülebilirlik Müdürü
CİHAN KORAL MALAK:
“EKOIQ Küsleri Barıştırdı,
Sevenleri Kavuşturdu”
Büyüme ekonomisinin getirdiği rekabetçilik ile şirketlerin geleneksel bölümleri, diğer şirketlerin ilgili bölümleri ile açık iletişimde bulunamaz; sadece özet veya üstü kapalı bilgi alışverişi olur. Gelen bilgiler, sürekli kontrolden geçirilmeli ve bilerek yanlış yönlendirme tehditleri giderilmelidir. Çünkü düşman görülen rakip kuruluş, sizden bilgi almamalı, üstüne geliştirme yapmamalı ve kopyalamamalıdır. Kıtlık bakış açısı ile bilgiye, paylaştıkça azalan kısıtlı bir kaynak olarak bakılır. Sadece kâr ve büyüme odaklı şirketler ve şirket çalışanları da kendi aralarında, bir nevi “medeni küslük ilişkisi” içinde yaşarlar.
Alışılmış şirketlerde, zamanın ruhuna uygun dünyaya sorumlu, şeffaf, dürüst ve gerçekçi çalışma prensiplerini seven bölüm ve kişiler ise birbirlerine kavuşamazlar. Bence her şirketin, her bölümün, hatta her insanın içinde bilginin evrenselliğine inanan, bolluk bakış açısı ile bakmak isteyen, paydaşlar ve rakiplerle birlikte çalışma prensiplerini benimseyen kısımlar var. İşte bu bölümler, bazen yalnızlık yanılsamasından, bazen koşullardan, bu bakış açısının başarılı, gerçek, anlamlı ve ayağı yere basan uygulamalarının farkında değillerdi.
İşte bence EKOIQ ile şimdinin insanları, bölümleri ve şirketleri, dünün aktörlerinden ayrışarak birbirleriyle tanışabilecekleri, çalışabilecekleri bir platform buldu. Yeni yaklaşımlarının dünyada yer bulduğunu, hatta köklenmeye başladığını ve insanlığın yeni yönünün başarılarını, gerçeklerini okudu. Üstüne kendi adımlarını da katarak, paylaşım arşivini zenginleştirebildi. Böylece küsler barıştı mı bilinmez ama sevenler kavuştu.
Onlar ermiş muradına, biz çıkalım kerevetine sevgili EKOIQ ekibi…
Eczacıbaşı Yapı Gereçleri İnovasyon ve Sürdürülebilirlik Yöneticisi
DR. YILMAZ ARGÜDEN:
“Sürdürülebilirlik, İş Dünyasınca Daha Fazla Sahiplenildi”
Son beş yılda Türkiye’de sürdürülebilirlik faaliyetleri kapsamında hem niteliksel hem niceliksel olarak önemli yol katettik. Sürdürülebilirlik kavramı, bu süreçte iş dünyasınca daha fazla sahiplenildi. Sadece UN Global Compact’in Türkiye’deki imzacı sayısına bakarsak 2010’u 135 imzacıyla bitirmişken, 2015 yılına 300 imzacıyla giriyoruz. Her geçen gün daha fazla şirket sürdürülebilirlik kavramına yöneliyor ve iş faaliyetlerinin merkezine sürdürülebilirliği yerleştirmek için ilk adımı atıyor. Önümüzdeki dönemde bu alanda çalışan şirketlerin sayılarının artması ve çalışmaların geliştirilmesi, en doğal beklentimiz. Ancak doğal paydaşlarımız olarak gördüğümüz basın, finansman kuruluşları, büyük satın alım yapan şirketlere ve sektörel derneklere büyük görevler düşüyor. Sürdürülebilirlik kavramının daha geniş kitlelere ulaşması ve benimsenmesi için bu paydaşların harekete geçmeleri, bu kavramı duyurmaları, uygulamaları ve iş ortaklarıyla yaygınlaştırmaları önemli.
“EKOIQ: Kararlı ve Donanımlı Bir Ses”
Bahsettiğim stratejimiz içerisinde basının rolü, en az diğer paydaşlar kadar önemli. Kurumsal sürdürülebilirlik için daha fazla paydaşı harekete geçirmek adına basındaki sözcülerin iletişim gücü çok değerli. EKOIQ da yayına başladığı beş yıldan bu beri bu alanda ihtiyaç duyulan kararlı ve donanımlı ses oldu. Bu bağlamda şüphesiz her paydaşın yaptığı çalışmaların etkisini artırmaya ve yaygınlaştırmaya önemli katkıda bulundu.
Gelecek dönemde EKOIQ’nun çalışmalarına ve her ay gerçekleştirdiği kapsamlı içerikleri hazırlamaya devam ettiğini görmek istiyoruz. Yakın gelecekte Türkiye’den Global Compact imzacılarının başarılı kurumsal sürdürülebilirlik uygulamalarını EKOIQ sayfalarından okumayı ve bu alanda çalışmayı amaçlayan nice şirkete ulaşmayı diliyoruz.
Global Compact Dünya Ulusal Ağlar Başkanı
TOLGA BAŞTAK:
“Ani Değişimler, Kurum ve Bireylere
Sorumluluklarını Hatırlattı”
Dünyanın sürdürülebilirlik kavramıyla tanışması, 1987’de Birleşmiş Milletler Dünya Çevre ve Kalkınma Komisyonu’nun “Ortak Geleceğimiz” raporuna dayanmakla beraber, ülkemizde anlaşılması ve süreçlere dahil edilmesi çok daha yakın bir geçmişe denk geliyor. İklimin ve dünyanın dengesinin değiştiğini gösteren ani mevsim değişiklikleri, şiddetli yağışlar ve İstanbul’un ortasında hiç alışık olmadığımız hortumlar, hem kurumlara hem de bireylere gelecek nesillere karşı sorumlulukları olduğunu hatırlatan ciddi belirtiler oldu. Bu belirtilere bazı kurum ve bireyler daha hızlı tepki verip süreçlerini gözden geçirdiler, bazıları içinse alışkanlıklarını değiştirmek daha uzun zaman aldı. Öte yandan çevreye duyarlılığın gelir seviyesiyle doğrudan bağlantısının bulunduğu bilimsel bir gerçek. Bu bağlamda ülkemizde çevreye duyarlılığın gıda, barınma ve sağlık konularının ardından dördüncü sırada olması şaşırtıcı değil. Ancak Batı toplumlarıyla özellikle Avrupa’yla kıyaslandığında bebek adımları olduğu söylemek yanlış olmaz. WWF-Türkiye olarak ana hedeflerimizden biri, sürdürülebilirliğin ülkemizde yaygınlaşmasına katkı sağlamak. Bu amaçla son beş yılda birçok başka faaliyetimizin yanı sıra Yeşil Ofis, Yeşil Nokta ve Yeşil Nesil Restoran gibi girişimlerde bulunduk. Kurumların bu programlara artan ilgisi, ülkemizde sürdürülebilirliğin yayıldığına dair önemli bir gösterge ve gelecek için umut.
“EKOIQ Okudukça Öğreniyor, Öğrendikçe Gelişiyoruz”
EKOIQ, sürdürülebilirlikle ilgili çalışan herkesi bir araya getirmeyi başarmış, bu konuda yapılan işlere yer vererek çeşitli sektörlerdeki iyi uygulamalar hakkında bilgi sahibi olmamızı sağlamıştır. Yenilikçi fikirlere ulaşmak, iyi uygulamaları örnek almak her sektörde olduğu gibi dünyamızın geleceği için mücadele eden sürdürülebilirlik çalışmalarında da çok önemlidir. Biz de EKOIQ okudukça öğreniyor, öğrendikçe gelişiyoruz. Arzumuz, derginin aynı çizgide devam etmesidir. EKOIQ’nun sürdürülebilirliğe katkıları yadsınamaz.
WWF-Türkiye Genel Müdürü
SERRA TİTİZ:
“Ortak Dil Oluşuyor”
Mikado Sürdürülebilir Kalkınma Danışmanlığı olarak 2007 yılında kurulduk ve o dönemde kendimizi anlatmakta çok zorlanıyorduk. Sürdürülebilir kalkınma, sürdürülebilirlik, toplumsal yatırım, sosyal etki, sosyal girişimcilik gibi kavramları kullanarak kendimizi ve yapmak istediklerimizi paylaştığımızda yüzlerde oluşan sorgulayan ve meraklı bakışları hatırlıyorum. Aradan geçen yedi sene içinde dünyadaki gelişmeler, sürdürülebilirlik uygulamalarını yaygınlaştırmak için ortak dil oluşturma çalışmaları Türkiye’de de kabul görmeye başladı ve “sorumlu yönetim” ve “sürdürülebilirlik” kavramları, standartları öncelikle global ve büyük holding şirketlerinin ajandasına girdi. Onların öncü çalışmaları diğer şirketleri ve fark yaratmak isteyen KOBİ’leri de harekete geçirdi diyebiliriz. Sürdürülebilirlik raporlaması öncelikli olarak kullanıma geçti ve bir iletişim aracı olarak şirketler tarafından kullanıldı ancak raporların baz aldığı sürdürülebilirlik stratejilerinde boşluklar olduğunu gözlemliyoruz. Stratejilerin somut hedefler ve uygulamalar içermediğini, göstergelerin iş süreçlerinin henüz parçası olmadığını fark ediyoruz. BIST Sürdürülebilirlik Endeksi’nin bu anlamda tetikleyici bir faktör olmasını bekliyoruz açıkçası.
“Sürdürülebilirlik Alanında Halen Tek Yayın”
Sektörün oluşmasında ve doğru şekilde yönlendirilmesinde EKOIQ’nun çok önemli bir rolü oldu. Sürdürülebilirlik alanına ilgi duyan kişi ve kurumlar hem bilgilerini artırdılar ve hem kendi uygulamalarını diğer kurumlarla paylaşabilecekleri alanı EKOIQ’da buldular. Bu anlamda halen tek yayın EKOIQ. Derginin hayatına devamı sektörün gelişmesinde hayati önem taşıyor. Sürdürülebilirliğe gönül vermiş herkesin EKOIQ’u desteklemesi gerektiğine ekip olarak inanıyoruz. Nice 5 yıllara!
Mikado Sürdürülebilir Kalkınma Danışmanlığı Kurucusu
EBRU ŞENEL ERİM:
“Sürdürülebilirlik, Politikadan Ziyade
Bir Felsefeyi İfade Etmeli”
Biz Unilever’de çevre ve sürdürülebilirlik konusunun şirketler için bir politikadan ziyade bir felsefeyi ifade etmesi gerektiğine inanıyoruz. Bu bakış açımızı yansıtmaya çalıştığımız Türkiye’de de bugün sürdürülebilirliğin, şirketlerin ajandasında çok daha önemli bir yere sahip konuma geldiğini gözlemliyoruz. Dünyada Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı’nı uyguladığımız dört yıllık sürede, şirketimizin içinde bulunduğu ekosistemde köklü bir değişiklik yapmak için gereken ölçek, etki, kaynak ve uzmanlığa sahip olduğunu gördük. Bu, bizi son derece motive etti. Ekosistemdeki büyük dönüşüme liderlik edebileceğimize olan inancımız arttı. Türkiye’ye bakacak olursak; Unilever olarak, planımızı daha geniş kitlelere duyurmak adına kamu, sivil toplum kuruluşları, iş dünyası, üniversiteler, medya, bireyler ve çalışanlarımızla birlikte hareket ettik. Paydaşlarımızla birlikte hareket ettiğimiz konferans, çalıştay ve projeler sonucunda, insanların sürdürülebilirlik konusuna ilişkin dahiliyet duygusunu ve bağlılığını artırmaya gayret gösterdik. Çünkü gerçekten düşük karbonlu bir ekonomi, sürdürülebilir iş ve sürdürülebilir yaşamın norm olduğu bir dünya yaratacaksak; şirketler, hükümetler, STK’lar ve tüketiciler arasında daha fazla işbirliğine ihtiyacımız olduğu açık. Yine bu dört yıl içinde Unilever Sürdürülebilir Yaşam Planı ile Türkiye’nin sürdürülebilirlik yol haritasının çizilmesinde öncü olduk.
“Farklı İçeriklere İşaret Eden Ender Bir Yayın”
Herkesin ortak bir bilince ulaşmasını sağlamak ve insanları bireysel aksiyonlar alabilmeleri için motive edebilmek büyük önem taşıyor. Bu noktada hepimize önemli roller düşüyor. EKOIQ da sürdürülebilirlik yolculuğunun farkında olarak önemli rol üstlenen, gündemin habercisi olan, farklı içeriklere işaret eden ve bunu beş yıl gibi uzun bir zamandır yılmadan yapan ender yayınlardan biri oldu. Vizyoner bir yaklaşımla, şirketlerin ve insanların sürdürülebilirliğin büyüme için bir engel değil, tam tersine itici bir güç olduğunu anlamasına değerli katkılar verdi. EKOIQ’ya, özellikle de büyük özveri ile çalışan ekibine Türkiye’nin sürdürülebilirlik yolculuğunda verdiği bu anlamlı destek için bir kez daha teşekkür ediyor, daha uzun yıllar başarılarının devamını diliyoruz.
Unilever Türkiye Dış İlişkiler Direktörü
İZEL LEVİ COŞKUN:
“Sürdürülebilirlik Ekosistemi Tam Anlamıyla Oluşmadı”
Beş yıl önce ile şimdiyi karşılaştırdığımda Türkiye’de sürdürülebilirlik konusunda bir algı oluşmaya başladığını söyleyebilirim. En azından beş yıl önce sürdürülebilirlik terimi ile sadece süreklilik kavramının akla geldiğini, altının da pek doldurulamadığını, günümüze gelindiğinde ise sürdürülebilirliğin çevresel ve sosyal boyutlarının yavaş da olsa ön plana çıkmaya başladığını görüyorum. Tabii sürdürülebilirlik bilincinin istediğimiz seviyeye gelebilmesi için bir sürdürülebilirlik ekosisteminin oluşması ve bu ekosistemin toplumsal bilinci harekete geçirebilmesi adına devletin, yuvadan üniversiteye kadar tüm eğitim kurumlarının, dernek, vakıf gibi organizasyonların, yayın kuruluşlarının ve işletmelerin işbirliği içinde hareket etmesi gerekiyor. Önemli birtakım adımlar atılmış olsa da bu ekosistem, Türkiye’de henüz tam oluşmuş değil. Hatta herkes “sürdürülebilir kalkınma” yerine “sürdürülebilir büyüme”den bahsediyor. Bu büyümenin sağlanması için de sanki çevresel ya da sosyal her türlü etken, para uğruna feda edilebilirmiş gibi bir izlenim yaratılıyor.
“EKOIQ, Sürdürülebilir Bir Geleceğe Doğru Yolumuza Işık Tutuyor”
İşte EKOIQ, bu noktada devreye giriyor. Kuruluşundan bugüne kadar misyonundan ve sahip olduğu değerlerden hiç ödün vermeden, sürdürülebilirlik konusunda hem yurt içindeki hem yurt dışındaki önemli gelişmeleri bize aktardığı gibi, son derece aydınlatıcı röportaj, köşe yazıları ve güncel haberlerle adeta bizlere doğru yolu gösteriyor, sürdürülebilir bir geleceğe doğru yolumuza ışık tutuyor.
Mazars Denge CEO’su
PROF. DR. M. PINAR MENGÜÇ – ÖZLEM BAHADIR:
“Sürdürülebilirlik Bir Trend Değil, Ezber Bozma Önerisi”
Son beş yılda “mevcut sistemin sürdürülemezliği” konusunda uzlaşmış durumdayız. Kavramla ilgili en önemli sıkıntı, konuya dair algı… Sürdürülebilirlik bir trend değil, bir ezber bozma önerisi. Dolayısıyla her sektör için iş yapış biçimlerini gözden geçirme, yeniden ve başka biçimde düzenleme imkanı sunuyor. Ümit verici örnekler, girişimler yok değil, ancak kavramın ana akımdaki karşılığına baktığımızda, daha katedilecek çok yolumuz olduğunu görüyoruz. Bunun topyekûn bir değişim önerisi olduğunun doğru anlaşılması, sorunları oluşmadan çözebilmek için önemli. Özellikle doğal kaynakların etkinliği ve sürdürülebilirliği konusunda önemli çalışmalarda bulunulduğunu görüyoruz. Yenilenebilir enerji kullanımı, iklimlendirme, yapı malzemesi, yapı sektöründe son yıllarda büyük önem taşıyan ve önemli adımlar atılan çalışma alanlarının başında geliyor. Konunun yönetmeliklerle desteklenmesi ve ülke politikalarının bir parçası haline gelmesi halinde, yaklaşımın yaygınlaşması ve içselleştirilmesi mümkün olacak. Enerji verimliliği de Türkiye için kararlılıkla üzerine gidilmesi gereken konuların başında geliyor. Altını önemle çizmemiz gereken nokta şu ki, konunun binalar, endüstriyel sistemler, ulaşım politikaları gibi diğer tüm çalışma alanlarında paralel stratejilerle desteklenmesi halinde ülke genelinde anlamlı bir katkı sağlanabilir.
“EKOIQ: Bilgi ve İletişim Köprüsü”
Bu büyük dönüşüm sürecinde en önemli rollerden birini medya üstleniyor. Süreli-süresiz yayınlar -özellikle günümüzün etkili mecralarından sosyal medyanın aktif ve etkin kullanımı aracılığıyla- konunun gelişimine, rotasına ve değişen değerlere önemli ölçüde etki ediyorlar. Kuruluşundan bu yana tutarlı bir söylem ve duruş geliştiren EKOIQ, sektörün bu yöndeki dönüşümüne rehberlik eden en etkili mecralardan biri olmaya devam ediyor. Değişimler, bireysel çabaların, kolektif harekete dönüşmesiyle gerçekleşir. Bunun için, çeşitli işbirliklerine imkan tanıyan, alternatiflere işaret eden aktif yayın organları, hedeflenen dönüşümde kilit role sahip. İstikrarlı yayın çizgisi ile konunun anlaşılabilirliğine önemli katkı sağlayan EKOIQ’nun tarafsız, bilimsel çizgisini koruması, çeşitli proje ve etkinliklerle paylaşımlarını farklı kitleler/farklı paylaşım-üretim modelleriyle desteklemesi, sürdürülebilir yaşama geçiş sürecine şimdi olduğu gibi gelecekte de önemli katkı sağlayacaktır. Bu bağlamda EKOIQ, kuruluşundan bu yana üniversiteler, kamu, özel sektör ve son kullanıcı arasında bir bilgi ve iletişim köprüsü olmuştur ve bunun devamı için bizler üniversite olarak elimizden geleni yapmaya devam edeceğiz.
Prof. Dr. Pınar Mengüç: Özyeğin Üniversitesi Enerji, Çevre ve Ekonomi Merkezi (EÇEM) – Akademik Direktör
Özlem Bahadır: EÇEM -Uzman Araştırmacı
ESRA ÇAKIR:
“CEO’lar Ajandalarının Önemli Bir
Bölümünü Bu Konuya Ayırmalı”
Ülkemizde sürdürülebilirlikle ilgili hareketler yoğunluklu olarak 2007-2008 döneminde başladı ya da ben o dönemde sürdürülebilir kalkınma kavramıyla ilk defa tanıştım ve tüm hayatım değişti. O dönemlerde sürdürülebilirliği en basit ve naif anlamıyla ele alıyor; “gelecek nesillerin gereksinimlerini tehlikeye atmadan, günlük ihtiyaçlarımızı temin etmek”ten bahsediyorduk. Kısa zaman içinde özel sektör tarafından önemli adımlar atıldı ve konu en basit halinden çıkıp “bireylerden sorumlu vatandaşlar”, “şirketlerden iyi kurumsal vatandaşlar” oluşturulması durumuna geldi. Bu noktada iyi şirket tarifimi sizinle paylaşmak istiyorum. Bence şirketler birer insan olsalar ve düzenli sağlık kontrollerini yaptırsalardı, iyi şirketlerin tahlil sonuçlarında “etik olma”, “hesap verebilirlik”, “adillik”, “şeffaflık” değerlerinin çok yüksek çıktığı görülürdü.
Gelelim bugüne… Kaynakları hesapsızca tükettiğimiz dönemi çoktan kapattık; bu yüzyılın dinamikleri çok farklı. Artık yeni bir düzenden, sürdürülebilirlik temelli yeni bir iş modelinden bahsediyoruz. Uzun yıllar boyunca ekonomik gelişmişliği ülkemizin kalkınması için yeterli bulmuş, yanılmıştık. Oysa ekonomik gelişmişlik kadar sosyal dengenin gözetilmesi ve doğal kaynakların kullanımı konuları artık gündemde önemli bir yer tutuyor.
İş dünyasının temel stratejisi sürdürülebilirlik üzerine olmalı. Toplumsal gelişimimiz ve dönüşümümüz için sürdürülebilirlik çalışmaları bence gerekli değil, şart. Ancak ülkemizdeki uygulamaların henüz ideal seviyede olmadığını düşünüyorum. Bu noktada bir hayalimi paylaşmak istiyorum sizlerle: Şirketlerin yönetim kurullarında en az bir kişinin sürdürülebilirlik yönetimini sahiplendiği, CEO’nun ajandasının önemli bir bölümünü sürdürülebilirlik konularına ayırdığı, şirketin tüm strateji ve süreçlerine sürdürülebilirliğin entegre edildiği, her çalışanın kurumsal gönüllülük programlarının içinde en az bir kere yer aldığı ve tekrar yer almak için heyecanlandığı o gün geldiğinde bence ülke olarak ideal seviyeye ulaşmış olacağız. Ümitliyim, o gün gelecek…
“EKOIQ: Sürdürülebilirlik Savaşçısı”
Beş yıl önce ilk sayısını elime aldığımda heyecan duyduğum EKOIQ, sürdürülebilirlik alanındaki en nitelikli içeriğe sahip yayın… EKOIQ’ya emek veren, her sayıyı bir öncekinden bir adım öteye taşıyan ekibin birer “sürdürülebilirlik savaşçısı” olduğunu düşünüyor, samimi çabalarını takdir ediyorum. İlham verici EKOIQ’nun yeni yaşını kutluyorum. İyi ki var ve hep var olsun!
Zorlu Enerji Grubu Kurumsal İletişim Müdürü Esra Çakır
SİBEL BÜLAY:
“İlerleme, Sivil Toplumun
ve Kişilerin Özel
Çabasıyla Gerçekleşiyor”
Türkiye, sürdürülebilirlik konusunda ilerleme kaydediyorsa bu, sivil toplumun girişimleri ve kişilerin özel çabalarıyla gerçekleşiyor. Çevre, hükümetin eliyle büyük bir saldırı altında. Önü alınmayan çarpık kentleşme ve rant ikilisi, yaşam kalitesini, sosyal adaleti yok ediyor. Kentlerimiz, doğa dengesini hiçe sayarak, kimliksiz bina yığınlarına dönüşüyor. Ülkenin her yerinde çevrelerini korumak, haklarına sahip çıkmak için mücadele edenler var. Kentlerimizde insanlar kendilerini ilgilendiren konularda karar sürecine dahil olmak için örgütleniyor. Bu gelişmeler beni ümitlendiriyor. Sürdürülebilir yaşam konusunda farkındalık; halkın içinden, kendi deneyimlerinden kaynaklanarak artıyor.
“EKOIQ, İşte Bu Değişimin Sesi”
EKOIQ, sürdürülebilirlik konusunda gelişmekte olan iletişim ağının en önemli noktalarından biri. EKOIQ sayesinde birbirimizin yaptıklarını takip ediyor, birbirimizden güç alıyor, birbirimize destek veriyoruz. Ve öğreniyoruz. Hepiniz Genel Yayın Yönetmenimiz Barış Doğru’yu tanırsınız. Ama çoğunuz Barış ve eşi Özlem’in yaşantılarını, hatta evlerini EKOIQ’yu yaşatmaya adadıklarını bilmeyebilirsiniz. Türkiye’de bir dergiyi yaşatmak maddi, manevi özveri gerektiriyor. EKOIQ, Barış ve eşi Özlem’in özverilerinin ürünü. Türkiye’de böyle gençlerin varlığı, güzel geleceğin müjdesi. Bu dergiyi okuyan herkese bir çağrım olacak. Hepimiz bu dergiye yeni bir abone getirirsek EKOIQ’un 10’uncu yıl kutlamaları için önemli bir adım atmış olacağız. Haydi bakalım: 1 abone.
EMBARQ Türkiye Kurucusu
HAKAN GÜRDAL:
“Sürdürülebilirlik Sözde Kalmayıp
Aksiyona Dönüştürülmeli”
Sürdürülebilirlik konusu, Türkiye’deki şirketlerin ajandasına yeni yeni girmeye başladı. Biz faaliyetlerimizi altı ana hedef ekseninde gerçekleştiriyoruz ve sürdürülebilirlikte lider olmak da bu hedefler arasında yer alıyor. Çimento sektörünün ilk Sürdürülebilirlik Raporu’nu yayımladık ve yayımlamaya devam ediyoruz. Son olarak üçüncü raporumuzu da paydaşlarımıza sunduk. Tabii daha yolun başındayız, katedeceğimiz çok yol var. Ama bu bir süreç. Önemli olan, sürdürülebilirliğin sözde kalmayıp, her çalışan tarafından benimsenmesi ve aksiyona dönüştürülmesi. Sadece kendi sektörümüzde değil, diğer tüm sektörlerde de böyle olması gerektiğini düşünüyorum.
“EKOIQ, Sürdürülebilirliği Vazgeçilmez Bir Unsur Haline Dönüştürmeyi Başardı”
Türkiye’nin ilk ve tek sürdürülebilirlik yayını olan EKOIQ dergisinin 5. yılını kutluyorum. Beş yıllık süreçte sürdürülebilirlik kavramına iş dünyasının dikkatini çekerek, tüm sektörler için vazgeçilmez bir unsur haline dönüştürmeyi başardı. Değişen dünya şartlarına uyum sağlamak adına atılan her adımın arkasına, sürdürülebilirliği koymak gerektiğinin altını önemle çizdiniz…
Baştan beri oluşturduğunuz farklı ve zengin içerik çizgisinden vazgeçmeyip, okuyucularınızla değerli ve önemli örnekler paylaşarak farkındalık sağlamayı başardınız. Şimdiye kadar sürdürülebilirlik kavramına dikkat çekmek adına yaptığınız tüm çalışmalar için sizleri tebrik ediyor, bundan sonraki süreçte de başarılarınızın devamını diliyorum.
Sabancı Holding Çimento Grubu Başkanı
NEYLAN SÜER:
“Tüketicilerin Farkındalığı Artıyor”
Sürdürülebilirlik, doğal kaynakların hızla yok olmaya başladığı çağımızda günden güne önem kazanan kavramlardan biri. Son beş yılda, tüketicilerin sürdürülebilirlik konusundaki farkındalığında büyük bir artış oldu. Artık tüketiciler, satın aldıkları ürünlerin dünyamıza zarar verip vermediğini bilmek isterken, şirketler de iyi ve kaliteli ürün imal etmenin yeterli olmadığının ayrımına varıyor. Bu doğrultuda biz de Bosch Ev Aletleri olarak, geliştirdiğimiz doğa dostu teknolojilerle enerji ve su tasarrufu, doğal kaynakların bilinçli kullanımı, karbon ayakizinin azaltılması, atık yönetimi gibi sürdürülebilirlik şemsiyesi altında bulunan birçok farklı konuya dikkat çekiyoruz. Bu dikkati, özellikle yürüttüğümüz kurumsal sosyal sorumluluk projeleriyle daha da yoğunlaştırıyor, sektörümüze öncülük etmeyi hedefliyoruz.
“Türkiye’nin İlk Karbon Nötr Dergisi”
Sürdürülebilirliğin önemini anlatmanın hepimizin sorumluluğu olduğunu düşünüyoruz. EKOIQ da sunduğu zengin içerikle ve hitap ettiği geniş kitleyle, sürdürülebilirlik hakkında farkındalık yaratmada önemli bir rol üstleniyor. Bosch ailesi olarak, sürdürülebilir bir yaşam için sunduğu içeriğin yanı sıra Türkiye’nin ilk karbon nötr dergisi olarak öncü kimliğini pekiştiren EKOIQ’nun, halihazırda sahip olduğu başarılı çizgiyi koruyacağına içtenlikle inanıyoruz. Bu vesileyle beşinci yaşınızı kutluyor, sürdürülebilir başarılarla dolu nice mutlu yıllar diliyoruz.
Bosch Ev Aletleri Pazarlama Müdürü
KEMAL GANİ BAYRAKTAR:
“EKOIQ,Sürdürülebilirliği
İçselleştirmemize Hizmet Ediyor”
Eğer sürdürülebilirlik; tutumların değişimini, yeni politika ve kuralların benimsenmesini, harekete geçilmesini gerektiriyorsa, hayatın kalitesini geliştirmede medya sayısız işleviyle ana rolü üstlenmektedir. Son 20 yıl içinde enerji verimliliği, yeşil, iklim değişikliği ve küresel ısınma gibi birçok terimin algılanması, ülkemizde uzun zaman almış olsa da, içselleşmesi ve değişim için hareket geçilmesi ne yazık ki aynı hızda gerçekleşememiştir.
Benzer şekilde sürdürülebilirlik de üretim sanayimizin kurumsal büyük firmaları dışında layıkıyla uygulamaya geçirilememiş ama “devam edebilmesi” anlamı yüklenmiş olarak politika yapıcıdan profesyonel kesime herkesin dilinden de düşmemiştir. Yaygınlaşan bu terimin, gerçek anlamda yorumlanarak hayatın her anında uygulamada yer alması bundan sonraki dönem için beklenen gelişim olacaktır. Ve her yenilik; vizyon ve bu vizyon doğrultusunda her türlü olumsuzluğa karşı o ülküye sadakatle çalışma gerektirir. Beş senedir bu misyonu üstlenmiş ve bilimi halklaştırdığı diliyle sürdürülebilirliği içselleştirmemize hizmet etmiş EKOIQ, süreli yayından öte, bilginin kavşağı bir başucu kitabı olmuştur. Nitelikli içeriği ve çizgisinden ödün vermeyen sürekli gelişimi ile bizleri yararlı düşünceler ve örnek uygulamalarla buluşturmuş, feyz almamıza, aydınlanmamıza yardımcı olmuştur. Bilginin daha da yaygınlaşması doğrultusunda yenilikçi teknolojilerden yararlanarak farklılaşacak EKOIQ’yu, üstlenmiş olduğu bu yolculukta yalnız bırakmamak da hepimizin sorumluluğudur.
Daha nice güzel yaşlara EKOIQ… İyi ki varsın…
GÜNDER Başkanı ve İzocam A.Ş. Pazarlama Müdürü
UYGAR ÖZESMİ:
“Sürdürmek mi Sürdürmemek mi,
Yoksa Bu Diyardan Sürülmek mi?”
Sürdürülebilirlik, bugün her ne kadar çok daha yaygınsa bir o kadar da yanlış anlaşılmaya devam ediyor. Örneğin şirketlerde ve yeni başlayan ticari veya sosyal girişimlerde sürdürülebilirlik, finansal sürdürülebilirlikle halen eşanlamlı görülüyor. Doğru anlayanlarsa sürdürülebilirliği ekolojik, sosyal ve ekonomik açıdan iş modelinin yeterli katma değeri yaratıp yaratmadığı açısından değerlendiriyor. Bundan sonra sürdürülebilirliğe “sürdürülemez olanı sürdürmemek ve sürdürülemez kılmak” olarak bakma zamanımız geldi. Daha fazla kömür ve petrol çıkarmanın sürdürülemez olduğunu biliyoruz, o zaman bunları çıkarmayı durdurmamız ve yerine yenilenebilir enerjileri koymamız gerekiyor. Kimyasal tarım sürdürülemez olduğuna göre kimyasal gübre ve ilaçların üretimini durdurmamız gerekiyor.
“Tüm Paydaşların Buluştuğu Bir Dergi”
EKOIQ, işte tüm bu konularda şirketlerin gerekli dönüşümü sağlayabilmesi açısından çok önemli bir boşluğu doldurdu. Bireysel aktivistlerin, serbest örgütlerin, STK’ların, şirketlerin ve devlet kuruluşlarının buluştuğu bir dergi oldu. Çok sesli ve saygılı bir diyalog ortamı sağladı. Sonuçta sürdürülebilir bir gezegen hayalimiz varsa, bunda bütün tarafların işbirliği yapması gerektiği aşikar. Sürdürecek olan da ve sürdüremezsek sürülecek olan da biziz.
Change.org Türkiye Direktörü, Good4Trust.org Kurucusu
PINAR ÖNCEL-TUNA ÖZÇUHADAR:
“Somut İlkeler ve Hedefler Olmalı”
Sürdürülebilirlik kavramı, oldukça hızlı bir şekilde gündeme girdi ancak sürdürülebilirlik dendiğinde tam olarak ne kastedildiği ve ne hedeflendiği birçok insan için hâlâ muallakta. Raporlama, karbon ve iklim stratejileri, enerji verimliliği konusunda birçok adım atılıyor ancak sürdürülebilirliğin ne anlama geldiği soyut ve belirsiz kaldığı sürece, atılan adımların bizi gerçekten sürdürülebilir bir geleceğe doğru götürüp götürmediğini anlamak mümkün değil. Soyut bir seviyede sürdürülebilirlikten bahsedildikçe kavramın içi de boşalıyor ve bu nedenle bazı kişiler telaffuz etmekten dahi kaçınıyor. Oysa modası geçecek, içi boşalacak bir mevzu değil sürdürülebilirlik; çok iyi anlamamız ve ulaşmak için kısıtlı kaynaklarımızı en etkili şekilde kullanmak durumunda olduğumuz bir konu. Bizce eksik olan, konuya dair somut ilke ve hedeflerin olmaması. Bölük pörçük projelerle, kurumsal iletişim gibi departmanlarla kısıtlı bir konu olması lüksümüz yok. Olumlu gördüğümüz en önemli şey ise insanların konuya ilgi ve hassasiyetindeki artış. İnsanların, çalıştıkları kurumları yönlendirebilecekleri uygun ortamların oluşmasını sağlayabilirsek gelişmelerin çok daha etkili olacağını düşünüyoruz.
“EKOIQ Çok Önemli Bir Boşluğu Dolduruyor”
EKOIQ, içeriği ve kapsayıcı yaklaşımıyla çok önemli bir boşluğu dolduruyor. Kurumların yöneticilerinin ve çalışanlarının EKOIQ’yu düzenli olarak takip etmesinin sadece tüm dünyada ve Türkiye’de yapılan örnek çalışmaları, düşünceleri takip etmek, bilgilenmek açısından değil, motivasyon ve düşünme biçimini etkilemesi açısından da etkili olduğunu düşünüyoruz. Bu nedenle EKOIQ’nun daha çok takip edilen bir yayın olması ve içeriğinin daha çok insana ve kuruma ulaşması için yaratıcı yenilikçi çalışmalar, işbirlikleri yapılabilir. Zaten kapsayıcı, işbirliğine açık bir yapısı ve uygulamaları var. Belki birçok paydaşın katılacağı bir beyin fırtınası ile daha başka neler yapılabileceğini hep birlikte bulmaya çalışabiliriz! Surdurulebiliryasam.tv ekibi olarak katkı vermekten memnuniyet duyarız.
Pınar Öncel: Sürdürülebilirlik Uzmanı ve Sosyal Girişimci
Tuna Özçuhadar: Sürdürülebilirlik için Tasarımcı ve Stratejist
MELDA ÇELE:
“Önümüzdeki 10 Yıl,
Kurumların Varoluşlarının Sorgulandığı
Bir Dönem Olacak”
Son beş senede Türkiye’de iş dünyasının ve toplumun gündemlerinin birbirine nasıl yaklaştığını, hatta çoğu zaman aynı gündemi paylaştıklarını gördük. Dünyada 1990’ların sonunda başlayan bu yakınsama sürecinde şirketler sadece kâr amacı güden kurumlar olmaktan çıkıyor, değer yaratan kurumlar olmaya doğru evriliyor. Kamu, kuralları koyan ve denetleyen olduğu kadar yaratılan değeri bir üst seviyeye taşıyacak ortamı sağlamakla yükümlü. STK’lar ise çok sesliliğin içinde herkesin sesinin duyulmasını, farkındalığın artmasını sağlayan ve kurumlara sürdürülebilirlik yolculuklarında destek veren platformlara dönüşüyor. Önümüzdeki 10 yıl, kurumların varoluşlarının sorgulanmaya başlayacağı bir dönem olacak. Kurumlar, bu zorlu süreçten paydaşları ile birlikte oluşturdukları güven çemberleri sayesinde çıkabilecekler. Güveni tahsis etmenin tek yolu ise iyi yönetişim. Gerek iş dünyası, gerek kamu gerekse STK’lara burada çok büyük görev ve sorumluluk düşüyor.
“EKOIQ, İşbirlikleri ile Etki Alanını Genişletmeli”
EKOIQ, bahsettiğim gündem yakınsamasını tarafsızca yansıtarak, okuyucularına farklı pencereler açıyor ve bakış açılarını genişletiyor; onların bulundukları konuma ayna tutuyor. İyi olan uygulamaları yazarak diğerlerini teşvik ediyor, yaygınlaşmasını sağlıyor, riskleri ortaya koyuyor, hepimize düşen görevleri hatırlatıyor. Her ay çıkmasını beklediğim bir yayın olan EKOIQ, bundan sonra kuracağı işbirlikleri ile etki alanını genişletmeli. Sahip olduğu bilgi birikimini diğer medya kuruluşları ve ağlarla paylaşarak onlarla beraber sürdürülebilirliğe ilişkin tartışmalara tarafsız ve doğru bir çerçeve çizmeye devam etmeli. Başarılarının katlanarak devam etmesini dilerim.
TÜSİAD Genel Sekreter Yardımcısı
M. FEVZİ TOKSOY:
“Sürdürülebilirlik Kavramı, Apayrı Bir Yükümlülük Gibi Soyutlanmamalı”
Her konuda olduğu gibi bu alanda da vitrinde kayıtlı ekonomi vardı. Bence karneleri yıldızlı pekiyi ile dolu. Ama diğer taraftan bakınca ne gördüğümü anlatayım: Çokuluslu şirketlerin belirli şablonları üzerinden Türkiye politikalarını belirlemeleri, en azından bu topraklar üzerinde “sürdürülebilirlik” kavramını telaffuz edilir hale getirdi. Şirketler, belirli raporlama inisiyatifleriyle ve endekslerle halka açıklığın ve hisse değerinin hakkının tam olarak verildiğinin hesabı olarak sürdürülebilirliği ön plana çıkardılar. Burada bir sorun olduğunu düşünmüyorum. Sorunun esas kaynağı kamuda. Kamu, sürdürülebilirlik kavramını oluşturan faktörleri terazinin bir kefesine, ekonomik kalkınmayı da diğer kefeye koymayı tercih etti. Yani çevresel ve sosyal faktörler bir kenarda bekletildi ve ekonomik sürdürülebilirlik ön plana çıkartıldı. Bu da aslında çarpık bir sürdürülebilirlik algısı yarattı. Korkum, sürdürülebilirlik kavramının sanki apayrı bir yükümlülükmüş gibi soyutlanması. Ben bu kavramın bir toplumun her şeyini kapsadığını düşünüyorum. Bu etik, rekabet kurallarına uyum, çevre duyarlılığı, rüşvetle mücadele, geri dönüşüm gibi tüm alanlarda toplam kalite ile ortaya çıkan bir kavramdır. Özel sektörün gösterdiği özen, maalesef toplumun ortalama algısının çok üzerinde. Bu da dengesiz bir özen ortaya çıkartıyor. Toplumsal talep olmadan sürdürülebilirlik hassasiyeti gibi enteresan bir durum ortaya çıkıyor.
“En Büyük Başarısı, Beş Yaşına Basabilmesi”
Dergiler veya benzer yayınlar bir alandaki ilgiyi ve gelişmeleri derleyen önemli merkezi rol oynarlar. EKOIQ, her şeyden önce olmayan bir alandaki merkezi neşriyat oldu. Bu beş yıl sonundaki en büyük başarısı ise “beş yaşına basabilmesi” oldu. Sürdürülebilirliğinin emekleme dönemini geride bıraktı ve artık bir misyonu olduğunu düşünüyorum. Ama bundan sonrası için yapacak çok şeyi olduğunu düşünüyorum. Özellikle sürdürülebilirlik dendiğinde sadece “çevre ve ekoloji” gibi yüzeysel etiketlerin oluşmasının önüne geçecek şekilde kavramı işlemesidir.
ACTECON Danışmanlık Kurucusu
EBRU DİLDAR EDİN:
“Özel Sektörün Çabalarında
Kamu Desteği Önem Taşıyacak”
Çevresel, sosyal ve ekonomik bileşenleriyle sürdürülebilirlik, son beş yılda Türkiye’de hem reel sektörde hem de bankacılık sektöründe hızlı bir şekilde önem kazanmaya başladı. Beş yıl öncesine kadar sürdürülebilirliğe ilişkin politika ve strateji geliştirilmesi kavramları şirketlerin gündeminde yer almazken, son yıllarda gerek iç kapasite geliştirilmesi ve konunun içselleştirilmesi, gerekse dış paydaşlarda farkındalık yaratılması açısından ilerleme kaydedildi. Özel sektörün sürdürülebilirlik faaliyetlerindeki çabalarında kamu desteği de önem taşıyacaktır. Bu anlamda yasal düzenlemelerin iyileştirilmesinin de fayda sağlayacağına inanıyoruz. Önümüzdeki dönemde iklim değişikliğine yönelik aksiyonların dikkate alınması ve düşük karbon ekonomisinin desteklenmesi gibi süregelen konular devam edecektir. Ayrıca iş güvenliği, paydaş katılımı ve şeffaflık konularının da daha yoğun bir biçimde dikkate alınmasını bekliyoruz.
“EKOIQ’nun Sektöre Faydasını Takdir Ediyoruz”
Son yıllarda sürdürülebilirlik alanında ivme kaydedilirken, bu konuda faaliyette bulunan ilgili kurum kuruluşların bir araya geldiği tüm platformlar, bilgi ve tecrübe paylaşımı ile ortak paydada buluşma yönünden bizim için değer taşıyor. Bunun yanında yazılı basının da bu konuya eğilimi artıyor. Basında sık sık gündem bazında konu ele alınsa da, sürekli ve bu konuda özel bir yayın olması nedeniyle ve içerik açısından detaylarıyla EKOIQ’nun sektöre faydasını takdir ediyoruz. Reel sektörün uygulamalarına ve finans sektöründe gelişmelere dair haber ve paylaşımların aynı başarı ile devamını bekliyoruz.
Garanti Bankası A.Ş. Genel Müdür Yardımcısı, Proje ve Satınalım Finansmanı
SUAT ÖZÇAĞDAŞ:
“Daha Gidilecek Çok Yol Var”
Sürdürülebilirlik kavramının, Türkiye’nin büyük ölçekli şirketleri ve sivil toplum dünyasına genel anlamda dahil olduğu bir dönemdi, geride bıraktığımız beş yıl… İş dünyası açısından baktığımızda, bunda tüketicilerin beklentilerinin ve KSS süreçlerinin her geçen gün daha fazla önem kazanmasının rolü olduğunu görüyoruz. Bireylerin ve STK’ların sürdürülebilirlik alanındaki talepleri de etkili. Bazı çokuluslu ya da büyük ölçekli şirketlerin kendilerinin yanı sıra tedarik zincirlerinde yer alan küçük ölçekli şirketleri de yönlendirmesi, bir diğer olumlu gelişme. Ancak henüz her ölçekte şirketin duyarlı davranmaması ve özellikle enerji, madencilik vb sektörlerde ümit verici bir gelişme olmaması gibi olumsuzlukları da göz ardı etmemek gerek. Açıkçası, daha gidilecek çok yol var.
“EKOIQ, Sürdürülebilirliğin Ütopya Olmadığını Gösterdi”
Sosyal İnovasyon Merkezi’nin insan, toplum ve gezegen için sürdürülebilir, kaliteli bir yaşam sloganının birebir yayın karşılığı bizim için EKOIQ dergisi. Sürdürülebilirlik kavramının, görünürlüğünün ve bilinirliğinin artmasında önemli bir rol oynadığı zaten yadsınamaz bir gerçek. Ancak bizim için bundan daha önemlisi, sürdürülebilirliği bir ütopya olarak değil; hayata geçirilebilir bir kavram olarak algılaması, paylaştığı iyi örnekler ve ortaya koyduğu yaklaşımlarla başta şirketler olmak üzere kurumlar için hem gerekli hem de akılcı bir yol olduğunu göstermesi. Bu, başlı başına altı çizilmesi gereken bir başarı. Önümüzdeki dönemde, kavramsal olarak çizgisini korumasını, yararlı olabilecek yeni kavram ve örnekleri sunmaya devam etmesini, bunları yaparken de kitleselleşme ve dijitalleşme konusunda yeni adımlar atmasını diliyoruz. Emeği geçenlerin ellerine sağlık.
Sosyal İnovasyon Merkezi Kurucusu
PROF. DR. M. LEVENT KURNAZ:
“Sürdürülebilirlik İçin
Küçülmek Gerekebileceği
Konuşulamayan Bir Tabu”
Sürdürülebilirlik, tüm çabalarımıza rağmen hâlâ “sürdürülebilir kalkınma” ülkemiz için. Bu konuyu en iyi bildiğini düşünenlerimiz bile sınırlı bir sistem içerisinde yaşadığımızı ve bu sistemin sınırlarına ulaşmadan durmamız gerektiğini, durduğumuz noktada ise yaşamımızı sürdürebileceğimizi henüz içlerine sindirmiş değiller. Ne yazık ki sürdürülebilirlik, üretimin sürdürülebilmesi olarak görülüp hayatın her alanına yayılamıyor. Devlet politikamız da burada desteği sürdürülebilir büyümeden yana kullandığı için sürdürülebilirlik için belki de küçülmek gerekebileceği konuşulamayan bir tabu olarak kalmaya mahkum oluyor.
“EKOIQ Gibi Mecralar Artmalı”
Sürdürülebilir bir dünyada yaşayabilmemiz için doğayı ve iklimi korumamız gerektiğini hâlâ kişilere anlatabilmekten uzağız. Anlatma yolu burada hepimize düşüyor, anlatabilmek için de EKOIQ gibi mecraların artması ve çeşitlenmesi gerekiyor. Ben her ay EKOIQ’ya yazdığım yazıyı bitirdiğimde “Keşke bir bu kadar daha yazacak yerim olsa, anlatacak o kadar şey var ki” diyorum. Anlatmak isteyenlere bu yolu ısrarla açık tuttuğu için basın organları arasında EKOIQ’nun yeri ayrı ve ayrı kalmaya da devam edecek. İyi ki varsınız.
Boğaziçi Üniversitesi Fizik Bölümü Öğretim Görevlisi ve Mercator / İPM Araştırmacısı
AYNUR ACAR:
“Sürdürülebilirlik Bir Yönetim Stratejisi Olarak Ele Alınmalı”
Sürdürülebilirlik, bütüncül bir politika olarak hem kamuda hem de tüm kurum ve işletmelerde ne yazık ki gerektiği şekilde ele alınmıyor. Sürdürülebilirliğe ilişkin politikalarımız, planlamalarımız ve sürdürülebilirlikle ilgili net bir algımız yok. Birbiriyle bağlantılı olan bileşenleri birbirinden ayrı tutarak dağınık politikalar üretiyoruz. Doğal olarak hem maliyetlerimizi yükseltiyoruz hem de çevre için yeterli önlemleri alamıyoruz.
Sürdürülebilirliğin ülkemizde anlaşılması, yaygınlaştırılması, benimsenmesi ve politikalarının belirlenerek çok iyi anlatılması ve dikkate alınması gerekiyor. Sürdürülebilirlik, çok geniş bir alanda sorumluluk almayı, riskleri belirlemeyi, yönetmeyi ve sürekli iyileştirme tedbirleri alınarak uygulamayı gerektirir. Sihirli değnekle dokunarak her şeyi bir çırpıda mükemmel yapamayız ve hiçbir çalışma kısa vadeli değil, geniş operasyonlarla, ilgili alanlarda alınacak tedbirlerle uzun vadeli hedeflenmeli ve gerçekleştirilmelidir.
Öncelikle belediyeler olarak, faaliyet alanlarında daimi operasyonlarla ne tür adımlar sürdürülebilirlik ekseninde olacak, topluma yönelik yapılacak proje yatırımlarında ne tür tedbirler alınmalı ki sürdürülebilirliği sağlanabilir olacak, insan hakları, sağlık ve güvenlik anlamında ne tür devamlılıklar gereklidir, çok iyi gözlemlenmelidir. Operasyonlarda can alıcı tedbirler gereklidir. Sürdürülebilirlik bir yönetim stratejisi olarak ele alınmalıdır. Doğal kaynakları, ekonomik ihtiyaçları, çevresel ve sosyal dengeleri kurgulayarak sürdürülebilir kılmak, gelecek nesillere sağlıklı bir altyapının hazırlanması demektir.
“EKOIQ, Mükemmel Anlatımlı Bir Bilgi Bankası”
EKOIQ, benim üzerimde çok etkili bir rol oynadı. Derginin tasarımından albenisine, yayınladığı makale ve haberlere kadar çok özenle seçilmiş konu başlıklarıyla kendimi güncellememe, dünyadaki gelişmeleri takip etmeme, modern ve çağdaş bakış açısıyla kamu kurumlarına, sivil toplum kuruluşlarına ve özel sektöre kendilerini geliştirmeleri açısından büyük katkı sağladığını düşünüyorum. Yeşil’i, Yeşil Ekonomi’yi, Yeşil-İş’i, kısacası Yeşil vizyonuyla mükemmel anlatımlı bir bilgi bankası diyebileceğim, her bir sayısının arşivlenmesi yönünde değerli gördüğüm bir dergidir. Derginin devamlılığını canı gönülden temenni ediyor, başarılar diliyorum.
Marmara Belediyeler Birliği Çevre Yönetim Merkezi Direktörü
SEMRA SEVİNÇ:
“Sürdürülebilirliğin ‘Süreklilik’
Olmadığı Anlaşıldı”
Geçtiğimiz beş yıl içinde öne çıkan konu başlıklarından ilki, Türkiye’de sürdürülebilirliğin sadece çevreye duyarlılık ve süreklilik olmadığının anlaşılması; kurumların toplumsal ve çevresel etkilerini dikkate almadan kârlılık ve büyüme stratejilerini gerçekleştiremeyeceklerini kavramaları oldu. Kısacası bu sürede 3P’nin bütüncül olarak önemi ve iş modellerine olan etkisi tüm taraflarca netçe ortaya kondu. Sürdürülebilirlik Raporu yayımlayan kurum sayısında önemli artışlar yaşandı. Bunun en önemli etkisi, kurumların iş modellerine bakışta farklı bir vizyon geliştirmelerine aracı olması. Bu, yalnızca özel sektör için geçerli değil tabii ki. Kamu kurumları da özel sektörün dönüşümüne destek olan kanunlar, yönetmelikler ve düzenlemelerle sürdürülebilir büyüme hedefinin gerçekleşmesini hedefliyor. Çevresel etkilerin azaltılması, toplumsal gelişimin ve bu gelişimi destekleyen tüm unsurların geliştirilmesiyle ilgili daha kapsamlı, çözümleyici çalışmalar önümüzdeki dönemin hedefi olmalı.
“EKOIQ: Değişime Yön Verici ve Yol Gösterici”
EKOIQ, bu süre içinde çok şey başardı. Öncelikle sürdürülebilirliğin tek yönlü bir çevre duyarlılığı olmadığını, çok daha fazla şey demek olduğunu anlattı. Her zaman çok güncel ve etkili dosyalarla değişime yön verici ve iş dünyasına yol gösterici oldu. Sadece bilgilendirmelerle değil, kurumsal iletişim için de önemli bir görev üstlendi. Sürdürülebilirlik Akademisi’nin çalışmaları ile EKOIQ’nun yayın hayatına başlaması aynı döneme rastlıyor. Bu da değişim ve dönüşüm çalışmalarında iki kuruluşun da birbiri için kaldıraç etkisi yaratmasını sağladı. Çok şeyi başardı EKOIQ, öncelikle yaşamayı başardı. Önümüzdeki dönemlerde daha kapsamlı çalışmalarla yoluna başarı ile devam edeceğine inanıyorum.
Sürdürülebilirlik Akademisi Yönetim Kurulu Üyesi
BARAN BOZOĞLU:
“Sürdürülebilirliğin İçselleştirilmesi Henüz Tamamlanmadı”
Çevre alanında faaliyet gösteren kişi ve kurumlarca bilinmesine rağmen, sürdürülebilirliğin toplumda, sanayide içselleştirilmesinin henüz tamamlandığı söylenemez. Toplumda sürdürülebilirliğin algılanması, içselleştirilmesi için basın ve yayın organları en önemli araçtır. İşte tam da bu noktada EKOIQ’nun önemli bir görevi üstlendiği ve hakkıyla da yerine getirdiği söylenebilir; çünkü sürdürülebilirlik kavramı iki noktada sorun yaşıyor. Birincisi, “sürdürülebilir kalkınma” kavramının karşısında üretilen “sürdürülebilir yaşam” tartışması. Sürdürülebilir kalkınmanın mevcut üretim tüketim ilişkisinin sürdürülmesi için oluşturulduğunu söyleyenler, “sürdürülebilir yaşam” kavramını ortaya çıkardı. EKOIQ, bu iki yaklaşımı da ele alabilen bir perspektif yarattı. 2011’den bu yana dergiyi düzenli takip eden biri olarak, farklı bakış açılarına dergide yer verildiğini, eleştirel yaklaşımın da yer bulabildiğini açıkça görebiliyorum. İkinci sorun ise sürdürülebilirliğin zihinlerde somutlaştırılamaması. EKOIQ, bu noktada da somut örnekleri sayfalarına taşıyarak sanayide, inşaat alanında yapılan farklı uygulamaları ortaya koymuş ve doğayla, yaşamla barışık üretim biçimlerini toplumla buluşturmaya başlamıştır.
“İyi Bir EKOIQ Arşivcisiyim”
Bir çevre mühendisi ve Oda Başkanı olarak, iyi bir EKOIQ arşivcisi olduğumu ve zaman zaman dergideki bilgileri kullandığımı, benim için referanslı iyi bir kaynak olduğunu söyleyebilirim. Gelecek sayılarda, çevre sorunlarına küçük/büyük ölçekte üretilen bilimsel somut çözümlere sayfasında daha fazla yer vermesinin yararlı olacağını düşünüyorum. Derginin yoğun bir emekle çıkartıldığını biliyorum ve emeği geçen tüm arkadaşlara bilgiyi toplumla buluşturdukları için teşekkür ediyorum. Yayın hayatında nice 5. yıllar diliyorum.
Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı
GÜLAY AKKUŞ:
“Sertifikaların Tüketiciler
Tarafından Talep Edilmesi
Sevindirici Bir Durum”
Çok boyutlu bir konu olan sürdürülebilirlik, her firma için önemli olmakla beraber UPM için yaşamsal bir öneme sahiptir. UPM, hayatını devam ettirebilmek için sürdürülebilir ormancılık faaliyetlerinde bulunmak ve devam ettirmek zorundadır. UPM’in “Biofore” stratejisi de zaten sürdürülebilir ve sorumlu operasyonlara dayanır. Bu durum, üçüncü taraflarca da tanınmıştır. UPM, Dow Jones Sürdürülebilirlik Endeksi’nde son üç yıldır sektör lideri seçiliyor. Ürünlerimizde kullanılan odunun % 80’i sertifikalıdır. Kağıdın sürdürülebilir kaynaklardan temin edildiğini belgeleyen bu sertifikaların, tüketiciler tarafından talep edilir hale gelmiş olması da ayrıca sevindirici bir durumdur. UPM gibi, çevre ve sürdürülebilir gelişme bilincine sahip firmalar için sürdürülebilirlik, ürün ve hizmetlerini bu çerçevede üretmeye, geliştirmeye ve değiştirmeye iten lokomotif bir güçtür. UPM tarafında bunun en güzel örmeği, UPM BioVerno markasıyla odun bazlı yenilenebilir dizel üretmeye başlamış olmamızdır. Tüm dizel motorlara uygun olan bu dizel, seragazı salımını fosil yakıtlara kıyasla önemli ölçüde azaltabilecektir. En önemli özelliği ise hammaddesi olan ham tall yağının selüloz üretiminin bir artığı olmasıdır.
“EKOIQ’nun En Büyük Başarısı, Farkındalığı Artırması”
Sürdürülebilirlik, çok boyutlu ve çok paydaşlı bir konu. Çevresel, ekonomik ve sosyal sürdürülebilirlik sağlandığı takdirde sürdürülebilir gelişmeden bahsetmek mümkün olabilir. Böyle geniş bir çerçevede yapılacak çok iş, işlenecek çok konu olduğu da aşikar. EKOIQ bu bağlamda, kendi alanında etkin dergilerden biri. Sadece ekonomik sürdürülebilirlik konularını değil, sosyal sürdürülebilirlik konularını da işliyor olması, derginin güzel özelliklerinden biri. Farkındalık artırma konusundaki katkısı, en büyük başarısıdır.
UPM Türkiye Genel Müdürü
EMRAH KURUM:
“Sürdürülebilirliği EKOIQ
ile Yaşantıma Dahil Ettim”
Sürdürülebilirlik, sonuçtan öte bir sürecin karşılığı. Sonuç ve süreç, çoğu zaman birbirine karıştırdığımız iki kavram. Bu karışıklığın bir sonucu olarak ise hem yapılan işler hem de beklentiler sürdürülebilirlik temelinde şekillenmeye başlıyor. Sürdürülebilirliğe sonuç olarak bakmak, kısa sürede elle tutulur somut çıktıların ortaya konulması beklentisini doğururken, derinlemesine düşünme vakti olmadan üstünkörü projelere dönüşebiliyor. Sürdürülebilirliğe süreç olarak bakmak ise çoğu zaman karar verici konumdaki insanların kısa süreli çıktıları görmeyi istemeleri eğiliminden dolayı, kurumların önceliklerinde ön plana çıkamıyor. Bu bakış açısına ek olarak bir de “Sürdürülebilirlik bir süreç ve bu kavramı zamanla kurum kültürümüzde içselleştireceğiz” diyenler de yok değil.
“EKOIQ Etkinlikleri Başlamalı”
Sürdürülebilirliği süreç olarak gören bizlerin ise 5 yılı geride bırakan EKOIQ ile birlikte her yeni sayıda bir şeyler daha öğrendik. Türkiye’nin sürdürülebilirlik konusundaki gelişimine geriye dönüp baktığımızda da EKOIQ’nun 47. sayısı da dahil 5360 sayfalık büyük bir arşiv çıkıyor. Bu büyük arşivde sürdürülebilirlik alanında çalışan herkesin bir katkısı var ve bunun daha geniş kitlelere ulaşması adına EKOIQ, arşivini açık kaynaklı hale getirerek paylaşıma da açtı. Sürdürülebilirliği EKOIQ okuyarak yaşantısına dahil eden biri olarak bundan sonraki süreçte beklentim, ele alınan konuların daha fazla insanın yaşantısına dokunması adına EKOIQ etkinliklerinin başlaması…
EEN-İstanbul Uzman Yardımcısı, Çevreci Etkinlikler Kurucusu