#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

Zengin Fakir Fark Etmiyor

açık radyo açık kalmalı

Avrupa Komisyonu bünyesindeki “Çevre Politikası İçin Bilim” (Science for Environment Policy) adlı kurumun bülteninde yer alan bir makaleye göre doğal hayatı korumada Avustralya ve ABD en kötü performansı sergilerken, Cook Adaları, Fiji, Morityus, Seyşeller ve Tonga gezegenin yüz akı oldu… “Talih ilk kez fakirlerin de yüzüne güldü diye seviniyorsanız hemen şimdi durun” diyen Fatma Gül Altındağ da türlerin zengin için de, fakir için de yok olduğunu hatırlatıyor okurlara…
Fatma Gül ALTINDAĞ, altindagf@gmail.com

Türlerin Yok Oluşundan 8 Ülke %53 Oranında Sorumlu
5 Mart tarihli bültende “Bir ülkenin doğal yaşamı korumada ne kadar ba­şarılı olacağı o ülkenin zenginliğiyle tahmin edilemez” (A nation’s conser­vation success cannot be predicted by its wealth) başlıklı bir makale yer aldı. Çalışma, pek ışık saçmıyor belki, ama en azından fakirliğimizin geze­gendeki türleri korumamıza engel olmayacağını söylüyor.
2002’de Hindistan Haydarabad’ta gerçekleşen Biyolojik Çeşitlilik Kongresi’nde 193 hükümet, biyo­çeşitlilik kayıplarını 2010’da önemli ölçüde azaltacaklarına dair söz ver­mişler. Buna dair çabaları olsa da 2010’da Japonya’da bir araya geldik­lerinde görmüşler ki, geçen sürede biyoçeşitlilik tehditleri, çabalarından daha çok arttığı için hedeflerini ger­çekleştirememişler. Bu nedenle de toplantıda nesli tükenmekte olan tür­leri korumaya yönelik olan hedefleri­ni 2020 için yenilemişler.
Çalışmada ülkelerin ekonomik du­rumları, bu ülkelerdeki 21.316 türün küresel yayılışları ve türlerin Ulusla­rarası Doğayı Koruma Birliği’nin kır­mızı listesindeki durumları birlikte değerlendirilmiş. Türlerin çeşitliliği, istilacı türler ya da kara kullanımının değişmesi gibi her ülkeye özgü bas­kın tehditleri de hesaba katılmış.
Değerlendirmenin sonucunda gör­müşler ki ağaç kesme, çiftçilik Gü­neydoğu Asya’da en büyük etmen­lerken, Amerika ve Avustralya’daki ana tehdit istilacı türlermiş. Ayrıca, gezegen biyoçeşitliliğinin %33’üne sahip olan sekiz ülkenin (Avustral­ya, Çin, Kolombiya, Ekvator, Endo­nezya, Malezya, Meksika ve ABD) gezegendeki türlerin neslinin tü­kenmesinden %53 sorumlu olduğu sonucuna da ulaşılmış. İnsanlığın yüz akı ülkelerse Cook Adaları, Fiji, Morityus, Seyşeller ve Tonga olmuş. Asıl altını çizmek istedikleri sonuç da bir ülkenin GSMH’si ile o ülkenin türlerinin kırmızı listedeki konumla­rındaki göreceli performansı arasında bir bağlantı kurulamadığı. En zengin devletlerden ikisi, Avustralya ve ABD en kötü performansı sergilerken, Ma­dagaskar, Tanzanya gibi fakir ülkeler en iyi performansı sergiliyorlarmış. Talih ilk kez fakirlerin de yüzüne gül­dü diye seviniyorsanız hemen durun, çünkü makale, zaten hemen her ülke­nin türlerin yok olmasındaki negatif gidişata katkıda bulunduğunu hatır­latıveriyor. Herhalde zengin Avrupa Birliği’nin bülteni olduğundan olsa gerek, çalışmanın bize asıl söylediği, türler yok oluyorsa zengin için de fa­kir için de yok olduğu.
https://ec.europa.eu/environment/ integration/research/newsalert/ pdf/nations_conservation_success_ cannot_be_predicted_by_its_ wealth_406na2_en.pdf

Ayrı Dünyaların Türleri miyiz?
Yoda yarasasına moraliniz bozulur diye bu ay sizlere bir güzellik yapa­rak bültenin içinde nadiren bulunan iyi haberlerden birine yer verelim dedik. 12 Mart tarihinde yayınlanan bültende “Büyük etçiller Avrupa’ya geri dönüş yapıyor” (Large carni­vores are making a comeback in Europe) başlıklı bir makale yer alı­yor ve bizlere kurtlardan, ayılardan, vaşaklardan ve ayı sansarlarından güzel haberler veriyor.
Büyük etçillerin Avrupa’nın çoğun­luğunda köklerinin kazınması 20. yüzyılın başlarına tekabül ediyor­muş. Gezegende kendimizi konum­landırdığımız yer ve amaçlarımızı gerçekleştirmeye dair hırsımız dik­kate alındığında, bu hayvanların yok olmak için geç bile kaldığını söylemek herhalde yanlış olmaz. Sonuçta biz bu hayvanların etinden, sütünden yararlanamıyoruz; binip bizi oraya götür, şuraya götür diye­miyoruz; üstlerinden devasa paralar kazanamıyoruz; kediler köpekler gibi kendimizle arkadaş olmaya da ikna edememişiz; kafamıza göre gel seni eve koyayım hayat boyu en iyi arkadaş olalım diyemiyoruz. Neden 20. yüzyıla kadar beklemişiz, hay­ret doğrusu! Neyse geç olmuş ama güç olmamış, üstesinden gelmişiz. Hatta makaleden öğreniyoruz ki, bu hayvanları geri getirmek belki daha güç, çünkü ihtiyaç duydukları büyük alanlarda artık medeniyetler var, üstüne üstlük insanlığın kurdu­ğu topluluklara, yaptıkları tarıma zararlılar. Yani bu birliktelik belki artık mümkün değil, belki biz onlar­la artık farklı dünyaların türleriyiz. Makale, yine de çok geniş ölçekli uluslararası bir koordinasyonla bu­nun planlanarak mümkün olabilece­ğini söylüyor ve bizlere büyük etçil­lerin Avrupa’daki başarı hikayesini anlatıyor.
Hikayenin adı Pan-Avrupa mevzu­atı. Büyük etçilleri korumak için genelde Kuzey Amerika ve Güney Afrika gibi ülkeler, avcıları yaşam alanları ya da tarım yapılan bölge­lerden uzak tutmak için korunmuş ve sıklıkla da çitle ayrılmış böl­geler belirleyerek bir “ayrıştırma modeli” yürütürken, Pan-Avrupa “Yerim dar” diyerek bir “Birlikte yaşama modeli” yürütebilmek için uğraşmış. Ve başarmış, işe yaramış. Özellikle Avrupa Konseyi Bern An­laşması ve Avrupa Birliği Habitat Yönergesi sayesinde ve tabii Avrupa insanının bu birlikte yaşama uyum sağlama çabasıyla artık en azından Avrupa’da ayrı gayrı kalmamış.
Belarus, Rusya, Ukrayna ve Andor­ra gibi küçük ülkeler dışarıda bıra­kılarak her ülke için boz ayı, Avru­pa vaşağı, gri kurt ve ayı sansarının yayılışına dair Avrupa için Büyük Etçiller İnsiyatifinden (Large Car­nivore Initiative for Europe) veriler toplanmış. Verilere göre, 17 bin boz ayıyı içine alan belirgin 10 bölgede ayıların sayısı ya aynı seviyede ya da artan bir seyirdeymiş. Sadece kalan birkaç yerde kritik miktarda azalmışlar, örneğin Karpatya’da 7200 yaşarken Alpler’de sadece 45-50 boz ayı yaşıyormuş. 28 ülke­de boy gösteren kurtların 12 bini belirgin 10 bölgede bulunuyormuş ve 2012 yılında yalnız altı kurdun kaydedilebildiği İspanya haricinde, sayıları yükselen bir seyirdeymiş. 23 ülkeye yayılmış vaşaklar 9 bin kişilik nüfuslarıyla yoğun olarak bu­lundukları 10 bölgenin 9’unda aynı sayıda kalmayı başarabilirlerken, yalnız Balkanlar’da sayıları azalıyor­muş. Sadece Finlandiya, Norveç ve İsveç’te yaşayan ayı sansarlarınınsa 1250 kişilik nüfusu, yaşadığı bu dört ülkede de artış gösteriyormuş.
Şu koca dünyayı birbirimizle ya da başka türlerle paylaşamayışımız yü­zünden harcadığımız çabayı, kolek­tif bir yaşam için harcasaydık diğer gezegenlerden altın madalyayı kap­mıştık.
https://ec.europa.eu/environment/integration/research/newsalert/pdf/large_carnivores_making_comeback_in_Europe_407na1_en.pdf

Besin misin Kültür mü? Karar Ver Hamsi!
12 Mart tarihinde yayınlanan bir makalede kültürel ekosistem hiz­metlerini tanımlayabilmek ve bu hizmetlere değer biçebilmek için kullanılabilecek bir modelden bah­sediliyor. Çalışmanın asıl ilgi çekici kısmıysa modelden çok, modelin Türkiye’de denenmiş olması. “Kül­türel Ekosistem Hizmetleri: Yeni değerlendirme metodu Türkiye’de test edildi” (Cultural ecosystem services: new valuation method tested in Turkey) başlığıyla verilen makale, dört bileşenden ve bir de­ğerlendirme anketinden oluşan mo­delin “Karadeniz Vaka Çalışması”na nasıl uyarlandığını ve ne gibi sonuç­lar verdiğini anlatıyor.

Bileşenlerden ilki, “Çevresel deği­şiklik için olası senaryoları geliştirip sorularla kültür ve çevre arasındaki olası ilişkileri tanımla” adımı. Bu­rada yer alan iki adım, eşzamanlı yapılarak değerlendirme anketini şekillendirmesi bekleniyor. Çevresel senaryolar Karadeniz için, deniz be­sin ağındaki kilit türlerin ve bu tür­lerin üzerindeki ötrofikasyon ya da aşırı avlanma gibi baskıların bilim insanları tarafından tanımlanmasıy­la geliştirilmiş.
Kültür ve Çevre Arasındaki İlişki…
Türk kültürü ile Karadeniz’deki besin ağı arasındaki olası ilişki için ilk önce proje ekibi tarafından bir beyin fırtınası yapılmış. Daha sonra çıkan sonuçlar, İstanbul ve Şile ta­raflarında ikamet eden 18 kişiye su­nulup yeniden dikkatle incelenmiş. Sonuçta görmüşler ki Karadeniz’in tümüyle sağlıklı olmasına verilen önem, ikamet edenlerin Türk olma duygusuyla ilişkiliymiş, çünkü güç­lü besin ağı, ticari olmayan balıkçı­lık aktivitesini, yani kültürleri için önemli olan bir aktiviteyi paylaşma­larına izin veriyormuş.
İkinci bileşen, “Kültür-çevre arasın­daki ilişkileri ekosistem hizmetleri için mevcut sınıflandırma sistemi üzerinde haritalandır” adımı. Eko­sistem hizmetlerinin kurulmuş kate­gorileri için kültür-çevre ilişkilerini eşleştirmeye yarıyor. Örneğin kültü­rel ilişkileri gözden geçiren sakin­ler, Türk kültüründe hamsi yemenin önemine vurgu yaptıklarında, hamsi besinin bir formu olarak düşünülüp tedarik hizmeti kategorisinde sınıf­landırılacağına, kültürel hizmet ka­tegorisinde sınıflandırmışlar.
Diğer bir bileşen, “Kültürel eko­sistem hizmetlerinin iletişimi için yollar geliştir” adımı. Çevre-kültür ilişkisinin hem kültürel hem de çev­rebilim açısından anlamlı olacağı bir şekilde daha geniş bir kitleye nasıl anlatılacağına dair planlar yapılıyor, Karadeniz vakasında bu adım fotoğ­raflarla yapılmış.
Son bileşense “Kültür-çevre ilişkisini onayla” adımı. Değerlendirme anke­tin tüm bileşenlerle bağlantıya gire­rek kültürel ekosistem hizmetleri burada teyit ediliyor, para meselesi de burada işin içine giriyor. Bu adım için İstanbul ve Şile’nin 291 sakini tarafından cevaplanan Karadeniz anketinde, Karadeniz’de martı, ham­si ve kalkan balığı gibi en iyi türle­rin görünürlüğünün artması ya da Karadeniz’in sağlığının daha iyi hale getirilmesi karşılığında yıllık su fatu­ralarında fazladan ne kadar para öde­mek isterler gibi sorular sorulmuş.
Aldıkları cevaplar doğrultusunda çıkardıkları sonuçların içinde hayli ilginç olanı hamsilerin sayısını ve kalitesini iyi derecede artırmak için ortalama 135 TL (49 Euro) ödeyebi­leceklerini söylerken en iyi türlerin hepsinin görünürlüğünü artırmak için yalnızca 61 lira (22 Euro) öde­yebilecekleri. Çok yaşa hamsi! Araş­tırmacılar, anketle ilgili olarak “Bu tip bir anket daha büyük bir kitleye yayılabilse değişik istatistikler ortaya çıkar ve bu istatistikler ekosistem hizmetlerine değer biçmeye de yar­dımcı olur” diyorlar. Tabii bunun için daha çok araştırmaya ihtiyaçları var.
https://ec.europa.eu/environment/integration/research/newsalert/pdf/cultural_ecosystem_services_new_valuation_method_tested_in_Turkey_407na5_en.pdf

EkoIQ Editör

açık radyo açık kalmalı
açık radyo açık kalmalı