#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey
temadan ekosistem merkezli adaptasyon

Geleceğimiz için Sürdürülebilir Tarım, Sağlıklı Topraklar

Geleceğimiz için Sürdürülebilir Tarım, Sağlıklı Topraklar
1995 yılından bu yana 17 Haziran günü Birleşmiş Milletler tarafından “Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü” olarak kutlanıyor. İklim değişikliğiyle birlikte artan kuraklık ve çölleşme konusu giderek daha ağır bir soruna dönüşüyor. Dünya Çölleşme ile Mücadele Günü, toprakların korunması ve sürdürülebilir yönetiminin önemine dikkat çekiyor. Her yıl 11 Haziran’ı takip eden Pazar günü Türkiye’de Toprak Bayramı olarak kutlanıyor. Birleşmiş Milletler ise toprağın yaşamsal önemini dünya çapında gündeme getirmek için 2015’i Dünya Toprak Yılı ilan etti.

Çölleşmeyle mücadele için acil önlemler alınması gerekiyor
Çölleşme, arazi bozunumu ve kuraklığın etkileri gıda fiyatlarındaki artışa bağlı olarak yalnızca kırsal kesimde yaşayanları değil, şehirlileri de tehdit ediyor. Kırsalda yaşayan insanların sayısını geride bırakan şehirliler gıda üretimine katkısı olmayan, net tüketici olarak öne çıkıyor. Şehirlilerin yaşamı kırsalın üretimine doğrudan bağlantılı olarak devam ediyor. Dünya nüfusunun 1/3’ü çölleşme riskinin en yüksek olduğu kurak ve yarı kurak bölgelerde yaşıyor. Kurak ve yarı kurak alanlar tarımsal üretim yapılan bitkilerin yüzde 30’unu ve bunların gen kaynağı konumundaki yabani akrabaları ile atalarını barındırıyor. Kurak alanlarda görülen çölleşmenin yanında aşırı gübre kullanımı da arazi bozunumunun nedenlerinin başında geliyor. Dünya’da arazi bozunumu ve çölleşmenin ekonomiye verdiği yıllık zarar 42 milyar ABD doları seviyesine ulaştı. Yıllık tarım arazisi kaybı ise 12 milyon hektara yükseldi. Arazi bozunumu ve çölleşme insan kaynaklı olarak gerçekleşiyor. Arazi bozunumu ve çölleşmenin ana nedenleri erozyon, toprak sıkışması, aşırı gübre ve kimyasal kullanımı nedeniyle toprak ekosisteminin bozulması, tarım alanları elde etmek için doğal orman ve mera alanlarının tahribi, madencilik ve kentleşmeden oluşuyor. Dünya nüfusu artıyor ve nüfusun gıda ihtiyacını karşılayabilecek tek temel varlık toprak.

Kişi başına düşen tarım arazisi hızla azalıyor
Gelişmiş ülkelerde kişi başına düşen tarım arazisi, 1960’ta 7 dekar iken 2008’de 4,6 dekara düştü, 2050’de 4 dekara kadar gerileyecek. Gelişmekte olan ülkelerde ise 1960’ta 3,35 dekar iken 2008’de 1,86 dekar oldu, 2050’de ise 1,39 dekara düşecek. Eğer bu hızla kentleşme yaşanmaya devam ederse 2050 yılında 170 milyon hektar toprak daha şehirlerle örtülecek. Sadece Avrupa’da her bir saatte 11 ha alan kentlerle örtülüyor. Başka bir ifadeyle her yıl Berlin şehri büyüklüğünde bir alan kentleşiyor. Erozyonla toprağın en verimli üst tabakası kayboluyor, topraklar verimliliğini kaybediyor. Yaşamın temel kaynağı olan toprağın her 1 cm’sinin oluşması için ortalama 400 yıl gerekiyor. Ancak dünyada 1 cm toprak 10 yıl gibi kısa bir zaman diliminde erozyonla kaybediliyor. Toprağı ormanlar ve bitkiler koruyor. Sadece 2011 yılında 24 milyar ton verimli toprağın kaybolduğu biliniyor. Bu miktar, dünya çapında kişi başı 3 tonluk bir kayba denk geliyor. Erozyon her yıl kişi başı yaklaşık 70 ABD doları, dünya çapında ise 490 milyar ABD dolarına mal oluyor. Eğer tarım ürünlerine olan talep bugünkü oranda olduğu gibi artarsa 2050 yılında gıda ihtiyacını karşılamak için 320 ila 850 milyon hektar arasında tarım alanına daha ihtiyaç duyulacağı tahmin ediliyor. Bu ise en iyi olasılıkta en az Hindistan, en kötü olasılıkta Brezilya kadar ilave alana denk geliyor.

Yanlış uygulamalar toprağın verimini azaltıyor
Bir kaşık sağlıklı toprakta dünya nüfusundan daha fazla canlı bulunuyor. 1 hektar toprak 15 ton organizmayı içinde barındırıyor. 1 m2 toprakta 1.5 kg canlı bulunuyor. Yapılan yanlış tarımsal uygulamalarla toprağın bu zengin doğal yapısı bozulurken içindeki humus ve organik madde miktarı azalıyor. Ağır makinelerle toprak sıkışırken, aşırı gübre,  ve kimyasal zehirlerin kullanımı ile toprak ekosistemi bozuluyor, verimliliği düşüyor. Verimlilik düştükçe toprağa daha fazla gübre vererek verimlilik artırılmaya çalışılıyor. 1960’ta 50 milyon tonun altında olan gübre kullanımı 2010’da 200 milyon tona ulaştı. Diğer bir ifadeyle 1960’lı yıllarda hektar başına 40 ila 50 kg arasında gübre kullanılırken, 2010’da 150 kg kullanıldı. Kullanılan gübrenin yüzde 70’ini azot gübreleri oluşturuyor, azot toprağı asitleştirerek toprak organizmalarının ve humusun işlevinin bozulmasına neden oluyor. Ayrıca kullanılabilir suyun kalitesini bozuyor ve sulak alanların ekosistemini etkiliyor. Bugün dünya topraklarının yüzde 20-25’i yanlış ve yoğun kullanımlardan etkileniyor ve her yıl Avusturya büyüklüğünde alanda (8.4 milyar hektar) toprak vasfında bozulmalar görülüyor. Tüm bu olumsuzluklara tarım değil, yanlış tarım uygulamaları neden oluyor. Örneğin; 7 bin yıldır tarım yapılmasına rağmen Yeni Gine’nin yüksek kesimlerinde, Irak’ta Fırat nehri etrafında topraklar hala verimliliğini sürdürüyor.

Türkiye’de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor
Türkiye’nin tarım arazisi 2001 yılında 26,4 milyon hektar iken, 2014 yılında 24 milyon hektara geriledi. 13 yılda 2,4 milyon hektar (tarım arazilerinin yüzde 9’u) tarım arazisi kaybedildi. Diğer yandan erozyon hala ülkemizin toprak bozulmasına neden olan etmenlerinin başında geliyor. Türkiye’deki arazilerin 5,6 milyon hektarında hafif, 15,6 milyon hektarında orta, 28,3 milyon hektarında şiddetli ve 17,4 milyon hektarında çok şiddetli erozyon görülüyor. Tarım arazilerinin yüzde 59’unda, orman alanlarının yüzde 54’ünde, meraların ise yüzde 64’ünde erozyon söz konusudur. Türkiye’de her yıl 743 milyon ton toprak erozyonla taşınıyor. Bu durum her yıl 0,8 mm, her 12 yılda ise 1 cm üst toprağın kaybedilmesi anlamına geliyor. Gıda güvenliği açısından önemli olan meralar hızla kaybediliyor. 1920’lerin başında Türkiye’de arazilerin yüzde 56’sını oluşturan meraların oranı bugün yüzde 19’a geriledi. Mevcut meraların yüzde 70’inde bitki örtüsü zayıf ve verimsizdir.

TEMA Vakfı olarak, 2015 Uluslararası Toprak Yılı, Toprak Bayramı ve Dünya Çölleşmeyle Mücadele Günü sebebiyle, sağlıklı yaşamın, sağlıklı topraklarda mümkün olabileceğini vurguluyoruz. Verimli topraklar yapılaşmadan korunmalı, konut, sanayi ve turizm amaçlı yatırımlar için kullanılmamalıdır. Organik tarım gibi toprak ekosistemine uygun uygulamalar teşvik edilmeli, toprağın yapısını bozacak, verimini azaltacak ve çevre kirliliğine neden olacak uygulamaların önüne geçilmelidir. Karar vericileri, gıda güvenliğinin sağlanması ve gelecek nesillere üretken  toprakları bırakabilmek için politika geliştirmeye ve somut adımlar atmaya davet ediyoruz.
Türkiye Çöl Olmasın!       TEMA Vakfı

**Basın Bülteninden

EkoIQ Editör