Gezegenin kaderini belirleyecek Paris COP21 öncesi son büyük uluslararası organizasyon Türkiye’nin dönem başkanlığında Kasım ayında Antalya’da düzenlenecek olan G20 toplantısı. 2009 yılındaki G20 zirvesinde fosil yakıtlara yönelik teşvikleri bitirme kararlarının üzerinden altı yıl geçmesine karşın küresel ölçekte fosile yönelik teşvikler dimdik ayakta. Bu duruma dikkat çeken uzmanlardan biri olan İstanbul Kemerburgaz Üniversitesi Ekonomi Bölümü Başkanı Yrd. Doç. Dr. Sevil Acar Aytekin, kısa süre önce hazırladıkları “Türkiye’de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri” başlıklı çalışmayla, “ek maliyetler hesaba katıldığında kömürün yenilenebilir enerjiden daha ucuz olmadığını” ortaya koyduklarını anlatıyor.
Fosil yakıt teşvikleri Türkiye’de hangi alanlarda yoğunlaşıyor ve ne kadarlık bir miktara sahip?
Türkiye petrol ve doğalgaz kaynakları bakımından dışa bağımlı bir ülke olduğu için söz konusu teşvikler özellikle kömürde yoğunlaşıyor. Merkezi İsviçre’de bulunan Küresel Teşvikler Girişimi (Global Subsidies Initiative) ile ortaklaşa yaptığımız Türkiye’de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri başlıklı çalışmada, Türkiye’de kömüre sağlanan teşviklerin önemli boyutlarda olduğunu; bir ön değerlendirmeyle bu teşviklerin tahmini seviyesinin kilowatt-saat (kWh) başına 0,01-0,02 USD aralığında olduğunu ortaya koyduk. 2013’te kömür endüstrisine verilen toplam ölçülebilir teşvik miktarı yaklaşık 730 milyon ABD doları. Bu miktar taşkömürü endüstrisine Hazine’den yapılan doğrudan aktarımları, kömür kaynaklarının araştırılması için verilen teşvikleri, elektrik santrallarının iyileştirilmesini ve yoksul ailelere yapılan kömür yardımını kapsamıyor. Bunların dışında, tespit edilen ancak miktarı ölçülemeyen, yatırım garantileri, Nisan 2012’de açıklanan Yeni Yatırım Teşvik Sistemi kapsamındaki gümrük harç ve KDV muafiyetleri, sosyal güvenlik prim desteği, arazi tahsisi ve piyasanın altında faiz oranları gibi teşvikler de var.
Ekonomik ve sosyal olarak bu teşvikler ne gibi olumsuz sonuçlara yol açıyor? “Gerçek maliyetleri” nedir?
Bu teşvikler iktisadi olarak çoğu zaman maliyetlidir; başka alanlara devlet bütçesinden daha az pay ayrılmasına, savurgan tüketimin artmasına ve piyasa aksaklıklarına sebep olurlar.
Bununla birlikte fosil yakıtların topluma iktisadi, sosyal ve çevresel yükler getiren dışsal maliyetleri de vardır. Örneğin kömürün; çevreyi kirletmek, buna bağlı olarak kamu sağlığını etkilemek ve seragazı emisyonlarını artırmak suretiyle küresel düzeyde iklim değişikliğini tetiklemek gibi çok önemli dışsal maliyetleri mevcut. Bu maliyetler piyasa tarafından değil, bütün toplum tarafından ödeniyor.
Bu sene içinde hazırladığınız rapor sonucunda temel olarak ne gibi bulgulara ulaştınız?
Raporda öncelikle Türkiye’nin enerji sektörüne ilişkin üç tespitte bulunuyoruz. Birincisi, ekonomik büyümenin enerji kullanımını artırmasına bağlı olarak elektriğe olan talep de artmaktadır. İkinci olarak, elektrik arzı, büyüyen talebi karşılamak için artarken elektrik fiyatlarının makul düzeyde tutulması gerekmektedir. Son olarak, enerji ve elektriğin modern ekonomilerin belkemiği olması dolayısıyla, enerji güvenliği elektrik sektörü için hayati önemdedir. Çalışmada ortaya konan analizin ışığında iddia edebiliriz ki, kömür madenlerine ve santrallarına teşvik sağlanması, bunun yanı sıra dışsal maliyetlerinin göz ardı edilmesi; kömürden üretilen elektriğin yenilenebilir enerjiden daha ucuz olduğu yönünde yanlış bir algıya sebep oluyor. Bu çalışma 2013 yılında kömüre sağlanan ölçülebilir teşviklerin, Türkiye’nin milli gelirinin yaklaşık %0,1’ini oluşturduğunu bulguluyor. Bu rakam önemli görünmeyebilir. Ancak, bu teşviklerin, yeni teşvik ve garantiler de eklenerek devam etmesi, ülkeyi kömüre bağımlı bir teknik, kurumsal ve hukuki yapıya mahkum ediyor ve yenilenebilir enerjilerin gelişmesinin önünü tıkıyor. Üstelik enerji maliyeti hesabına dışsallıklar da dahil edildiğinde, rüzgar ve güneş enerjisinden elektrik üretmenin kömüre dayalı üretime göre daha ucuza mal olduğunu ortaya koyuyoruz. Daha uzun vadede, yenilenebilir enerji maliyetlerinin düşmesi ve böylece teşvik gereksiniminin azalmasıyla, sadece Seviyelendirilmiş Enerji Maliyeti dikkate alındığında bile yenilenebilir enerji kömür karşısında maliyet avantajına sahip olacaktır. Ancak, yenilenebilir enerjinin gelişmesi için gerekli adımlar bugün atılmadığı takdirde, bu düşük maliyetlerden faydalanmak mümkün olmayacak.
Yerli kömür, enerji güvenliği sağlıyor gibi gözükse de, bu avantaj güvenliğin diğer unsurları pahasına gerçekleşiyor. En önemlisi de, Türkiye’nin iklim değişikliğinin etkilerine karşı en dayanıksız konumda olan ülkeler arasında gösterilmesi ve diğer kirleticilerden kaynaklı emisyonların doğayı tehdit etmesi. Ayrıca, kısıtlı rezervleri dikkate alındığında Türkiye enerji arzının güvenliğini yerli kömürle karşılayamayacaktır. Ancak, mevcut politikaların bu yönde olması, Türkiye’yi kömüre mahkum edecek, bu da ithalata bağımlı bir geleceğin kapısını açacaktır.
G20 ülkelerinde teşviklerin kaldırılması kararları 2009’dan bu yana nasıl bir süreç izledi? Diğer ülkelerde bu yönde atılan adımlar var mıdır? Nasıl bir karşılaştırma yapabiliriz? Bu seneki zirveden nasıl bir sonuç beklemeliyiz?
2009 yılında bir araya gelen G20 liderleri orta vadede etkin olmayan tüm fosil yakıt teşviklerini aşamalı olarak bitireceklerini vaat ettiler. Avrupa Birliği de 2020 stratejisine bu teşvikleri bitirme hedefini dahil etti. 2012’de Birleşmiş Milletler çağrısıyla toplanan Rio+20 Konferansı ve sonrasındaki tartışmalarda fosil yakıt teşvikleri konusu daha sık gündeme gelmeye başladı. Öyle ki söz konusu teşvikleri aşamalı olarak azaltma ve tamamen kaldırma önerisi Rio Diyalogları içinde en çok oyu alan konulardan biri oldu.
Öte yandan, Uluslararası Enerji Ajansı’nın 2011 verilerine göre hükümetler fosil yakıtlara, yenilenebilir enerjiye verdikleri teşviklerin 12 katı kadar teşvik veriyorlar. G20 ülkelerinde enerji teşvik politikaları çeşitlilik göstermekle birlikte birçok ülke kömürü ve kömürden enerji üretimini desteklemeye devam ediyor. Overseas Development Institute ve Oil Change International’ın 2014 yılında yayımladıkları rapora göre G20 ülkelerinin hükümetleri her yıl 88 milyar dolarlık kaynağı sadece fosil yakıt arama faaliyetlerine aktarıyor. Örneğin Almanya, her ne kadar 2025’e kadar yenilenebilir enerji kaynaklarının payını %40-45’lere çıkarmayı hedeflese de, 2012’de kömür üretimine 3 milyar Euro aktarmış bir ülke olarak Avrupa’daki en büyük kömür destekçisi olmaya devam ediyor.
G20 üyesi bir ülke olarak Türkiye de bu teşvikleri orta vadede kaldıracağını taahhüt etti. G20’nin 10. Devlet Başkanları Zirvesi bu yılın Kasım ayında Türkiye’de yapılacağı için bu taahhüt özellikle önem kazanacak. Türkiye’nin 2015 yılındaki G20 Dönem Başkanlığı, bu taahhüdün altının çizilmesi ve taahhüdün gerçekleşebilmesi için gerekli adımların atılması yolunda bir fırsat sunuyor.
Not: Bahsi geçen “Türkiye’de Kömür ve Yenilenebilir Enerji Teşvikleri” başlıklı rapora aşağıdaki bağlantıdan ulaşabilirsiniz:
Hep Beraber Fosil Yakıtların Maliyetini Nasıl Ödüyoruz?
Oil Change International ve küresel iklim hareketi 350.org’un Eylül ayında açıkladığı Türkiye’de Fosil Yakıt Üretimini Sübvanse Etmenin Maliyeti raporu, Türkiye’nin mevcut durumuna ve atılması gereken adımlara dair önemli tespitler ve öneriler barındırıyor. Rapordan öne çıkan bazı bulgular şöyle:
- Türkiye’de fosil yakıt üreticilerine yıllık tahmini 300 milyon ila 1,6 milyar ABD doları arası teşvik sağlanıyor.
- 2013’te sadece fosil yakıt arama çalışmalarına 500 milyon ABD doları civarında kamu kaynağı sağlandı.
- Tespit edilen en büyük sürekli teşvik, taşkömürü işletmelerine sağlanan yıllık 250 milyon ila 400 milyon ABD dolarının üzerindeki teşvikler.
- 2012 yılında benimsenen Yeni Yatırım Teşvik Rejimi petrol ve kömür yatırımlarına yenilenebilir enerjiye olduğundan daha yüksek düzeyde teşvik sağlarken temiz enerji kaynakları yerine karbon-yoğun altyapı projelerini özendiriyor.
- Sağlık ve Çevre Birliği (Health and Environment Alliance-HEAL) tarafından yapılan bir çalışmada, Türkiye’de kömürün ortaya çıkardığı sağlık maliyetinin yıllık 3,96 milyar ABD doları olduğu belirtiliyor.