#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

İyi ki Raporlara İnanmayanlar Var!

Birkaç ay öncesine göre kurumsal sorumluluk konusunda bütün dünyada örnek gösterilen dev bir şirket vardı: Volkswagen. CEO Martin Winterkorn, “Araba artık yeni bir çağa girdi. Toplum değerlerindeki değişim ve dünyanın genelinde uygulanan sıkı CO2 denetimleri, bu süreci tetikledi” diyor, “dünyanın en sürdürülebilir otomotiv şirketi” olarak başarılarını duyuruyordu. Ancak bu iddiaya “inanmayan” sivil toplum kuruluşları ve üniversiteler, bütün sistemin aslında ne kadar ince bir çizgide ilerlediğini gösterdi dünya kamuoyuna…
Berkay ORHANER

Dünyayı sarsan Volkswagen skan­dalının ardından ülkemizin dört bir yanında şöyle konuşmalar ger­çekleşiyor olmalı:
-Bunlar batar mı dersin abi?
-Yok yahu, koskoca dünya devi Alman şir­keti batar mı?
-Çok zarar etmiş, acayip ceza ödeyecekmiş falan diyorlar…
-Bakma sen, aslında bunlar hep Amerika’nın işleri, baktılar ki kendi markala­rından fazla satıyor, çelmeyi taktılar.
-Ne olur sence, araba fiyatları düşer mi?
-Ah keşke düşse de bir tane de biz kıvır­sak. Golf’ün yeni kasasını gördün mü? Bizim Selim almış kırmızısından, valla kaymak gibi araba…
Oysa komplo teorilerini veya bu krizin doğurabileceği fırsatları (!) bir yana bıra­kırsak aslında kurumsal sorumluluk kav­ramına ilişkin çok önemli bir örnek olayla karşı karşıya olduğumuzu göreceğiz.
Kurumsal sorumluluk, henüz tanımında fikir birliği oluşturulamamış bir terim. Ör­neğin Avrupa Komisyonu 2001’de kurum­sal sorumluluğu, “Toplumsal ve çevresel kaygıların iş faaliyetlerine dahil edildiği ve paydaşlarla gönüllülük esasına dayalı bir etkileşim içerisinde bulunulduğu” bir kav­ram olarak tanımlamıştı. On yıl sonraysa aynı kurum yeni tanımında “İşletmelerin topluma olan etkilerinden kaynaklanan sorumlulukları” ifadesini kullanmış ve “gönüllülük” esasına değinmemişti.
Gerçekten de kurumsal sorumluluk etkin­liklerinin gönüllülükle yapılacağına dair vurgu geçtiğimiz on yılda belirgin biçim­de azaldı. Bu etki özellikle küresel piyasa­daki şirketler için geçerli. Artık çokuluslu veya çok ulusa yönelik faaliyet gösteren şirketlerin kurumsal sorumluluk kavramı karşısında üç maymunu oynamaları pek mümkün görünmüyor. Keza, The Econo­mist dergisi, kurumsal sosyal sorumluluk hakkında yayımladığı özel sayıda büyük ve küresel bir şirketin kurumsal sorumlu­luk yaklaşımına sahip olmamasının artık düşünülemez olduğunu belirtmişti. Bir Kurumsal Sorumluluk Timsal Yaşanan skandalın öznesine dönersek, dünyanın en büyük ikinci otomotiv üreti­cisi Volkswagen AG dünya genelinde 590 bin çalışana sahip. Sadece 2014’te küre­sel satışlardan elde ettiği ciro 202 milyar Euro düzeyine ulaşıyor. Volkswagen’in kurumsal sorumluluk faaliyetleri, 2002 yılında dünyanın en büyük kurumsal va­tandaşlık girişimi olan Birleşmiş Milletler Küresel İlkeler Sözleşmesi’ni (UN Global Compact) imzalamasıyla hız kazanmıştı. Sözleşme kapsamında yayınladıkları ilk raporlardan itibaren Volkswagen’in ken­disine “Dünyanın en sürdürülebilir oto­motiv üreticisi olma” hedefini koyduğu görülebiliyordu.
Birkaç ay öncesine kadar Volkswagen için her şey yolunda gidiyordu. Ya da en azın­dan görüntü bunu gösteriyordu. Şirket en güncel sürdürülebilirlik raporunu Ku­rumsal Raporlama Girişimi’nin (GRI) G4 kapsamına uygun olarak Aralık 2014’te yayımladı. Raporda Volkswagen’in he­defini daha da yükselttiği oldukça net bir şekilde ifade ediliyordu. Firma zaten “Dünyanın en sürdürülebilir otomotiv şirketi” konumundaydı. Buna ek olarak 2018 yılına dek şirketin “dünyadaki en başarılı, heyecan verici ve sürdürülebi­lir otomotiv üreticisi” konumuna gelme­si hayal ediliyordu. Raporun en çarpıcı verileri, şirketin çevresel sorumlulukları üzerineydi. 2014 yılında grubun karbon emisyonlarının önceki yıla göre %23,2 düzeyinde düşürüldüğü ifade ediliyor ve piyasadaki en düşük karbon emisyonlu otomobil filosuna sahip olunduğu gurur­la belirtiliyordu.
Raporun sunuş yazısında Volkswagen AG’nin İcra Kurulu Başkanı sıfatıyla Mar­tin Winterkorn düşüncelerini şöyle ifa­de ediyordu: “Araba artık yeni bir çağa girdi. Toplum değerlerindeki değişim ve dünyanın genelinde uygulanan sıkı CO2 denetimleri, gittikçe artan ekonomik sü­rüş sistemleri, elektrikli mobil çözümler, hafif tasarımlar ve enerji verimliliğine sa­hip fabrikalara yönelik eğilimler bu süreci tetikleyen etkenler oldular… İşimizin ar­tık sadece beygir gücü ve tork gibi teknik meselelerle ilgili olmadığını; sürdürülebi­lirliğin, çevreyi korumanın ve toplumsal sorumluluğun oldukça güçlü toplumsal etmenler olduklarını öğrendik… Odaklan­ma, emniyet, güvenlik ve güven; bu de­ğerler teknolojik ilerlemenin temelidir ve temelinde yer almaya devam edecektir.”

CEO “Afallamış” Halde
Bu tutkulu ifadelerin sahibi Winterkorn, geçtiğimiz ayın başında patlayan Volk­swagen skandalında en çok konuşulan isim oldu. Şirketin ABD’de piyasaya sür­düğü dizel araçlarda, emisyon testlerini yanıltmaya yönelik, “aldatıcı” bir yazılım kullanıldığının iddia edilmesiyle birlikte Winterkorn “Soruların tüm yanıtlarına ben de sahip değilim, ancak neler olduğu­nu tam olarak anlamak üzere yoğun bir şekilde çalışıyoruz” açıklamasını yaptı. İlerleyen günlerde, kendi adına yanlış ya­pılan herhangi bir işlemden haberdar ol­madığını söyleyen şirket CEO’su yapılan yanlışları kabul ederek istifa etti ve “Her şeyden çok bu düzeyde bir suiistimalin Volkswagen Grubu’nda gerçekleşebilmiş olmasından dolayı afallamış haldeyim” dedi.
Winterkorn, eğer bu görüşünde sami­miyse gerçekten afallamış olmalı. Çünkü kendi imzasıyla sadece dokuz ay önce yayımlanan sürdürülebilirlik raporun­da Volkswagen’in Karbon Saydamlık Projesi’nde en yüksek puan olan “A” kategorisinde yer aldığı belirtilmişti. İş dünyasında çevresel risk yönetimi­nin geliştirilmesi için çevreye ilişkin verilerin ölçülmesi ve şeffaf bir şekildekamuoyu ile paylaşılmasını amaçlayan Karbon Saydam­lık Projesi’nin, 500 küresel şirketin performansını öl­çümlediği İklim Saydam­lık Liderlik Endeksi’nde ise Volkswagen’in 100 üzerinden 99 aldığı ifade ediliyor. Yani Volkswagen’in konuy­la ilgili en önemli en­dekse göre, çevresel etkilerini mükem­mele yakın bir dü­zeyde ölçümlemiş ve raporlamış ol­ması gerekiyordu, oysaki firmanın aldatıcı yazılımlarını 2008’den beri kullanmış ola­bileceği söyleniyor.
CEO’nun istifasının ardından Volkswagen’in hisseleri bir haftada 26 milyar Euro değer kaybetti. Ödenecek ce­zalar, ABD dışındaki ülkelerde yaşanacak kayıplar ve toplamda 11 milyon kadar ol­duğu tahmin edilen hileli araçların geri çağrılmasının oluşturacağı masraflar ile birlikte şirketin toplam maddi kaybının 78 milyar Euro’ya ulaşabileceği öngörü­lüyor.

Sorgulamazsak Büyük Bedel Öderiz
Kurumsal sosyal sorumluluk uygulamala­rına sahip olan şirketlerin uzun vadede daha kârlı oldukları pek çok akademik çalışmada gözlemlenebilen bir olgudur. Kurumsal sorumluluk ve kârlılık arasın­daki bu olumlu ilişki, sürdürülebilirlik kavramının temel iddiasının kanıtı gibi­dir. Sadece ekonomik değil, çevresel ve toplumsal sorumluluklarını da gözeten işletmeler, daha uzun ömürlü ve kriz­lere karşı daha dayanıklı oldukları gibi, yeniliklere de daha kolay uyum sağlarlar. Volkswagen krizinde ise bu olumlu etki­nin suiistimal edildiğinde ne kadar büyük sonuçlara yol açabileceği çarpıcı bir şekil­de ortaya çıkıyor. Belki de her tür kurum­sal sorumluluk yaklaşımı nihayetinde üç temel değer sayesinde anlam kazanıyor. Bunlar; dürüstlük, güvenilirlik ve doğru­luk olmalı. Volkswagen kendi kurumsal dürüstlüğünü ve güvenilirliğini yitirdiği gibi, ilişkide olduğu pek çok kurum ve kuruluşun doğruluğunu da şaibeli hale getiriyor.
Bu skandala ilişkin en önemli noktalar­dan birisini, yapılan hilenin bir üniversite ve sivil toplum kuruluşu tarafından orta­ya çıkarılması oluşturuyor. Bundan on yıl öncesine kadar herhangi bir sorumluluk faaliyeti gerçekleştiren şirketler sadece al­kışlanıyor ve daha fazlasını yapmaları için teşvik ediliyorlardı. Şüphesiz birçok sek­tördeki pek çok şirketi, daha sorumlu uy­gulamalar gerçekleştirmeleri için yürek­lendirmeye hâlâ devam etmek gerekiyor. Ancak büyük şirketler, küresel devler veya sektöre hakim olan işletmeler artık sadece teşvik ve alkışın ötesinde değer­lendirilmeli. Bu noktada kurumsal so­rumluluk kavramının çok boyutlu ve çok paydaşlı yapısı ortaya çıkıyor. Kurumsal sorumluluk okuryazarlığı (bilgisi) geliş­miş sivil toplum kuruluşlarının, üniversi­te birimlerinin, basının ve kamu kurum­larının konuya dahil olmaları, şirketlerin beyanlarını sorgulamaları, kurumsal so­rumluluk uygulamalarını olumlu olduğu kadar olumsuz yönde de eleştirebilmeleri gerekiyor.
İyi ki “dünyanın en sürdürülebilir otomo­tiv şirketi” olduğunu iddia eden dev bir şirkete “inanmayan” sivil toplum kuruluş­ları ve üniversiteler var ki, şimdiye kadar atmosfere 1 milyon ton civarında zararlı madde saçtığı düşünülen Volkswagen’in foyası meydana çıktı. Kim bilir daha nice “iddialı” şirket uygulamalarının arkasında nice aldatmalar yatıyor… Bu hileleri yaka­lamak için, kurumsal sorumluluk uygula­malarını sadece “alkışlamakla” kalmayıp “sorgulamaya” da başlamamız gerekiyor.
Volkswagen skandalı Türkiye’nin ola­ğanüstü gündeminde tüm boyutlarıy­la kendisine yeterince yer bulamadı. Volkswagen’in fiyatları skandala bağlı olarak düşer, bu bahaneyle uygun fiyata araba sahibi olabilir miyiz, kestirmek zor; fakat şirketlerin sorumluluklarını, şeffaf­lıklarını, hesap verebilirliklerini ve sözü edilen ülkemiz mevzuatlarının içeriğini yeterince sorgulamazsak büyük bedeller ödeyeceğimiz kesin.

EkoIQ Editör