ACTECON Yönetici Ortağı Dr. M. Fevzi Toksoy “COP21’de bir kıpırdanma olduysa ve bu da çıtayı bir milim yukarı taşıdıysa, bunun bir baloyu hak ettiği değil, işlerin ne kadar ciddiye bindiğinin idraki bende endişe yaratıyor” diyor ve atılması gereken adımları sıralıyor.
Dr. M. Fevzi TOKSOY, Yönetici Ortak, ACTECON
Dünya son 25 yıldır tek kutuplu bir ekonomik rejimin ağırlığı altında eziliyor. Sonucunda, “tüketici kitlesi” dediğimiz kişiler artık aynı bilgisayar programlarını kullanıyor, aynı menülerden sipariş veriyor ve aynı kıyafetleri giyiyor. Bu da, ortaya tek tip bir hayat tarzı çıkartıyor. Bu tek tip hayat tarzı ise vahşi rekabetin konsolide olması sonucunu doğuruyor. Bu da otomatik olarak her sektörde gittikçe azalan sayıda oyuncunun inisiyatifiyle baş başa kalmamız sonucunu doğuruyor. Ali Koç’un kapitalizm eleştirisi ile aslında dikkat çekmek istediği bu olsa gerek.
Bu hızlı konsolidasyon herhalde garibim gezegenin kaynaklarının uçlarına dayanmaya başladı ki, birileri ortaya çıkıp “Bir dakika, sonuçta artık birbirimizi yemekten başka yapacak bir şey kalmadı” diyor. Bu ortamdaki girişimcilik de sıra dışı hayat hikayelerine sahip kişilerin sistemi deşifre ederek ortaya çıkarttığı ürünlerle hayret edici ciroları hızla yakalayabiliyor. Bütün çocuklar Minecraft ustası oluyor, bütün metro yolculuklarında Candy Crush rekorları kırılıyor ve basit bir yazılım, diğer basit yazılımların da manivelasıyla bir anda 10 milyar dolar gibi -konvansiyonel endüstri adamlarının hafif kıskançlıkla “yok artık” dediği- inanılmaz değerleri çok kısa sürelerde yakalayabiliyor.
İşte bu vahşet ortamı içerisinde “patron kulüpleri” de kendi güvenli limanlarını inşa etmeye çalışarak nefes almaya çalışıyor. Yoksa “etik iş”, “sürdürülebilirlik” ve “çevreye hassasiyet” gibi kavramları nasıl açıklayabiliriz ki? Tıpkı bir çocuk oyunundaki yanmadığınız “kale” gibi. Bu alanları iş dünyası gönüllü olarak ortaya çıkartıyor. Kendisine yeni paydaşlar, yeni felsefeler yaratmaya çalışıyor. Ancak sorun şu ki, bu çabaların kör gidişi engellemeye yetip yetmediğini, yetmiyorsa yavaşlatma etkisinin ne kadar olduğunu, -haydi en iyimser beklentiyle- gidişatı tersine çevirip çevirmeyeceğini ölçecek rakamsal verilere sahip değiliz. Ölçülebilir olan tek şey tercih ettiğimiz hayatın temel besleyicisi kaynakların ne kadar ömrü kaldığına ilişkin süre tahminleri. Fosil yakıt bölgesindeki demokrasiden arındırılmış toprakların altındaki hazinelere olan muhtaçlık yazdı bu son 25 yılı anlatan filmin senaryosunu. Değil mi?
Kyoto ile fiyasko kelimelerinin yakınsamasının vebali, kalkınmış toprakların geçmiş uygulamalarının kendilerine de “gezegene işkenceye devam hakkı” tanıdığı görüşünde ısrar eden kalkınmakta olanlara yüklendi. Ne kadar samimi bilemem. Çıkarım yaptığım tek şey, COP21’de bir kıpırdanma olduysa ve bu da çıtayı bir milim yukarı taşıdıysa, bunun bir baloyu hak ettiği değil, işlerin ne kadar ciddiye bindiğinin idraki bende endişe yaratıyor. Daha çok rakama ihtiyacımız var. Karbon ayakizinden, türev piyasalardan ve emisyon oranlarından çok, bunların düzeltici etkisini somut olarak ölçüp ortaya koyan rakamlara ihtiyacımız var. COP21 bu anlamda pozitif bir ilerleme olarak görülebilir.
Mecburi Sosyal Sorumluluk
İnisiyatif mega şirketlerde. Ben de biliyorum bir bardak kahvenin 5 lira etmediğini. Öğrenmek istediğim şey bu 5 liranın bir kısmının (ve ne kadarlık kısmının) dönüp dolaşıp hangi toplumsal yaraya merhem olduğu veya olmaya aday olduğu bilgisidir. Çevreye doğrudan dokunan endüstrilerin gönüllü sosyal sorumluluk değil, mecburi sosyal sorumluluk formatında faaliyet göstermesidir. İnternet ekonomisinin krallarının hızlı kazanılan mega gelirlerini alternatif yakıt arayışı gibi kozlara kanalize etmeleri tesadüf değil. Endüstrinin felsefe değiştirme çabalarıdır bunlar. Eskiden ütopik olarak değerlendirilen bu girişimlerin artık normalleşmesi bundandır. Kanımca bu çorba daha çok su kaldırır.
İnisiyatif DNA’sı değişen demokrasi anlayışında. Alışık olmadığımız liderlik üsluplarının ve oy verme motivasyonlarındaki değişikliklerin doğru amaçlara yönlendirilmesinde. Bütün bunlar son çeyrek yüzyılın tek yönlü ekonomi politik tercihiyle şekillendi. Hepimiz paydaşıyız.