TBMM’de yeni kabul edilen Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı ne getiriyor, ne götürüyor? TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkanı Baran Bozoğlu, kanun teklifinin etkilerini çevre sorunları perspektifi üzerinden EKOIQ okurları için değerlendirdi.
Baran BOZOĞLU, TMMOB Çevre Mühendisleri Odası Genel Başkan
Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi (2/1081) ile Elektrik Piyasası Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı (1/715) TBMM’de kabul edildi. (Kabul edilen kanuna bu adresten ulaşabilirsiniz: https://www. tbmm.gov.tr/kanunlar/k6719.html)
Üzerinde yoğun tartışmaların yaşandığı ve birbiriyle ilintili ve birbirinden oldukça bağımsız birçok alanda düzenleme yapan bu kanun teklifinin ne olduğu, etkilerinin neler olabileceği, topluma ve doğaya etkisi gibi konuları kapsayacak bir irdeleme hiç kuşkusuz birkaç sayfa ile aktarılamaz. Ancak “namuslu-namussuz vatandaş” tartışmalarının da, elektrik kayıp kaçaklarının da, nükleer santral, termik santral gibi enerji yatırımlarının da gündeme geldiği kanun teklifine çevre sorunları perspektifi üzerinden değerlendirme yapmak bu yazının kapsamı olabilir.
Biyokütle Tanımı Değiştirildi
10/5/2005 tarihli ve 5346 sayılı Yenilenebilir Enerji Kaynaklarının Elektrik Enerjisi Üretimi Amaçlı Kullanımına İlişkin Kanun’da yer alan Biyokütle tanımına “sanayi atık çamurları ile arıtma çamurları” eklenerek genişletildi ve ithal edilmemesi şartı getirildi. Atık konusunun da kapsanması ve ithalatın engellenmesi ülke içerisinde oluşan biyokütlenin ve atıkların bu alanda kullanılmasını sağlayacak. Olumlu bir adım…
Yenilenebilir Enerjide Yerli Malı Şartı
6446 sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’nun 5. Maddesine eklenen bir fıkra ile yenilenebilir enerji kaynak alanlarında kurulacak üretim tesislerinde kullanılacak aksamın “yerli malı” olması şartı getirildi. Yerli yenilenebilir enerji üretimi için olumlu bir düzenleme. Böylece en azından yan sanayide dışa bağımlılığın azaltılması da sağlanabilecek.
Nükleer Santral Projeleri İçin Özel Düzenleme
Kanun teklifinin ikinci maddesi ile nükleer santral ve bu santralların yapılması için gerekli olan bütün tesisler (liman vb.) artık Kıyı Kanunu’nun doğayı korumayı hedefleyen düzenlemelerinden ve zeytinlik alanlara dair en önemli düzenleme olan 3573 sayılı Zeytinciliğin Islahı ve Yabanilerinin Aşılattırılması Hakkında Kanun’dan muaf tutuldu.
Özetle bütün kıyı şeridimize ve zeytinlik alanlarımıza nükleer santral ve bu santralların yapılması için gerekli olan tesisler herhangi bir koruyucu faaliyet zorunlu kılınmadan yapılabilecek. Akkuyu Nükleer Santral Projesi de, Sinop Nükleer Santral Projesi de bu kapsamda değerlendirilebilir. Dolayısıyla, ÇED süreçlerinde ve raporlarda bu iki önemli kanuna dair bir irdeleme yapılma zorunluluğu da ortadan kalktı. Nükleer santralın yapımı için gereken bütün tesisler bu muafiyet kapsamında olacağı için geniş bir coğrafyayı etkileyeceğini ve çeperindeki bütün zeytinliklerin risk altında olduğunu şimdiden söyleyebiliriz. Özellikle Mersin Akkuyu’daki zeytinlik alanlar, projeyle birlikte herhangi bir engelle karşılaşmadan yok edilebilecek ya da yakınlarına tesis yapılabilecek.
Termik Santrallara “Dokunulmazlık” Zırhı
Kanun ile birlikte, bu kanun öncesinde özelleştirilen ve özeleştirilecek olan bütün termik santrallar, çevre mevzuatından 2020 yılına kadar muaf olacak. Peki bu ne anlama geliyor? Detaya girdiğimizde, termik santralların bacasına filtre takarak önlem alması, tehlikeli atıklarını bertaraf etmesi, atıksularını arıtması gibi birçok önlemi almasına gerek yok. Yani çevreyi kirletmesi halinde bir yaptırım yok. Çevre teknolojisi uygulaması, çevre danışmanlık hizmeti alması, çevre mühendisi istihdam etmesi, özetle çevre sorunlarına dair herhangi bir yatırım yapması zorunlu değil. Çünkü Çevre Kanunu bu tesislere 2020 yılına kadar işlemeyecek… Seragazı emisyonlarına dair de hesaplama ve izleme yapma zorunluluğu olmayacak. Çevre denetimi dahi yapılamayacak. Daha önce Elektrik Piyasası Kanunu’na Geçici 8. Madde olarak eklenen düzenleme ile özelleştirilecek olan termik santrallara 2018 yılına kadar ve gerekirse de Bakanlar Kurulu kararı ile 2021 yılına kadar çevre mevzuatından muafiyet tanınmıştı. Ana muhalefet partisinin Anayasa Mahkemesi’ne başvurması sonucu 22.05.2014 tarihinde bu düzenleme iptal edilmişti.
Yeni düzenlemenin eskisinden farkı, kanunun yürürlüğe girmesinden önce özelleştirilmiş olanları da kapsaması. Yani devletin elinden çıkacak olan bütün termik santralları…
Anayasa Mahkemesi gerekçeli kararında Anayasa’nın 2., 5. ve 56. maddelerine kanun değişikliğinin aykırı olduğunu belirtmiş, devletin vatandaşların sağlıklı çevrede yaşama hakkını sağlamasının temel bir ödev olduğunu vurgulamıştı. Yine kararda; “termik santralların çevre mevzuatına tabi olmaması kabul edilemez” denilmişti.
İşin diğer üzücü kısmı ise Anayasa Mahkemesi’nin bu kararının teklifi veren vekiller tarafından da bilinmesi. Durum, maddenin gerekçesi yazılırken açıkça görülebiliyor.
“6446 Sayılı Elektrik Piyasası Kanunu’ndaki Geçici 8. Madde Anayasa Mahkemesi tarafından iptal edilmiştir. Maddeyle, özelleştirme işlemleri için önemli bir risk unsuru olan boşluğun doldurulması amacıyla geçiş sürecine ilişkin düzenleme yapılmaktadır” denilerek iptali nedeniyle tekrar daha da genişletilerek teklif yapıldığı belirtiliyor. Anayasa Mahkemesi tarafından açıkça iptal edilen bir madde genişletilerek nasıl tekrar kanun yapılabilir? Bu sorunun cevabını vermek için sanırım hukuk eğitimi almaya gerek yok…
Anayasa Mahkemesi tarafından daha önce iptal edilen bir düzenlemenin tekrar iptal edileceğinden şüphe duymuyorum. Ancak mahkemenin hemen karar vermediği ve bazen sürenin bir yılı geçtiğini biliyoruz. Mahkemenin gerekçeli kararını yayımlaması da bir yılı buluyor. Bu süreçte özelleştirilecek tesisler dokunulmazlık zırhını çoktan edinmiş olacaklar.
Özelleştirilen termik santralların kirliliklerini azaltmaları satın alan firmaların insafına kalmış olacak. Bazen firmaların, siyasetçilerden ve bakanlıklardan daha fazla çevresel hassasiyete sahip olduklarını biliyoruz.
Yerli Kömürle Çalışan Termik Santrallara Teşvik
Kanun değişikliğinin 20., 22. ve 24. maddeleri ise açıkça kömürlü termik santralların teşviki anlamına geliyor. Elektrik arzının yetersizliği durumunda önceliğin yerli kömürle çalışan termik santrallarda olduğu vurgulanıyor. Evet, yanlış okumadınız, yenilenebilir temiz enerji kaynaklarında değil, kömürlü termik santrallarda…
2009 yılında yayımlanan Elektrik Enerjisi Piyasası ve Arz Güvenliği Strateji Belgesi yerli linyit kaynaklarının kullanılacağını vurgulamıştı. Strateji belgesine ek olarak TBMM’den geçen bu kanun ile Afşin-Elbistan, Konya-Karaman, Eskişehir Alpu ve Afyon Dinar’daki kömür havzalarında bulunan linyit daha da önem kazandı.
Türkiye’de yerli kömüre ciddi teşvikler sağlanmasına rağmen 2009’daki strateji belgesinden bu yana kurulan yerli kömürle çalışan termik santralların kapasitesi sadece %10 artırılabilmiş…
Bu oranın hızla artabileceğini Kanun Teklifi’nin kabul edilmesi ile birlikte öngörebiliriz. Öte yandan, yerli kömürün kalitesizliği nedeniyle yatırımcılar tarafından pek tercih edilmediği ve kârlı görülmediği de somut bir gerçek. Yerli kömür kaynaklarımız ile sadece 17 bin MW’lık bir üretimin olabileceği ve bunun için de 30 milyar dolara ihtiyaç olduğu ise uzmanlar tarafından vurgulanıyor.
Ancak devlet tarafından verilen teşvikler ve bu kanunun tercihini yerli kömür santrallarından yana koyan ilkeleri kuşkusuz maliyet sorununu önem sıralamasında kısmen de olsa üst sıralardan alt sıralara çekecektir.
Yansıması Nasıl Olur?
Biyokütle tanımının genişletilerek ithalatın önlenmesi arıtma tesislerinden kaynaklı büyük bir sorun haline dönüşen arıtma çamurlarının bertarafı ile enerji üretimini teşvik edebilir ve önemli bir çevresel sorunun çözümüne önayak olabilir. Öte yandan, yenilenebilir enerji üretiminde yerli malı kullanımı ülkemizde teknolojik altyapının gelişmesini ve bu alandaki istihdamın da artmasını hiç kuşkusuz sağlayacaktır. Kısa sürede bu alanda ihtisaslaşmış “OSB”lerin artışına tanık olabiliriz.
Kömürlü termik santralların bu kanun ile teşvik edilmesi ve özelleştirilen santralların çevre mevzuatı muafiyeti ile yerli kömür üretimi artabilir ve dünyada kömür kullanan ülkeler sıralamasında ilk üçün içerisinde yer alabiliriz.
1990’larda enerjiden kaynaklı seragazı emisyon miktarı 132,5 milyon ton CO2-eşd. iken bugün 339,1 milyon ton CO2-eşd.e yükselmiştir. Bu kanun ile birlikte çok hızlı bir seragazı emisyon artışımızın olacağını öngörebiliriz. Türkiye’nin Paris Anlaşması’nın ilkelerine ve hedeflerine tamamen zıt olan bu yaklaşımı hiç kuşkusuz uluslararası toplantılarda ülkemizin güvenilirliğini ve söylemlerinin etkisini azaltacaktır. Dünyanın yok oluşuna ülke olarak büyük bir katkı vereceğimizi şimdiden söyleyebiliriz. İklim değişikliği krizinin tarihsel sorumlularını haklı olarak eleştirirken, kendi politikamızı bu sorumluluğa ortak olma niyeti ile şekillendirmemiz ise büyük bir çelişki…
Enerji verimliliği ve elektrik iletimindeki kayıp kaçakların (kimi bölgelerde %40’lara varan) azaltılmasına dair herhangi bir düzenlemenin yapılmaması ve aslında bu gibi yeni uygulamalarla termik santrallardan elde edilmesi planlanan elektrikten daha fazla elektriğin sağlanabileceği gerçeğinin göz ardı edilmesi de sorgulanması gereken diğer bir konu…
Ülkemizdeki hava kirliliği sorununun daha da artarak kronikleşeceğini öngörebiliriz. Var olan termik santralların özelleştirilerek çevresel denetimden ve çevre izin-lisans sürecinden muaf tutulması sadece hava kirliliğini değil, toprak ve su kirliliğini de artıracaktır. Yeni termik santralların kurulması da… Çevresel sorunlarla birlikte kuşkusuz sağlık sorunları da artacak ve ülkemize maddi ve manevi yük olarak dönecektir.
Çevre sektörüne, yeşil ekonomiye, sürdürülebilirliğe ve iklim değişikliği ile mücadeleye dair de umutları azaltan bu düzenlemenin ana muhalefet partisi tarafından Anayasa Mahkemesi’ne taşınarak itiraz konusu edileceğini biliyoruz. Herkesin gözü Anayasa Mahkemesi’nin kararında olacak. Mahkemenin ise hızlı ve doğa-toplum yararı gözeten bir karar vermesi en büyük beklentimiz…
Kaynaklar:
Enerji Günlüğü
TUİK