Türkiye gibi doğal afetlerin yıkıcı etkilerini yoğun bir şekilde hissettirdiği bir ülkede afetleri dikkate alan dinamik bir kalkınma politikasının gerekliliği su götürmez. İşte bu ihtiyaçtan yola çıkan ve 19 yazar tarafından kaleme alınan Afetlerle Kalkınma: Tecrübeler ve Politikalar başlıklı kitap Nisan ayında Efil Yayınevi tarafından yayımlandı. Kitabın editörü, Afyon Kocatepe Üniversitesi İktisat Bölümü öğretim üyelerinden Murad Tiryakioğlu EKOIQ için kaleme aldığı bu yazıda, “Kalkınmanın nüfus, eğitim, finansman boyutlarıyla birlikte tarımsal üretim, yeşil-temiz sanayileşme ve sürdürülebilirlik konularını doğrudan ilgilendiren ve etkileyen doğal afetlerin de dikkate alınarak planlanması gerektiğini” söylüyor.
Murad TİRYAKİOĞLU
Dünyada yaşanan (doğal ve insan kaynaklı) afetler çok ciddi ekonomik ve toplumsal maliyetlerle sonuçlanıyor. 2015 Dünya Felaket Raporu’na göre, 2014 yılında yaşanan 317 doğal afetten 107 milyon kişi etkilenmiş. 2005-2014 yılları arasında 1753 sel ve taşkın, 223 kuraklık, 1254 deprem, 988 fırtına ve 236 yüksek sıcaklık olayı yaşanmış ve milyarlarca insan etkilenmiş ve milyarlarca dolarlık ekonomik zarar meydana gelmiş. Afetlerin ortaya koyduğu ekonomik ve toplumsal etkilerin coğrafi dağımı izlendiğinde, özellikle azgelişmiş ve gelişmekte olan bölge ve ülkelerde maruziyetin çok daha fazla olduğu ve hem toplumsal yaşamın hem de ekonomik faaliyetlerin normalleştirilmesinin yüksek maliyetlerle birlikte çok uzun zaman aldığı görülüyor. Türkiye açısından afet tecrübelerine bakıldığında ise 1939 yılında yaşanan Erzincan Depremi, Cumhuriyet tarihinin en yüksek insan kaybı (resmi kayıtlara göre 32 binden fazla) ile sonuçlanan felaketi olarak kayda geçti. Marmara (Kocaeli) Depremi ise (yine resmi kayıtlara göre) 15 bin insanın yaşamını kaybetmesine ve 12 ila 19 milyar dolarlık bir ekonomik kaybın yaşanmasına sebep oldu.
Kalkınma iktisadının çok boyutlu yapısı pek çok iktisadi ve toplumsal değişkeni bir arada değerlendirmeyi gerekli, hatta zorunlu kılıyor. Kalkınmanın nüfus, eğitim, finansman boyutlarıyla birlikte tarımsal üretim, yeşil-temiz sanayileşme ve sürdürülebilirlik konularını doğrudan ilgilendiren ve etkileyen doğal afetlerin de dikkate alınarak planlanması gerekiyor. Doğal afetler çok ciddi ekonomik ve toplumsal etkiler oluşturarak iktisadi faaliyetleri ve toplumsal yaşamı, yaşanılan afetlerin şiddetine ve etki alanına göre mutlaka etkiliyor ve aksatıyor.
Afetler, ülkelerin gelişmişlik düzeyleri, afetlere karşı planlama, hazırlık ve koordinasyon düzeyleri ve ilişkili diğer değişkenlerle bağlantılı olarak daha az veya daha çok etki oluşturabiliyor. Azgelişmiş veya gelişmekte olan ülkelerin kırılganlık ve maruziyete açıklıkları daha fazla ve daha geniş bir etki alanı oluşturuyor. Beklenmeyen anlarda ortaya çıkarak ciddi etkiler oluşturan doğal afetlerin iktisadi kalkınmanın planlanmasında dikkate alınması kadar, süregelen küresel ısınmanın muhtemel sonuçlarını da dikkate alan bir planlama yüksek kırılganlığa sahip ülkelerin yanısıra gelişmiş ülkeler için de ciddi bir ihtiyaç. Örneğin, buzulların eriyerek okyanusa karışmasıyla yükselen küresel su (deniz) seviyesi, kentleşme politikalarından bölgesel kalkınmanın planlamasına kadar pek çok açıdan büyük önem arz ediyor.
Asya: En Fazla Zarar Gören Kıta
Grafik 1’in de belirgin bir şekilde ifade ettiği gibi, doğal afetlerin fiziki ve ekonomik hasarı ve yoğunluğu azgelişmiş ülkelerde, gelişmiş ülkelere oranla çok daha fazla. Grafiğe göre, düşük gelir grupları, orta, üst ve yüksek gelir gruplarına göre tüm doğal afetlerden daha fazla etkileniyor. Peter Rottach tarafından kaleme alınan Afet Riski Azaltım Kılavuzu’nda da altı çizildiği gibi, afetten zarar görebilirliğin bir sebebi olarak yoksulluk, hem tek tek haneler hem de ulusların tümü için geçerli olabilir.
Sıklıkla doğal afetlerden etkilenen ve dolayısıyla sınırlı finansal kaynaklarını kazançlı ekonomik ve teknolojik programlardansa zarar gören altyapıyı onarmaya veya vatandaşlarına dağıtmaya ayırmak zorunda olan ülkeler, ekonomik olarak geri kalmış ülkelerdir. Yoksul insanlar ve ülkeler, halihazırda ve ileriye dönük temel ihtiyaçlarını karşılamaya odaklanmak zorunda oldukları için faydaları ancak uzun vadede görülen tedbirleri alabilecek durumda değillerdir.
2015 Dünya Felaket Raporu’na göre, 2005-2014 yılları arasında doğal ve teknoloji kaynaklı afetler dolayısıyla hayatını kaybeden insanların coğrafi dağılımına bakıldığında, Asya’da doğal afetler dolayısıyla yaşanan can kaybının 424 bin 441; Amerika’da 241 bin 754 ve Avrupa’da 66 bin 816 olduğu görülüyor. Teknoloji kaynaklı afetlere bağlı kayıp sayısında yine ilk sırada 34 bin 613 kişi ile Asya yer alıyor.
İkinci sırada 24bin 325 kişi ile Afrika, 8411 kişi ile de Amerika yer almakta. 2011 yılında yaşanan afetlerin etki alanı izlendiğinde, afetlerin %45’inden fazlasının Asya’da meydana geldiği ve dünya çapındaki afetlerde hayatını kaybeden veya etkilenenlerin %85’inden fazlasının Asyalı olduğu, ekonomik kaybın da %75’inin Asya’da meydana geldiği görülmekte. (Bu bilgiler Türkiye, Afganistan, Filistin, Pakistan ve Irak gibi ülkelerde yoğun olmak üzere afetler konusunda aktif saha çalışmaları yürüten Hayata Destek Derneği’nin web sitesinden -www. hayatadestek.org/tr/afet/- alınmıştır. Hayata Destek Derneği, aynı zamanda Türkiye’de afetlerle ilgili faaliyette bulunan sivil toplum kuruluşlarının oluşturduğu SİTAP – Sivil Toplum Afet Platformu’nun koordinasyonunu ve sekretaryasını yürütüyor.)
Nasıl Bir Kalkınma?
Birleşmiş Milletler, Dünya Bankası gibi çokuluslu kurumlar ve ilgili alt kuruluşlar afetler konusunda farkındalık sağlama, planlama ve hazırlık; kalkınma politikasının tasarımında doğal afetlerin dikkate alınmasına yönelik çalışmalar sürdürmekte ise de bu çalışmaların yaygınlaştırılması, dahası uygulanması konusunda önemli zorluklardan bahsetmek mümkün. Bu sebepledir ki, sürdürülebilir kalkınmayı odak noktasına alan afet planlaması ve koordinasyonu küresel gelişmeleri dikkate almak kaydıyla ülke ve bölge bazında geliştirilmesi, uygulanması gereken bir süreçtir.
2015 yılı İnsani Gelişme Raporu’nda da belirtildiği gibi doğal afetler (iklim değişiklikleri ve endüstriyel kazalarla birlikte) özellikle kadınlar, engelliler, göçmenler, azınlıklar, çocuklar, yaşlılar ve gençler için önemli düzeyde kırılganlık oluşturuyor. Şekil 1’den de izlenebileceği gibi, yer, toplumdaki konum, yaşam döngüsündeki hassas dönemler gibi faktörler, kırılganlığı oluşturan ve artıran unsurlar olarak sayılıyor.
Özetle, kırılganlıklar ve maruziyet, afetlerin az gelişmiş ülkelerde ve bölgelerde, kadınlar, engelliler, göçmenler, azınlıklar, çocuklar, yaşlılar ve gençlerden oluşan kesimlerde çok daha hassasiyetle takip edilmesi gerekliliğini belirgin bir biçimde ortaya koyuyor. Nihayet her ülkenin “Nasıl Kalkınmalıyız?” sorusunu “Afetleri dikkate alan dinamik bir kalkınma politikasıyla” şeklinde cevaplayabilmek için çok boyutlu, uzun erimli bir hazırlık içinde olması gerektiği açık.
Bu gerekliliği esas alan bir motivasyonla derlenen ve 19 yazar tarafından kaleme alınan, 16 bölümden oluşan Afetlerle Kalkınma: Tecrübeler ve Politikalar başlıklı kitap Nisan ayında Efil Yayınevi tarafından yayımlandı. Genel çerçeveyi oluşturan “Doğal Afetlerin Felaketlere Dönüşmesinin Arkasındaki Ekonomi-Politik” başlıklı bir çerçeve ile başlayan kitap üç kısımdan oluşuyor. Kitabın ilk kısmı, afetlerle kalkınmada Doğu Asya tecrübelerinin ele alındığı dört bölümü içeriyor. Kitabın ikinci kısmı da Afetlerle Kalkınmada Türkiye’nin tecrübeleri ve çabalarını; üçüncü kısmı ise Göç, Yoksulluk ve Afetlerin Ekonomi Politiğine yönelik çalışmaları kapsıyor.
Afetleri dikkate alan bir kalkınma paradigmasının benimsenmesi açısından yol gösterici olması umuduyla…