Anlatacak bir hikayeniz, hikayemiz var mı? Yaratmak istediğimiz gelecek için doğru hikayeleri anlatıyor muyuz? Çevreyle ilgili en son ne zaman olumlu bir hikaye duydunuz? İnsanları olumlu hikayelerle mi harekete geçiririz, olumsuzlarla mı? Olumsuz hikayeler insanları karamsarlığa ve dolayısıyla apati durumuna mı sokuyor? İnsanlık hikayeler anlatarak birbiriyle ilişki kurdu, topluluklar yarattı, uygarlıklar kurdu… İşte bugün o “uygarlık” kendi hikayesinin tutsağı ve sıkıntılarını kendisine anlatacak, anlattıklarıyla sıkıntılarından kurtulacak, değişecek, dönüşecek içgörüyü kaybetmiş gibi. Dünya yeniden başa dönüyor, daha iyi bir yer olabilmek için masalcılara, hikaye anlatıcılarına, destancılara, dengbejlere sığınıyor… Unutmayın ki iyi hikayeler, iyi dünyalar kurar her zaman…
YAZI: Barış DOĞRU
İlk ve en önemli soru: Anlatacak bir hikayeniz, hikayemiz var mı? Hikayemiz yoksa, başa dönmeli ve biz en temelde nerede hata yaptık diye düşünmeliyiz, çünkü anlatılacak değerde bir mesele yoksa, durum gerçekten ciddi olmalı… Ve ikinci önemli soru: Yaratmak istediğimiz gelecek için doğru hikayeleri anlatıyor muyuz?
İnsanlık hikayeler anlatarak birbiriyle ilişki kurdu, topluluklar yarattı, uygarlıklar kurdu… İşte bugün o “uygarlık” kendi hikayesinin tutsağı ve sıkıntılarını kendisine anlatacak, anlattıklarıyla sıkıntılarından kurtulacak, değişecek, dönüşecek içgörüyü kaybetmiş gibi.
Sürdürülebilirlik deyince ilk akla gelen firmalardan biri olan ve “Bu ceketi satın almayın” ilanlarıyla ticaret anlayışını tersyüz etmeyi başaran spor malzemeleri üreticisi Patagonia’nın çevre konularıyla ilgili başkan yardımcısı, maceracı, dağcı Rick Ridgeway, “Odadaki Fil” metaforuyla, temel sorunlarımızın aslında hiç konuşulmadığını fark ettiği bir iş liderleri toplantısını tasvir ediyor bir konuşmasında. Ona göre sürdürülebilirlik hikayeleri, üç temel bileşenden birini paylaştığında güçlenir, anlam kazanır: Kişiselleştirildiğinde, büyük resimle bağlantı kurduğunda ve pozitif bir gelecek tasavvuru resmettiğinde…
Peki gezegenin o büyük çevresel ve toplumsal sorunlarını, bireyler ve kurumlar olarak nasıl kişiselleştireceğiz? Büyük resimle bağlantısını nasıl kuracağız ve pozitif bir gelecek tasavvuru resmetmesini nasıl sağlayacağız?
Anneler ve Temiz Hava
Amerikalı yazar ve editör Dominique Browning, Business for Social Responsibility (BSR) konferansında, Environmental Defense Fund (EDF) isimli bir çevre STK’sı ile birlikte “Mom’s Clean Air Force” (Annelerin Temiz Hava Gücü) çalışmasını duyurma çabası içinde, klasik bir çevre sitesinin ötesine geçmenin yollarını bulma hikayesini aktarmış. Çalışmada ana soruları şu olmuş: Her annenin çocuklarına, ailelerine ve yaşadığı topluluğa karşı duyduğu evrensel sevgiyi çevre hassasiyetleri ile nasıl birleştirebiliriz? Sürdürülebilirlik hikayelerini paylaşmada “sevgi” temasını kullanmanın öneminin altını çizen Browning, “Yurttaş veya bir tüketici, sizin misyonunuzu ileriye taşıyacak bir sevgiyi hissetmeli. Bu, bir topluluk yaratmak ve insanların hikayenizle ilgilenmesi için anahtar unsurlardan biridir” diyor.
İrlanda’nın eski cumhurbaşkanlarından Mary Robinson da, bu fikrin kamusal düzeydeki önemli isimlerinden biri. Şimdilerde The Mary Robinson Foundation – Climate Justice isimli bir merkezde çalışmalarına devam eden Robinson, iklim değişikliği anlatılarının değiştirilmesi gerektiği üzerinde ısrarla duruyor. Bilim ve rakamlarla boğulan bu konun aslında insanlarla, kalkınmayla ve insan haklarıyla ilişkilendirilmesi gerektiğini söyleyen Robinson, konuyu herkesin kişisel olarak ele almasını talep ediyor ve soruyor: “Düşük karbonlu bir geleceğe geçebilmek için siz ne yapabilirsiniz?”
Bu en önemli noktalardan biri herhalde. Hikayelerin dokunaklılığı ve anlamı, insanları ortak emeller çevresinde birleşmeye, bir topluluk oluşturmaya çağırmak için en ideal araçlardan biri.
Tüketicileri sürdürülebilir davranışlar hakkında eğitebilmek için hikaye anlatıcılığı iş dünyası için de önemli bir araç. eBay ve Patagonia’nın kurduğu “Common Threads” (Ortak Kıyafetler), şirketin kullanılmış ürünleri için yeni bir pazar yaratmayı hedefleyen bir çalışma. Worn Wear (Yıpranmış Giysiler) isimli blog aracılığıyla ikinci el kıyafetlere ilgiyi artırmaya çalışan Patagonia, okurların eski kıyafetlerinin maceralarını paylaşmalarını sağlamış. Sonuç enteresan: Bir yıl sonunda eBay, %25 daha fazla Patagonia ürünü sattıklarını açıklamış.
Peki sürdürülebilirlik, karmaşık verilerden, felaket senaryolarından, rakamlardan sıyrılıp nasıl “büyük resme” dahil olacak? “İyi anlatılmış bir hikaye, fark yaratır”. Bu bir motto. Ama asıl iş bu iyi anlatılmış hikayeyle, iklim değişikliğinin, çevre sorunlarının ve sürdürülemez uygulamaların çözümlerinin sevgi, insanlık, spor, özgürlük ve iyi yurttaşlık gibi evrensel temalara ilişkilendirilebilmesi.
Tünelin Ucunda Işığı Görüyorum
Çok anlatılan bir hikayedir: Tünelin ucunda görülen çıkış ışığı mı, üzerinize gelen kamyonun farları mı? Çevreyle ilgili en son ne zaman olumlu bir hikaye duydunuz? Bu noktada önümüze önemli bir meydan okuma çıkıyor: İnsanları olumlu hikayelerle mi harekete geçiririz, olumsuzlarla mı? Olumsuz hikayeler insanları karamsarlığa ve dolayısıyla apati durumuna mı sokuyor? Peki olumlu hikayeler, bir tür olumlayıcı kültür (affirmative culture) yaratmaz mı? Daha açık bir ifadeyle, olumlu hikayeler, insanları “hayali ilişkiler” dolayımıyla bir tür hayali doyuma ulaştırıp sorunları görmezden gelmesine neden olabilir mi? Bunun önüne koyacağımız engel ne olmalı? Sanırım bu engel, sorunları görmezden gelmek değil, sorunları bireylerin kendi eylemiyle, bir topluluk olarak hareket ettiğinde alt edebileceğini göstermekte; kendi hikayesini, o büyük hikayenin ayrılmaz bir parçası haline getirebileceğine inandırmakta gizli. Yani Hollywood filmlerine özgü, izleyiciyi kahramanla özdeşleştirip, hayali bir doyumla tatmin ve pasifize etmeden, hikayenin parçası olarak harekete geçirebilmek asıl mesele…
Dolayısıyla hayali sonlar değil, ucu açık bir yol haritası. Her şeyi bilen mükemmel kahramanlar değil, mütevazı ama etkili, dirençli ve kararlı “yolcular” bizim asıl kahramanlarımız… Dosyamızın ilerleyen sayfalarında fikirlerini daha detaylı bulabileceğiniz, SEİBA Uluslararası Hikaye Anlatıcılığı Merkezi kurucularından Nazlı Çevik Azizi’ye verelim son sözü: “Öncelikle her iyi hikayenin bir kahramanı vardır. Kahraman, insanların yapmak isteyip de yapamadıklarını, özlemlerini ve hayallerini gerçekleştirebilen kişidir. Doğal ve doğaüstü güçlere sahiptir. Aslında her insanın içinde bir kahraman uyuklar. İyi hikayeler insanların içinde sessizce uyanmayı bekleyen bu kahramanı dürter. Böylece insan hikayenin kahramanı ile birlikte kendi içindeki kahramana bağlanır. Modern zamanlarda herkes kendi hikayesinin kahramanı olmak istediğini çok iyi biliyor. Bana kalırsa, hikayelerin gücünü bundan dolayı yeniden hatırlar olduk.”
Dünya yeniden başa dönüyor, daha iyi bir yer olabilmek için masalcılara, hikaye anlatıcılarına, destancılara, dengbejlere sığınıyor… İyi hikayeler, iyi dünyalar kurar her zaman…