#ekoIQ | Sürdürülebilirlik Hakkında Her Şey

2018 Yazı, Orman Yangınlarının Yazı Oldu

Yangın mutlaka güney ülkelerinde olmak zorunda değil, iklim değişikliği ile kuraklık ve sıcak hava dalgaları kutuplara doğru yayıldığında hazırlıklı olmayan bu bölgelerde de yangınlar görülmeye başlanacaktır.

YAZI: Prof. M. Levent KURNAZ, Boğaziçi Üniv. İklim Değişikliği ve Politikaları Uyg. ve Araş. Merk., [email protected]

İşe öncelikle tanımlarımızı düzel­terek başlayalım. Orman yangını dediğimiz şey temelde doğada, bi­zim kontrolümüz dışında oluşan bir yangındır. Günlük kullanım dilimize “orman yangını” olarak girmiş olsa da biliyoruz ki Akdeniz havzasında maki dediğimiz, diz veya bel boyu yükseklikte çalılar bulunur. Bunla­rın da kontrolden çıkmış bir şekilde yanmasına yine orman yangını diye­ceğiz. Ne yazık ki dilimizde bu tür yaban hayatı etkileyen ve kontrolde olmayan yangınlara (wildfire) veri­len bir isim yok.

Bu ayrım bu yaz karşımıza bol bol çıktı. İsveç’teki ormanlarda da yan­gınlar görüldü, Atina çevresindeki makilik alanda da. Biz hepsine top­luca orman yangını demeyi tercih ettik, bu tercihimizde de devam edelim, ama aklımızda olsun, her bölgede o bölgenin bitki örtüsüne uygun şekilde yanacak değişik bir bitki vardır ve bu her zaman orman olmak zorunda değildir.

Tarım Arazisi Açma İsteği

Orman yangınlarının bugün için en başta gelen nedeni insanların daha fazla tarım arazisi açma isteği. Bu istek doğrultusunda özellikle tro­pik bölgelerde geniş orman alanları ateşe veriliyor. Bu yanan ormanlar­dan çıkan karbondioksit, atmosfe­rin daha da fazla ısı tutmasına yol açarak iklim değişikliği problemini körüklüyor. Ayrıca orman alanla­rındaki toprak tarıma fazla elverişli değildir. Yakıldıktan sonra tarım ya­pılmaya başlanan bölgede ilk birkaç sene yüksek verim alındıktan sonra verim hızla düşer ve ilk sefer orma­nı yakarak tarım alanı açanlar bu sefer başka bir bölgeyi yakarak ta­rıma açma çabasına girerler. Bugün için özellikle Amazon bölgesinde karşılaşılan problemlerden biri bu. Endonezya’da ise yakılan tropik ormanların yerine palmiye dikildi­ğinden toprağın verim sorunu en azından bir süreliğine görmezden gelinebilir.

Doğal Nedenler

Doğal açıdan bakıldığında orman yangınlarının genelde üç ana nede­ni vardır: İklimdeki değişiklik, yıldı­rım düşmesi ve volkan patlamaları. Volkan patlamalarını bir kenara ayı­rırsak aslında diğer iki madde hava koşulları ile ilgilidir. Bu yaz karşı­laştığımız yangınlarda volkan patla­malarının etkisi olmadığından diğer iki konuya ayrıca değinebiliriz.

Sağanak yağışlı bir havada ıslak bir ormana yıldırım düştüğünde, yıl­dırımın düştüğü yere yakın birkaç ağaç tutuşur ama bu yangın bütün ormanı yakıp kül etmez. Ormanın yanabilmesi için kuru ve sıcak olma­sı gereklidir. Kuru olmasına baktığı­mızda iki ana nokta karşımıza çıkar. Ağaçların ya da çalıların yapılarında yeterli su olması, o bölgenin yeterli yağış almasına ve toprağın da nemi tutabilmesine bağlıdır. Üniversite­mizde orman yangınlarının azaltı­labilmesi için toprağın su tutabilme kapasitesinin nasıl artırılabileceğine dair çalışmalar yapıyoruz. Ancak bu tür çalışmalara orman yangınları ciddi tehdit olarak görülmeye başla­dığı zaman hız verildiğinden, çalış­malar henüz emekleme aşamasında.

Çok sık dikilmiş ağaçlar topraktan yeterli besin alamadıklarında ölebi­lirler. Ölen bu ağaçlar da ormanın altında kuruduklarında yangının en önemli besini haline gelirler. Ayrıca ağaçların altında kuruyan otlar da yangının başlamasına ve sürmesine neden olurlar. Bundan dolayı bir yandan yağış miktarının azalması, yani kuraklık, diğer yan­dan da sıcaklıkların artması doğal sebeplerden çıkan yangınların daha şiddetlenmesine ve uzun sürmesine yol açar.

İklim değişikliği, özellikle bizim de içinde bulunduğumuz enlemlerde yaz yağışlarının azalmasına ve sı­caklıkların artmasına neden oluyor. Bu nedenle Akdeniz Havzası’nda ve Akdeniz Havzası’na benzer iklim koşullarına sahip olan ABD’nin gü­neybatısı, yani Kaliforniya eyaletin­de orman yangını riski son derece artmış durumda. Akdeniz havzasın­da artan bu riske 2018 yazında Av­rupa genelinde artan sıcaklıklar ve azalan yağış da eklenince normalde görülmesine alışkın olmadığımız İs­veç gibi bir Kuzey Avrupa ülkesinde de orman yangınları ortaya çıktı.

İsveç, Kaliforniya, Atina…

İsveç’te 2018 Mayıs ayı ile Tem­muz ayı arasındaki toplam yağış normalden çok çok az olduğundan özellikle Temmuz ayında normalin 10 derece üzerine çıkan sıcaklıklar orman yangınlarının pek görülme­diği bir bölgede yangın çıkmasına ve yayılmasına neden oldu. Mayıs ortasından Ağustos ayına kadar ya­nan alan 250 kilometrekareye ulaş­tı. Kutup bölgesine kadar uzanan 50 değişik yerde çıkan yangınlar, sonunda başlayan yağmurların da yardımıyla kontrol altına alınabildi. İsveç’teki yangınlar bir Kuzey Avru­pa ülkesinde görüldüğü için önem taşımasına rağmen 2018 yılının alansal açıdan en önemli yangınları Kaliforniya eyaletinde görüldü.

Kaliforniya’daki yangınların bir kısmı bu yazıyı yazmakta olduğum sırada henüz kontrol altına alına­mamıştı, buna rağmen yanan alan 3.500 kilometrekarenin üzerinde bir bölgeydi. Bu Kaliforniya’da şim­diye kadar yanan alanın tamamı ancak yangınlar bir noktada değil çeşitli noktalarda ortaya çıktı. Gene de bir fikir vermesi açısından 3.500 kilometrekare yaklaşık olarak 60 ki­lometre kenar uzunluğunda ve kare şeklinde bir alana karşılık gelir. Bu İstanbul ilinin Avrupa tarafında ka­lan alanı kadardır.

2018 yazında gündemi kaplayan esas önemli yangın ise komşumuz Yunanistan’ın başkenti Atina’nın çevresinde çıkan yangınlardı. Yan­gınların Atina’nın doğu kesiminde olanının çıkış sebebinin elektrik kontağı olduğu açıklandı. Yukarıda belirttiğim gibi, tamamı ormanlık olmayan bölgelerde çıkan yangın, hızı saatte 120 kilometreye varan rüzgarın da yardımıyla hızla büyü­dü. Atina’nın doğusunda tarihte Ma­raton Savaşı ile tanıdığımız bölgeyi etkisi altına alan yangın 95 kişinin ölümüne neden oldu. Bu kayıplar­dan 26 tanesi denize çok yakın bir bölgede bulundu. Denizden kurtar­ma sırasında da devrilen bir tekne­de 10 kişi boğularak öldü. Ne Öğrendik?

Bu yangınlar bize neleri öğretti? Öncelikle, yangın mutlaka güney ülkelerinde olmak zorunda değil, iklim değişikliği ile kuraklık ve sı­cak hava dalgaları kutuplara doğru yayıldığında hazırlıklı olmayan bu bölgelerde de yangınlar görülmeye başlanacaktır. Yangınların normalde sıklıkla görüldüğü Akdeniz Havzası ve Kaliforniya gibi bölgelerde ortaya çıkacak yangınların şiddeti artaca­ğından gerekli önlemlerin alınması gerekmektedir. Mesela 2017 yılı so­nunda Kaliforniya’da 129 milyon öl­müş ağaç olduğu düşünülmektedir. Bu ölü ağaçlar ormanlardan temizle­nebilecek olsa, oluşacak yangınlara verecekleri katkı da azalacaktır.

Ama belki de daha önemlisi, can kaybının azalması ya da önlenebil­mesi için yangının çok hızlı hareket edebildiğini öğrenmemiz gerekli. Bir orman yangını saatte ortalama 10 kilometre hızla yayılabilir. Bu, sağlıklı bir insanın ancak koşarak kaçabileceği bir hızdır. Atina’da­ki yangında 26 kişinin denize çok yakın bir yerde yanarak ölmesi ise bizim beklemediğimiz bir anda yangının yolumuzu kesebileceğinin bir göstergesi. Dolayısıyla almamız gereken en önemli ders, orman yan­gınlarını hafife almamak ve olabil­diğince hızlı davranmaktır. Çünkü unutmamamız gereken önemli nok­ta, Kaliforniya ve Atina yangınları­nın ortak özelliğinin bizim coğrafya­mıza çok benzer noktalarda ortaya çıkmış olmasıdır. Gelecek senelerde bizim de başımıza gelmemesi için elimizden gelen her türlü önlemi almak zorundayız.

Yangın mutlaka güney ülkelerinde olmak zorunda değil!

Prof. M. Levent Kurnaz

Boğaziçi Üniv. İklim Değişikliği ve Politikaları Uyg. ve Araş. Merk. | Son Buzul Erimeden